_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Selamün Aleyküm Ve Rahmetullahi Değerli kardeşlerim
Kavram kargaşası yaşadığımız şu yıllarda neyin ne olduğunu ne olmadığını ne anlayabildik nede yıllardır anlatabildiler bizlere.
Bizlerde ne olduğumuzu bilmeden/bilemeden, bilmediğimiz/bilemediğimiz kavramları sahiplenir gördük kendimizi malesef,Peki nedir bu kavramlar?
Laiklik...
Demokratlık...
Laik demokratlık...
Demokrat müslüman...
Laik müslüman... vs
İşte bunların tanımını, bunların ne olup ne olmadığını kısa bir süre zarfında inşaAllah sizlerle paylaşacağım.Faydalı olabilmek temennisi ile...
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun
Paylaşacağım kitaptan konu başlıkları
Önsöz
KONUYLA İLGİLİ DÖRT SORU..
1- Allah'a İnanıyor Muyuz?.
2- Son Peygamber Resulullah (s.a.v.)'e İnanıyor Muyuz?.
3- Kur'an-ı Kerîm'e İnanıyor Muyuz?.
4- Kur'an-ı Kerim, Yaşamamız Gereken Evrensel Bir Kitab Mıdır?.
DÖRT SORUYA GÖRE MÜSLÜMANLIK..
DÖRT SORUYA GÖRE LAİKLİK..
DÖRT SORUYA GÖRE DEMOKRATLIK..
SONUÇ..
Önsöz
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (c.c.)'a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetince sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya, aline, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmeti üzerine olsun.
Karmaşık ve çalkantılı bir dönemde yaşıyoruz. Neyin ne olduğu veya nelerin ne olmadığı açıklık kazanmış değil. Hatta meseleler o kadar girili bir hal almış ki, birbirine zıd unsurlar dahi, birbiriyle ilintili ve birbiriyle benzer olarak algılanabiliyor. Bunun on açık örneği, İslam ile demokrasiyi veya müslümanlık ile laikliği ideolojik kardeş görme eğilimleridir.
İdeolojik düzlemdeki bu kavram kargaşası tabi ki topluma da yansımış ve içinde yaşadığımız toplum, ne idiğü belirsiz bir kimlik girdabına sürüklenmiştir.
Hiç düşündünüz mü bilmiyorum!.
Resulullah (s.a.v.)'in son peygamber olduğu ve yeni bir peygamber gönderilmeyeceği bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği bilmemize ve bu gerçeğe iman etmemize rağmen yine de farazi olarak düşünelim.
Acaba Resulullah (s.a.v.) içinde yaşadığımız bu topluma tekrar gönderilseydi ne olurdu?
Efendimiz (s.a.v.), bu toplumu nasıl tanımlardı?
Tabi ki bu tanımlama, topluma yönelteceği bazı sorular ve bu sorulara karşılık alacağı cevaplara göre belirlenecekti. Nitekim bütün bir topluma yönelteceği sorular ve alacağı cevaplar muhtemelen şöyle olacaktı.
“Alemlerin Rabbi olan Allah'a inanıyor musunuz?”
Bütün bir toplumdan ortak bir haykırış.,
“Evet Ya Resulullah”
Bu haykırış karşısında oldukça umudlanan Efendimiz (s.a.v.)'in ikinci sorusu.
“Allah'ın Resulü olduğuma ve Kur'an-ı Kerim'e inanıyor musunuz?”
Bütün bir toplumdan, ortak ve bütüncül bir haykırış daha.
“Elbette Ya Resulullah”
Böyle bir toplumla ilk defa karşılaşan ve bu hayati sorulara böylesine coşkulu ve olumlu bir cevap alan Resulullah (s.a.v.) gerçekten mesud olmuştur.
Çünkü sorun kalmamıştır artık!.
Bu toplumu meydana getiren insanlar Allah'a, Resulüne ve Kur'an-ı Kerim'e inandıklarına göre çözülmeyecek sorun, aşılmayacak engel yok demekti!.
Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ı hamd ile teşbih ve tekbir eden Resulullah (s.a.v.), önündeki koskoca topluma umud ve rahmet dolu gözleriyle tekrar bakarak son soruyu sorar.
“Şeriat istiyor musunuz?”
Kısmi evetleri bastıran üçüncü bir haykırış daha.
“Hayır Ya Resulullah”
Efendimiz (s.a.v.) belkide göğe yükseltildiği Miraç mucizesinde yaşamadığı bir hayreti yaşıyor!.
“Nasıl olurdu?”
Allah'a, Resulüne ve Kur'an-ı Kerim'e inandıklarını, iman ettiklerini söyleyen bir' toplum, Allah'ın hükümlerine karşı nasıl böyle bir cevap verebilirdi!.
Efendimiz (s.a.v.), sorumu herhalde yanlış anladılar diyerek tekrar sorar.
“Allah'ın şeriatını istiyor musunuz?”
“Maazallah Ya Resulullah!.”
Mübarek gözleri hayretle biraz daha açılan ve böyle bir durum karşısında şaşkınlıktan kurtulamayan Efendimiz (s.a.v.), topluma yönelttiği sorulara devam etmek ve ne idiğü belirsiz bu durumun aslını öğrenmek istemektedir. Ancak yanına büyük bir hürmetle gelen resmi bir görevli “Lütfen şeriat propagandası yapmayınız!” diyerek önündeki mikrofon denilen aleti almış ve kürsüden inmesini istirham etmişti!.
Gerçekten şaşılacak ve şaşılası bir durumdu bu!.
Kitlenin ön saflarında duran bazı din görevlileri ise, bu durum karşısında şaşıran Efendimiz (s.a.v.)'i aydınlatmak(l) gayesiyle çığrışmaya başlamışlardı.
“Ya Resulullah, bizler laik müslümanlarız!.”
“Ya Resulullah, bizler demokrat müslümanlanz!”
Bu gibi çığırışlarla şaşkınlığı daha da artan Efendimiz (s.a.v.), meydandaki bir heykele dikkatlice ve git gide artan bir hüzünle bakmaya başlamıştır. Çünkü meydandaki heykelin başı üstüne oturan şeytan aleyhillane, lanetli gözleriyle Efendimiz (s.a.v.)'e bakmakta ve “Senin ümmetini ne hale getirdim” diyerek kahkahalarla gülmektedir.
Şeytandan ve şeytanın şerrinden Allah'a sığınan Resulullah (s.a.v.)'in, farazi olarak verdiğimiz bu örnekten ve böylesi bir toplumdan, şu ayet-i kerimeleri okuyarak uzaklaştığını görüyoruz.
“De ki: “Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)i mutlaka bana gösterecek sen,”, “Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde kılma.”
İlahi kelam ile ifadesini bulmuş olan bu duaya, bütün müslümanlarla birlikte biz de amin diyoruz.
Evet, Efendimiz (s.a.v.)'in hayret ve şaşkınlıkla karşılayabileceği bu durumu, bizler hiç de şaşkınlıkla karşılamıyoruz!. Bunun bir nedeni, böylesi durumları, böylesi halleri birer realite olarak kabul edişimiz ve bu realiteyi kanıksamış olmamızdır. Bir diğer nedeni ise bu topluma ne adına ne verildiğini, Allah adına konuşan bel'amların, şeriatı nasıl ve ne şekilde tanıttıklarını biliyor olmamızdır. Nitekim bu kitap çalışmasında, şaşkınlıkla karşılamadığımız bu şaşılası duruma, bellibaşlı dört soru çerçevesinde kısa bir açıklama getireceğiz.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki bu kitap çalışmasını, laikler veya kemalistler veya demokratlar illa gerçek müslüman olsunlar, illa şeriata inansınlar diye kaleme almadım. İsteyen laik, isteyen kemalist, isteyen demokrat olsun.
Herkesin tercihi kendinedir!.
Bu toplum şeriata göre yönetilsin şeklinde bir talebim, bir dayatmam da yok. Çünkü her toplum, layık olduğu sistemle, layık olduğu idarecilerle yönetilecektir.
Meselenin bu gibi yönleri beni fazlaca ilgilendirmiyor.
Bir müslüman olarak beni ilgilendiren önemli ve öncelikli husus, tertemiz hakikatleri beyan eden İslam ve müslüman kavramlarının yozlaştırılmaya çalışılmasıdır.
İşte buna kimsenin hakkı yoktur!.
Bizlerde laiklik kavramını iğdiş etme hakkı olmadığı gibi, laiklerde veya demokratlarda da müslüman kavramını iğdiş etme hakkı yoktur.
Laikliğin nasıl ki kendi esaslarına göre bir tanımı varsa, Müslümanlığın da kendi esaslarına göre bir tanımı vardır. İslam'ın ve İslam'a teslim olan müslümanın ne olduğunu, ne olmadığını şanı yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde beyan etmiştir.
Hiç kuşkusuz ki kafamıza göre İslam, midemize göre müslümanlık tanımı olmaz, olamaz!.
Dolayısıyla bu kitab çalışması, laiklerin veya demokratların illa müslüman olmalarını değil, söz konusu kimliklerin iğdiş edilmemesini ve bu kimliklerin kendi kulvarlarında değerlendirilmesini amaçlamaktadır.
Her kimlik, kendine özgü kulvarda ele alınır ve kendine özgü kulvarda değerlendirilirse, hiç kuşkusuz ki hem kimlik kargaşası olmayacak ve hem de kimlik tercihinde bulunmak isteyen insanlar, neyi seçip, neyi seçmediklerinin farkına varacaklardır.
Diyeceksiniz ki, “Toplumda yaşanan koskoca kimlik kargaşasına, bu küçücük kitab yeter mi?” Yeter, inanın ki yeter!. Anlayana ve anlamak isteyene, çok bile gelir!.
Selam ve rahmet, İslam'a layık tüm insanların üzerine olsun.
Mehmed ALAGAŞ
Kavram kargaşası yaşadığımız şu yıllarda neyin ne olduğunu ne olmadığını ne anlayabildik nede yıllardır anlatabildiler bizlere.
Bizlerde ne olduğumuzu bilmeden/bilemeden, bilmediğimiz/bilemediğimiz kavramları sahiplenir gördük kendimizi malesef,Peki nedir bu kavramlar?
Laiklik...
Demokratlık...
Laik demokratlık...
Demokrat müslüman...
Laik müslüman... vs
İşte bunların tanımını, bunların ne olup ne olmadığını kısa bir süre zarfında inşaAllah sizlerle paylaşacağım.Faydalı olabilmek temennisi ile...
Allah'ın Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun
Paylaşacağım kitaptan konu başlıkları
Önsöz
KONUYLA İLGİLİ DÖRT SORU..
1- Allah'a İnanıyor Muyuz?.
2- Son Peygamber Resulullah (s.a.v.)'e İnanıyor Muyuz?.
3- Kur'an-ı Kerîm'e İnanıyor Muyuz?.
4- Kur'an-ı Kerim, Yaşamamız Gereken Evrensel Bir Kitab Mıdır?.
DÖRT SORUYA GÖRE MÜSLÜMANLIK..
DÖRT SORUYA GÖRE LAİKLİK..
DÖRT SORUYA GÖRE DEMOKRATLIK..
SONUÇ..
Önsöz
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (c.c.)'a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetince sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya, aline, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmeti üzerine olsun.
Karmaşık ve çalkantılı bir dönemde yaşıyoruz. Neyin ne olduğu veya nelerin ne olmadığı açıklık kazanmış değil. Hatta meseleler o kadar girili bir hal almış ki, birbirine zıd unsurlar dahi, birbiriyle ilintili ve birbiriyle benzer olarak algılanabiliyor. Bunun on açık örneği, İslam ile demokrasiyi veya müslümanlık ile laikliği ideolojik kardeş görme eğilimleridir.
İdeolojik düzlemdeki bu kavram kargaşası tabi ki topluma da yansımış ve içinde yaşadığımız toplum, ne idiğü belirsiz bir kimlik girdabına sürüklenmiştir.
Hiç düşündünüz mü bilmiyorum!.
Resulullah (s.a.v.)'in son peygamber olduğu ve yeni bir peygamber gönderilmeyeceği bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği bilmemize ve bu gerçeğe iman etmemize rağmen yine de farazi olarak düşünelim.
Acaba Resulullah (s.a.v.) içinde yaşadığımız bu topluma tekrar gönderilseydi ne olurdu?
Efendimiz (s.a.v.), bu toplumu nasıl tanımlardı?
Tabi ki bu tanımlama, topluma yönelteceği bazı sorular ve bu sorulara karşılık alacağı cevaplara göre belirlenecekti. Nitekim bütün bir topluma yönelteceği sorular ve alacağı cevaplar muhtemelen şöyle olacaktı.
“Alemlerin Rabbi olan Allah'a inanıyor musunuz?”
Bütün bir toplumdan ortak bir haykırış.,
“Evet Ya Resulullah”
Bu haykırış karşısında oldukça umudlanan Efendimiz (s.a.v.)'in ikinci sorusu.
“Allah'ın Resulü olduğuma ve Kur'an-ı Kerim'e inanıyor musunuz?”
Bütün bir toplumdan, ortak ve bütüncül bir haykırış daha.
“Elbette Ya Resulullah”
Böyle bir toplumla ilk defa karşılaşan ve bu hayati sorulara böylesine coşkulu ve olumlu bir cevap alan Resulullah (s.a.v.) gerçekten mesud olmuştur.
Çünkü sorun kalmamıştır artık!.
Bu toplumu meydana getiren insanlar Allah'a, Resulüne ve Kur'an-ı Kerim'e inandıklarına göre çözülmeyecek sorun, aşılmayacak engel yok demekti!.
Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'ı hamd ile teşbih ve tekbir eden Resulullah (s.a.v.), önündeki koskoca topluma umud ve rahmet dolu gözleriyle tekrar bakarak son soruyu sorar.
“Şeriat istiyor musunuz?”
Kısmi evetleri bastıran üçüncü bir haykırış daha.
“Hayır Ya Resulullah”
Efendimiz (s.a.v.) belkide göğe yükseltildiği Miraç mucizesinde yaşamadığı bir hayreti yaşıyor!.
“Nasıl olurdu?”
Allah'a, Resulüne ve Kur'an-ı Kerim'e inandıklarını, iman ettiklerini söyleyen bir' toplum, Allah'ın hükümlerine karşı nasıl böyle bir cevap verebilirdi!.
Efendimiz (s.a.v.), sorumu herhalde yanlış anladılar diyerek tekrar sorar.
“Allah'ın şeriatını istiyor musunuz?”
“Maazallah Ya Resulullah!.”
Mübarek gözleri hayretle biraz daha açılan ve böyle bir durum karşısında şaşkınlıktan kurtulamayan Efendimiz (s.a.v.), topluma yönelttiği sorulara devam etmek ve ne idiğü belirsiz bu durumun aslını öğrenmek istemektedir. Ancak yanına büyük bir hürmetle gelen resmi bir görevli “Lütfen şeriat propagandası yapmayınız!” diyerek önündeki mikrofon denilen aleti almış ve kürsüden inmesini istirham etmişti!.
Gerçekten şaşılacak ve şaşılası bir durumdu bu!.
Kitlenin ön saflarında duran bazı din görevlileri ise, bu durum karşısında şaşıran Efendimiz (s.a.v.)'i aydınlatmak(l) gayesiyle çığrışmaya başlamışlardı.
“Ya Resulullah, bizler laik müslümanlarız!.”
“Ya Resulullah, bizler demokrat müslümanlanz!”
Bu gibi çığırışlarla şaşkınlığı daha da artan Efendimiz (s.a.v.), meydandaki bir heykele dikkatlice ve git gide artan bir hüzünle bakmaya başlamıştır. Çünkü meydandaki heykelin başı üstüne oturan şeytan aleyhillane, lanetli gözleriyle Efendimiz (s.a.v.)'e bakmakta ve “Senin ümmetini ne hale getirdim” diyerek kahkahalarla gülmektedir.
Şeytandan ve şeytanın şerrinden Allah'a sığınan Resulullah (s.a.v.)'in, farazi olarak verdiğimiz bu örnekten ve böylesi bir toplumdan, şu ayet-i kerimeleri okuyarak uzaklaştığını görüyoruz.
“De ki: “Rabbim, eğer onlara va'dolunan (azab)i mutlaka bana gösterecek sen,”, “Rabbim, bu durumda beni zulmeden kavmin içinde kılma.”
İlahi kelam ile ifadesini bulmuş olan bu duaya, bütün müslümanlarla birlikte biz de amin diyoruz.
Evet, Efendimiz (s.a.v.)'in hayret ve şaşkınlıkla karşılayabileceği bu durumu, bizler hiç de şaşkınlıkla karşılamıyoruz!. Bunun bir nedeni, böylesi durumları, böylesi halleri birer realite olarak kabul edişimiz ve bu realiteyi kanıksamış olmamızdır. Bir diğer nedeni ise bu topluma ne adına ne verildiğini, Allah adına konuşan bel'amların, şeriatı nasıl ve ne şekilde tanıttıklarını biliyor olmamızdır. Nitekim bu kitap çalışmasında, şaşkınlıkla karşılamadığımız bu şaşılası duruma, bellibaşlı dört soru çerçevesinde kısa bir açıklama getireceğiz.
Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki bu kitap çalışmasını, laikler veya kemalistler veya demokratlar illa gerçek müslüman olsunlar, illa şeriata inansınlar diye kaleme almadım. İsteyen laik, isteyen kemalist, isteyen demokrat olsun.
Herkesin tercihi kendinedir!.
Bu toplum şeriata göre yönetilsin şeklinde bir talebim, bir dayatmam da yok. Çünkü her toplum, layık olduğu sistemle, layık olduğu idarecilerle yönetilecektir.
Meselenin bu gibi yönleri beni fazlaca ilgilendirmiyor.
Bir müslüman olarak beni ilgilendiren önemli ve öncelikli husus, tertemiz hakikatleri beyan eden İslam ve müslüman kavramlarının yozlaştırılmaya çalışılmasıdır.
İşte buna kimsenin hakkı yoktur!.
Bizlerde laiklik kavramını iğdiş etme hakkı olmadığı gibi, laiklerde veya demokratlarda da müslüman kavramını iğdiş etme hakkı yoktur.
Laikliğin nasıl ki kendi esaslarına göre bir tanımı varsa, Müslümanlığın da kendi esaslarına göre bir tanımı vardır. İslam'ın ve İslam'a teslim olan müslümanın ne olduğunu, ne olmadığını şanı yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde beyan etmiştir.
Hiç kuşkusuz ki kafamıza göre İslam, midemize göre müslümanlık tanımı olmaz, olamaz!.
Dolayısıyla bu kitab çalışması, laiklerin veya demokratların illa müslüman olmalarını değil, söz konusu kimliklerin iğdiş edilmemesini ve bu kimliklerin kendi kulvarlarında değerlendirilmesini amaçlamaktadır.
Her kimlik, kendine özgü kulvarda ele alınır ve kendine özgü kulvarda değerlendirilirse, hiç kuşkusuz ki hem kimlik kargaşası olmayacak ve hem de kimlik tercihinde bulunmak isteyen insanlar, neyi seçip, neyi seçmediklerinin farkına varacaklardır.
Diyeceksiniz ki, “Toplumda yaşanan koskoca kimlik kargaşasına, bu küçücük kitab yeter mi?” Yeter, inanın ki yeter!. Anlayana ve anlamak isteyene, çok bile gelir!.
Selam ve rahmet, İslam'a layık tüm insanların üzerine olsun.
Mehmed ALAGAŞ