Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kınayanın kınamasından korkmamak (1 Kullanıcı)

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
Müminler her devirde, Allah'a kulluk etmeleri, O'nun emirlerini yerine getirmeleri, insanların değil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeleri nedeniyle içinde yaşadıkları toplumlar tarafından yadırganmışlardır. İnkar edenlerin kendi içinde oluşturduğu çarpık yaşam biçimini ve felsefesini reddetmeleri, Kuran'da tarif edilen ideal modeli benimsemeleri nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmışlardır. İnkarcı toplumunun bu tepkisi, kavmin önde gelenleriyle idarecileri tarafından daha çok fiziksel saldırı ve eziyet şeklinde gerçekleşmiştir.

Müminlerin yakın çevresinden ise bu tepki, karşı tavır alma, manevi baskı ve kınama şeklinde kendini göstermiştir. Ancak, Allah'a karşı tam bir güvene ve sarsılmaz bir imana sahip olan müminler, bu baskı ve kınamalar karşısında dinlerinden en ufak bir taviz vermemişlerdir. Bu durumlarından dolayı da Allah'ın yardım ve desteğini kazanarak, inkarcılara karşı zafer elde etmişlerdir.

Ancak mümin, İslam'ı yaşarken her zaman böyle fiziksel bir saldırıyla karşılaşmayabilir. Fakat Allah'ın emirlerini yerine getirmedeki titizliği ve inkarcıların batıl fikir sistemini ezmedeki kararlılığı yüzünden etrafını saran kişiler tarafından çeşitli eleştiri ve kınamalara maruz kalabilir. Ancak bu kişiler kısa zamanda bu tür kınamalara taviz vermeyen, güçlü şahsiyete sahip, Allah'a ve kendine güveni tam olan müminleri yolundan saptıramayacağını anlarlar. Müminler yalnızca Allah'tan korkarlar ve kendilerini kınayanlardan korkmazlar. Tam tersine kınayıcılar üzerine büyük korku salarlar. Bu tür kınamalar müminleri daha da motive eder.

Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a karşı şirk koşmak demektir. Çünkü Allah ayetlerinde 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirmektedir. Böyle bir kişi ise İslam'a değil yalnızca kendine zarar verir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve aşağıdaki ayette sıralanan üstün vasıflarla donatılmış müminleri getirir:

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Allahcc razı olsun...BESMELE...SELAM...DUA...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kuvvet
Kuvvetli inanç; bitmeyen bir güç, cesaret, zorluklara göğüs germek ve şiddetli işlere yönelmek için tükenmeyen bir kaynaktır ki; sahibini her ne kadar zor ve istenmeyen bir şey ise de ölüme koşturur. İşte, îmanın kalbe yerleşip kaynaşmasının şekli budur. O, sahibinin tüm hayatına renk veren bir kuvvettir. Konuştuğundan emindir. Çalıştığı zaman en iyi işi sergiler. Hedefindeki maksadı açıktır. Kalbini onaran duygulardan ve aklını aydınlatan fikrinden emin bulunduğu için tereddütler içine girmez. Onu, yerinden fırtınalı kasırgalar bile depretemez. O, etrafındaki insanlara şöyle der: "De ki, ey kavmim! Bulunduğunuz hal üzere çalışın. Elbet ben de çalışıyorum. Artık yakında bileceksiniz. Kimmiş o, kendisine rüsvay edici bir azab gelecek olan ve üzerine devamlı bir azab inecek olan." (247)
Bu meydan okuyuş, bu bağımsız çalışma ruhu ve bu hak yolda bulunma güveni... Tüm bunlar onu hayat içinde ayrı hedef sahibi kılar. O, insanlara basiretle bakar, onları doğru bulursa yardım eder, hatalı bulursa çevirip kendilerini uyarmaya çalışır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Sizden biriniz: "İnsanlar iyilik yaparlarsa ben de yaparım. Kötülük yaparlarsa ben de yaparım" diyen asalak ve sebatsız insan olmasın. Kendi kendinizi şuna alıştırın: "İnsanlar iyilik yaparlarsa siz de iyilik yapın, kötülük yaparlarsa kötülüklerinden uzak durun. "(248)
İnsanlar sevinç ve kederlerinde çeşitli bidatlar ihdas etmişlerdir. Bu insanlar dinin emirlerinden ziyade bunlara sarılırlar. Gerçek mü'min, dinde senedi olmayan bir şeye önem vermez. O, taklid ve İslâm'a uymayan örfün üstüne gittiği için çeşitli zorluklarla karşılaşabilir. Ancak, o tenkid ve ayıplamalara kulak asmadan hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan hak bildiği hedefe doğru yol alacaktır. Bazen revaç bulan bâtılın üzerine kuvvetli insanlar varınca fazla kalmadan bu bâtıl dağılıp gider. Çok insan körü körüne savundukları bâtıldan vazgeçip eskiden düşman bildikleri ve zahmet çektirdikleri kişilere, hakkı gördükleri için gönül huzurluğu içinde yardımcı ve taraftar olurlar. İbni Abbas Resulü Ekrem'den şu hadisi nakleder: "Sadece insanlar memnun kalsınlar diye Allah'ı gazaplandıran kişilerden Allah'da buğz edip kendileri için Allah'ı gazaplandırdığı kişileri de onun gözünde düşürür. Kimse Allah (c.c.) için (haram işlediklerinden dolayı) insanları gazapandırırsa Allah (c.c.) ondan razı olur. Ve bu gazaba gelen insanların gözünde onun fiil, hareket ve şahsını haklı göstermek suretiyle onları râzı eder. "(249)
Müslüman inandığı dâvada sebat edip bu yolda cahillerin örfünü çiğnediği için karşılaşacağı tüm zorluk ve dedikodulara da kulak asmasın. Kendisini Allah'ın rızasına götürecek hedefini bellesin. Madem ki hurafelere inanmak bile sahibini çeşitli zorluk ve istihza alanlarına sürüklüyor, öyleyse İslâm'a îman eden kişilerin davalarında sarsılmaz dağlar gibi kuvvetli olmaları gerekir. "Seni gördükleri vakit" bu mu Allah'ın Peygamberi olarak gönderdiği? (derler). Seni bir eğlenceden başka birşey edinmezler.
(Şöyle derler): Hakikat eğer üzerlerine (düşüp) sebat etmeseydik bizi az kaldı tanrılarımızdan saptıracaklardır. O, onlar azabı görecekleri vakit kim yolca daha sapıktır, yakında bilecekler."(250)
Evet, müslüman kalbindeki inanç, kuvvet ve iman azametinin farkına varmalıdır. Mü'min bunu çevresine kabul ettiremediği takdirde onun, yerinde durup hiçbir esintiden deprenmeyen ve yer değiştirmeyen bir kötülükten farkı kalmaz.
İmanından güç alan, Rabbıyla olan irtibatının farkına varan, İslâm'daki istikâmetin hakkını bilen bir mümine insanlar ne yapabilirler ki? Tüm insanlar onun başına toplansalar da en ufak bir şey yapamazlar. İbni Abbas (r.a.) anlatıyor: "Ben Resulullah (s.a.v.)'ın terikesine binerken bana şu tavsiyelerde bulunmuştu: "Ey delikanlı! Allah (c.c.)'ın emirlerini gözet ki Allah (c.c.)'ta seni gözetsin. Allah (c.c.)'a geniş zamanında kendini sevdir ki o da sıkıntı zamanında seni sevsin. Bir şey taleb ettiğin zaman Allah (c.c.)'tan talep et, yardım istediğin zaman Allah'tan iste. Bütün mahlukat el birliğiyle sana bir fâide. ve menfaat bağış etmek isteseler Allah (c.c.)'in sana yazdığından fazla birşey bahsedemezler. Kezalik tüm mahlukat el birliğiyle sana bir zarar vermek isteseler Allah (c.c.)'ın sana takdir ettiği zarardan ziyadesini yapamazlar. Kalemler (işleri hitâma erip) kaldırılmış, sâhifeler de (üzerlerindeki yazılar tamam olup) dürülmüştür."(251)
Şu bir gerçektir ki, mü'min de zilleti kabul etmeyen diğer faziletler gibi, kuvvet fazileti de tevhid akidesiyle beraber onun kalbine yerleşir. Mü'min semâ ile irtibatlı olup îmanı sayesinde yalnız başına bir ümmeti oluşturabildiği için yüce değerlere sahiptir. O, Rabbinin şu âyetini dilinden düşürmez: "De ki gökleri ve yeri yoktan var eden ki O, yedirip besliyor. Kendisi yedirilip beslenmiyor. Allah'tan başkasına mı tanrı edinecekmişim ben? Belki bana hakikaten müslümanların birincisi olmaklığım emredildi. Sakın Allah'a eş tutanlardan olma (denildi)." (252)
Ey Müslüman! İslâm'ın senden istediği; kuvvetli azim sahibi, hedefine varmak için tüm kuvvetini harcayan, maksadım gerçekleştirmek için en sağlam metodlara teşebbüs eden, hiçbir maddi menfaata aldırış etmeyip tâviz vermeyen, çalışıp da nefsi için elde edemediği mes'elelere boyun eğmeyen biri olmandır.
Nice kişiler vardır ki, Allah (c.c.)'a olan yalvarışlarını, hezimetleri ve kusurları için siper etmektedirler. Bu ise İslâm'ın kerih gördüğü bir durumdur.
Avf bin Malik (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.) iki kişi arasındaki davayı neticelendirdi. Ayrılıklarında aleyhine dava neticelenen kişi: "Hasbunallahü veni'mel vekil" dedi. (253)
Resul-i Ekrem (s.a.v.): "Allah (c.c.) acizliği sevmez. Binaenaleyh devamlı maharetli (ve zeki) olmaya bak. Bununla beraber yine de sana bir şey galebe çalarsa "Hasbunallahü veni'mel vekil de."(254) Yani, bir müslüman yolundaki tüm engelleri aşmak için bütün varlığıyla çalışmakla mükelleftir. İmkânını kullandıktan sonra da muvaffak olmadıysa umutsuzluğa kapılmamak için Allah (c.c.)'a tekrar yalvaracak ve yaklaşacaktır. Bu durumda engelleri aştıysa ne âlâ. Aşamadıysa kulluk vazifesini îfa etmiş sayılır. O her iki durumda da güçlüdür. Çünkü o, evvelden gayret sarfettiği için, saniyen de tevekkül gösterdiği için güçlüdür.
Ey Müslüman! islâm sana işlerinde tereddüt edip, iyi işlerde bocalamanı, feryadlan çoğaltmak suretiyle önüne şüphe bulutlan oluşturmanı ve nasıl bilemeyip hayrette kalmanı fayda verecek şeyleri bırakıp terketmeni yasaklamıştır. Evet, tüm bunlar müslümana yakışmayan durumlardır. Resuli Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Kuvvetli mü'min Allah'ın yanında zayıf mü'minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Hatta) tüm hayırları için de durum böyledir. -Sana fâide veren şeyi hırsla taleb et- Allah'tan yardım dile, acze düşme. Başına bir musibet gelirse şöyle yapsaydım böyle olurdu, şöyle olurdu deme. Fakat "Allah (c.c.) böyle diledi de onun için oldu, takdiri ilâhi böyleydi" de. Muhakkak ki "se, sa" manasına gelen "lev" şeytanın istediği hareketlere yol açar. "(255)
Mazîyi feryad ve figanlarla değerlendirip kişinin dilediğini elde edemediği için umutsuzluğa düşmesi şeytanvârî bir histir. Kişi hazır ve istikbaline faydalı olabildiği nisbette geçmişine göz atar. Geçmişin hezimetlerine eğilmek onlar için mahzun olmak neticede manen dağılmak, "Şöyle olsaydı, böyle olmasaydı" hayalleri peşine düşmek, "Keşke bu da olsaydı" kuruntularını tekrarlamak...
Evet, tüm bunlar müslümana yakışmayan ve onun ahlâkının özelliğinden olmayan hususlardır. Nitekim böyle hususları Kur'an kâfirlerin gönlünde alevlenen hasret belirtileri olarak kabul eder.
"Ey imân edenler! Kardeşleri yeryüzünde dolaştığı veya bir savaşta bulundukları zaman haklarında şöyle söyleyen kâfirler gibi olmayın: "Bizim yanımızda olsalardı ölmez ve öldürülmezlerdi. " Allah onların bu söz ve inançlarını kalplerinde bir keder ve hasret olsun diye bıraktı. Halbuki Allah dilediğini yaşatır, dilediğini öldürür. Allah yapmakta olduğumuz şeyleri bilendir."(256) Bir hadisi şerif böyle vârid olmuştur:
"Kim insanların en güçlüsü olmak istiyorsa, Allah'a (c.c) tevekkül etsin."
Kişiyi güçlendiren tevekkül, Allah (c.c)'a itimâd etmenin bir suretidir. İnsan, zor günlerinde etrafına baktığı zaman, bazen yardın ve bir umut ışığını göremez. Düşmanıyla karşı karşıya kalan güçlü ve bilekli biri imkânsızlık ve kimsesizlik anında Allah (c.c)'a tevekkül ederse arkasında büyük güç sahibi birinin varlığını hissedip bu tevekkülünden dolayı sebat ve cesaret kazanır. Öyle ki kendisine, fırtınalı ve karanlık bir ortamda zafer müjdeleri parlamaya başlar. Allah (c.c) böyle tevekkülün, tâğut ve zorbaların zulmüne karşı savaşan peygamberler ve onların taraftarları olan kişilerin uzun zaman devam eden mücâdele ruhu olduğunu beyân buyurmuştur.
"Hem bizim Allah'a tevekkül etmememiz için hangi özür olabilir ki? O bize yollarımızı dosdoğru gösermiş hidâyet vermiştir. Elbette bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. O halde tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etmekte sebat etsinler."(257)
Fâcir hükümdar ve yandaşları, mu minlerin hazırda sebat göstererek istikbâli hayırla bekleyip, el'an olan za'fiyetlerinin de gelecekte galebe çalacak kuvvete dönüşeceğindeki kesin huzurlarını" Aldanmaca" olarak niteliyorlardı. "O zaman münafıklarla kalplerinde maraz bulunanlar şöyle diyordu: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı: "Halbuki kim Allah'a dayanıp güvenirse hiç şüphesiz Allah mutlaka galiptir. Tam hüküm ve hikmet sahibidir."(258) Gerçek bir tevekkül; büyük bir cehd ve samimi bir iradeye denktir.Tevekkül bu manasını, islâm'ın tatbikattan düşüp mensuplarının arasında bir oyuncak ve âdet haline geldiği asırlarda kaybetmiştir.
Mü'mini güçlendiren hususlardan biri de, hayatın arsız ve hayasız durumlarından uzak kalması, temiz ve dürüst meslekleri edinmesidir. İçi bozuk ve mürüvvetsiz biri canavarların postuna bürünüp sultanlarla oturup kalksa bile yine de güçsüzdür. Allah (c.c.), Hud (a.s.) kavmine gerçek kuvvet esbabına sarılma konusunda nasihat etmişti: "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra yine ona tevbe edin ki, üstünüze gökten bolbol (feyzini) göndersin. Kuvvetinize daha fazla kuvvet katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.(259) Allah'ın Resulü da insanlara ibadetlerinin manen tezyin edip eda etme yollarını göstermiş ve onlara, hayra sarılıp şeytanla mücadele ettikleri takdirde erişecekleri şerefli makamları izah etmiştir. Bir konuşma esnasında ashabına şu misali verdi:
Allah (c.c.) yeri yarattığı zaman sallanıp durmaya başladı. Onu dağlarla takviye edince sakinleşip istikrar buldu. Melekler dehşete düşerek şöyle dediler: "Allah (c.c.)'imiz dağlardan daha güçlü bir şey yarattın mı) Allah: "Evet, demiri" dedi. Melekler: Demirden de kuvvetli birşey yarattın mı? Evet. Ateşi, suyu, Melekler: Sudan daha kuvvetli bir şey yarattın mı? Evet bir mü'minin sağ eliyle verip sol elinden gizlediği sadakayı' dedi."(260)
Acaip bir yaratık olan bu insan, bütün kâinatın efendisi sayılır. Kainattaki en zor ve çetin şeyler arasında muvazeneyi kurabilir, değerini bildiği takdirde de hepsinin durum tercihini yapar. Ve efendileri olur. Kıymetini bilmediği takdirde, ise toz zerrelerinden daha basit olup yer ve gökte bulunanların lanetine müstehak olur.

Mü'minin kuvvet unsurlarından birisi de dürüst, insanlara samimi kalp ve ideal bir şekil ile yönelmesi, hak namına şahsiyetini küçük düşürecek hareketlere girişmesidir. Aslında, o kuvvetim, yaşadığı ve temsil ettiği inançtan almaktadır. Mü'min bu gerçeği ömür boyu haykırır. Resulullah(s.a.v.)'ın oğlu ibrahim'in vefatı esnasında güneş tutulunca, insanlar: "Güneş İbrahimin ölümü için tutulmuştur" dediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) şu hutbeyi îrad buyurdu: "Güneş ve ay hiç kimsenin ölüm ve hayatı için tutulmazlar. Fakat ikisi de Allah'ın insanlara gösterdiği delillerden iki tanesidir. Binaenaleyh bu durumu gördüğünüz zaman namaza durun"(261) Gerçekçi bir insanın bâtıl inançlarla alakası yoktur. O, bu hususlardan beridir. Onun öyle olması şerefinin çokluğuna işarettir. Bu durumda onu yalan ve dolandan uzaklaştırır, hayatını faziletler ve yücelikler üzerine ikâmet eder. İyiliği emr kötülüğü nehy etme vecibesi böyle yüce bir şahsiyetten fışkırır. Böyle bir vecibe, ihlasla hatalarını kabullenerek, onların izalesini de hayırla onarmaya çalışanların omuzlarında ikâme edilir. Burada bizim tekid ederek anlatmak istediğimiz mes'ele, müslümanın gördüğü hataları düzeltmesi, cesaretle ve hiçbir güçlükten korkmadan yakın akraba ve arkadaşlarından utanmadan ve kınayanın kınamasından çekinmeden bu hataların izâlesine girişme vecibesidir.
İslâm, âsi ve müstekbirlerin önünde cılız durması ve onlara değer verici şekilde hitab etmeyi yasaklamıştır. Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur: "Bir kişi münafık birine "Efendim" dese Rabbını gazablandırmış olur."(263)
Birinin kalkıp mahfuz haklan çiğnemesi, sonra da kendisini tenkid edenlere değil de kendini alkışlayanlara kulak asması büyük bir cinayettir.
"Allah (c.c.), kimi zelil düşürürse onu aziz kılacak olmaz. Muhakkak ki Allah (c.c.) dilediğini yapar."(264)

Öte yandan müslümanların karşılaştığı ve içine düştükleri hepsini küçük düşürücü diğer bazı hususlar daha vardır. Şahsiyet düşüklüğü ve içtimai zillet insanı sırt üstü düşürür, düşüncesine menfi açıdan tesir eder onu faydasız ve uğursuz biri kılar. Müslümana düşen bu kötü durum ve tuzaktan kurtulmak için tüm gayretini sarfetmelidir. Resul'ü Ekrem böyle acı musibetlerden Rabbına sığınırdı: "Allahım keder ve hüzünden, tembellik, ve acizlikten , korkaklık ve cimrilikten, borç altına girmekten ve insanların kahrına uğramaktan sana sığınırım." (267)
Sabır ile umut, hazır ve istikbâlde mü'minin azığıdır. Mü'min onların gölgesinde ağır musibetlere karşı durur. Perişan olmaz. Bilakis o îmanı sayesinde her taraftan gelecek fitne ve hadiselere karşı şerefle kendisini korur. Ve Allah (c.c)'tan başkasına yalvarmaz.

_______________
(247) Zümer, 39-40
(248) Tirmizi
(249) Tebarâni
(250) Purkân,41-42
(251) Tirmizi
(252) En'am, 14
(253) "Allah(c.c) bize yeter, O (c.c) ne güzel vekildir" demektir.
(254) Ebû Davud
(255) Müslim
(256) Âl-i İmrân, 156
(257) İbrahîm,12
(258) Enfâl,49
(259) Hûd, 52
(260) Tirmizi
(261) Buhâri
(262) Allah (c.c) izin verdiği taktirde en yakın zamanda tercümeye etmeyi düşünüyoruz. (Mütercim)
(263) Hâkim
(264) Hacc: 18
(265) Ebû Davud
(266) Müslim
(267) Ebû Davud
 

ya mucib

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
1,037
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
33
ALLAH razı olsun kardeşimm
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Esselamun aleyküm
Rahman razı olsun.Emeğinize sağlık.
Selam ve dua ile...
 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
Müminler yalnızca ALLAH'tan korkarlar ve kendilerini kınayanlardan korkmazlar. Tam tersine kınayıcılar üzerine büyük korku salarlar. Bu tür kınamalar müminleri daha da motive eder.
 

atris

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ocak 2009
Mesajlar
1,066
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
baska ınsanların kınamasından korkmam yetrkı yuce rabbım benı bılsın bu bana yeter ınsanoglu zaten neyı kınarsa aynısı basına gelır yuce rabbım cok guzel karsılıgını verır...............
 

Sayili

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Şub 2009
Mesajlar
130
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Emeğinize Sağlık..Selam Ve Dua İle..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt