Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Karışık Resimler Buraya (1 Kullanıcı)

ozmo

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
69
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
evet bazen cok gec olabiliyor yapacak bir şey yok ..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Carlos-Casagemas.jpg
 

ozmo

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
69
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37

son olarak biraz aydınlatma enkültürasyon yapallımmı biraz nedir bu izim ?



gerçeküstücülük.
avrupa'da iki dünya savaşı arasında gelişen sanat akımı.
temelde, 1910'ların ortalarında usçuluğu yadsıyan dadaizmin yapıtlarıyla ortaya çıkmıştır.
sürrealistler geçmişte avrupa sanatını ve siyasal yaşamını yönlendiren usçuluğun, 1. dünya savaşıyla doruğa ulaşan bir yıkıma ulaştığına inanmış ve bu tür usçuluğa karşı tavır almışlardır.
sürrealizm terimini ise ilk kez şair apollinaire 1917'de bir oyununu tanımlamak için kullanmıştır.
manifeste du surrealisme'i hazırlayan akımın sözcüsü şair ve eleştirmen andre breton'a göre sürrealizm bilinç ile bilinçdışını birleştiren bir yoldur ve bu bütünleşme içinde düşsel dünyayla gerçek dünya mutlak gerçek ya da gerçeküstü anlamda iç içe geçiyordu.


I. Dünya Savaşı'ndan sonra Andre Bretton'un öncülüğünde protest bir akım olarak ortaya çıkan ve düşsel bir anlatım tarzı seçen sürrealizmde, gerçeklik kaygısından uzaklaşıldı, gerçeküstü düzeye çıkıldı. Sigmund Freud'un kuramlarından esinlenen Breton için bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi. Bilinç ile bilinçdışını bütünleştirmek üzere, düşsel dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek", ya da "gerçeküstü" içiçe geçiyordu. Sürrealizm'in resim alanında yer alan sanatçılar, bir uçta ne olduğu tam olarak anlaşılmayan ancak sezilebilen biyomorfik biçimler kullanarak (simgesel sürrealizm), bir diğer uçta ise ayrıntılarının tümü inceden inceye tanımlanmış olmasına karşın usçu anlamı bozarak (veristik sürrealizm) düşsel bir dünya yaratmışlardır.
Sürrealist akımın, resimdeki önemli temsilcilerinden olan Rene Magritte (1898-1967) Belçika'da doğdu ve yaşadı.1916-18 yıllarında Brüksel Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görmüştü.
Magritte, yapıtlarında ağaç, sandalye, kapı, pencere, ayakkabı gibi çok sıradan nesneler (gerçek figürler) kullanmasına rağmen, eserlerinde uykudan uyanma evresindeki bilinçdışı durumu büyüleyici bir biçimde yansıtmaktadır. Sanatçı, gerçekçi ve doğrucu bir yaklaşımla betimlenmiş, kolayca tanınan bu sıradan nesnelerin görüntülerini, kendi doğal çevrelerinden çıkartıp, usa ters düşen, şaşırtıcı, düşsel bir ortam içinde vermiştir. Gerçeklik duygusu yaratan ip uçlarını bilerek yanlış kullanıp, görünen dünyanın gizeminden kaynaklanan şok ve sürprizleriyle bizi geleneksel görme alışkanlıklarımızdan özgürleştirip, us ve mantık dışını anlamaya zorlamaktadır.
"Personal Values" isimli yapıtında nesneler uzaydaki yerleriyle uyumsuz büyüklüktedir.
"The Blank Seeing"de arkada kalarak görünmemesi gereken ağaçlar, hatta boşluk ön plandaki atın önüne gelmektedir.
"The Empire of the Light" isimli yapıtında ise ön plandaki ışık ve gölgeler gökyüzündeki aydınlıkla çelişmektedir.

HALA BU ÇİZGİDE İLERLEMEK İSTEYENLER VARSA...KENDİ SEÇİMLERİDİR BEN SÖYLEDİM DERİNLERE İNME DİYE DE DİNLEMEDİLER...:a21:;)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com



icon1.gif
Cevap: Necip Fazıl Kısakürek - Çile Sesli Şiiri Dinle


Dinlemek için Tıklayınız



Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı

Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı

Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye

Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makâni bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu ögrensem asıl?

Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymak gibi, beynimde.

Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerrecigim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmis zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
Içiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Allahcc herşeyin sahibi...
HERŞEY HERŞEYLE İLGİLİ..
EN BÜYÜK MAKAM HAYRET MAKAMI...
ALLAHCC VAR,RESUL VAR...
SIRLARLA DOLU BİR DÜNYADA SIRLARIN SIRRI İÇİNDE YAŞAMAKTAYIZ..
DIR TIR YOK..
ANLAMAK YOK,ANLAR GİBİ OLMAK VAR...
AKIL İÇİN SON ÇARE...
SAÇLARINI YOLMAK VAR...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Elif
"Resim Redd Kökündendir"

TAKDİM

“Suret olmadan mânâlar tecelliye gelmez”; ilk tecelliye gelen de “elif”. Bu yüzden resim hikmetine dair elinizdeki eserin ismi, “Elif” oldu.

“Elif”; bütün harflerle ülfet edebildiği için, böyle isimlendirilmiştir... Elif: Muhib, sahib, dost... “Elif”in ebced değeri 1’dir; bin sayısının ismi olan “elf”, aynı zamanda “bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek” mânâlarına gelir.

“Herşeyden önce kelâm vardı”; ses ve savttan münezzeh kelâm, ses ve savt hâlinde suret olan kelâm, kelâm’ın resmi olan harflerin istifi... Böyle bir bildik –bildirilen!– vasıtasıyla anlaşılıyor ki, 1 olan elif, mücerretleştikçe “birden daha bir, şiddetle bir”e doğru, kendinden başkaya isbat hakkı tanımaz bir sonsuza uzanır.

Temel olarak, bütün harfler “elif”in kıvrılıp bükülmelerinden türemiştir; “ilim, malûma tâbidir!” hikmetine nazaran, Hazret-i Ali, “bütün ilmin toplamı” olarak, “be”nin altındaki noktayı gösterir... Ebced değeri “3” olan “cim” harfi, varlığın vücuda gelişindeki üçlü birliğe tevafuk eder: “Allah bir şeyin olmasını isteyince, OL der ve O şey de olur!”... Zât, irâde ve emir; zât, irâde ve emre uyma... Burada “üç”ün, hem bir “vahid-birlik” belirtmesi, hem de “zamm-artma” mânâsı açık... “Dal” harfinin ebced değeri 4’tür; ağacın ilk verdiği kol anlamına gelir. “Beşik, döşek” anlamındaki “Mehd-Küllî Ruh”un “dal”ından, gölge ve varlık mânâlarına sirayet eder... Bu şekilde, İslâm büyükleri, 28 Kur’ân harfinin toplamında, “insanî hakikatin” çerçevelendiğini ifâde ederler. Bu ayrı bir ilimdir.

Harf: Ağızdan çıkan her bir sese âit verilen işaret. Vecih, üslûb. Her şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin kenarı... Harf: Yemiş toplama... Fakih: Anlayış, yemiş toplayan.

Allah buyuruyor ki, “geçti gazabımı rahmetim”; Allah’ın “Rahman” ismi, bütün isimlerini şamildir... Şafak: Tan zamanı. Merhamet. Harf. Gündüz.

Resim ile bütün bunların ve daha neler ve nelerin alâkasını, bütün bir insan ve kâinat muhasebesini şâmil mânâsıyla gösterebilmenin ipuçlarını, esas “resim sanatı” olmak üzere, eserin içinde göreceksiniz... “En Büyük Aktör-Artist”in minicikler dünyasına hapishaneden yaptığı bu gönderme, İBDA kumaşının dev sanatçılarının doğumuna bir vesile olursa, ne mutlu bana; ve resim karşısında duran insanın hazırlanmasına âlet olursa!

Bu kitabın “güzel” yazılış vesilesine de temas edeyim... Hapishânede sadece tek koğuşla “sohbet”e çıkarıyorlar: Kâzım Albayrak, Tayyar Tercan, Ethem Köylü. O gün bizim koğuştan yanımda Sadettin Ustaosmanoğlu var. İstediğim notların temininde bu ekip bana yardımcı oluyor... O gün “resim” bahsinde konuşurken, “ben, daha ziyâde grafiğe yatkınım!” dedim. Resim yapmayla da meşgul olan Kâzım Albayrak, “Picasso ile ilgili bir kitabda, onun çizgiyi düşüncenin ifâdesinde daha elverişli bulduğunu” söyledi; benim bilmediğim, hayatına dair bana benzettiği bir-iki sahneyi aktardı. Resim hikmetine dair birşeyler söylüyordum ki, bu sefer de, “aslında sizi yormayacaksa, resim hakkında küçük de olsa bir kitap yazsanız iyi olur!” dedi. Uzatmayalım, böyle oldu.

Picasso 1881 tarihinde doğmuş. Hadiseli bir doğumu var: Ebesi, onun öldüğü kanaatine varıp, bütün cehdini anneyi kurtarmaya vermiş. İyi bir doktor olan amcası Don Salvador’un soğukkanlılığı, Picasso’yu soluk alamadığı için ölmekten son anda kurtarmış... Don Salvador, uyguladığı tesirli bir metodla, geleceğin bu dâhi artist-sanatçısını hayata döndürüyor; yüzüne biraz puro dumanı üflenen bebeğin hemen ağlaması.

Picasso, karmaşayı, dağınıklığı herşeyden çok severdi. Enteresan bulduğu ıvır zıvırdan oluşan koleksiyonu durmaksızın çoğalıyor, resimleri her yanda üstüste yığılıyor ve yaşadığı villâ artık soluk alınamayacak hâle geldiğinde, gidip yeni bir villâ satın alıyordu. Las Meninas’ı yaptığı sırada, Californie’nin birinci katına, o güne kadar güvercinlerin içeride serbestçe uçmasına izin verdiği yere taşınmıştı. Güvercinler teşekkürlerini, ona modellik yaparak sundular; Las Meninas’ı yaptığı sırada ortaya çıkan bir dizi güvercin resmi, bunun neticesidir. Bu resimleri yaparken Picasso, stüdyonun penceresini ve oradan görünen denizin manzarasını da sanatkâr bir biçimde değerlendirdi. 1957 tarihli Güvercinler’i, pırıl pırıl güneşli bir günün havasını herhangi bir derin düşünceye kapılmadan şiiriyet içinde yansıtan bir resimdir. Ustanın anlatmaya çalıştığı resimde, görünenden başka bir şey yoktur. Dâhiler bile zaman zaman soluk alacak bir molaya ihtiyaç duyarlar!

Bu kitab: Bir uzman değilim elbette, hattâ iyi bir seyirci de. Ama bunun “Niçin”ine dair söyleyeceklerim var ki, hem ressam, hem de münekkidlere bu çerçeveden çok şey anlatsa gerek. Samimi edam, doğrudan doğruya resim sanatının kendine dair ufuk açıcı terkibî hükümler getirmiş olduğumu da söyleme hakkı veriyor bana; anlaması gerekenler anlayacak. Bunun dışında –ve asıl olarak–, hayatta damak tadından başka bir zevk anlayışı olmayan genel insan coğrafyamıza, resim zevkini ihtar etmek; resmi sevdirmek. Bu genel ifâdeyi, “niçin?” ikazıyla özelleştiriyorum; işte burada özelim.

 

ozmo

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
69
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
günün sözü güzel bakan güzel görür güzel gören güzel çizer
nasıl bakarsan öyle görürsün ama güller her zaman güzel güller her yerde en güzel güllerin bi suçu yokki...

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt