Elif
"Resim Redd Kökündendir"
TAKDİM
“Suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez”; ilk tecelliye gelen de “elif”. Bu yüzden resim hikmetine dair elinizdeki eserin ismi, “Elif” oldu.
•
“Elif”; bütün harflerle ülfet edebildiği için, böyle isimlendirilmiştir... Elif: Muhib, sahib, dost... “Elif”in ebced değeri 1’dir; bin sayısının ismi olan “elf”, aynı zamanda “bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek” mânâlarına gelir.
•
“Herşeyden önce kelâm vardı”; ses ve savttan münezzeh kelâm, ses ve savt hâlinde suret olan kelâm, kelâm’ın resmi olan harflerin istifi... Böyle bir bildik –bildirilen!– vasıtasıyla anlaşılıyor ki, 1 olan elif, mücerretleştikçe “birden daha bir, şiddetle bir”e doğru, kendinden başkaya isbat hakkı tanımaz bir sonsuza uzanır.
•
Temel olarak, bütün harfler “elif”in kıvrılıp bükülmelerinden türemiştir; “ilim, malûma tâbidir!” hikmetine nazaran, Hazret-i Ali, “bütün ilmin toplamı” olarak, “be”nin altındaki noktayı gösterir... Ebced değeri “3” olan “cim” harfi, varlığın vücuda gelişindeki üçlü birliğe tevafuk eder: “Allah bir şeyin olmasını isteyince, OL der ve O şey de olur!”... Zât, irâde ve emir; zât, irâde ve emre uyma... Burada “üç”ün, hem bir “vahid-birlik” belirtmesi, hem de “zamm-artma” mânâsı açık... “Dal” harfinin ebced değeri 4’tür; ağacın ilk verdiği kol anlamına gelir. “Beşik, döşek” anlamındaki “Mehd-Küllî Ruh”un “dal”ından, gölge ve varlık mânâlarına sirayet eder... Bu şekilde, İslâm büyükleri, 28 Kur’ân harfinin toplamında, “insanî hakikatin” çerçevelendiğini ifâde ederler. Bu ayrı bir ilimdir.
•
Harf: Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret. Vecih, üslûb. Her şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin kenarı... Harf: Yemiş toplama... Fakih: Anlayış, yemiş toplayan.
•
Allah buyuruyor ki, “geçti gazabımı rahmetim”; Allah’ın “Rahman” ismi, bütün isimlerini şamildir... Şafak: Tan zamanı. Merhamet. Harf. Gündüz.
•
Resim ile bütün bunların ve daha neler ve nelerin alâkasını, bütün bir insan ve kâinat muhasebesini şâmil mânâsıyla gösterebilmenin ipuçlarını, esas “resim sanatı” olmak üzere, eserin içinde göreceksiniz... “En Büyük Aktör-Artist”in minicikler dünyasına hapishaneden yaptığı bu gönderme, İBDA kumaşının dev sanatçılarının doğumuna bir vesile olursa, ne mutlu bana; ve resim karşısında duran insanın hazırlanmasına âlet olursa!
•
Bu kitabın “güzel” yazılış vesilesine de temas edeyim... Hapishânede sadece tek koğuşla “sohbet”e çıkarıyorlar: Kâzım Albayrak, Tayyar Tercan, Ethem Köylü. O gün bizim koğuştan yanımda Sadettin Ustaosmanoğlu var. İstediğim notların temininde bu ekip bana yardımcı oluyor... O gün “resim” bahsinde konuşurken, “ben, daha ziyâde grafiğe yatkınım!” dedim. Resim yapmayla da meşgul olan Kâzım Albayrak, “Picasso ile ilgili bir kitabda, onun çizgiyi düşüncenin ifâdesinde daha elverişli bulduğunu” söyledi; benim bilmediğim, hayatına dair bana benzettiği bir-iki sahneyi aktardı. Resim hikmetine dair birşeyler söylüyordum ki, bu sefer de, “aslında sizi yormayacaksa, resim hakkında küçük de olsa bir kitap yazsanız iyi olur!” dedi. Uzatmayalım, böyle oldu.
•
Picasso 1881 tarihinde doğmuş. Hadiseli bir doğumu var: Ebesi, onun öldüğü kanaatine varıp, bütün cehdini anneyi kurtarmaya vermiş. İyi bir doktor olan amcası Don Salvador’un soğukkanlılığı, Picasso’yu soluk alamadığı için ölmekten son anda kurtarmış... Don Salvador, uyguladığı tesirli bir metodla, geleceğin bu dâhi artist-sanatçısını hayata döndürüyor; yüzüne biraz puro dumanı üflenen bebeğin hemen ağlaması.
•
Picasso, karmaşayı, dağınıklığı herşeyden çok severdi. Enteresan bulduğu ıvır zıvırdan oluşan koleksiyonu durmaksızın çoğalıyor, resimleri her yanda üstüste yığılıyor ve yaşadığı villâ artık soluk alınamayacak hâle geldiğinde, gidip yeni bir villâ satın alıyordu. Las Meninas’ı yaptığı sırada, Californie’nin birinci katına, o güne kadar güvercinlerin içeride serbestçe uçmasına izin verdiği yere taşınmıştı. Güvercinler teşekkürlerini, ona modellik yaparak sundular; Las Meninas’ı yaptığı sırada ortaya çıkan bir dizi güvercin resmi, bunun neticesidir. Bu resimleri yaparken Picasso, stüdyonun penceresini ve oradan görünen denizin manzarasını da sanatkâr bir biçimde değerlendirdi. 1957 tarihli Güvercinler’i, pırıl pırıl güneşli bir günün havasını herhangi bir derin düşünceye kapılmadan şiiriyet içinde yansıtan bir resimdir. Ustanın anlatmaya çalıştığı resimde, görünenden başka bir şey yoktur. Dâhiler bile zaman zaman soluk alacak bir molaya ihtiyaç duyarlar!
•
Bu kitab: Bir uzman değilim elbette, hattâ iyi bir seyirci de. Ama bunun “Niçin”ine dair söyleyeceklerim var ki, hem ressam, hem de münekkidlere bu çerçeveden çok şey anlatsa gerek. Samimi edam, doğrudan doğruya resim sanatının kendine dair ufuk açıcı terkibî hükümler getirmiş olduğumu da söyleme hakkı veriyor bana; anlaması gerekenler anlayacak. Bunun dışında –ve asıl olarak–, hayatta damak tadından başka bir zevk anlayışı olmayan genel insan coğrafyamıza, resim zevkini ihtar etmek; resmi sevdirmek. Bu genel ifâdeyi, “niçin?” ikazıyla özelleştiriyorum; işte burada özelim.