KÜFÜR VE ÇEŞİTLERİ
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm Resûlullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun.
Şer’î ahkâmdan birisi de tekfir meselesidir, yani birinin küfrüne hükmetmektir. Bir söz ve davranış için nasıl delil olmaksızın şirk veya küfür hükmü verilemiyorsa, muayyen bir şahsın tekfîrinde de bir takım Şer’i kurallar vardır. Yine muayyen bir kişi kast edilerek delilsiz onun irtidad (dinden dönme) ettiğine hüküm vermek de böyledir. Kişinin şahsı kastedilerek onun İslâmdan çıktığına veya küfrüne katî olarak hükmetmek, çok sakıncalı ve tehlikesi büyük olan bir ameldir.
Tekfir ve ona mâni olan şartlarda değişik görüşler öne sürülmüştür. Fiili tanımlama ve Fâile hüküm vermede Şer’i delil doğrultusunda hareket eden ve hakka bağlanma konusunda Rabb’lerinin kendilerine hidâyet ettiği Ehli Sünnet ve’l Cemâat; bu konuda da Şer’î delilleri esas alarak fiilin hükmünü, küfre götüren ya da götürmeyen şeyler olarak belirtmişler, asla bağlı kalmışlardır. Yine aynı esaslar doğrultusunda kişinin şahsını tekfir etme ve etmeme konusunda şartlar belirlemişlerdir. Bununla beraber «Aynî tekfir»i (kişi belirterek küfrüne hükmetmek) imkansız görmenin aksine, bunun ancak Hâkim veya Kadı tarafından gerçekleştirileceğini, onların yetkisi dâhilinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Aynı şekilde «Aynî tekfir»de gösterdikleri bu titizliği umumun söz konusu olduğu zamanlarda da sürdürmüşlerdir. Ayrıca İslam’a girdiğini izhar eden kimsenin müslüman olduğunda tereddüt etmemişlerdir.
Bilâkis, muhaliflerinin yaptıkları gibi nasları (Şer’î delilleri) parçalarcasına karşı karşıya getirmeyip, her konuda sadece hakka ittibâ etmişlerdir.
Bu hedefle davetçi olsun/olmasın, her müslümanın hayatın ıssız yollarında şaşmaması, dalâlete düşmemesi ve mensubu bulunduğu yolun izâhı için bu küçük risâleyi kaleme almış bulunuyoruz. Ve âdil hilâfet gölgesinde İslam Şeriat’ının uygulanması gibi hayati önem arz eden gâyemize ulaşmak için. Yüce Allah’tan bütün Müslümanları hakka uymaya ve hak üzere sebât etmeye muvaffak kılmasını niyaz ederiz.
KÜFRÜN TANIMI
a) Kelime olarak: Örtmek, gizlemektir. Zırhını elbisesinin altına giyip örtene «Qad Kefera der’ahu», «zırhını gizledi» denilir. «Silahını kuşanıp gizlenen adam» denildiği gibi. Hakkın gizlenmesi söz konusu olduğu için imânın zıt anlamlısı olan küfür kelimesi kullanılmıştır.
b) Terim olarak: Küfür; İslam terminolojisinde, kendisi olmadan imânın tamamı olmayacağı şeyi inkâr etmektir. Bilinmesi zorunlu, kat’iyet ifâde eden farz veya haram olan bir hükmü inkâr etmek, şehâdet kelimesinin (Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammede’n-Abdûhu ve Resûlühu) delâlet ettiği mânâyı inkâr etmek gibi küfürdür. Meselâ namazın farziyetini ya da fâizin haramlığını inkâr etmek gibi.
Şer’î delillerde küfür sözcüğü bazen «İslâm’dan çıkartan», bazen de «İslam’dan çıkartmayan ameller» gibi iki manaya delâlet eder. Dolayısıyla imânın olduğu gibi küfrün de dereceleri, şubeleri vardır. Usûlden olan bir şeyin inkarında küfrü gerektiren ve kâfirlerin özelliklerinden olan hasletler vardır.
KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ
A-) Büyük küfür:
Ebedî Cehenneme götüren, imândan eden; kendisi olmadan imânın tamam olmayacağı esasları veya onlardan herhangi birini inkâr etmektir. Beş kısma ayrılan büyük küfür itikâdî, sözle ya da davranışla olabilir. Bu kısımlar;
1. Yalanlamak suretiyle küfre düşmek: Peygamberlerin yalancılığına, gerçeği olduğundan farklı gösterdiklerine itikât etmek ve onların Allah Celle Celalühü’nün helal ve haram kıldığının aksine emir ve nehiyde bulundukları gibi boş iddiaları savunmak, kabul etmek bu sınıftandır. Buna Allahu Teâla’nın: «Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendine gelen hakkı yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Kâfirlerin sanki Cehennemde barınacak yeri mi yok?» (Ankebut, 68) âyeti celîlesi işâret etmektedir.
2. Tasdiklemeyle beraber yüz çevirme ya da kibirden dolayı inkâr etmek: «Onlara; «sana rezil ve bayağı kişiler tâbi olmuşken biz sana imân eder miyiz?» dediler» (Şuâra, 111) âyetinde Allah Teâla’nın Nuh Aleyhisselâm’la ilgili olarak bildirdiği gibi; Hak ehlini kibirlerinden ve hakir görmelerinden dolayı aşağılayarak Peygamberin getirmiş olduğunun hak olduğunu bildikleri halde ittibâya râzı olmamak, yüz çevirmek şeklinde ortaya çıkan küfürdür.
İblis küfrünü Allah’ın emrini inkârdan ziyâde; kibir ve itatten yüz çevirme şeklinde ortaya koymuştur. Geçmiş ümmetlerin çoğu böylece inkâr edip yüz çevirmişlerdir. «... Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz...» (ibrahim,10) âyetinde olduğu gibi. Bunların kıssalarını Allahu Teâla bizlere bildirmektedir.
3. Şüphe ederek küfre düşmek: Kendisinden istenilen; Peygamberin getirdiğine şeksiz, şüphesiz yakîn içinde itibâ etmek olduğu halde, tereddüt edip ne yalanlaması, ne de tasdik etmesi olmadan vuku bulan küfür şeklidir. Kim Peygamberin getirdiği Hakk’ın aksi olabileceğine itikat ederse, bu şüphesi onu küfre düşürmüş olur.
4. Yüz çevirerek küfre düşmek: Tasdik veya yalanlama olmadan Peygamber’den (ya da O’nun getirdiği Hak`tan) kulak ve kalbini çevirmesi, O’nu dost edinmemekle beraber, düşmanlık da beslememesi; ancak dinlemekten de kaçınmasıdır. Böylece Hakkı terk eder, amel etmediği gibi öğrenmez de. Ve Hakk’ın söz konusu olduğu yerlerden de kaçar. İşte bu şekilde bir yüz çevirmesiyle küfre düşmektedir.
5. Nifak küfrü: Bu da kişinin görünüşte Peygambere uyduğunu ortaya koymakla beraber, kalben O’na karşı çıkması, inkar etmesidir. İmânını izhar edip küfrünü gizlemektedir. Allahu Teâla onlar hakkında: «Bir kısım insanlar vardır ki: «Biz Allah’a ve ahiret gününe imân ettik» derler. Halbuki onlar, mü’min değillerdir» (Bakara, 8) buyurmuştur.
İnançta, ve amelde olmak üzere nifak iki çeşittir:
a- İtikâdî nifak (büyük nifak): O, küfrünü kalbinde gizleyerek imânı dili ve organlarıyla ortaya koymaktır. Sahibi ise Cehennemin en alt tabakasına gireceklerdendir. Zirâ o, Allah’ın göndermiş olduğu Hakkın tamamını ya da bir kısmını yalanlamış ve Resûlü’nün temiz dini’nin üstün gelmesini çirkin bulmuş, yine o Resûlün ortaya koyduğu Hakkın tamamını ya da bir kısmını yalanlamak ve bezeri küfrî amellerde bulunmak suretiyle inkâra gitmiş, kâfir olmuştur.
b) Ameli nifak (küçük infak): Bir amelin Şer’î Şerif’e muhâlif olarak yapılmasıyla ortaya çıkan nifak şeklidir ki, sahibi İslâm’dan çıkmış olmaz. Örneğin konuştuğunda yalan söylemek sözünde durmamak, emânete hiyânet etmek, anlaşmazlık halinde aşırı gitmek ve anlaşma yaptığında onu bozmak vb.
Buraya kadar kendisiyle kulun kâfir olacağı durumlar zikredildi. Daha iyi anlaşılması için büyük küfrü üçe ayırarak misaller verebiliriz:
Birincisi; itikâdi küfür: Aşağıda bir kısmını saymakla beraber daha fazla sebepleri vardır:
Allah’ın varlığında ve birliğinde şüphe etmek.
Allah Resûlü (S.A.V.)’in Peygamberliğinde ya da son Peygamber olduğunda şüphe etmek.
Sâbit oldıiğu tartışılmaz olan; ahiret günü, Cennet, Cehennem, sevap, cezâ, cin, melekler ya da isrâ, mîraç gibi kavramlarda şüphe etmek.
Kur’ân’dan, bir harf de olsa inkâr etmek ya da O’nda fazlalık olduğuna inanmak.
İslam Şeriatı dışında başka bir düzeni (kısmen de olsa) kabul etmek ve onun insanlığın yararına olduğuna itikad etmek, inanmak.
Allahu Teâla’nın kullarına hulul ettiğine (girdiğine) inanmak ve O’na (hâşâ!) ortağı, eşi veya çocuğu olduğu gibi kesinlikle münezzeh olduğu sıfatları isnat etmek (Allah korusun!).
Beş vakit namaz, zekât ve bunun gibi dinen bilinmesi katî olan şeylerin vucubiyetini inkâr etmek.
Dinde helal olduğu katî olarak bilinen; alış-veriş, nikâh gibi konuların haram olduğuna ya da haksız yere adam öldürme, zinâ ve faiz gibi haramlığı kati olan şeylerin helal olduğuna itikat etmek.
Allahu Teâla’nın; bildirmesiyle kendisini mükellef kıldığı bir konuda Peygamberin onu gizlediğine ya da müslümanlardan bazısına bildirip diğerlerine bildirmediğine itikat etmek.
Ne olursa olsun Peygamberlerden birini ya da onlardan sabit olan herhangi bir şeyi yalanlamak.
İkincisi Fiili küfür: Bazı misaller verelim;
Allah Teâla’dan başkasına secde etmek.
Kur’ân-ı Kerim’i ya da Hadis-i Şeriflerin yazılı bulunduğu kağıtları pisliklere atmak.
Evliya ve sâlihlerin kabirlerinde tavaf vs. yapmak.
Üçüncüsü ise Kâvli (Sözlü) küfür:
Allahu Teâlâ’ya, Peygamberlerinden birine ya da İslam dinine sövmek.
Zorluk ve sıkıntılı anlarda bunu gidermesi için kabir ehli evliya ve salîh kimselere yalvarıp onlardan medet ummak (batıl olan tevessül).
Kur’ân-ı Kerim’le ya da O’ndan herhangi bir ayetle alay etmek, Resûlullah’ı alaya almak, ya da Allah azze ve celle’nin isimlerinden biriyle de olsa eğlenmek, Cenneti, Cehennemi vb. konuları hafife almak. Örneğein:
“Allah bana Cenneti verse girmem”, “Bu konuda bana Enbiyâlar ya da Peygamberler şahitlik etseler, şahitliklerini kabul etmem”, “Namaza başladığımdan beri hiç hayır görmedim” vb. gibi insanların dillerindeki bu sözler küfre götürmektedir. Özellikle zamanımızda çocukların dilinde dolaşan böylesine ilginç sözleri maalesef engelleyen çoğu defa bulunmamaktadır.
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm Resûlullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost edinen herkesin üzerine olsun.
Şer’î ahkâmdan birisi de tekfir meselesidir, yani birinin küfrüne hükmetmektir. Bir söz ve davranış için nasıl delil olmaksızın şirk veya küfür hükmü verilemiyorsa, muayyen bir şahsın tekfîrinde de bir takım Şer’i kurallar vardır. Yine muayyen bir kişi kast edilerek delilsiz onun irtidad (dinden dönme) ettiğine hüküm vermek de böyledir. Kişinin şahsı kastedilerek onun İslâmdan çıktığına veya küfrüne katî olarak hükmetmek, çok sakıncalı ve tehlikesi büyük olan bir ameldir.
Tekfir ve ona mâni olan şartlarda değişik görüşler öne sürülmüştür. Fiili tanımlama ve Fâile hüküm vermede Şer’i delil doğrultusunda hareket eden ve hakka bağlanma konusunda Rabb’lerinin kendilerine hidâyet ettiği Ehli Sünnet ve’l Cemâat; bu konuda da Şer’î delilleri esas alarak fiilin hükmünü, küfre götüren ya da götürmeyen şeyler olarak belirtmişler, asla bağlı kalmışlardır. Yine aynı esaslar doğrultusunda kişinin şahsını tekfir etme ve etmeme konusunda şartlar belirlemişlerdir. Bununla beraber «Aynî tekfir»i (kişi belirterek küfrüne hükmetmek) imkansız görmenin aksine, bunun ancak Hâkim veya Kadı tarafından gerçekleştirileceğini, onların yetkisi dâhilinde olduğunu beyan etmişlerdir.
Aynı şekilde «Aynî tekfir»de gösterdikleri bu titizliği umumun söz konusu olduğu zamanlarda da sürdürmüşlerdir. Ayrıca İslam’a girdiğini izhar eden kimsenin müslüman olduğunda tereddüt etmemişlerdir.
Bilâkis, muhaliflerinin yaptıkları gibi nasları (Şer’î delilleri) parçalarcasına karşı karşıya getirmeyip, her konuda sadece hakka ittibâ etmişlerdir.
Bu hedefle davetçi olsun/olmasın, her müslümanın hayatın ıssız yollarında şaşmaması, dalâlete düşmemesi ve mensubu bulunduğu yolun izâhı için bu küçük risâleyi kaleme almış bulunuyoruz. Ve âdil hilâfet gölgesinde İslam Şeriat’ının uygulanması gibi hayati önem arz eden gâyemize ulaşmak için. Yüce Allah’tan bütün Müslümanları hakka uymaya ve hak üzere sebât etmeye muvaffak kılmasını niyaz ederiz.
KÜFRÜN TANIMI
a) Kelime olarak: Örtmek, gizlemektir. Zırhını elbisesinin altına giyip örtene «Qad Kefera der’ahu», «zırhını gizledi» denilir. «Silahını kuşanıp gizlenen adam» denildiği gibi. Hakkın gizlenmesi söz konusu olduğu için imânın zıt anlamlısı olan küfür kelimesi kullanılmıştır.
b) Terim olarak: Küfür; İslam terminolojisinde, kendisi olmadan imânın tamamı olmayacağı şeyi inkâr etmektir. Bilinmesi zorunlu, kat’iyet ifâde eden farz veya haram olan bir hükmü inkâr etmek, şehâdet kelimesinin (Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammede’n-Abdûhu ve Resûlühu) delâlet ettiği mânâyı inkâr etmek gibi küfürdür. Meselâ namazın farziyetini ya da fâizin haramlığını inkâr etmek gibi.
Şer’î delillerde küfür sözcüğü bazen «İslâm’dan çıkartan», bazen de «İslam’dan çıkartmayan ameller» gibi iki manaya delâlet eder. Dolayısıyla imânın olduğu gibi küfrün de dereceleri, şubeleri vardır. Usûlden olan bir şeyin inkarında küfrü gerektiren ve kâfirlerin özelliklerinden olan hasletler vardır.
KÜFRÜN ÇEŞİTLERİ
A-) Büyük küfür:
Ebedî Cehenneme götüren, imândan eden; kendisi olmadan imânın tamam olmayacağı esasları veya onlardan herhangi birini inkâr etmektir. Beş kısma ayrılan büyük küfür itikâdî, sözle ya da davranışla olabilir. Bu kısımlar;
1. Yalanlamak suretiyle küfre düşmek: Peygamberlerin yalancılığına, gerçeği olduğundan farklı gösterdiklerine itikât etmek ve onların Allah Celle Celalühü’nün helal ve haram kıldığının aksine emir ve nehiyde bulundukları gibi boş iddiaları savunmak, kabul etmek bu sınıftandır. Buna Allahu Teâla’nın: «Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendine gelen hakkı yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Kâfirlerin sanki Cehennemde barınacak yeri mi yok?» (Ankebut, 68) âyeti celîlesi işâret etmektedir.
2. Tasdiklemeyle beraber yüz çevirme ya da kibirden dolayı inkâr etmek: «Onlara; «sana rezil ve bayağı kişiler tâbi olmuşken biz sana imân eder miyiz?» dediler» (Şuâra, 111) âyetinde Allah Teâla’nın Nuh Aleyhisselâm’la ilgili olarak bildirdiği gibi; Hak ehlini kibirlerinden ve hakir görmelerinden dolayı aşağılayarak Peygamberin getirmiş olduğunun hak olduğunu bildikleri halde ittibâya râzı olmamak, yüz çevirmek şeklinde ortaya çıkan küfürdür.
İblis küfrünü Allah’ın emrini inkârdan ziyâde; kibir ve itatten yüz çevirme şeklinde ortaya koymuştur. Geçmiş ümmetlerin çoğu böylece inkâr edip yüz çevirmişlerdir. «... Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz...» (ibrahim,10) âyetinde olduğu gibi. Bunların kıssalarını Allahu Teâla bizlere bildirmektedir.
3. Şüphe ederek küfre düşmek: Kendisinden istenilen; Peygamberin getirdiğine şeksiz, şüphesiz yakîn içinde itibâ etmek olduğu halde, tereddüt edip ne yalanlaması, ne de tasdik etmesi olmadan vuku bulan küfür şeklidir. Kim Peygamberin getirdiği Hakk’ın aksi olabileceğine itikat ederse, bu şüphesi onu küfre düşürmüş olur.
4. Yüz çevirerek küfre düşmek: Tasdik veya yalanlama olmadan Peygamber’den (ya da O’nun getirdiği Hak`tan) kulak ve kalbini çevirmesi, O’nu dost edinmemekle beraber, düşmanlık da beslememesi; ancak dinlemekten de kaçınmasıdır. Böylece Hakkı terk eder, amel etmediği gibi öğrenmez de. Ve Hakk’ın söz konusu olduğu yerlerden de kaçar. İşte bu şekilde bir yüz çevirmesiyle küfre düşmektedir.
5. Nifak küfrü: Bu da kişinin görünüşte Peygambere uyduğunu ortaya koymakla beraber, kalben O’na karşı çıkması, inkar etmesidir. İmânını izhar edip küfrünü gizlemektedir. Allahu Teâla onlar hakkında: «Bir kısım insanlar vardır ki: «Biz Allah’a ve ahiret gününe imân ettik» derler. Halbuki onlar, mü’min değillerdir» (Bakara, 8) buyurmuştur.
İnançta, ve amelde olmak üzere nifak iki çeşittir:
a- İtikâdî nifak (büyük nifak): O, küfrünü kalbinde gizleyerek imânı dili ve organlarıyla ortaya koymaktır. Sahibi ise Cehennemin en alt tabakasına gireceklerdendir. Zirâ o, Allah’ın göndermiş olduğu Hakkın tamamını ya da bir kısmını yalanlamış ve Resûlü’nün temiz dini’nin üstün gelmesini çirkin bulmuş, yine o Resûlün ortaya koyduğu Hakkın tamamını ya da bir kısmını yalanlamak ve bezeri küfrî amellerde bulunmak suretiyle inkâra gitmiş, kâfir olmuştur.
b) Ameli nifak (küçük infak): Bir amelin Şer’î Şerif’e muhâlif olarak yapılmasıyla ortaya çıkan nifak şeklidir ki, sahibi İslâm’dan çıkmış olmaz. Örneğin konuştuğunda yalan söylemek sözünde durmamak, emânete hiyânet etmek, anlaşmazlık halinde aşırı gitmek ve anlaşma yaptığında onu bozmak vb.
Buraya kadar kendisiyle kulun kâfir olacağı durumlar zikredildi. Daha iyi anlaşılması için büyük küfrü üçe ayırarak misaller verebiliriz:
Birincisi; itikâdi küfür: Aşağıda bir kısmını saymakla beraber daha fazla sebepleri vardır:
Allah’ın varlığında ve birliğinde şüphe etmek.
Allah Resûlü (S.A.V.)’in Peygamberliğinde ya da son Peygamber olduğunda şüphe etmek.
Sâbit oldıiğu tartışılmaz olan; ahiret günü, Cennet, Cehennem, sevap, cezâ, cin, melekler ya da isrâ, mîraç gibi kavramlarda şüphe etmek.
Kur’ân’dan, bir harf de olsa inkâr etmek ya da O’nda fazlalık olduğuna inanmak.
İslam Şeriatı dışında başka bir düzeni (kısmen de olsa) kabul etmek ve onun insanlığın yararına olduğuna itikad etmek, inanmak.
Allahu Teâla’nın kullarına hulul ettiğine (girdiğine) inanmak ve O’na (hâşâ!) ortağı, eşi veya çocuğu olduğu gibi kesinlikle münezzeh olduğu sıfatları isnat etmek (Allah korusun!).
Beş vakit namaz, zekât ve bunun gibi dinen bilinmesi katî olan şeylerin vucubiyetini inkâr etmek.
Dinde helal olduğu katî olarak bilinen; alış-veriş, nikâh gibi konuların haram olduğuna ya da haksız yere adam öldürme, zinâ ve faiz gibi haramlığı kati olan şeylerin helal olduğuna itikat etmek.
Allahu Teâla’nın; bildirmesiyle kendisini mükellef kıldığı bir konuda Peygamberin onu gizlediğine ya da müslümanlardan bazısına bildirip diğerlerine bildirmediğine itikat etmek.
Ne olursa olsun Peygamberlerden birini ya da onlardan sabit olan herhangi bir şeyi yalanlamak.
İkincisi Fiili küfür: Bazı misaller verelim;
Allah Teâla’dan başkasına secde etmek.
Kur’ân-ı Kerim’i ya da Hadis-i Şeriflerin yazılı bulunduğu kağıtları pisliklere atmak.
Evliya ve sâlihlerin kabirlerinde tavaf vs. yapmak.
Üçüncüsü ise Kâvli (Sözlü) küfür:
Allahu Teâlâ’ya, Peygamberlerinden birine ya da İslam dinine sövmek.
Zorluk ve sıkıntılı anlarda bunu gidermesi için kabir ehli evliya ve salîh kimselere yalvarıp onlardan medet ummak (batıl olan tevessül).
Kur’ân-ı Kerim’le ya da O’ndan herhangi bir ayetle alay etmek, Resûlullah’ı alaya almak, ya da Allah azze ve celle’nin isimlerinden biriyle de olsa eğlenmek, Cenneti, Cehennemi vb. konuları hafife almak. Örneğein:
“Allah bana Cenneti verse girmem”, “Bu konuda bana Enbiyâlar ya da Peygamberler şahitlik etseler, şahitliklerini kabul etmem”, “Namaza başladığımdan beri hiç hayır görmedim” vb. gibi insanların dillerindeki bu sözler küfre götürmektedir. Özellikle zamanımızda çocukların dilinde dolaşan böylesine ilginç sözleri maalesef engelleyen çoğu defa bulunmamaktadır.