Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kıssadan hisse. (1 Kullanıcı)

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
HERKES NE EDER KENDİNE EDER...
Aynı evde kalan üniversiteli dört arkadaş sabah geç kalktıkları için matemetik finaline yetişemezler.Hocaya mazeret olarak ta arabalarının lastiğinin patladığını söylerler.
Aslınsa hoca inanmaz ama yalvarmalarına dayanamayarak onları üç gün sonra imtihan yapacağını söyler.Sınav günü gelince boş bir salona dört öğrencisini birbirinden uzak dört köşeye oturtur.
Sınavdan geçebilmek için yüz üzerinden elli puan almak gerekmektedir.Hocanın hazırladığı soru kağıtlarının ön sayfasında dört basit matematik sorusu vardır onar puan değerindedir..

Kağıdın arka sayfasında ise altmış puanlık bir soru vardır:
_"Arabanızın hangi lastiği patlamıştı?"
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Konumuz California´daki Pacific Palisades adlı okul.. Burada okuyan çocukların velileri, bütün okulu ve öğretmenleri dava ediyor,çünkü bütün dönem boyunca 15 ile 30 gün arasında devamsızlık yaptıkları halde çocuklarının derslerden kalmalarını kabul etmiyorlar.. Velilerin neredeyse tehdide varan itirazlarıyla baş edemeyen okul yönetimi, en sonunda telesekreter mesajını aşağıdaki şekilde değiştiriyor, ve "YILIN TELESEKRETER MESAJI" ödülünü kazanıyor.

● "Merhaba! Pacific Palisades´e hoşgeldiniz. Bu bir otomatik mesajdır. Lütfen seçenekleri tek tek dinleyerek istediğiniz departmanla ilgili tuşa basınız.

1● Çocuğunuzun neden devamsızlık yaptığı konusunda yalan söylemek için 1´e

2● Çocuğunuzun neden ödevlerini yapmadığı konusunda yalan söylemek için 2´ye

3● Bizim hangi konularda işe yaramadığımızı belirtmek için 3´e

4● Evinize gönderilen ve alıcı imzanız üzerinde olduğu halde almadığınızı iddia ettiğiniz uyarı mektupları için 4´e

5● Müdür ve diğer yetkililere küfür etmek için 5´e

6● Çocuğunuzu her sabah en az 10 dakika bekleyen okul otobüsü hakkındaki şikayetleriniz için 6´ya

7● Süper kabiliyetli mükemmel çocuğunuzun beceriksiz öğretmeninden yakınmak için 7´ye

8● Bıraksanız bütün okulu yiyecek çocuğunuzun yetersiz bulduğu okul menüsünden şikayet etmek için 8´e basınız

● Çocuğunuzun gerçek bir dünyada yasadığının farkındaysanız ve sorumluluk almayı öğrenmesini istiyorsanız, bunun için de ona verilen ödevleri zamanında ve tam olarak yapmasının çok önemli olduğuna inanıyorsanız, ayrıca eğitimin ilk önce ailede başladığının bilincindeyseniz, artık telefonu kapatabilirsiniz..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Dilenci ve Kral

Bir kral, sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastlamış.
“Dile benden ne dilersen?” demiş dilenciye.
Dilenci gülerek, “sanki benim her dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz…” der.
Kral bu cevaba şaşırır ve sohbet ilerler.
“Pek tabii, her dediğini yerine getirebilirim.
Sen söyle bakalım, ne... istiyorsun?
” Dilenci:
“Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım!” der.
Dilenci sıradan bir dilenci değildir.
Kral ısrar eder:
“Ne istersen iste, sana verebilirim.
Ben güçlü bir kralım.
Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz!” der.
Bunun üzerine dilenci, elindeki kâseyi krala uzatır ve “bu kâseyi herhangi bir şeyle doldurabilir misiniz?” diye sorar.
Kral, bir kahkaha atar ve vezirine kâseyi altınla doldurmasını emreder.
Kâse dolup taşmakta ama sonrasında hemen boşalmaktadır.
Altınlar, buhar olup uçmaktadır sanki.
Kralın onuru kırılır.
Bir dilencinin kâsesini dolduramadığı; ülkede kulaktan kulağa yayılır.
Giderek pırlantalar, elmaslar, yakutlar akıtılır kâseye.
Ne var ki kâsenin dibi yoktur sanki.
Dolup taşmasına rağmen kâse sürekli olarak boş kalmaktadır.
Kral yenik düşmüştür.
Dilenciye yakarır:
“Tamam, tamam sen kazandın!
Dileğini yerine getiremedim ama lütfen bana kâsenin neden yapılmış olduğunu söyle!” der.
“Çok basit!” diye cevaplar dilenci:
“İnsanın arzu ve isteklerinden yapılmıştır…
Doymak bilmez oluşu bundandır.
Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir.
İstek dediğin nedir ki? İstek ulaşılana kadar, belli bir süre heyecan veren bir duygudur.
Örneğin, bir iş istersin…
Bir binek…
Ev…
Bir başka şey..
Tek tek her birini elde ettiğinde, çoğu şey anlamını yitirir.
Neden?
Çünkü beynin, aklın onları dışlar.
İş senin, araba da garajdadır ve artık istek uyandırmamaktadır.
Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir.
Gene boşluğa düşer, yeni bir istek oluşturmak zorunda kalırsın.
İstek, doyumsuzluk uyandırır ve giderek bir ’dilenci’ olursun.
Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun.
Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini üretirsin.
İsteğin bu yönünü kavradığında yaşamının dönüm noktasındasın, demektir.
Bu durum ancak seni mutlu edecek şeyleri dışarıda değil, kendi içinde aradığın zaman gerçekleşir.
Ve gerçek tatmine ve mutluluğa ancak o zaman erişirsin…” der.
Gelelim hikâyenin verdiği derslere:
Kral bile olsanız bir dilenciden bile öğrenebileceğiniz çok önemli yaşam dersleri olabilir.
Gerçek mutluluk insanın içinde ve kendisinin elindedir.
Mutluluğu ve başarıyı yakalayamayanlar, hatayı başka yerde değil kendi içlerinde aramalıdırlar.
Bir şeyi elde etme hırsı değil, elde ettikten sonra da onu istemeğe devam edebilme becerisi yaşamı anlamlı kılar. Bir kralın dilenciye, bir dilencinin de krala dönüşmesi an meselesidir. Yaşam, dilenmek için çok kısa, dilenci olmak içinse çok uzundur…
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Babadan çocuğun üç sorusuna tek nasihat

Çocuk sordu babasına
Baba sana üç sorum olacak diye...
Bir kere gidince geri gelmeyen şey nedir ?
Sustu adam...
Hiç konuşmadan kendimi ifade etmek istesem ne yapmam gerekir ?
Düşündü adam...
Son olarak da hayatta nasıl mutlu olurum ?
Bana söylermisin baba dedi...
Güldü baba ve cevabım ’YAŞ’ tır oğlum dedi.
Pusulan yaş olsun senin...
İlk sorunun cevabı, dünyaları versen yaş’ını geri alamazsın.
İkinci sorunda da bazen hiç konuşmana gerek kalmaz...
Bir damla göz’yaş’ın, en güçlü cümleleri bile kurşuna dizer.
Son sorunun cevabı da hayatta mutlu olmak istiyorsan,
Sen sen ol, hiç bir zaman ’yaş’ tahtaya basma...!!!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Babası gittiğinde çok küçüktü Nazlı, neredeyse hatırlayamayacaktı babasını, unutmamak için her gün tekrar tekrar resimlerine bakıyordu. Öpüyordu, konuşuyordu resimdeki babasıyla:

-"Ne zaman geleceksin baba, bizi, özlemedin mi? Ben seni çok özledim, bütün arkadaşlarım babalarıyla oynuyor, öpüyor; ama sen uzaklardasın ben seni öpemiyorum. Annem bizlere daha iyi yemekler, daha güzel elbiseler almak için uzaklara, çalışmaya gittiğini söylüyor. Ama ben güzel yemekler istemiyorum, sadece ekmek yerim. Güzel yeni elbisede istemiyorum söz, ben seni çok özledim baba, ben seni istiyorum." diyordu. Her akşam yatmadan küçük, pamuk ellerini semaya kaldırıp babasının gelmesi için dua ediyordu. Öyle içten öyle saf ki; sonra ellerini yüzüne sürüyordu amin diye; sanki insan biraz dikkat kesilse duyacaktı bütün gök ehlinin amin dediğini.

Her gece rüyasında görüyordu babasını, trenden iniyor ona doğru koşuyordu, sonra öpüp kokluyordu ipek, kıvır kıvır saçlarını, minik pamuk ellerinden tutuyor evlerine geliyorlardı. "Bir daha gitmeyeceğim sizi çok özlüyorum" diyordu babası.

Sonra sabah olup rüyasından uyanıyordu, heyecanla evde babasını arıyordu. Bulamayınca üzülüyor koşarak annesinin boynuna sarılıyordu ağlıyor ağlıyordu. "Yine gelmemiş babam, yine gelmemiş. Hiç gelmiyor zaten, telefonda bana işlerim bitsin geleceğim diyor gelmiyor. Hiç bitmiyor işi. Anne babamın işi çok mu zor; çok mu yoruluyor. Bizde gidelim, bizde yardım edelim babama, işi çabuk bitsin sonra beraber evimize dönelim." diyordu.

Yaşlı gözleriyle, annesinin yüzüne yalvarır gibi bakıp. Hıçkırıklar boğazına düğümlenen annesi de kızının yaştan ıslak yüzünü öpüyor, kokluyor, “biraz daha sabret kızım, yakında gelecek, bir daha da göndermeyeceğiz babanı gurbetlere uzaklara" diyordu.

Her akşam üstü evlerinin yanındaki tepeye tırmanır gelen son trene bakardı. Kara tren giderken o günkü son umudunu da alıp uzaklaşırdı tepelerin arasından. Güneş dağların ardından ekinleri kızıla boyayıp batarken, boynu bükük dönerdi evine.

Yine babasıyla dolu rüyalarla geçen bir gecenin sabahında erkenden kalkıp babasını bekleyen Nazlı yataktan bile doğrulayamıyordu. Ateş ve ter içindeydi. Annesi başucunda ıslattığı havlularla ateşini düşürmeye çalışıyordu. Gözlerini zoraki açan Nazlı:

-Anne, babam geliyor mu? diye sorabildi. Sonra tekrar ağırlaşan gözkapaklarını kapatıp derin uykulara daldı.

İşin önemini fark edenler babasına haber verdiler. Birkaç güne kadar işlerimi yoluna koyup geliyorum, dedi.

Günün son treni istasyona yaklaştığında, Kasabanın üzerindeki kara bulutlar yağma zamanının gelmesini bekliyordu. Elinde valiziyle trenden inen babanın içini titreten bir rüzgar esip geçti. Yıllar sonra; hasretle, özlemle dönmüştü vatanına. Ama artık onu sabırla, heyecanla, merakla karşı tepede bekleyen küçük kız yoktu. İstasyondan uzaklaşan trenle birlikte ortalık sessizliğe gömülmüştü.
ALINTI.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ömür Kısa!
Mekke...
Yaşlı bir adam ve genç bir delikanlı bir köşede oturup konuşmaktalar.
Önlerinde iyi giyimli bir adam belirir. Genç olanın önüne bir kese altın koyar.
Genç:
- Sağol, paraya ihtiyacım yok.
- Olsun, ben sana veriyorum, ister sen harca, ister fakirlere ver.
Genç fazla ısrar etmez. Keseyi alır hemen hepsini ihtiyacı olduğunu bildiklerine dağıtır.
Yaşlı adam aynı akşam genci bir başkasından yardım isterken görür ve sorar:
- Niçin o bir kese altından kendine ayırmadın?
Genç:
-Akşama kadar yaşayacağımı düşünemezdim.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve
“Sen kimsin?” diye bağırıyor.
Aldığı cevap
“Sen kimsin?” oluyor.
Aldığı cevaba kızıp
– “Sen bir korkaksın!” diye tekrar bağırıyor.
Dağdan gelen ses “Sen bir korkaksın!” diye cevap veriyor....
Çocuk babasına dönüp –
“Baba ne oluyor böyle?” diye soruyor.
“Oğlum” der babası,
“Dinle ve öğren!”
ve dağa dönüp
“Sana hayranım!” diye bağırıyor.
Gelen cevap
“Sana hayranım!” oluyor.
Baba tekrar bağırıyor,
“Sen muhteşemsin!”
Gelen cevap;
“Sen muhteşemsin!”
Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor:
– “İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.”
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Sana Yeterli Olanı Diliyorum

Bu yakınlarda bir baba ve kızın havaalanında vedalaşırken ki son dakikalarına kulak misafiri oldum.
Kalkış zamanının geldiği anons edildi.
Güvenlik kapısının yanında dururken birbirlerine sarıldılar.
Baba şöyle dedi:
"-Seni seviyorum ve sana yeterli olanı (yeterli olan şeyi) diliyorum."
Kızı cevap verdi:
"-Baba, beraber geçirdiğimiz bu hayat bana yetti de arttı bile.
Sevgin her zaman ihtiyacım olan tek şeydi.
Sana da her zaman yeterli olan diliyorum."
Vedalaştılar ve kız ayrıldı.
Baba oturmakta olduğum sandalyenin yanına yürüdü.
Ağlamak istediğini ve ağlamaya ihtiyacı olduğunu gördüm.
Rahatsız etmek istemeyerek onu kendisiyle baş başa bıraktım,ancak o bana şöyle sordu:
"-Hiç birisine sonsuza dek geçerli olduğunu bilerek veda ettiğiniz oldu mu?"
"-Evet"
diye cevap verdim.
"-Sorduğum için bağışlayın ancak; bu neden sonsuza dek geçerli olan bir veda?" dedim.
Adam:
"-Yaşlıyım ve o çok uzakta yaşıyor.
Önümde başa çıkmam gereken zorluklar var ve gerçek şu ki;bir sonraki seyahatini benim cenazeme gelmek için yapıyor olacak" dedi.
"-Veda ederken sizin şöyle söylediğinizi duydum;
*'Sana yeterli olanı diliyorum*'
Bu ne anlama geliyor acaba?"
Yaşlı adam Gülümsemeye başladı:
"-Bu diğer nesillerden bize geçmiş olan bir dilek.
Annemle babam eskiden bunu herkese söylerdi."
Bir anlık duraksadı ve detaylı olarak hatırlamak istercesine baktı ve bu sefer daha da gülümseyerek şöyle dedi:
"-*'Sana yeterli olanı diliyorum' *dediğimizde diğer kişinin sadece hayatta sahip olduğu iyi şeyleri korumaya devam etmesine yetecek kadar iyi şeylerle dolu bir hayatının olmasını dileriz" Sonrasında bana dönerek sanki bir hatıradan alıntı yapıyormuşçasına şu cümleleri ekledi;
"Sana gün ne kadar gri gözükürse gözüksün parlak bir bakış açısı vermeye yetecek kadar güneş diliyorum.
Sana güneşin varlığı için çok daha fazla şükretmeye yarayacak kadar yağmur diliyorum.
Sana ruhunu canlı ve ölümsüz tutmana yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Sana hayattaki en küçük şeylerin bile çok büyük görünmesine yetecek kadar acı diliyorum.
Sana isteklerini tatmin etmene yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sana bütün sahip olduklarına şükretmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Sana en son vedayı atlatabilmene yetecek kadar merhaba diliyorum."
Sonra ağlamaya başladı ve yürüyerek gitti.
Derler ki,özel bir insanı bulmak 1 dakika,
Onun varlığı için şükretmek 1 saat,
Onları sevmek için 1 gün,
Ancak sonrasında onları unutmak bütün 1 ömür alır.
Yaşamaya zaman ayırın sizlere YETERLİ OLANI diliyorum..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Küçük ev...

Bir köylü, bilgenin yanına geldi ve şikayete başladı:
"Nolur bana yardım edin, yoksa çıldıracağım.
Tek odalı bir evde yaşıyoruz.
Ben, karım, çocuklarım ve karımın akrabaları Herkesin siniri tepesinde.
Birbirimize bağırıp duruyoruz Oda sanki bir cehenneme döndü."
-"Sana söyleyeceğim şeyi yapacağına söz verir misin?" diye sordu bilge ciddi bir sesle.
-"Yemin ederim, ne söylerseniz yapacağım."
-"Pekala. Kaç hayvanın var?"
-"Bir inek, bir keçi ve altı tavuk."
-"Onların hepsini evinize al.
Bir hafta sonra yanıma yine gel."
Adam çok şaşırmıştı, ama itaat edeceğine söz vermişti bir kere.
Böylece, hayvanları da odaya aldı.
Bir hafta sonra geldi*ğinde perişan haldeydi.
Acı ve kederle inliyordu. "Mahvol*muş durumdayız.
Pislik! Koku!
Gürültü!
Hepimizin aklını kaçırmasına ramak kaldı!"
"Şimdi git ve hayvanları evden çıkar" dedi bilge.
Adam eve kadar hiç durmadan koştu.
Ertesi gün bilgenin yanına gel*diğinde gözleri mutluluktan parlıyordu.
Hayat ne kadar gü*zel.
Hayvanlar dışarıda.
Evimiz, öyle sessiz, öyle temiz ve öy*le geniş ki...
Sanki bir cennet!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Ezanla Namaz Arası

Ezanla Namaz Arası

Ezanla Namaz Arası

Torunu, bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla sorar:
"Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?"
Dede tatlı bir gülücükle:
"Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum." deyince torun:
"Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?"
"Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır." diye dede biraz daha açar ilk sözünü. Torun yeniden sorar:
"Namazsız ezan ve ezansız namaz" ne demek dedeciğim?
Dede torununa şefkatle açıklar:
"Bak yavrum, geçen hafta komşumuzun çocuğu doğdu. O çocugun kulağına ben ezan okudum, hatırladın mı?"

- Evet, dedeciğim.
- İşte o ezanın namazı yoktur, sen de gördün ki namaz kılmadık.
- Haklısın dedeciğim, şimdi fark ettim.
- Pekiyi geçen ay dayın vefat ettiğinde onun cenazesini bizim camiye getirdiğimizde sen de vardın. Hatırlarsan dayın için cenaze namazı kıldık hep beraber.
- Evet dedeciğim, yengem cok ağlamıştı.
- Dikkat ettiysen o namaz için ezan okunmadı, çünkü cenaze namazının ezanı olmaz.

Aslında cenaze namazının ezanı merhum dayın doğduktan sonra minik bir bebekken kulağına okunmuştu diye düşünebilirsin. İşte yavrum hayatımız bu namazsız ezanla başlar ve bu ezansız namazla sona erer, ama bu sona eriş bir başka baslangıca işaret eder.

"Hayat, EZANLA NAMAZ ARASI KADAR SÜRER"

Sakin sana verilen ömür sermayesini ziyan etme yavrucuğum.
Ömrünü hayırlı işlerle dolu dolu geçir, bir nefes bile boşluk bırakma!
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Kahve

Bir zamanlar her şeyden sürekli, şikayet eden,hayatın ne kadar berbat
olduğundan yakınan bir kız vardı.

Hayat, ona göre, çok karmaşık ve sürekli savaşmaktan, mücadele
etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu
karsısına.

Yine kızın bu yakınmaları karsısında, mesleği aşçılık olan babası ona
bir hayat dersi vermeye niyetlendi.

Bir gün onu mutfağa götürdü üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin
üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir
patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini
koydu.. Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı
Kızıda hiçbir şey anlamadı, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda
karsIlaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu.

Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar
bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına
cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altındaki ateşi
kapattı.

Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu.ikincisinden
yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu.Daha sonra son cezvedeki
kahveyi bir fincana boşalttı.

Kızına dönerek sordu:

- Ne görüyorsun ?
- Patates, yumurta ve kahve !! diye alaylı bir cevap verdi kızı.

Daha yakından bak bir de dedi baba, patatese dokun.Kız denileni
yaptı;ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.

Ayni şekilde,yumurtayıda incele. Kız,kabuğunu soyduğu yumurtanın
katılaştIğını gördü.

Sonunda kızının kahveden bir yudum almasını söyledi. Söylenileni
yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı.

Ama yinede bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:

Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ?

Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de ayni
sıkıntıyı yasadıklarınıª, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını
anlattı. Ama her biri bu sıkıntının karsısında farklı tepkiler
vermişlerdi. Patates daha ince sert, güçlü ve tavizsiz
görünürken,kaynar suyun içine girince yumuşamaları ve güçten düşmüştü.
Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğu içindeki sıvıyı
koruyordu. Ama kaynar suda kalınca,yumurtanın içi sertleşmiş ve
katılaşmıştı.

Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde
kalınca,kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya
tamamen yeni bir şey çıkmıştı.

Sen hangisisin? diye sordu kızına.

Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin ?

Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? Yumurta gibi kalbini mi
katılaştıracaksın? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her
olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat
katmasına izin mi vereceksin?

 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İncitmeyecek kadar uzak,üşümeyecek kadar da yakın olabilmek...
Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş,büyük
kayıplar vermişler. Ama en çok kayıp veren kirpilermiş. Çünkü onların pek çok
hayvan gibi kalın kürkleri yok,kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.
Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış,çözüm aramaya
başlamış.Tartışa tartışa,nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya
toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.
Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak,aralarındaki
hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış.
İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.Ama başka bir problem
çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar
gerçekleşmiş.Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak
durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. NE var ki, her gece kah
uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından
yararlanacak kadar yakın,ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı
öğrenmişler.
KISACA ; Bizim de uzun dikenlerimiz var.Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı,bazen de zararlı.Çoğu zaman,kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.Ne var ki, sıcaklık
ancak yakınlaşmakla mümkün. Birbirini incitmeyecek kadar uzak,hayatın soğuk
zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz.
Aynen kirpiler gibi..
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
SENİN İŞİN DAHA ZOR



Behlül Dânâ'nın menkıbelerinden kitaplar meydana getirilmiştir. Bunların hepsi insanları iyiliğe, doğruluğa, Allah rızasını kazanmaya özendirici bir nitelik taşır. Türk halkı arasında da bunlardan bir bölümü bilinmekte ve anlatılmaktadır.

Bir hac ibadeti sırasında Harun Reşid ve Behlül yüksekçe bir yere oturup oradan ibadet ve dua eden ve bu arada ağlayıp gözyaşı döken insan selini seyrediyorlardı. Behlül Dana halifeyi uyarmak için yeni bir fırsat yakalamıştı. Dedi ki:

- Ey müslümanların halifesi, bütün bu ağlayıp sızlayan insanlar kendi nefislerinin günahlarının hesabını verip veremeyeceklerini bilmedikleri için ağlaşıyorlar. Halbuki sen kendi nefsinin hesabı yanında bütün bu insanların da hesabını vereceksin.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
ANNENİN HİZMETE İHTİYACI VAR

Ebû'l-Haseni'l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır: 'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine: 'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.
'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona: 'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç: 'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona: ''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Nefis Terbiyesi

Hz. Ali Hendek savaşında, bir düşman askerini altedip, yere yatırdı. Kılıcını çekti. Tam vuracağı zaman, düşman askeri Hz. Ali’nin yüzüne tükürdü. Hz. Ali kılıcını kınına koydu. Onunla savaşmaktan vazgeçti. Ölümünü bekleyen kimse, bu işten bir şey anlamadı. Hayretle kendisine sordu:
- Kılıcını çekmiştin. Beni öldürmene hiçbir engel yokken neden vazgeçtin? Öfken birden yatıştı.
Hz. Ali şöyle cevap verdi:
- Ben kılıcımı Allah için vuruyordum. Ben Allah’ın arslanıyım. Nefsin esîri değilim. Sen, benim şahsıma karşı yaptığın hareketten sonra seni öldürseydim, nefsim için öldürmüş olabilirdim. Hâlbuki her yaptığımı Allah için yapmam lâzımdır.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Tarihin-Musalla-Ta%C5%9F%C4%B1.jpg




Musalla Taşı!
Camiye Gelmeyecektin
Yolda karşılastığımızda ezan okunuyordu
-”Gel seni camiye götureyim” dedim “Bugün cuma biliyorsun”
-”Sende benim camiye gitmedigimi biliyorsun”dedi
-”Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum”
-”Ne bileyim,olmuyor işte Hem pantolonumun ütüsü bozulup,dizleri cıkar diye endişe ediyorum”dedi

Gayri ihtiyari gülmeye başladım
-”Herhalde şaka yapıyorsun Bunun icin cami terk edilir mi?
-”Ciddi söylüyorum Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin”dedi
Gerçekten de öyleydi Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı
-”Peki” dedim “Hayatında hiç camiye gitmedin mi?”
-”Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum”
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmisti Daha sonra tokalaşıp ayrıldık Onunla konuşmamızdan iki ay sonra; kendisinin camide olduğunu söyledilerHemen gittim Bahcedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve yine yeşiller vardı üzerinde Yavasca yanına yaklaştım ve Kısık bir sesle:
“Hani camiye gelmiyecektin ?” dedim
Hiç sesini çıkartmadı
Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu...............
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
HZ. ALİ’NİN (K.V) OĞLU HZ. HASAN (R.A)’A ETTİĞİ NASÎHAT
İbn-i Mülcem, Hz. Ali’yi yaralayınca Hz. Hasan ağlayarak yanına girdi. Hz. Ali:
— “Oğlum, niye ağlıyorsun?
” Hz. Hasan:
— “Nasıl ağlamayayım? Âhiretin ilk, dünyânın son gününde bulunuyorsun!
— “Oğlum, dörder maddeden ibâret şu iki tavsiyemi iyi belle, onlara riâyet edersen, yapacağın hiçbir şey sana zarar vermez:
1- En büyük zenginlik, akıl.
2- En koyu fakirlik, ahmaklık.
3- En yaman yalnızlık, böbürlenmek.
4- En değerli âlîcenâplık, güzel ahlâktır.
Diğer dört şey ise:
1- Ahmakla dostluktan sakın, çünkü o sana faydalı olmak isterken zarar verir.
2- Yalancıyla dost olma. Zîrâ o, senden uzak duranı sana yaklaştırır, yakınını da senden uzaklaştırır.
3- Cimriyle de dostluk kurma, zîrâ ihtiyaç duyduğun şeyi senden uzaklaştırır.
4- Fâcirle de dost olma, çünkü seni ucuza satıverir.”
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
HZ. ALİ'NİN BÜYÜKLÜĞÜ
Birgün ashab Peygamberimiz (s.a.v)'den Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu.
Hz Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:
- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız? Cevap verdiler:
- Yine iyilik ederiz.
- Yine kötülük yapsa?
- Biz yine iyilik ederiz?
- Yine kötülük yapsa?
Ashab cevab vermedi, başlarını öne eğdiler.
Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.
Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Rasulullah Hz. Ali'ye sordu:
- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?
- Yine iyilik ederdim.
- Yine kötülük yapsa?
- Yine iyilik yapardım.
Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı.
Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab,
- Ya Rasulallah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
DEĞİŞEN SİZİN KALBİNİZ

Bir padişah, bir iki vezirini ve diğer erkandan birkaçını yanına alarak payitahta (başkente) yakın yerleşim merkezlerinde bir gezintiye çıkmıştı Payitahttan ayrılıp bir kaç saatlik bir yol katettikten sonra yolları üzerindeki bir nar bahçesinin kıyısında dinlenme molası verdiler Olgunlaşmış, tam kıvamını bulmuş olan narlar insanın iştahını kabartıyordu Padişah bahçe içinde çalışmakta olan yaşlı bir adamı yanına çağırdı sordu:
- Bu güzel nar bahçesi kimin?
- Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamdan miras kaldı
- Oğlun, uşağın var mı?
- Allah bize oğul uşak vermedi efendim, bir karı kocadan ibaret iki kişilik bir aileyiz
- Peki ben de bu ülkenin hükümdarıyım, şuradan bir nar şerbeti sıksan da içsek
İhtiyar "başüstüne" dedi ve hemen gidip bah çe içindeki kulübeden kalaylı, tertemiz bir tas getirdi En yakındaki ağaçtan iki nar kopardı ve sıktı İki nar tam bir tası doldurdu Padişah içti ve
çok beğendi Bütün vücuduna bir zindelik ve ferahlık yayılmıştı İhtiyar çif çi padişahın beraberindeki herkese sırayla nar şerbeti ikram etti Padişah ve adamları bedenlerinin kazandığı bu zindelikle biraz yol almak için ihtiyara veda edip yola koyuldular Yolda şeytan padişahın kafasını karıştırmaya başladı "Madem birer ayakları çukurda olan bu yaşlı karı-kocanın mirasçıları yok, ne yapacaklar böyle güzel nar bahçesini, karşılığında bir kaç kuruş verip de bu bahçeyi ellerinden alayım" diye düşündü Padişah ve adamları akşama doğru geri dönerlerken aynı bahçenin yanında yine konakladılar Padişah ihtiyardan bir tas daha nar şerbeti yapmasını istedi İhtiyar sabahki kadar candan ve gönülden olmasa da bir tas nar şerbeti yapıp sundu Fakat padişah bu defa nar şerbetinin tadını pek beğenmedi Sabahkine hiç benzemiyordu Sordu:
- Baba ne oldu böyle, bu nar şerbeti sabahki ile aynı nardan değil mi? Bunun tadı hiç de hoş değil
- Aynı nardan evlat, aslında tadında da bir değişiklik yok, asıl değişen sizin kalbiniz Tebaanızın malına göz koydunuz, bunun için de narların tadı değişti.
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,582
Tepki puanı
939
Puanları
113
Yaş
66
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
İKİ ER KİŞİ İLE BİR HATUN KİŞİ



Hacı Bayram Veli, Sultan II. Murad'ın saygı duyduğu manevi önderlerdendi. Hükümdarın Hacı Bayram'a saygısı o derece büyüktü ki ona mürid olanlardan vergi almıyordu. Ama gelin görün ki bütün Ankara halkı Hacı Bayram'ın müridi olduğunu iddia ediyordu. Ankara'da kimden vergi istense "Ben Hacı Bayram'ın müridiyim" deyip işin içinden sıyrılıyordu. Bu durum hükümdara yansıtıldı. Hükümdar Hacı Bayram'a bir mektup gönderip, "Gerçek müritlerinizin sayısını bana bildiriniz, sizin bildirdiğiniz herkes vergiden mual tutulmak üzere kabulümdür"dedi.

Hacı Bayram devletine saygılı bir maneviyet büyüğü olarak kendisine bağlılığın kötüye kullanılmasından zaten şikayetçi idi. Mektubu fırsat bilerek müridlik iddiasındaki herkese haber saldı: "Falan gün falan yerde toplanınız" diye. O gün hemen bütün Ankara halkı şeyhlerinin davetine uyarak bildirilen yere akın ettiler. Hacı Bayraı ı bir tepeciğe kurdurduğu siyah kıl bir çadırdan çıkarak kalabalığa sordu: "Beni seviyor musunuz?' Kalabalık hep bir ağızdan karşılık verdi: "Elbette seviyoruz." "Bana yürekten bağlı mısınız? İstesem benim için canınızı verirmisiniz?" Kalabalık cevab verdi: "Canımız senin yoluna feda olsun..." Hacı Bayram bunun üzerine "Bugün bana inananları şu çadırın içinde bir bir kurban edip

canlarını cennete göndereceğim. Şimdi bir kişi çıksın" dedi. Kalabalıktan bir kişi çıktı. Hacı Bayram onu çadıra aldı. Çadırda önceden hazırlattığı koyunlardan birini kestirerek, kanını çadırdan dışarıya akıttırdı. Dışardakiler adamın gerçekten kurban edildiğini sanarak ürperdiler. Hacı Bayram dışarı çıktı, "Bir kişi daha gelsin"dedi. Bir adam daha çıktı. Onu da çadıra alıp aynı işlemi yaptı. Sonra dışarı çıktı ve bir kişi daha istedi. İşin şakayla gelir yanı yoktu. Giden gidiyordu. Bu defa bir şaşkınlık ve duraksama görüldü. Yine de bir hanım ileri çıktı. Hacı Bayram onu da çadıra aldı. Aynı olay tekrarlandı. Dördüncü defa Hacı Bayram kurbanlık isteyince tek kişi çıkmadı. Hacı Bayram artık hükümdara cevap verecek durumdaydı:

- Sultanım, vergiden affedilmek üzere gerçek müridlerimi sormuştunuz. Benim gerçek müritlerim iki er kişi ile bir hatun kişiden ibaret üç kişidir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt