Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran-i kerim lütfen okuyunuz (7 Kullanıcı)

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bismillahirrahmanirrahim

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK



Din adamları,sokaktaki vatandaşlar, dindar olanı da olmayanı da(Bu güne kadar biz böyle bir şey kimseden duymadık,Kuran-ı Kerim in dışındaki kitaplarda okumadık, eski alimlerin Menkıbelerinde görmedik Kuran Meallerinde sizin anlattığınız gibi açıklanmıyor bu şimdi nereden çıktı) diyorlar.

Bu doğrumu?-Doğru , Ancak Kuran-ı Kerim 1400 sene evvel Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ona tabi olanlar yani Sahabe Kuran- Kerimi biliyorlardı ve hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Onların zamanında ne fıkıh ne hadis ne icmai ümmet nede itikat imamlarının koyduğu akaid vardı.Ve onlar Kuranda beyan edildiği gibi İslamı yaşadılar.

1- Bütün sahabe Allah’a Ulaşmayı dilediler.

39 / ZUMER - 17

Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).

Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

2- Kainatın en büyük Mürşidine tabi oldular.Hepsi Felaha erdiler.






7 / A'RAF - 157

Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim, fellezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne).

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artık onlar, O'na îmân ettiler ve O'na saygı gösterdiler ve O'na yardım ettiler ve O'nunla beraber indirilen Nur'a (Kur'ân-ı Kerim'e) tâbî oldular. İşte onlar, onlar felâh a (kurtuluşa, cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna) erenlerdir.

3- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup hidayete erdiler.

Ruhları Allah’a ulaştı.Galu Bela günü verdikleri sözü(MİSAK’ı) yerine getirdiler



13 / RAD - 20

Ellezîne yûfûne bi ahd illâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).

Onlar, Allah'ın ahd ini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misak lerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misak lerini) bozmazlar.

13 / RAD - 21

Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).

Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.






7 / A'RAF - 158

Kul yâ eyyuhen nâsu innî resûlullâhi ileykum cemîanillezî lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumît(yumîtu), fe âminû billâhi ve resûlihin nebiyyil ummiyyillezî yu’minu billâhi ve kelimâtihî vettebiûhu leallekum tehtedûn(tehtedûne).

De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun kelimelerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayet e eresiniz.”






39 / ZUMER - 18

Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

4- Hepsi Peygamber(S.A.V) Efendimize tabi olup Fizik vücutlarınıda Allah’a teslim ettiler.






3 / AL-İ İMRAN - 20

Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).

Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ'lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah'a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayet e ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR'dir (görendir).

5- Hepsi nefslerinide tavsiye edip Allah’a teslim ettiler.










2 / BAKARA - 136

Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

Deyin ki: “Biz Allah'a, bize indirilenlere, İbrâhîm'e İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere, Musa ve İsa'ya verilenlere ve (diğer) nebîlere, Rab'leri (tarafı)ndan verilenlere (sahife, kitap ve vahiylere) îmân ettik. Onların arasında hiçbir ayırım yapmayız (fark gözetmeyiz). zaten biz, O'na teslim olanlarız.”

6- Hepsi İrşada ulaşıp Muhlislerden oldular.






49 / HUCURAT - 7

Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fısk ı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.






2 / BAKARA - 139

Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).

De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”

7-1 )Hepsi Hakka Tukatihi Takvaya ulaştılar.






3 / AL-İ İMRAN - 102

Yâ eyyuhellezîne âmenû ttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).

Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah'a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah'a teslim olun.

7-2) Hepsi iradelerinide Allah’a teslim edip İrşada Memur ve Mezun kılındılar.






9 / TEVBE - 100

Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).

O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Sahabe bu Makamlara nerden geldiler..İlk olarak ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEREK

Geldiler. Allah’a ulaşmayı dilemeden Peygamber (S.A.V) Efendimize tabi olanlar hiçbir şey

Elde edemediler. Çünkü ihsan alamadılar.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
49 / HUCURAT - 14

Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’ mâlik um şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).

Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”

Sahabeye tevbe suresi 100. Ayetine baktığımız zaman,İHSANLA TABİ OLDUKLARINI

görüyoruz.İhsanlar Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman ALLAH’IN HEDİYELERİ OLAN 12 İHSANDIR.

Ayrıca Kuran-ı Kerimde geçen<<ALLAH’A ULAŞMAYI>>

Eski Velilerde söylemişlerdir.

Hadislerdede Allah’a ulaşma kavramı geçmiştir.Ancak iblis Onların üzerini küllemeyi başarmış.

Kuranın dışındaki gerçekleri ya toptan kaldırmış yada metinleri doğru bırakmış meallerini değiştirtmiş Kuran’ın da Aslına dokunamayacağı cihetle MEAL VE TEFSİRİNDE değişiklik yaptırmıştır.

MİSAL OLARAK

1-)İCTİBA YOLU: Allah’u Tealaya ULAŞMAK için Peygamberlerin,Şeçilmiş evliyanın yoludur. Mürid değil MURADLAR ve MAHBUPLAR yoludur. İctiba yolunda RİYAZATLAR O’na(Allah’a) kavuşmak nimetine şükretmek içindir.

İMAM-I RABBANİ Türkiye Gazatesi Dini Terimler sözlüğü.

2-)ESKİ VELİLERDEN : Abdulkadir GEYLANİ Hz.<< Ancak Dünya ve Ahiret nimetleri kul ile Allah arasında bir perdedir.ASIL OLAN ALLAH’A ULAŞILMASININ AMAÇLANMASI HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMAMASI GEREKEN BİR HAKİKATTIR>>

Kaynak: İslami ilimler ansiklobedisi-Diyanet işleri başkanlığı.

2-HADİSLER:

A- CİBRİL HADİSİ - Cebrail (a.s) Peygamber (S.a.v) efendimize iman nedir diye soruyor PeygamberS.a.v) efendimiz, iman odurki; Allaha ,Meleklerine,O’na Mülaki

Olmaya (yani dünya hayatını yaşarken Ruhunu Allaha ulaştırmaya-ölünce herkesin ruhu ulaşacak), Resullerine ve Öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.

SAHİHİ BUHARİ-1 CİLT 58.SAYFA 47. HADİS

Metin aynen duruyor.(LİKAİHİ) fakat meal olarak mülaki fiilini yani Allaha ulaşma fiilini

Öldükten sonra Allahı görmek olarak almışlar.

B-Kim Allah’a ulaşmayı(Mülaki olmayı) muhabbetle arzu ederse ,Allah’ta onu muhabbetle

Kendisine ulaştırır(Mülaki kılar.) Kimde ulaşmayı kerih görürse(Ulaşmayı arzu etmezse )

Allah ‘ta onu kendisine ulaştırmaz.(Kerih Görür)

SAHİHİ BUHARİ -12.CİLT 2043 NOLU HADİS

3-KURAN-I KERİM MEALİ; Yunus suresi 7. ayetinin mealinide <<Allah ile karşılaşmayı

Ummayanlar>> olarak meallendirmişler.Mülaki fiili Karşılaşmak değil Ulaşmaktır,Kavuşmaktır ve bu dünya hayatını yaşarken ulaşmaktır.Kuran-ı Kerimde Allah(cc) hep bunu buyuruyor. Ve kişinin kendi serbest iradesiyle oluşan bir fiildir.

AYETİN ASIL MANASI ŞÖYLEDİR.

Lugatlarda LikaAllah: Allaha kavuşmak olarak açıklanır işte örnekleri






10 / YUNUS - 7

İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.






10 / YUNUS - 8

Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

29 / ANKEBUT - 5

Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).

Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten en iyi bilendir.


Her iki ayettede arzu etmek yani sadece DİLEMEK var daha sonrası yok bir DİLEK kişiyi

Ateşten kurtarıyor.gerisini Allah tamamlıyor çünkü Onun sözü var.

ŞURA 13;

Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

RAD-27

Kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlet te bırakır ve O'na yönelen(Ulaşmayı dileyen) kimseyi Kendine ulaştırır ( hidayet e erdirir).”

İşte ALLAH bu iki ayette verdiği sözü yerine getirecektir.

Sizde diyeceksinizki Mülaki olmak ulaşmaktır ENAB- MÜNİB temi ulaşmak

Ulaşmayı dilemek? Biz namazlarımızda Allahın evine Kabeye yönelmiyormuyuz.Bu dilemek değilmidir?

Hayır o otarafa doğrulmaktır. Yani Kıble etmek veya Arapça adıyla

<<Tevella>> dır. Münib olmak ise Allah a ulaşmak için niyettir.

Bir yere gitmek için niyetiniz ne ise o dur.

Namazda Duada bir hareket yok sadece Tevella O’na karşı durma

Tavır alma durumundasınız.

Mülaki,Münib,rucu fiillerinde O’na hareket etmek üzere(ruhunuzu Allaha

Ulaştırmak üzere ) harekete geçiyorsunuz.

Ayrıca Mülaki fiilinin bu dünya hayatında ve serbest iradeyle olacağına dair

Aşağıdaki ayetler size ışık tutacaktır.






18 / KEHF - 110

Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).

De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor . O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”



Mülaki olmak eğer kıyametten sonra Allah(c.c) ile karşılaşmak olsaydı.

1- Arzu etmek olmazdı.,kim ölümü arzu eder.Bir an arzu ettiğimizi düşünelim Allah’ın bunu yerine getireceğinimi zannediyorsunuz Hayır.

Çünkü ;






3 / AL-İ İMRAN - 145

Ve mâ kâne li nefsin en temûte illâ bi iznillâhi kitâben mueccelâ(mueccelen), ve men yurid sevâbed dunyâ nu’tihî minhâ, ve men yurid sevâbel âhirati nu’tihî minhâ, ve se neczîş şâkirîn(şâkirîne).

Ve Allah'ın izni olmadan, hiç kimse için ölmek yoktur. (Ölüm), süresi tayin edilmiş bir yazıdır. Kim dünya sevabı isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabı isterse, kendisine ondan veririz. (Şükredenleri) ŞAKİR'leri yakında mükâfatlandıracağız.

2-Salih amel şartı olmazdı. O zaman Salih amel işlemeyenler,şirk

Koşanlar ölmüyecektir veya Allah(c.c) ile karşılaşmayacaklardır.toprak

Olup yok olacaklardır.

Peki kişi Hayattayken Allah’a ulaşmayı dilemezse ne olur? Kendine yazık eder pişman olur ama son pişmanlık fayda vermez. Yükleriyle

(Günahlarıyla) beraber olur.






6 / EN'AM - 31

Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne).

Allah'a mülâki olmayı (ölmeden evvel, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada (dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?






10 / YUNUS - 45

Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayet e eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).



Demek ki Dilemek var,Farz ve herkes bu görevi yerine getirebilecek özelliktedir. O zaman kişi ne yapacak

1-Allah ‘a(c.c) Ulaşmanın VAR olduğuna

2-Farz olduğuna

3-Kendisininde bu özelliğe sahip olduğuna kalben inanacak
Ve Allah’a (c.c) <<Yarabbim Galu bela günü sana verdiğim sözü yerine getirmek istiyorum.Sana ruhumu ölmeden önce ulaştırmak istiyorum.

Takva sahibi olmak istiyorum. Taguttan insan ve cin şeytanlardan

Korunmak istiyorum Sana dönenlerin yoluna tabi olmak istiyorum.

Sana hidayet olmak istiyorum beni hidayete erdir. Maksadım Sana

Ulaşmak ve Senin rızana kavuşmak Sana Mülaki olmayı arzu ediyorum.

Diye dua edeceksiniz Namazlarınızda ve her aklınıza geldiğinde



42 / ŞURA - 16

Vellezîne yuhâccûne fîllâhi min ba’di mestucîbe lehu huccetuhum dâhıdatun inde rabbihim ve aleyhim gadabun ve lehum azâbun şedîd(şedîdun).

O'na (Allah'ın) davetine icabet edildikten sonra Allah hakkında tartışanlar; onların huccetleri (delilleri), Rab'lerinin indinde bâtıldır. Onların üzerinde (Allah'ın) gazabı ve şiddetli azap vardır.








31 / LOKMAN - 15

Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah''a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.






6 / EN'AM - 90

Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).

İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayet ine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.





Ancak şeytan;Sıratı musatakimin önünde oturuyor. Ve sizin nefsinize sizin kendi Fikrinizmiş gibi fısıldayacaktır.nefsinizde size vesveseler verecektir.

Çünkü siz Allah’a(c.c) ulaşmayı dileyeceğiniz anda Allah’a (c.c) ulaştıracak

Yol sıratı mustakim olduğu için şeytan sizi oraya sokmamak için bütün

Gayretiyle mücadele edecektir. Hem sizi fısıltılarla hemde kendi dostlarına

Sizinle mücadele etmek için vahyedecektir.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
7 / A'RAF - 16

Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).

(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîm in'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.






6 / EN'AM - 121

Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk ( fısk un), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).

Ve üzerine Allah'ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısk tır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.

Nefsiniz veEtrafınızdakiler; arkadaşlarınız,eşleriniz, çocuklarınız , güvendiğiniz Hocalarınız sizi dileyinceye kadar alıkoymaya çalışacaklardır.

Ama diledikten sonra dilekçeniz işleme girdiği andan itibaren Kainat

Bir araya gelse O’nun yolundan alıkoyamaz.

Onun için Allah(c.c) buyuruyorki.






50 / KAF - 16

Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.

Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.



O zaman her vesvese geldiğinde Allah’a(c.c) tevekkül ederseniz. O sizi

Vesveselerden uzaklaştıracak ve Allah’a(c.c) ulaşma dileğinizi gerçekleştirecektir.



Bugün <<ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK>> İnsanlara yabancı,sonradan çıkarılmış Dine katılmaya çalışılan bir HURAFE, geliyorsa bunun sebebi

KUR’AN dan uzuklaşmamız ve EMANİYYE’yi(Kuran dışındaki el yazması kitapları) DİNİN TEMELİ olarak kabul etmemizden kaynaklanıyor.

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMENİN DİĞER BİR AÇIKLAMASI HİDAYET AÇISINDANDIR.

Bütün insanlar başlangıçta dalalettedir.Peygamberlerde buna dahildir.

Taki Hidayete adım atıncaya kadar.

Hz. İbrahim



6 / EN'AM - 77 : Ay'ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.” dedi

Peygamber (s.a.v.)efendimiz.




93 / DUHA – 7

Ve seni dalâlet te buldu sonra hidayet e erdirdi.

Hz.Musa

26 / ŞUARA - 20 : Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi.

Dalalette kalınırsa ne olur.?

1-Kesin cehennemliktir.






17 / İSRA - 97

Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel kıyâmeti alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren).

Ve Allah, kimi (Kendisine) ulaştırırsa, artık o hidayet e ermiştir. Ve kimi dalâlet te bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse), o taktirde onlar için O'ndan (Allah'tan) başka dostlar bulamazsın. Ve kıyâmet günü onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü (sürünerek) haşrederiz (edeceğiz, toplayacağız). Onların me'vası (kalacakları yer) cehennemdir. Ve Biz, onlara (ateşin) her sönmeye yüz tutuşunda (alevli ateşi) arttırdık (arttıracağız).










19 / MERYEM - 75 : De ki: “Kim dalâlette ise o zaman onlar ya vaadolundukları azabı veya o saati (kıyâmeti) görene kadar Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerrli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler.






22 / HAC - 4

Kutibe aleyhi ennehu men tevellâhu fe ennehu yudılluhu ve yehdîhi ilâ azâbis saîr(saîri).

Onun (şeytanın) üzerine yazıldı ki; kim, ona (şeytana) dönerse, o taktirde onu mutlaka dalâlet e düşürür ve onu cehennem azabına götürür.



2-Bu dünyada huzursuzdur ve başkalarınada huzursuzluk verir.






5 / MAİDE - 105

Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayet te iseniz, dalâlet teki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allâh'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

3-Şaşkındırlar ,Azgındırlar.






7 / A'RAF - 186

Men yudlilillâhu fe lâ hâdiye leh(lehu), ve yezeruhum fî tugyânihim ya’mehûn(ya’mehûne).

Allah kimi dalâlet te bırakırsa, artık onun için bir hidayet çi ( hidayet e erdiren) yoktur. Ve onları azgınlıkları (isyanları) içinde şaşkın (bir halde) terkeder (bırakır).

4-Hüsrandadırlar.






7 / A'RAF - 178

Men yehdillâhu fehuvel muhtedî ve men yudlil fe ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).

Allah kimi hidayet e erdirirse (kendisine ulaştırırsa), artık o hidayet e ermiştir. Ve kim dalâlet te bırakılırsa, işte onlar, onlar artık hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).

5-şeytanın dostudurlar.






7 / A'RAF - 30

Ferîkan hadâ ve ferîkan hakka aleyhimud dalâlet u, innehumuttehazûş şeyâtîne evliyâe min dûnillâhi ve yahsebûne ennehum muhtedûn(muhtedûne).

Bir kısmı hidayet e erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu. Muhakkak ki; onlar, Allah'tan başka şeytanları dostlar edindiler. Ve onlar kendilerinin hidayet e erdiklerini zannediyorlar (hesap ediyorlar). Daha yedi kötü hal ondadır.



O zaman dalaletten kurtulmamız gerekiyor ama nasıl?

Hidayete tabi olarak(Allah a ulaşmayı dileyerek.) Hidayete ererek.

İnsan yaratılışında HİDAYET ve DALALET olmak üzere iki taraflıdır.O’na HİDAYET(Üstünlük)tarafını tanıtabilmek için bunu kuvvetlendirmeye çalışmasını sağlamak için bir HOCA bir ÜSTAD lazımdır.

MUHAMMED HADİMİ (İslami İlimler Ansiklopedisi Diyanet işleri Başkanlığı

İşte MUHAMMED HADİMİ HZ. De buyurduğu gibi HİDAYETİ beyan eden

Her dönemde RESUL,MÜRŞİD,HİDAYETÇİ,NEZİR Adıyla Allah’ın yetkilileri

DAVETÇİLERİ mutlaka vardır.

35 / FATIR - 23

İn ente illâ nezîr(nezîrun).

Sen sadece bir nezirsin (uyarıcısın).

35 / FATIR - 24

İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).

Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.






18 / KEHF - 57

Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden).

Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayet e davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayet e eremezler.






2 / BAKARA - 38

Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayet ime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.”
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
20 / TAHA - 123

Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.

(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayet ime tâbî olursa artık o, dalâlet te kalmaz ve şâkî olmaz.”






6 / EN'AM - 90

Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).

İşte onlar, Allah'ın hidayet e erdirdiği kimselerdir. Öyleyse onların hidayet ine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.

PEKİ HİDAYET NEDİR? BİZE NASIL GELECEK VEYA NASIL BEYAN EDİLECEK?

Hidayet bu günkü din adamları ve din hakkında biraz bilgi sahibi olanlar. Daha önceki alimlerden öğrendikleri gibi tarif ederler.<< DOĞRU YOLDUR>>

Hidayet doğru yol değildir. Yol değildir çünkü Allah (c.c) ayetlerinde Hidayetin yol olmadığını ortaya koyuyor.






1 / FATİHA - 6

İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

(Bu istiane 'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM 'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

Eğer hidayet doğru yol ise sıratı mustakimde doğru yol olarak biliniyor<< doğru yolu doğru yola eklemi>> buyuruyor.








46 / AHKÂF - 30

Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın mustekîm(mustekîmin).

Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.

Burada tariki mustakim ;istikamet üzere olan yol , hidayetide yol olarak alırsak. Yolu yola

Ekledikmi diyeceğiz.

29 / ANKEBUT - 69

Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne).

Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri ile ve Allah'ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza ( Sıratı Mustakîm ler'e) hidayet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.

Burada yollarımıza yol mu ekleyeceğiz diyeceğiz.






37 / SAFFAT - 23

Min dûnillâhi fehdûhum ilâ sırâtıl cahîm(cahîmi).

Allah'tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın).



Burada cehennem yoluna Doğru yolmu diyeceğiz

Demek oluyorki Hidayet kesinlikle YOL, Doğruyol değildir.



Peki nedir? Ulaşma ,ulaştırma,seyri sülük, harekettir.

Allahu Teala nasıl açıklamıştır: önce insanlarınKuran’dan uzak olarak bilgisizliğinden kaynaklanan<< kavram kargaşasınıda dile getirerek>> şöyle buyuruyor.










6 / EN'AM - 71

Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah'ın hidayet e erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayet e gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak, o, hidayet tir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

Bu ayette Allah’u Teala Hidayetin gerçek anlamını bilmeyenlerin Bizim

Cemaatimize gel hidayette olursun veya 3-5 Farzı yerine getir Hidayette

Olursun diye çağırdıklarını buyuruyor. Çünkü şeytan onlar vasıtasıyla

Hidayeti gizleyerek Araf 16 da belirtildiği gibi hedefine ulaşmak istiyor.

7 / A'RAF - 16

Kâle fe bimâ agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).

(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîm in'e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

Hidayetin Allah’a(c.c) ulaşmak olduğu ortaya çıkarsa herkez sıratı mustakim üzere olacak

Şeytanda çatlayacak. Onu önlemek için insanları kandırıp şaşkın bırakacaktır. Bu güne kadar

Bunu başarmıştır.

Daha öncede böyle olmuştur hangi kavme Peygamber,Resul veya Mürşidler hidayeti açıklamışsa onlar atalarının dinine (inandığı şeylere) sarılmış ve hep yalanlamışlardır veya

İnkar etmişlerdir.








2 / BAKARA - 170

Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Ve onlara: “Allah'ın indirdiği şeye tâbî olun!” denildiğinde; “Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yola) tâbî oluruz.” dediler. Ve eğer, onların ataları hiçbir şeyi akıl etmiyor ve hidayet e ermemiş olsalar bile mi?






5 / MAİDE - 104

Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).

Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayet e ermemişlerse de mi...?






31 / LOKMAN - 21

Ve izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ vecednâ aleyhi âbâenâ, e ve lev kâneş şeytânu yed’ûhum ilâ azâbis saîr(saîri).

Ve onlara "Allah'ın indirdiği şeye (Kitaba) tâbî olun!" denildiği zaman: "Hayır, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (putlara) tâbî oluruz." dediler. Ve şeytan onları, alevli ateşin (cehennemin) azabına çağırıyor olsa da mı?






43 / ZUHRUF - 22

Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).

Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayet e erenleriz.”

43 / ZUHRUF - 23

Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).

Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.



43 / ZUHRUF - 24

Kâle e ve lev ci’tukum bi ehdâ mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, kâlû innâ bi mâ ursıltum bihî kâfirûn(kâfirûne).

(Nezirlerin hepsi): “Size babalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden (dînden) daha çok hidayet e erdirecek olanı getirmiş olsam da mı?” dediler. (Onlar da): “Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.” dediler.



İtikat imamlarından MATURİDİ’de şöyle söylüyor.

*Ehli Sünnet şöyle dedi: Allah’u Tealanın HİDAYETE erdirmesi demek <<Kulun nefsinde HİDAYETLENMEYİ yaratması demektir.

Saptırmakta (DALALET) da onda DALALETİ meydana getirmesi demektir. MATURUDİ AKAİDİ -157

Yukarıda söylediğimiz gibi bütün insanlar zaten dalalettedir.HİDAYETE erdirmek Allah’a aittir.Ancak kul ilk adımı atmadan(Allah’a ulaşmayı dilemeden) onunla ilgilenmez.Çünkü insan serbest iradenin sahibidir ve Allah (c.c) kendi rızası olmaksızın kimsenin iradesine karışmaz.

Ancak Allah’u Teala hidayetin gerçek anlamını aşağıdaki ayetlerde şöyle buyurmuştur
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
6 / EN'AM - 71

Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).

De ki: “Bize fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah'ın hidayet e erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı arkadaşlarının “bize hidayet e gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “ Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak, o, hidayet tir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”






2 / BAKARA - 120

Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).

Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “ Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayet tir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah'tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.






3 / AL-İ İMRAN - 73

Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Ve sizin dîninize tâbî olandan başka kimseye inanmayın. (Habibim) de ki: “Hiç şüphesiz HİDAYET , Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır . (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin başka birine verilmesi (sebebiyle mi) veya Rabbinizin katında (sizlerle) tartışacakları için mi (böyle söylüyorsunuz)?” De ki: “Hiç şüphesiz fazl, Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'un Alîm'dir. (Allah herşeyi kuşatan ve herşeyi bilendir.)

Demekki Hidayetin gerçek anlamı Allah’a(c.c) Ulaşmaktır.o zaman kişinin

Kurtuluşu Hidayet ile mümkünse Hidayette Allah’a (c.c) Ulaşmaksa bunun

Temeli Allah’a (c.c) Ulaşmayı dilemektir.

Çünkü dilediğimiz an Dalaletten Hidayete adım atarız.Hidayete ermemiz ise Allah’ın(c.c) garantisindedir.

HİDAYET:Cenabı hakkın,İNSANIN KALBİNDEN HER SIKINTIYI VE DARLIĞI

ÇIKARIP YERİNE RAHATLIK,GENİŞLİK VERİP KENDİ EMİR VE YASAKLARINA UYMADA TAM BİR KOLAYLIK İHSAN ETMESİ VE KULUN

RIZASINI KENDİ KADERİ VE KAZASINA TABİ EYLEMESİDİR.

MUHAMMED MASUM-islam İlimleri Ansiklopedisi.Diyanet işl.Başkanlığı






13 / RAD - 27

Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlet te bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır ( hidayet e erdirir).”






42 / ŞURA - 13

Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Bu ayeti kerimelerden anlaşılıyorki Hideyete ermek sadece Allah’u Tealaya Ulaşmayı dilemekle gerçekleşiyor.

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMENİN BİR BAŞKA AÇIKLAMASI: TAKVA AÇISINDANDIR.

TAKVA nedir? Kelime olarak korkmak,sakınmak,çekinmek, dinin yasak ettiklerinden uzak durmak kendini alıkoymaktır, Ancak, Din adamlarının tarifi hep Allah’tan(c.c) korkmak olmuştur.Bütün Kuran-ı Kerim meallerinde nerede Takva kelimesi geçmisse hep Allah’tan(cc) korkmak şeklinde açıklandığı

İçin de herkes ben Allah tan korkuyorum o zaman ben takva sahibiyim diyor.ve takva sahibi

Olanlarıda cennetine alacağına göre bende cennetliğim günahlarım kadar cehennemde cezamı çekeceğim sonra cennete gireceğim diyor.

Evet takva sahibi olanlar kesin Cennetliktir. Yetmez hiç ceza çekmeden cennete girer Allah(c.c) bu hususta garanti vermiş.



50 / KAF - 31

Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.






3 / AL-İ İMRAN - 15

Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR'dir (görendir, görücüdür).

Ama takva ne Allah’tan korkmak ne haramdan kaçmak,nede dinin yasaklarını çiğnememektir.(kendi kendine)

Eğer Allahtan korkmak olsaydı şeytanda cennetlik olurdu çünkü enfal 48 ve Haşr 16 da Şeytan ben Allah’tan korkarım diyor.Bildiğiniz gibi Şeytanın gideceği yer Cehennemdir ve kesindir.






8 / ENFAL - 48

Ve iz zeyyene lehumuş şeytânu a'mâlehum ve kâle lâ gâlibe lekumul yevme minen nâsi ve innî cârun lekum, fe lemmâ terâetil fietâni nekesa alâ akıbeyhi ve kâle innî berîun minkum innî erâ mâ lâ terevne innî ehâfullâh(ehâfullâhe), vallâhu şedîdul ıkâb(ıkâbi).

Ve şeytan, onlara amellerini süslemişti. Ve şöyle dedi: “Bugün insanlardan size gâlip olacak yoktur. Ve muhakkak ki ben, size müttefikim (yardımcıyım).” Fakat iki toplum, (birbirini) görünce iki topuğu üzerinde arkasına dönüp kaçtı ve “Ben, sizden uzağım. Gerçekten ben, sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Muhakkak ki ben, Allah'tan korkarım.” dedi. Ve Allah, ikabı (azabı) şiddetli olandır.






59 / HAŞR - 16

Ke meseliş şeytâni iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne).

(Münafıkların size vaadleri), şeytanın (vaadlerinin) durumu gibidir. İnsana: “İnkâr et (kâfir ol).” demişti. Fakat, inkâr ettiği zaman: “Muhakkak ki ben senden uzağım, elbette ben, âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım.” dedi .



O zaman takva nedir

1- Allah(c.c) Tarafından ikram olunmaktır.






49 / HUCURAT - 13

Yâ eyyuhen nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârefû, inne ekremekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).

Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah'ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.








19 / MERYEM - 85

Yevme nahşurul muttekîne iler rahmâni vefdâ(vefden).

O gün muttakileri (takva sahiplerini), Rahmân'ın huzurunda izzet ve ikramla haşredeceğiz (toplayacağız).



2-Allah(c.c) tarafından korunmaktır.






3 / AL-İ İMRAN - 120

İn temseskum hasenetun tesû’hum, ve in tusibkum seyyietun yefrahû bihâ ve in tasbirû ve tettekû lâ yadurrukum keyduhum şey’a(şey’en), innallâhe bi mâ ya’melûne muhît(muhîtun).

Eğer size bir hasenat (iyilik) dokunursa, onlar üzülür. Eğer size bir seyyiat (kötülük) isabet ederse, onunla ferahlarlar (sevinirler). Eğer sabreder, (Allah'a karşı) takva sahibi olursanız, onların tuzak ve hileleri, size hiçbir zarar veremez. Hiç şüphesiz Allah, onları yaptıkları şeyler ile kuşatmıştır .



1- Kesin Cennetlik alametidir. Neden Cennetlik alameti:

Çünkü ikramlarıyla

NEDİR BU İKRAMLAR

HAKKI BATILDAN AYIRAN FURKANLARDIR.

*Daha önce tebliğe muhatap olmuşsa uzuvlarına veya hassalarına konmuş olan engelleri kaldırılarak idraki sağlanır.

*Günahları Örtülür.Sevabı günahından fazla hale gelir.

*Mürşidine ulaştığında örtülen günahları kadar sevap kaydedilir.

*Fazıl Salavat ve Rahmet Salavat olarak nurlar kalbe girmeye başlar.

*Kalbine iman yazılır.














8 / ENFAL - 29

Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
65 / TALÂK - 5

Zâlike emrullâhi enzelehû ileykum, ve men yettekıllâhe yukeffir anhu seyyiâtihî ve yu’zım lehû ecrâ(ecren).

İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Ve kim Allah'a karşı takva sahibi olursa, onun günahlarını örter. Ve onun ecrini azamî artırır.



Ve netice:






3 / AL-İ İMRAN - 15

Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).

De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR'dir (görendir, görücüdür).






50 / KAF - 31

Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

2- Dünya hayatındada işleri kolaylaştırılır.



65 / TALÂK - 4

Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdn(yahıdne), ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn(hamlehunne), ve men yettekıllâhe yec’al lehu min emrihî yusrâ(yusren).

Ve eğer hayzdan (adetten) kesilmiş olan kadınlarınızdan şüphe ederseniz, o taktirde onların iddeti (müddeti) 3 aydır ve henüz hayz (adet) olmamış kadınların da (iddeti 3 ay). Yüklü olan (hamile) kadınların müddetleri ise yüklerini bırakıncaya (doğum yapana) kadardır. Ve kim Allah'a karşı takva sahibi olursa, (Allah) işinde ona kolaylık sağlar.

AHİRET SADETİYLE BERABER DÜNYA SAADETİNİDE İÇERMEKTEDİR.

10 / YUNUS - 62

E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).

Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

10 / YUNUS - 63

Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).

Onlar, âmenû durlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10 / YUNUS - 64

Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).

Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır . Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

Peki nasıl takva sahibi olunur?

Elcevap ; Allah’a ulaşmayı dilemekle olunur.



*Allah’a ulaşmayı dilemek 1.TAKVADIR ve 1.Kat Cennetin sahibidir.

*Mürşidine ulaşmak 2.TAKVADIR ve 2.Kat Cennetin sahibidir.

*Ruhu Allah’a ulaşınca 3.TAKVADIR ve 3 .Kat Cennetin sahibidir.

*Fizik vücudunu teslim 4 .TAKVADIR ve 4 .Kat Cennetin sahibidir.

*Nefsini teslim edince 5. TAKVADIR ve 5.Kat Cennetin sahibidir.

*İrşada ulaşınca 6. TAKVADIR ve 6.Kat Cennetin sahibidir.

*İradesini teslim edince 7.TAKVADIR ve 7.Kat Cennetin sahibidir.

Nihayete erişip Allah’u Tealaya teveccüh eden VELİ kavuşmak ve Batıni

İle görmek zevkleri içindedir.RUCU eden ise her an Allah’u Tealanın

İradesi ile hareket eder kendi iradesi yoktur.

İMAMI RABBANİ –Türkiye Gazetesi Dini Terimler Sözlüğü






30 / RUM - 31

Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).

O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Münib ;Hakka Allah’a yönelen,günahı terk ederek Allah’a yönelen olarak bilinir.Allah’a yönelmek Allah’a Ulaşmayı dileyenin harekete geçme anıdır.

Bu anı Allah işitir ve bilir ve gereğini yerine getirir.

47 / MUHAMMED - 16

Ve minhum men yestemiu ileyke, hattâ izâ harecû min indike kâlû lillezîne ûtûl ilme mâzâ kâle ânifâ(ânifen), ulâikellezîne tabaallâhu alâ kulûbihim vettebeû ehvâehum.

Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır.

47 / MUHAMMED - 17

Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.

Ve onlar ki hidayet e ermişlerdir, (Allah) onların hidayet ini artırdı ve onlara takvalarını verdi.

Yukarıdaki 2 ayette açıklandığı gibi ,takva sahibi kılar,takvasını verir.






22 / HAC - 54

Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).

Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm 'e hidayet edendir.

Burada takvanın kişinin kendi kendine oluşturabileceği bir özellik olmadığı

Kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği anda Allah’ın takva sahibi kıldığını görüyoruz. Zaten Allah (c.c) ile olan ilişkinin temeli olan <<Hak Mümin>>

Olmasıda Allah’a Ulaşmayı dilemesine bağlıdır.






11 / HUD - 29

Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû , innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).

Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.



CİBRİL HADİSİ - Cebrail (a.s) Peygamber (S.a.v) efendimize iman nedir diye soruyor PeygamberS.a.v) efendimiz, iman odurki; Allaha ,Meleklerine,O’na Mülaki

Olmaya (yani dünya hayatını yaşarken Ruhunu Allaha ulaştırmaya-ölünce herkesin ruhu ulaşacak), Resullerine ve Öldükten sonra dirilmeye inanmaktır.

SAHİHİ BUHARİ-1 CİLT 58.SAYFA 47. HADİS

Böyle bir imana sahip olmayan kimsenin imanının ona fayda vermediğini

Allah’u Teala şöyle buyuruyor.






32 / SECDE - 29

Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).

De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."








6 / EN'AM - 158

Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbik(rabbike), yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ hayrâ(hayran), kul intezırû innâ muntezırûn(muntezırûne).

Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya senin Rabbinin gelmesini mi veya senin Rabbinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (mucizelerin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse ( âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez . De ki: “Bekleyin! Muhakkak ki; biz de bekleyenleriz.”

İmanıyla nasıl hayır kazanılır? Hayır nedir? Hayır derecat (sevap) kazanmaktır.Bu kazanç kendisinin günahlarından fazla derecede olacak ki

Kendini kurtarabilsin. Yani sevap tartıları günah tartılarından fazla olacakki

Kazançları boşa gitmesin ve felaha ulaşsın.

Bu da Yukarıda geçen ayetlerden biri olan Enfal suresinin 29.ayeti kerimesindeki TAKVA sahibi olmasıyla gerçekleşen Allah’ın imkanlarıyla

Mümkün olur . (Günahların örtülmesi … v.s.)

23 / MU'MİNUN - 102

Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).

O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâh a erenlerdir.

23 / MU'MİNUN - 103

Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

Buda kişi sadece inanmış ve beş farzı yerine getirmişse enam 160 ayetine göre bire on bile olsa hiç kimsenin kurtulması mümkün değildir Nur-21de

Eger Allah’ın Fazlı ve rahmeti olmasa hiç kimsenin temize (beraat) çıkamaz buyuruyor.

Allah’a ulaşmayı dileseydi FURKANLARI alacaktı, GÜNAHLARI örtülecekti.

Yetmez SEVABA çevrilecekti,yetmez bundan sonra bir’e on yerine bire

Yüz ‘den bire yediyüze kadar derecat olacaktı.O zaman SEVAPLARI GÜNAHLARINDAN fazla olacaktı
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
6 / EN'AM - 160

Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).

Kim (Allah'ın huzuruna) bir hasene ile gelirse, artık onun on misli, onundur.Ve kim bir seyyie ile gelirse, o zaman onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Ve onlar zulmolunmazlar.






2 / BAKARA - 261

Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).

Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir.








24 / NUR - 21

Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).

Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).



Peygamber(s.a.v) efendimiz buyuruyorki: Hiç kimse kendi Ameliyle cennete giremez .

O zaman Allah’ın mutlaka bir taraftan yardım etmesi gerekiyor.

İşte ; Hak mümin olan kişi Allah’a ulaşmayı dilemiştir.Hidayete adım atmıştır. Takva sahibi olmuştur.

Neticesi enfal 29 Furkanlar verilmiştir, günahları örtülmüştür.










8 / ENFAL - 29

Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).

Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Yani günahı sıfır sevapları kazandığı kadar mümin’un102 ayete göre felaha ulaşır.






65 / TALÂK - 5

Zâlike emrullâhi enzelehû ileykum, ve men yettekıllâhe yukeffir anhu seyyiâtihî ve yu’zım lehû ecrâ(ecren).

İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Ve kim Allah'a karşı takva sahibi olursa, onun günahlarını örter. Ve onun ecrini azamî artırır.

SONUÇ OLARAK ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK VARDIR FARZDIR HERKES

BUNU GERÇEKLEŞTİREBİLECEK ŞEKİLDE HANİF FITRATIYLA YARATILMIŞTIR.






30 / RUM - 30

Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).

Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah'ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.



ALLAH (C.C) HEPİNİZDEN RAZI OLSUN
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,517
Puanları
163
selamün aleyküm ....

Allah razı olsun bu kadar emek harcayıp , KUR' AN dan ayetlerle konu hakkında bilgi verdiğiniz için.

Rabbim gönül gözüyle de okumayı ve hayatımıza uygulamayı nasip etsin.

Allaha emanet olun.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bismillahirrahmanirrahim

Selamün Aleyküm

Sevgili Canım kardeşlerim Allah sizden razı olsun

canım kardeşlerim lütfen okuyunuz

Allah'yı ulaşmayı dilemek farzdır...

Allah'ım sana ulaşmayı diliyorum

Allah'ım ruhumu sana ulaşmayı diliyorum

Allah'ım sana nasıl Evliyalar erdilerse bende sana ermek istiyorum Amin...

ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEME

Bu defa sizlere, İslâm’dan kopan kavramların bir tanesinden olan, Allah’a yönelmekten; bir başka ifadeyle, Allah’a ulaşmayı dilemekten (ruhunu hayatta iken Allah’a ulaştırmayı dilemekten) bahsetmek istiyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, dînler yoktur. Bir tek dîn vardır. Hz. Âdem’den Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kadar gelen tek bir dîn vardır. Hristiyanlık diye, Yahudilik diye ve İslâm diye ayrı ayrı dînler olmamıştır.
İslâm, Hz. İbrâhîm’in “hanif” dîninin adıdır. Hanif ise, İslâm anlamına gelmektedir, Allah’a teslim olmak anlamına gelmektedir. Hz. İsa’nın zamanında yaşanan dîn de Hz. Musa’nın zamanında yaşanan dîn de yine Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Allahû Tealâ diyor ki: “Sana verdiğimiz şeriatla Hz. İsa’ya verdiğimiz şeriat, Hz. Musa’ya verdiğimiz şeriat, Hz. İbrâhîm’e verdiğimiz şeriat, Hz. Nuh’a verdiğimiz şeriat birbirinden farklı şeriatlar değildir. Hepsi aynı şeriattır.”
Şeriattan neyi kastettiğini de Allahû Tealâ açıklığa kavuşturuyor:
1. özellik, dîni ayakta tutmak,
2. özellik, dînde fırkalara ayrılmamak. Yani “Tek bir fırka oluşturacaksınız.” diyor Allahû Tealâ. İşte konumuz da bu tek fırkanın oluşturulması.
Hz. İbrâhîm, Hz. Musa’dan da Hz. İsa’dan da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den de daha önce yaşamış olan bir peygamberdir. Allahû Tealâ Hz. Nuh’a verdiği şeriatı önce Hz.İbrâhîm’e vermiştir. Hz. İbrâhîm’e verdiği şeriatı da daha sonra bu üç peygambere vermiştir. Hepsi aynı şeriatı yaşamışlardır. Allahû Tealâ bu beş peygambere, “ulûl’azm peygamberler” diyor.
Bu peygamberlerin yaşadığı dizayna biraz daha yakından bakarsak, Hz. İbrâhîm’in hanif dînini görürüz. Allah’a teslim dînini görürüz. Bu dînin esasları şunlardır:
1- Vahdet. Tek Allah’a inanmak, Allah’ın tekliği (Vahdet-i Vücut da tek vücut demektir).
2- Tevhid. Tek olan Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka.
3- Teslim. Ruhu, vechi (fizik vücudu), nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek.
İşte kâinatın dîni bunlardan ibarettir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek dînin temelidir. Bütün bu teslimlerin başlayabilmesi ise bir taleple %100 ilişkilidir. Dînin olmazsa olmaz şartı; mevcut olmazsa insanları mutlak cehenneme götürecek olan şartı: Allah’a yönelmek, Allah’a münîb olmak veya âmenû olmak, Allah’a ulaşmayı dileyen bir inanan kişi olmaktır. Allah’a ulaşmayı dileyen bir mü’min olmaktır.
Âmenû kelimesi, hem Allah’a ulaşmayı dilemeyen inananlar için kullanılmaktadır hem de Allah’a ulaşmayı dileyenler için kullanılmaktadır. Bunu âyet-i kerimelere baktığımız zaman hemen görmek mümkündür. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.


Anlıyoruz ki buradaki “takva sahibi olmak” Allah’a inanmanın ötesinde bir olaydır. Çünkü Allahû Tealâ bu âyet-i kerimede, âmenû olanlara, inanan birisine seslenmektedir. Eğer o kişi takva sahibi değilse, gideceği yer cehennemdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.


Takva sahibi olmayan kişilerin cennete girmesi mümkün değildir. Acaba kimler takva sahibi olamazlar? Rum Suresinin 31. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ kesin olarak bunun cevabını veriyor:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


Kişi Allah’a yönelmedikçe takva sahibi olamaz. Bu 1. takvadır. Takva sahibi olabilmek için Allah’a yönelmek (Allah’a ulaşmayı dilemek) gerekir. Allahû Tealâ böyle olduğunu söylüyor. Zaten, sadece takva sahiplerinin gideceği yer cennettir. Allahû Tealâ âyet-i kerimenin devamında: “Böyle yap ki, namaz kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Yani, kişi takva sahibi olmazsa, o müşriklerdendir. Müşriklerin gideceği yer muhakkak ki cehennemdir. Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde şöyle devam ediyor:

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


Peygamber Efendimiz (S.A.V), fırkalara ayrılanların 73 fırka olduğunu, bunlardan 72’sinin cehenneme gideceğini; bir tek fırkanın kurtuluşa ulaşacağını söylemektedir. O tek fırka, şirkte (bu şirk, gizli şirktir) olmayanlardır, bunlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
“Allah’a ulaşmayı dilemek” kavramı, son derece önemli bir kavramdır. Kişiyi cehennemden cennete alır ve kişiyi takva sahibi yapar. Rum-31’de, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin şirkten kurtulduklarını ve şirke düşmediklerini görüyoruz. Şirkte değillerse; Allah’a ulaşmayı dileyerek şirkten kurtulmuşlarsa, onların gidecekleri yer cennettir. Yetmez, Allahû Tealâ onları Kendisine ulaştıracağına dair de kesin bir söz vermiştir.
Allah’a ulaşmayı dilemek veya dilememek; cenneti seçmek veya cehennemi dilemek mânâsına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Enfal-29’da geçen âmenû olan kişi, takva sahibi değildir. Kurtuluşa ulaşabilmesi, takva sahibi olması şartına bağlıdır.
Takva sahibi olmayan bir kişi şirktedir. Takva sahibi olmayan kişi küfürdedir. Kişi Allah’a inansa da küfürden kurtulamamıştır. Allah’a inanmak, hiç kimse için bir kurtuluş değildir. Ama hurafelerin devreye girdiği bir standart görüyoruz. Bu hurafe: “Kalbinde zerre kadar inanç olan bir kişi, cehennemde cezasını çektikten sonra cennete girer.” Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in böyle bir hadîsi olduğu söylenmektedir. Oysa böyle bir hadîsin olduğu doğru değildir. Böyle bir hadîs mevzû bir hadistir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) açık bir şekilde buyurmaktadır ki: “Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Hiçbir hadîsim Kur’ân’a aykırı olamaz.”
Kur’ân’a baktığımız zaman, 29 âyet-i kerimede, cennete girenin orada devamlı kalacağı ya da cehenneme girenin orada devamlı kalacağı, ebediyyen kalacağı ifade ediliyor. Allahû Tealâ ister “ebedî” kelimesini kullansın, ister “orada devamlı kalacaklardır” desin; ikisi de “oradan bir yere ayrılmamak” demektir. Bunun başka bir ifadesi var mıdır?
Bu insanlarda bir hastalık vardır. Asırlardan beri birtakım yanlış şeyler gerçekleşmiştir. Kur’ân-ı Kerim’i bilmeyen insanlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîslerini Kur’ân hükümlerinden önde tutmaya başlamışlardır. Bu durum Kur’ân’dan haberdar olmadıkları içindir. Hadîsin doğru olduğuna inanmışlardır ve hiç Kur’ân’la karşılaştırmamışlardır.
10 asırdan bu yana geçen zamanda, Kur’ân tamamen saf dışı kalmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den Kur’ân’ı öğreniyorlardı. Kur’ân’ın hem lafzını hem de bu lafzın altında yatan Kur’ân’ın 7 ruhunu öğreniyorlardı. Ve şimdi en az 10 asırdan bu tarafa dîn öğretimi, Kur’ân öğretiminin tamamen dışında kalmıştır. İnsanları korkutmuşlar ve şöyle demişlerdir: “Siz Kur’ân’ı anlamaya çalışmayın, çarpılırsınız ha! Kur’ân’ı öğrenmek, öyle kolay değildir. Siz Kur’ân-ı Kerim’i boş verin. Büyükleriniz ne yazmışsa onu öğrenin. Size o kadarı yeter.” Tıpkı şimdi orta yolu izleyenler gibi… “Ne fazlasına git, ne eksik yap; ama sen orta yolda git.” Orta yoldan gitmek isteyen insanlar “Ne yapmam lâzım?” diye sorduklarında, onlara şöyle cevap veriyorlar: “Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahadet getir (bunların hepsi de gerçekten farzdır). Ve böylece İslâm’ın 5 şartını uygula, doğru cennete gidersin.”
Biz de diyoruz ki: Kimse İslâm’ın 5 şartıyla cennete gidemez! Allahû Tealâ Zariyat Suresinin 56. âyet-i kerimesinde insanları niçin yarattığını söylüyor:
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
-51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Ve Ben, insanları ve cinleri, Bana kul olsunlar diye yarattım.


Allah’a kul olmak, Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimseye nasip olmaz. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allah’a kul olabilirler.
“Âmenû olmak” ifadesine geri dönersek; Kur’ân-ı Kerim’de tam 7 tane âmenû kademesi görürüz:

Allah’a ulaşmayı dilemek 1. kademe âmenû olanlar için,
Mürşide ulaşıp tâbî olmak, 2. kademe âmenû olanlar için,
Ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek, 3. kademe âmenû olanlar için,
Fizik vücudu teslim etmek, 4. kademe âmenû olanlar için,
Nefsi teslim etmek, 5. kademe âmenû olanlar için,
Muhlis olmak, 6. kademe âmenû olanlar için,
İradeyi Allah’a teslim etmek, 7. kademe âmenû olanlar için geçerlidir.
Her biri âmenû kelimesiyle ifade edilmektedir.
Sadece cehenneme giden âmenû olanlarla, cennete giden âmenû olanları ayırt ettiğimizde gördük ki; Enfal-29’daki kişi cennete giden âmenû olan kişi değildir. Çünkü takva sahibi değildir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

-10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

-10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.


İşte âmenû olanlardan takva sahibi olanlar buradadır. Buradaki takva ilk takvadır çünkü Allahû Tealâ: “Onlara korku yoktur.” diyor. Eğer korku olsaydı, o zaman onların gideceği yer cehennem olacaktı. Cehennem korkusuna sahip olacaktı. O zaman, o âmenû olan kişi cennete girebilen birisi olmayacaktı. Burada Allahû Tealâ açıkça: “Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” diyor.
İki nevi insan vardır. Allah’a ulaşmayı dilemenin dışında, Allah’a inanan ve inanmayanlar. İnanmayanlar mutlaka cehenneme gideceklerdir. Ama inananların da Allah’a ulaşmayı dilemeyen kesimi; Allah’a inanmasına rağmen hatta ibadetlerini yapmalarına rağmen, gene ne yazık ki cehenneme gideceklerdir.
İşte burada Allah’a ulaşmayı dilemenin Allah’ın indinde ne kadar büyük bir kavram olduğunu sizlere anlatmak için, elimizden ne kadar önemli bir şeyin kopmakta olduğunu anlatmak için bunu söylüyoruz: Kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse ne olur?
1- O kişinin gideceği yer cehennemdir.
2- O kişi Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

-10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).


O kişi ne yaparsa yapsın, hiçbir şey ifade etmez. Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin cehennemden kurtulması mümkün değildir. O kişi, hangi tür diplomanın sahibi olursa olsun Allah’ın âyetlerinden gâfildir. Yeter mi? Hayır, yetmez. Burada sadece iki özellikten bahsettik. Şimdi Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin diğer özelliklerinden de bahsedelim:
3- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi takva sahibi değildir.
4- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi şirktedir.
Bu özellikler de cehenneme gitmenin işaretleridir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


Bunlar müşriklerdir. 73 fırkadan, ne yazık ki 72’sini müşrikler oluşturacaktır ve şu anda da oluşturmuş durumdadır. Dünya üzerinde 72 fırka tespit edilmiş durumdadır. Ayrı ayrı dînler, ayrı ayrı inançlar vardır. Bu konunun incelemesini yapanlar, her tür inancı konunun içine almışlardır. Fırkaların her birinin içinde, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu küçük gruplar bulunmaktadır ki; onlar 73. fırkayı oluşturuyorlar.
İşte Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi, başlangıçta iki özelliğin sahibiydi (gideceği yer cehennemdi, Allah’ın âyetlerinden gâfildi), şimdi iki özellik daha ilave edildi (takva sahibi değil ve şirkte olmak). Bu kadar mı? Hayır. Allahû Tealâ böyle insanlar için, ayrı ayrı açılardan birçok konuyu birden gündeme getiriyor.
5- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi şeytanın kuludur. Allah’ın kulu değildir. İşte Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi:

-39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!


Sahâbe, tagutun (insan ve cin şeytanların) kulu iken, Allah’a ulaşmayı dilemişler ve tagutun kulu olmaktan kurtulup, Allah’ın kulu olmuşlardır. Onlara hem cennet müjdesi hem de dünya müjdesi vardır. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dilemeyen birisi, Allah’ın kulu değildir; tagutun kuludur.
6- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi aynı zamanda şeytanın dostudur. Allah’ın dostu değildir. Allah’ın dostu, Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerdir. Allahû Tealâ, mü’minlerle kâfirlerin mukayesesini Bakara Suresinin 257. âyet-i kerimesinde şöyle ifade etmiştir:

-2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.


Allahû Tealâ diyor ki: “Allah âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerin) dostudur.” Bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemeseydi tagutun dostu olacaktı. Ama burada, Allah’ın dostu olan mü’minlerden bahsediyor. Âmenû olanların içinden, Allah’ın dostu olan kişilerden bahsediyor. Yani Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerden bahsediyor. Allahû Tealâ: “Allah onların dostudur. Onları (onların kalplerini) zulmetten nura çıkarır.” diyor.
Kalplerini zulmetten nura çıkardığı kişilerin dışında da elbette birileri vardır. Allahû Tealâ âyet-i kerimenin devamında onlardan da bahsediyor ve şöyle buyuruyor: “Ve o kâfirler ki tagutun dostudurlar. Onlar da tagut tarafından nurdan zulmete götürülürler.”
Öyleyse “kâfirler” ifadesi açık olarak âyette geçtiğine göre tagutun dostları kâfirlerdir. Diğerleri mutlaka mü’minlerdir. Allah’ın dostu olduklarına göre, kalpleri zulmetten nura ulaştığı cihetle, bunlar Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir. Mürşidlerine ulaşmışlar ve tâbî olmuşlar, ruhları Allah’a doğru yola çıkmıştır ve Allah’a ulaşmıştır. Kalpleri %100 zulmetle doluyken, %51 nura kavuşmuştur (Allah’a ulaştığı yere kadar anlatılıyor). Bundan sonra bu kişiler tagut tarafından kandırılmış ve kalplerindeki Allah’ın nurları, onlar Allah’a ulaşmayı dilemekten vazgeçtikleri için, zikirleri yavaş yavaş azaldığı için, Allah’ın koruyucu kalkanı kalktığı cihetle şeytan o kişi üzerinde tesir icra ettiği için adım adım yok olmuştur. Bu kişi tagut tarafından nurdan zulmete götürülmüştür. Bunların isimleri “kâfirler”dir.
7- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi kâfirdir. İki nevi insan vardır: Allah’a ulaşmayı dileyenler ve dilemeyenler. Bunların birincisi Allah’a ulaşmayı dileyenler, mü’minlerdir. Bu mü’minler, Allah’a ulaşıncaya kadar geçen süre içindeki mü’minlerdir. Sonra bu kişilerin kalpleri nura ulaştıktan sonra, tagut tarafından nurdan aşağı düşürülürler. Bunlar da kâfirlerdir.
Mü’min olmak ya da kâfir olmak bu tarzda bir dizayn içeriyor. Bütün insanlar için, kişinin Allah’a ulaşmayı dilediği andan itibaren cennete girecek olan bir mü’min olması söz konusudur. Ama Allah’a ulaşmayı dilemezse, Allah’a inanması onu hiçbir zaman cehennemden kurtaramaz. Bu açıdan bakıldığı zaman, Kur’ân-ı Kerim kavramları son derece önemli kavramlardır. Allah’a ulaşmayı dilemek, konunun en büyük faktörüdür.
Kurtuluşa ulaşacak olan tek fırkanın mü’minler olduğunu, geri kalan fırkaların şeytana kul olduğunu, Allahû Tealâ bir başka âyette daha anlatıyor. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.


Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç, geri kalan bütün fırkalar kâfirlerdir. Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesine tekrar bakarsak, Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.


Bunlardan sadece bir tek fırka şirkte olmayanlardır. Geri kalan 72 fırka şirkte olanlardır. Şirkte olmayanlar için sadece bir tek faktör belirtilmiştir. O da, Allah’a ulaşmayı dilemektir (Allah’a yönelmektir).
8- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hüsrandadır.
9- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hidayette değildir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).


Bu âyete göre, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin hem hüsranda olması hem de hidayette olmaması söz konusudur.
10- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi dalâlettedir. Allahû Tealâ Rad Suresinin 27. âyet-i kerimesinde şunları söylüyor:

-13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”


Buradaki ifadeye dikkat edin! “Allah dilediğini dalâlette bırakır.” ifadesi, “Allah dilediğini seçer, isterse dalâlette bırakır ya da dalâlette bırakmaz.” anlamına gelmemektedir. Allah, dalâlette olan kişiyi dalâlette bırakır. Kim Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa, onların hepsi dalâlettedir. Allahû Tealâ da onları, o dalâlette olduğu şekilde bırakır. Acaba dalâlette bırakmayı dilemediği kişi kimdir? Allahû Tealâ âyet-i kerimenin devamında şöyle söylüyor: “Kim de Allah’a mülâki olmayı dilerse, Allah’a yönelirse (Allah’a münîb olursa), Allah onları Kendisine ulaştırır.”
Allah’a ulaşmayı dilemeyen insanlar vardır, onlar dalâlettedirler. Allah’a ulaşmayı dileyen insanlar ise dalâletten kurtulanlar ve Allah’a ulaşanlardır. Allah’a ulaşmayı dilemeyen insanların dalâlette olduğu kesinlik kazanıyor. Yunus Suresinin 45. âyet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dilemeyenler hidayette değillerdir. Burada da dalâlette oldukları bir defa daha vurgulanıyor.
Münîb kelimesi, yunîb kelimesi, münîbîne kelimesi, yönelmek demektir. Peki, “Allah’a yönelmek” ifadesinin, “Allah’a ulaşmayı dilemek” anlamına geldiğini nerden biliyoruz? Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bunu bize ispat ediyor. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).


Allahû Tealâ: “Yehdî ileyhi men yunîb; Allah’a yönelmiş olan kişiyi Kendisine ulaştırır.” diyor. Yunîb olmak, münîb olmak ya da münîbîne kelimesi ile ifade edilsin; hepsi Allah’a yönelmektir. Yöneldiği yer Allah’tır ki Allah onu yöneldiği yere (Kendisine) ulaştırıyor. Zaten Allahû Tealâ “Kendisine yöneleni” diyor.
“…allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb; Allah dilediği kişiyi Kendisine seçer, onlardan kim Allah’a yönelirse, onları Kendisine ulaştırır.”
Seçtikleri henüz Allah’a yönelmemişlerdir ama başka insanları Allah’ın yolundan caydırmak diye de bir niyetleri yoktur. Allah’a ulaşmayı henüz dilememişlerdir ama dileyebilirler. Bu kişiler kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi, başka insanları da Allah’ın yolundan caydıranlar, Allah’ın yolundan men edenler, ayıranlar olsalardı; o zaman bu kişiler Allahû Tealâ tarafından asla seçilmeyeceklerdi.
Burada, “Allah dilemeden siz dileyemezsiniz.” diyen insanlara cevap vardır. Allahû Tealâ dilemiş ve kişiyi seçmiştir. Onun Kendisine ulaşmasını dilemiştir. Ama Allahû Tealâ, o dilediklerinden sadece Allah’a ulaşmayı dileyenleri Kendisine ulaştırıyor. Yani Allah’ın dilemesinin arkasından kulun da dilemesi asıldır. Allah’ın dilemesi ve kulun dilemesi, ikisi birlikte bir sonuç oluşturuyor.
11- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişinin amelleri boşa gider. Zumer Suresinin 65. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin amellerinin boşa gittiğini söylüyor:

-39/ZUMER-65: Ve lekad ûhıye ileyke ve ilellezîne min kablik(kablike), le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekûnenne minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve andolsun ki, sana ve senden öncekilere: "Gerçekten eğer sen şirk koşarsan (Allah’a ulaşmayı dilemezsen), amellerin mutlaka heba olur. Ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." diye vahyolundu.


Mu’minun Suresinin 103. âyet-i kerimesi hüsranda olanların, günahları sevaplarından fazla olanlar olduğunu söylüyor:

-23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.


Günahları sevaplarından fazla olan kişiler hüsranda olanlardır. Hüsranda olanların Allah’a ulaşmayı inkâr edenler olduğunu ise Allahû Tealâ Yunus Suresinin 45. âyet-i kerimesinde söylemektedir:

-10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).


Allah’a ulaşmayı dilemeyenler hüsrandadır (Yunus-45). Hüsranda olanlar, günahları sevaplarından fazla olanlardır (Mu’minun-103). Bu hüsranda olanların amellerinin boşa çıkacağı da Zumer-65’te ifade edilmiştir.
Kehf Suresinin 103 ve 104. âyet-i kerimelerinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-18/KEHF-103: Kul hel nunebbiukum bil ahserîne a’mâlâ(a’mâlen).
De ki: “Ameller açısından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”

-18/KEHF-104: Ellezîne dalle sa’yuhum fîl hayâtid dunyâ ve hum yahsebûne ennehum yuhsinûne sun’â(sun’an).
Onlar, dünya hayatında amelleri (çalışmaları) sapmış (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla) olanlardır. Ve onlar, güzel ameller işlediklerini zannediyorlar.


Kim Allah’a mülâki olmayı inkâr ederse (Allah’a ulaşmayı dilemezse) onların amelleri boşa gitmektedir.
12- Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi fısktadır. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

-57/HADÎD-27: Summe kaffeynâ alâ âsârihim bi rusulinâ ve kaffeynâ bi îsebni meryeme ve âteynâhul incîle ve cealnâ fî kulûbillezînettebeûhu re’feten ve rahmeh(rahmeten), ve rahbâniyyetenibtedeûhâ mâ ketebnâhâ aleyhim illebtigâe rıdvanillâhi fe mâ raavhâ hakka riayetihâ, fe âteynellezîne âmenû minhum ecrehum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Sonra onların izleri üzerine resûllerimizi ardarda gönderdik. Ve Meryemoğlu İsa (A.S)’ı gönderdik ve O’na İncil’i verdik. Ve O’na tâbî olanların kalplerinde refet (şefkat) ve rahmet kıldık. Ve onlar, O’na ruhbanlık ihdas ettiler. Biz, Allah’ın rızasını ibtiga etmekten başkasını onlara farz kılmadık. Oysa O’na hakkıyla riayet etmediler. Böylece onlardan, âmenû olanların ecirlerini verdik ve onlardan çoğu fasıklardı.


Sadece âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ecirleri almışlardır.
Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesine göre, bütün sahâbe bundan 14 asır evvel üzerlerine farz olan Allah’a ulaşma dileğini yerine getirmişlerdir.
Allah’a ulaşma dileği farz mıdır? Elbette farzdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.


Zumer Suresinin 54. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

-39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.


İster cehennem azabı deyin, ister kabir azabı deyin netice değişmez. Allah’a ulaşmayı dilemek ya da Allah’a yönelmek, bu dünya hayatında olması gereken bir vetiredir. Allahû Tealâ Lokman Suresinin 15. âyet-i kerimesinde ise şöyle buyuruyor:

-31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah''a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.


Üç âyet-i kerimede de Allah’a yönelmek, Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır. Gördük ki bütün sahâbe Allah’a yönelmişler, Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir.
12 ayrı cepheden, Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkesin durumunu verdik. Bugün “Allah’a ulaşmayı dilemek” diye bir kavram dînde mevcut değildir. Asırlarca evvel İslâm dînindeki Allah’a ulaşmayı dilemek kavramı, bütünüyle dînden atılmış ve devre dışı kalmıştır.
Bu Kur’ân’dan ve İslâm’dan kopan kavramları incelemeye devam edeceğiz. Zamanımızın en önemli konusu Müjde’den sonra şimdi budur. Bu konuların üzerine çok daha ciddiyetle durmak mecburiyetindeyiz. İslâm’dan neler koptuğunu adım adım beraberce göreceğiz. Bu bölümde size sadece, “Allah’a ulamayı dileme” kavramının İslâm’dan kopmasıyla insanların neler kaybettiğini anlattık.
 

meryem.mm1

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eki 2008
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Lütfen okuyun canim kardeşlerim

Cevaplarınızı bekliyorum inşallah...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt