Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

kalbdenkalbe mesajlar(PADİŞAH KAPIYI AÇTIĞINDA BİRDE NE GÖRSÜN?) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Devir İstanbul'u Bizans'tan alıp Hz. Peygamber'in müjdesine nail olan ve çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmet Han'ın devridir. Büyük bir sükûnet ile yönetilen koca bir devlet… Herkes mutlu ve mesut. Zira Müslüman ibadetinde, camisinde, medresesinde; Hıristiyan da kilisesinde rahat, Yahudi de havrasında huzurlu. İslâm ile yönetilen bu koca topraklar âdeta dünyanın en güveniler ve yaşanacak yerleriydi. Koca Sultan Fatih, yalnız bir padişah değil aynı zamanda devrinin Allah dostlarındandı. Öyle olmasa İstanbul'u fethettiğinde Ayasofya'da namaz kıldırırken, Allahu Teâlâ onun önüne Kâbe'yi getirir miydi? İşte o, böyle inançlı ve inananlara sahip çıkan bir insandı.
Bir gün Topkapı Sarayı'nın burçlarından İstanbul'u seyrediyordu. Peygamberin bile andığı ve "Müslümanl etmişti. Babası dahi hocasına:
Bu Mehmet çok haylaz, bundan bakalım ne olacak ?! diyerek umutsuz konuşmuş, hocası ise:
Peder ne der, kader ne der! diyerek âdeta onun büyük bir insan olacağını hissetmişti. İşte bunları düşünüp muhteşem şehri seyrederken birden olağanüstü bir hâl zuhur etti. Koca padişah şaşkınlık içinde bir yere bakarken âdeta öylece olduğu yerde çakılıp kalmıştı. Onu bu kadar şaşırtıp hayrete düşüren şey, yağan nurdu. Evet, resmen Mevlâ bir yere nur yağdırıyordu ve bunu Sultan Fatih de görüyordu. Hiç şüphesiz bunu herkes göremezdi. Sultan Fatih bir an kendini topladı, tebdili kıyafet ederek, derhal atına bindi ve saraydan bir yıldırım hızıyla ayrıldı. Sultanın yakın çevresi ne olduğunu anlayamamış, neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Fatih Sultan atını dörtnala nurun yağdığı yere sürüyordu. Çok merak ediyordu, acaba Cenabı Allah nurunu nereye ve kime yağdırıyordu? Geldiğinde gördü ki, çok eski bir ev. Kapısı zor görev görüyordu, eski ve yıpranmıştı. Usulca içeri girdi. Biraz sağına soluna bakınca, buranın bir medrese olduğunu anladı. Zira etrafta Kur'anı Kerim'ler ve ders kitapları vardı. Talebeler ise, uykudaydı. Ama içeriden bir ses geliyordu Usulca sesin geldiği tarafa yöneldi.
Padişah kapıyı açtığında ne görsün? Altı yedi yaşlarında iki minik talebe yatmamış, oyun oynuyorlar. Aralarına bir kemik koymuşlar, birbirlerine hav hav deyip köpekçilik oynuyorlar. Ve şanı pek yüce olan Cenabı Hak buraya nur yağdırıyor. Koca Sultan, bu manzara karşısında gözyaşlarına engel olamamıştı. Sakalları yaşlardan ıslanmıştı. O minicik yavrulara sevgiyle bakıyordu. Daha fazla dayanamadı, onların yanına gitti ve:
Ey benim güzel yavrularım, beni de aranıza alır mısınız, ben de sizinle bu oyunu oynayabilir miyim? dedi.
Mevlâ'mızın bize göndermiş olduğu bu mukaddes mektup yani Kur'anı Kerim, ne kadar değerli ve kıymetlidir. Ecdadımız onu üstün tutarak dünyaya sahip olmuştu. Zaten hangi kavim, hangi millet onu üstün tutarsa, üstünleşmiş, hangisi de onu alçaltmış ise, alçalmıştır. Binlerce yıllık dünyada, değişmeyen ve Allah tarafından bizzat korunduğu bildirilen yegâne kitaptır o.
Bu gün misyonerler, yüzlerce değişik şekli yazılan, tahrip edilen İncillerini ülkemizde fütursuzca yayıp dağıtırken, bizler yegâne kurtuluş vesilemiz olacak mukaddes kitabımızı ne kadar okuyor, onu ne kadar biliyoruz? Sahâbe ve nice atalarımız, onun için hayatlarını göz kırpmaksızın feda etmişken biz okumasını dahi bilmiyoruz. Oysa "Kim ki, Kur'an bilmedi sanki dünyaya gelmedi." buyurdu büyükler. Şu an yalnız İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde değil Anadolu'nun en ücra köşelerini misyonerler âdeta istilâ etmişlerdir. Düşünün ki, Erzincan'ın en ücra köylerinin dağlarında gezen çobanlara dahi İncil ulaştırılıyor. Vallahi biz uyanıp Dinimize ve Kitabımıza sahip çıkmazsak, yarın âhirette Allah'ın elinden bizi kimse kurtaramaz. İyi bir birey, iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir görevli olacaksak, Kitabımızı bilmeli ve anlamalıyız. Haydi, hep birlikte "Bismillah" diyelim. Kur'an'ı okumayı bilmeyenler hemen bu konuda kendine yardım edecek birini bulsunlar. Bilenler mânasını bir daha baştan sona okusunlar, hayatlarına tatbik etmek için gayretlerini arttırsınlar. Variyeti olanlar, onar yirmişer Kur'an alsın ve dağıtsın. Haydi, kalkalım ayağa, her gecen saniye ömrümüzden gidiyor ve bizi sonsuz kudret sahibi olan Allah'a götürüyor. Benim çalışmamdan ne olur ki, demeyin! Allah bizi bu yolda görsün artık, hiç vakit kaybedemeyiz, duramayız. Kaybedecek bir dakikamız yok, herkese İslâm'ı ve onun mümtaz Peygamberini ve ashabını anlatıp tanıtacağız, dünyada en büyük tebliği yapan bizler olcağız. Biz gideceğiz Avrupa'nın en ücra yerlerine ve oradakilere onların diline çevrilen Mushafları dağıtacağız. Haydi başaracağız! Böyle yaparsak, Peygamber ve ashabı ve tüm Allah dostları bizimle olacaktır; ne yani şüpheniz mi var?!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt