Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıssadan hisse. (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=6]Bir kadın evinden çıktı ve evinin önünde beyaz, uzun sakalları olan üç yaşlı adam gördü. Onlara, "Sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız. Lütfen evime buyurun ve bir şeyler yiyin" dedi.

"Kocanız evde mi?" diye sordular.

"Hayır" dedi kadın, "Dışarıda".

"O zaman giremeyiz" dediler.

Akşamleyin kocası eve geldiğinde kadın olanları anlattı. Kocası;

"Onlara eve geldiğimi söyle ve içeri davet et" dedi. Kadın dışarı çıktı ve yaşlı adamları eve davet etti.

"Biz bir eve beraber girmeyiz" dediler. Kadın "neden?" diye sordu. Yaşlı adamlardan biri cevap verdi:

"Onun adı Zenginlik'tir dedi, arkadaşlarından birini göstererek. Ve bir diğerini göstererek; "Onun da adı Başarı, ben de Sevgi'yim". Sonra ekledi; "Şimdi eşinle konuş ve hangimizi evinize davet edeceğinize karar verin" dedi.

Kadın eve girdi ve olanları kocasına anlattı. Kocası çok sevindi. "Ne kadar harika" dedi. "Zenginliği davet edelim, gelsin ve evimizi zenginlikle doldursun" dedi.

O sırada onları dinlemekte olan kızları: "Sevgi'yi davet etsek daha iyi olmaz mı?" diye sordu. "O zaman evimiz sevgiyle dolar".

Adam, "Bence kızımızın tavsiyesine uyalım" dedi. "Dışarıya çık ve Sevgi'yi davet et. Sevgi bizim misafirimiz olsun" dedi.

Kadın dışarıya çıktı, Sevgi'yi seçtiklerini söyledi ve Sevgi'yi evlerine davet etti.

Sevgi kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Diğer iki arkadaşı da kalktı ve onu takip etti. Kadın büyük bir şaşkınlıkla:

"Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?" diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi:

"Eğer siz Zenginlik veya Başarı'yı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık. Ama siz beni (Sevgi'yi) davet ettiğiniz için ben nereye gidersem, Başarı ve Zenginlik de benimle beraber gelir".

Hayatınıza her neyi davet ederseniz o gelir ve size de o yansır. Siz de hayatınıza olumlu düşünceyi davet edin. Hayata olumlu baktığınız ölçüde, hayatınızın da olumluya doğru değiştiğini fark edeceksiniz...
[/h]
 

hayri07

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Şub 2009
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
emeğinize sağlık kardeşim selametle kalın.
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
"Eğer siz Zenginlik veya Başarı'yı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık. Ama siz beni (Sevgi'yi) davet ettiğiniz için ben nereye gidersem, Başarı ve Zenginlik de benimle beraber gelir".

Doğrudur, sevgi varken zenginlik ve başarı geldi.
Sevgi gidince ardından zenginlik ve başarı da terketti...
Sevgi sen dünyanın var olma sebebisin
Rabbim sen severmisin?
Özür dilerim, sevmeseydin yaratmazdın, hele ki Resulun bilincini sevdin ve yarattın
Kimse gücenmesin Rabbim severek, isteyek Yaratır, bir sanatcıya bakın hangi eserine sevmeden hazırlar?

Hayatınıza her neyi davet ederseniz o gelir ve size de o yansır. Siz de hayatınıza olumlu düşünceyi davet edin
Buna da dikkat edin, kısa vadede pek makbul değil gibi görünsede, gerçekten insan (inanan) hayata olumlu bakmalı zaten...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İmam ve Kadılık

Zamanında İmam-ı Azam ile herhangi bir konuda tartışmaya girip de galip çıkan görülmemiştir.
Hem derya gibi ilmi, hem de herkese nasip olmayan zeka ve mantığı sayesinde hepsinden kendisi galip çıkıyordu.
Abbasi Halifesi Me´mun İmam-ı Azam´ı Kufe´ye kadı yapmak istiyordu.
İmamı çağırdı ve bu niyetini açıkladı.
İmam-ı Azam yönetimin yanlışlıklarına alet olmamak için bu teklifi kabul etmedi.
- Ben kadılık yapamam, dedi.
Halife de herkes de kabul ederdi ki ondan iyi kadılık yapacak bulunamazdı.
Bu nedenle Halife sert çıktı:
- Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!
İmam-ı Azam akan suları durduracak şu cevabı verdi:
- Eğer ben yalan söylüyorsam, yalan söylediğim için kadılık yapamam, çünkü yalancıdan kadı olmaz.
Eğer "yapamam" dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam.
O halde her iki halde de kadılık yapamam,
imam ve kadılık
İMAMI AZAM EBU HANİFE (R.A.)
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.

Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın
hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece ALLAH'ın rızasını diler.

Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?

Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey ALLAH'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallALLAHu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin
yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.

Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallALLAHü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.

Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.

Ama bakın şu işe ki o gece ALLAHü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.Resulullah Efendimiz (sallALLAHu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.

Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.
Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.

Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb RadıyALLAHu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var."

Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der.Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.

Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (SallALLAHü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır.Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.

Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikrile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları ALLAHü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler.

Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "ALLAHın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir.

Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de
cennetliksiniz" buyururlar, "... ve ALLAHü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"

ALLAHü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallALLAHu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.

Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.Birine "Şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "Sabredenlerden Hifa!"...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=2]ALLAH HARAMDAN KAÇANI KORUR [/h]
Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh (XV. y.yıl) babasının tersine bilime ve bilgine değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki bilgin kişilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği
bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.)
Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Başta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baş yemek kehribar gibi kızarmış bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi de iştahla yiyor, yedikçe "Allah haramdan kaçanı korur" sözünü tekrarlayıp duruyordu. Hükümdar ve
adamları da bıyık altından gülüyorlardı. Nihayet yemek bitti. Şahruh Nimetullah Efendi'ye sordu:
- Allah haramdan kaçanı her zaman ve her durumda korur mu?
- Evet korur, haramdan kaçana Allah haram nasip etmez.
- Ama hocam seni korumadı, sende bizimle birlikte haram yedin.
- Hayır, ben haram yemedim haramı siz yediniz.
- Boşuna iddia etme hocam, sofrada yediğimiz kuzuyu benim adamlarım çalmıştı, hırsızlık malıydı o...
- Olabilir, size haramdı, ama bana helaldi. Hükümdar lahavle çekti:
- Nasıl olur hocam, çalınmış bir kuzu bize haram, sana helal?
Nimetullah Efendi sözünü bağladı:
- Eğer inanmıyorsanız, kuzunun sahibini bulun sorun...
Gerçekten hükümdarın adamları çaldıkları kuzunun sahibini buldular. Yaşlı bir kadındı kuzunun sahibi. Kuzuyu çaldıklarını, pişirip yediklerini itiraf ettiler ve parasını ödemek istediklerini söylediler. Kadın parasını almayı reddetti ve kendilerine beddua etti.
- Ben o kuzuyu parası için değil, bu havalide Nimetullah Efendi diye mübarek bir zat varmış, ona ikram etmek için yetiştiriyordum, diye açıklamada bulundu.

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
[h=6]İşte Seni Yakaladım'' diyerekten Açtı Annem Odanın Kapısını Bir Gece Yarısı. Bilgisayar'da oturduğum ZAN'nındaydı , Kızacaktı..
Sonra Utandı , Kızardı..
...
Çünkü Odaya girdiğinde Ellerim klavyede değil Secde'deydi..
Ertesi sabah Dedi : -Sen 5 vaktin dışında Namaz Kılmazdın , Hayırdır ?
... +Anne ! dedim Anne.
Uyuklamışım bir ara.
Rüyamda Hesabını veremiyordum Yaptıklarımın ,
Sürükleye sürükleye götürüyorlardı Cehennem'e..
Ağlıyordum Hıçkıra hıçkıra , İstiyordum bir Şans Daha. Sonra Uyandım.
Hem uykudan Hem Gafletten.
Özendiğim sanatçılar Yok artık aklımın bir köşesinde..
Ne Hadise olmak isterim Ne Atiye.
Öyle bir Örnek seçtim ki Kendime Adı Rabia'tül Adeviyye..

Geceleri Herkes Sevgilisinin yanına gider ,
Bende en sevgilime. Koşa koşa giderim Secde'ye ya da Çatıya.
Semaya bakarak Niyazda Bulunmaya. İşte öyle Anne..

Ne çok Baki hayaller kurmuşum Fani Dünya İçin. Ne çok ağlamışım Hiçliklere.
Ahh Anne.
Öyle doldu ki Kalbim AŞK'la Sevgiyle ,
Çatladı , Çatlayacak Yüreğim ; ALLAHu Ekber sesleriyle. Alev aldı...


[/h][h=6]
[/h]






 

sumisali33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2010
Mesajlar
93
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
HZ PEYGAMBER'IN SELÂMI

Sultan III Osman'ın (padişahlığı 1754-57 yılları arası) sadrazamlarından Hekimoğlu Ali Paşa başarılı ve yetenekli bir devlet adamı, oldukça dindar bir kimse idi Bu Ali Paşa zamanında bir tüccar iflas etmiş, bütün mal ve servetini kaybetmiş, üstelik bir de borca girmişti Bu sıkıntılı durumda iken müracaat ettiği bütün eş-dost kapıları, bu durumdaki herkese yapıldığı gibi yüzüne kapanmıştı Adamcağız bu çaresiz haldeyken bir gece rüyasında Peygamberimizi gördü ve O'ndan yardım ve destek istedi Peygamberimiz ona "Git Allah'ın makbul kulu Ali Paşa'ya benden selam söyle sana 100 altın versin" dedi Adam, "Ya Rasûlallah ben Ali Paşa'ya selamınızı iletir, bana 100 altın vermesini emrettiğinizi söylerim ama bana inanmaz" dedi Hz Peygamber (sas) şöyle buyurdu: "Sana inanması için ben sana belge vereceğim Ali Paşa bana her akşam yüz salavatı şerife okurdu, ama geçen perşembe akşamı okumadı Bunu ona söylersen sana inanır" Sabah olunca adam hemen Ali Paşa'ya koştu Rüyasını anlattı' Ali Paşa "Peygamberimiz bana niye söylemiyor da sana söylüyor?" diye inanmak istemedi Adam Hz Peygamberin verdiği belgeyi öne sürdü: "Efendim ben bana inanmayacağınızı Hz Peygamber'e söyledim O da bana bir belge verdi Siz her gece Efendimize yüz salavatı şerife okuyormuşsunuz, ama geçtiğimiz perşembe akşamı okumamışsınız" Ali Paşa düşünmüş o gece hakikaten okumadığını farketmiş Bunun üzerine adama şöyle der: "Peki Hz Peygamber sana ne söyledi ise aynen tekrarla" Adam tekrarladı: "Ali Paşa'ya benim selamımı söyle sana 100 altın versin" Ali Paşa "Bir daha söyle" diye tam yedi defa tekrarlattı Adam, Ali Paşa'yı kendisiyle alay ediyor sandı ve paradan da ümidini kesmişti ki, Ali Paşa "Sana Peygamberin her selamı için 100 altın vereceğim Yedi defa tekrarlattım 700 altın eder" der ve gerçekten 700 altını verir.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Takkeci İbrahim Çavuş
Topkapı'da mütevazı bir hayat süren Takkeci İbrahim Cavuş, ördüğü takkeleri satıp zar zor geçinen kalbi tertemiz bir gönül eri.
Bütün derdi, bir cami inşa edip, Allahü teâlânın rızasına erişebilmek...
Hep bunun hayali ile yaşıyor, her konuşmasında hep bunu dile getiriyor, Fakat kimse inanmıyor.
Alaylı bir şekilde hangi parayla cami yaptıracağını soran kimsselere ise Takkeci İbrahim daima şu cevabı veriyor:
"İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!"
Gel zaman git zaman, ibrahim Ağa bir mübarek gece ibâdeti meşgul olurken uykuya yenik düşer.
Fakat bir süre sonra kan ter içinde uyanır. Rüyasında nur yüzlü mübarek bir zat der ki:
"Bağdat'a git, orada iki salkım üzüm rızkın var, onu ye ve dön!"
Hemen o gün Bağdat'a gitmek üzere yola koyulur.
Hikmetin| üzümü bulup bulamayacağını düşünmez bile...
Aylar süren, bin bir türlü zahmetli yolculuktan sonra nihayet Bağdat'a varır ve bir hana yerleşir, yorgun, bitkin ama ümidinden birşey kaybetmiş değildir, Heybesindeki kurumuş ekmeği çıkarıp yemek için, hancıdan biraz su ister.
Bu sırada çardaktaki asma ve asmadaki dökülmekte olan yapraklar arasındaki iki salkım üzüm gözüne takılır.
Hancı su ile beraber kendisine acıyıp asmadaki iki salkım üzümü kopararak ekmeğine katık yapması için önüne koyar.
İki salkım üzümm bitince, uzun yolculuğun yorgunluğunun bir anda üzerinden kalktığını hisseder.
Emri yerine getirmenin verdiği gönül rahatlığı ile geriye dönebilirdi artık.
Bu sırada hancı yanına gelip'nereden gelip nereye gittiğini sorar .
Takkeci İbrahim de saf bir şekilde anlatır rüyasını...
Daha rüyası bitmeden hancı basar kahkahayı:
- Be akılsız adam, bir rüyaya bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masraf yapılır mı?
Bana kaç defadır rüyamda;
"İstanbul'da Topkapı'da Takkeci ibrahim Çavuş'un evinin bahçesindeki kuyunun yanındaki büyük taşın altında bir küp altın gömülüdür, qit altınları al" derler. Ben de, "Bu rüyadır" derim, hiç üstünde durmam.
Sen ise iki salkım üzüm yemek için İstanbul'dan Bağdat'a gelmişsin. Allah akıl, fikirversin!
Takkeci ibrahim Çavuş mesajını almıştır artık...
Hemen İstanbul'a döner ve bahçesindeki altın dolu küpü çıkarır topraktan. Kendi kendinede, "İşte derya tutuştu!" diye mırıldanır...
Bugün hâlâ "Takkeci Camii" olarak anılan tarihî şaheseri inşa eder.
Mütevazı kabri de caminin kıble istikametinde müezzin evinin bahçesindedir.
 

gül7

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Haz 2012
Mesajlar
211
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
HERKES NE EDER KENDİNE EDER...
Aynı evde kalan üniversiteli dört arkadaş sabah geç kalktıkları için matemetik finaline yetişemezler.Hocaya mazeret olarak ta arabalarının lastiğinin patladığını söylerler.
Aslınsa hoca inanmaz ama yalvarmalarına dayanamayarak onları üç gün sonra imtihan yapacağını söyler.Sınav günü gelince boş bir salona dört öğrencisini birbirinden uzak dört köşeye oturtur.
Sınavdan geçebilmek için yüz üzerinden elli puan almak gerekmektedir.Hocanın hazırladığı soru kağıtlarının ön sayfasında dört basit matematik sorusu vardır onar puan değerindedir..

Kağıdın arka sayfasında ise altmış puanlık bir soru vardır:
_"Arabanızın hangi lastiği patlamıştı?"

eyvah!... yandılar...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,595
Tepki puanı
961
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Bir Gencin Tevbesi

Allahü Teâlâ, Peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip;
“Ey Musa! Filân mahallede, bizim dostlarımızdan biri vefât etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen, bizim rahmetimiz onun işini görür,” buyurdu.
Hazret-i Musa, emir olunduğu mahalleye gitti.
Oradakilere:
-Bu gece, burada, Allahü teâlânın dostlarından biri vefât etti mi? diye sorunca:
-Ey Allah’ın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefât etmedi. Ama, filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan, hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor, dediler.
Musa aleyhisselâm:
-Ben onu arıyorum, buyurdu. Gösterdiler.
Hazret-i Musa, o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü. Ayakta durup, ellerinde rahmet tabakları olup, Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı. Hazret-i Musa, yalvararak münâcaat etti:
-Ey Rabbim! sen buyurdun ki, “O Benim dostumdur.” İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir?
Allahü teâlâ:
“Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama, günahından haberleri var, tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum, seher vakti, toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki, Allah’ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki, bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın!” buyurdu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt