Dinimizin emri gayet açıktır; kimsenin kalbini yarıp içeriğini inceleme imkânımız yoktur. Ancak kendi içimizde bir eğitim konusu olarak, Allah`ın emir ve yasaklarını ikna olmuş, benimsemiş olarak nasıl tatbik edebileceğimizi, dinimizi sindire sindire yaşamanın yolunu bilmemizde yarar vardır.
Hakkı anlatmak ve ona inandırmak kadar çetin bir mesele de insanın kendisini ikna etmesidir. İkna etmekle ikna olmak arasında zorluğu bakımından ciddi bir benzerlik vardır. Bazı meseleleri uyguluyor olsak bile onları beynimizin benimsemediğini, itiraz da etmeye cesaret edemeden onları bir kenarda beklettiğini tespit etmek mümkündür.
Çocukların, gereğine ikna olmadıkları halde ebeveynlerinin veya diğer mürebbilerinin baskısı ile namaz kılmaları böyle bir durumu yansıtır. Bu tutumun çocuklar açısından yorumlanması kolaydır. Nihayetinde önümüzdeki çocuktur; hayrı ve şerri enine boyuna tahlili edebilmesi, kendi geleceğini, ahretini takdir etmesi zor olabilir. Reşit insanlar için de, ikna olmadığı halde bazı işleri yapıyor olmaları mümkündür. Bu mümkünlüğü biz biraz abartarak böyle bir tutum yaygındır da diyebiliriz.
Dinin örf kökenli, aileden görme yaşana gelen emirleri, kaçınılan yasakları bu pencereden bakıldığında izlenebilecek tavırlardır. Müslüman bir insan olarak, aslında ikna olmamış bir beyin yapısına sahip olduğu halde ailenin genel tutumuna intibak etmek için genele uyabilmektedir. Biz bunu zahiren, dindarlık olarak kabul etmek zorundayız. Dinimizin emri gayet açıktır; kimsenin kalbini yarıp içeriğini inceleme imkânımız yoktur. Ancak kendi içimizde bir eğitim konusu olarak, Allah`ın emir ve yasaklarını ikna olmuş, benimsemiş olarak nasıl tatbik edebileceğimizi, dinimizi sindire sindire yaşamanın yolunu bilmemizde yarar vardır. Aksi takdirde hayvana acıdığı ve kasaptan et alıp fakirlere vermenin veya bedelini tasadduk etmenin daha yararlı olacağını düşünen nice Müslüman`ın, bu düşüncelerine rağmen neden kurban kestiğini anlamakta zorlanırız. Aslında böyle bir kurban kesmenin neresi ibadet olacak onu da bilemeyiz.
Sadece emirlerin tatbikinde değildir bu sorun. Müslüman, yapamadığı halde pek çok yasağın yasaklanmasındaki hikmetin, ya yaşadığı çağa ya da akla uymadığını iddia edebiliyorsa bu da ikna olmamış beyinlerin ürettiği sorunlardandır. Hiç faiz yememiş, yemeye de meyilli olmayan bir insanın faize mazeretler üreten tartışmalara girmesini yorumlamak oldukça güçtür. Düğünde, toplantıda, siyasette, ekonomik ilişkilerde taviz verenlerin, aslında bu tavizlerin yanlış olduğunu savunmalarına rağmen neden tavize yanaştıklarına dair yapılacak bir araştırmada, esasen inandıkları halde ikna olmadıkları anlaşılacaktır. Başkalarına karşı savundukları şeylerin kendi zihinlerinde bir köşeye geçici olarak tutturulmuş düşünceler olarak durduğu görülebilir. Bu nedenle, akidemizin, fıkhımızın ve bize ait örfün beynimizde kökleşmiş olması kadar, onlara bizim ikna olmuş olmamız gerekmektedir.
Müslüman bir insanın Allah`ın haramlarından bir harama karşı, ona caizlik yolunu açabilecek kolayı gösteren bir hoca arayışı içine girmesi böyle bir psikolojinin ürünüdür. Haram olduğunu bilmekle haramdan kaçmaya ikna olmuşluk aynı şeyler değildir.
Hakkı anlatmak ve ona inandırmak kadar çetin bir mesele de insanın kendisini ikna etmesidir. İkna etmekle ikna olmak arasında zorluğu bakımından ciddi bir benzerlik vardır. Bazı meseleleri uyguluyor olsak bile onları beynimizin benimsemediğini, itiraz da etmeye cesaret edemeden onları bir kenarda beklettiğini tespit etmek mümkündür.
Çocukların, gereğine ikna olmadıkları halde ebeveynlerinin veya diğer mürebbilerinin baskısı ile namaz kılmaları böyle bir durumu yansıtır. Bu tutumun çocuklar açısından yorumlanması kolaydır. Nihayetinde önümüzdeki çocuktur; hayrı ve şerri enine boyuna tahlili edebilmesi, kendi geleceğini, ahretini takdir etmesi zor olabilir. Reşit insanlar için de, ikna olmadığı halde bazı işleri yapıyor olmaları mümkündür. Bu mümkünlüğü biz biraz abartarak böyle bir tutum yaygındır da diyebiliriz.
Dinin örf kökenli, aileden görme yaşana gelen emirleri, kaçınılan yasakları bu pencereden bakıldığında izlenebilecek tavırlardır. Müslüman bir insan olarak, aslında ikna olmamış bir beyin yapısına sahip olduğu halde ailenin genel tutumuna intibak etmek için genele uyabilmektedir. Biz bunu zahiren, dindarlık olarak kabul etmek zorundayız. Dinimizin emri gayet açıktır; kimsenin kalbini yarıp içeriğini inceleme imkânımız yoktur. Ancak kendi içimizde bir eğitim konusu olarak, Allah`ın emir ve yasaklarını ikna olmuş, benimsemiş olarak nasıl tatbik edebileceğimizi, dinimizi sindire sindire yaşamanın yolunu bilmemizde yarar vardır. Aksi takdirde hayvana acıdığı ve kasaptan et alıp fakirlere vermenin veya bedelini tasadduk etmenin daha yararlı olacağını düşünen nice Müslüman`ın, bu düşüncelerine rağmen neden kurban kestiğini anlamakta zorlanırız. Aslında böyle bir kurban kesmenin neresi ibadet olacak onu da bilemeyiz.
Sadece emirlerin tatbikinde değildir bu sorun. Müslüman, yapamadığı halde pek çok yasağın yasaklanmasındaki hikmetin, ya yaşadığı çağa ya da akla uymadığını iddia edebiliyorsa bu da ikna olmamış beyinlerin ürettiği sorunlardandır. Hiç faiz yememiş, yemeye de meyilli olmayan bir insanın faize mazeretler üreten tartışmalara girmesini yorumlamak oldukça güçtür. Düğünde, toplantıda, siyasette, ekonomik ilişkilerde taviz verenlerin, aslında bu tavizlerin yanlış olduğunu savunmalarına rağmen neden tavize yanaştıklarına dair yapılacak bir araştırmada, esasen inandıkları halde ikna olmadıkları anlaşılacaktır. Başkalarına karşı savundukları şeylerin kendi zihinlerinde bir köşeye geçici olarak tutturulmuş düşünceler olarak durduğu görülebilir. Bu nedenle, akidemizin, fıkhımızın ve bize ait örfün beynimizde kökleşmiş olması kadar, onlara bizim ikna olmuş olmamız gerekmektedir.
Müslüman bir insanın Allah`ın haramlarından bir harama karşı, ona caizlik yolunu açabilecek kolayı gösteren bir hoca arayışı içine girmesi böyle bir psikolojinin ürünüdür. Haram olduğunu bilmekle haramdan kaçmaya ikna olmuşluk aynı şeyler değildir.