Ömer bin Abdülaziz hazretleri
“Sen, kabirlere uğradığın zaman, dünyada iken zengin olanlara, zenginliğinizden ne kaldı, fakirlere de fakirliğinizden ne kaldı diye sor. Yine onlara, dünyada kendileriyle güzel güzel konuştukları dillerini sor. Ne oldu o konuşan dillere? Niçin susuyorlar? O dünya güzelliklerini kendileriyle seyrettikleri gözlerine de sor. Niçin şimdi bakmıyorlar? Hani nerede o nazik tenleri, nerede o güzel yüzleri. Bu çukurun kurtları onlara ne yaptı. Hani burada yatanların o güzelim renkleri. Etlerine ne oldu. Niçin o yüzler toprak olmuş. Nerede o güzellikler. İşte onların uzuvları tamamen ortaya çıkmış, paramparça olmuş. Halbuki dünyada güzel bir hayatları vardı. Dünyaya dalıp, salih amel yapmadılar. Ahireti unuttular. Onun için hazırlık yapmadılar. Fakat, ölüm kendilerini yakalayıverdi. Dostlarından ayrıldılar. Buraya şu sessiz sedasız, yere geldiler. Vücutları çürüdü. Başları boyunlarından ayrıldı, azaları parça parça oldu. Gözbebekleri yanaklarına akıp gitti. Ağızları kan ve irinle doldu. Haşereler, kurtlar, böcekler, bedenleri üzerinde gezer oldu. Bir müddet sonra, kemikleri de çürüdü. Onlar, dünyadaki rahatlıklarını bırakıp, bu dar yere geldiler. Arkalarında bıraktıkları hanımları başkalarıyla evlendi. Çocukları yetim kaldı. Yollarda, şurada burada kimsesiz, sahipsiz dolaşır oldu.
Öyleyse, ey yarın bu kabirlerin sakini olacak insan! Seni şu fani dünyada aldatan nedir? Sen dünyada devamlı kalacağını mı sanıyorsun? Elinde bir senedin mi var? Görmüyor musun, ölüm her gün birisine geliyor! Yoksa sana o korkudan, rahatlık ve teselli veren bir şey mi var? Keşke sen o sert toprak üzerindeki halini bilseydin!
Ey insan! Rüyada çeşit çeşit lezzetlere ve zevklere kavuşan bir insan gibi, dünyanın şu geçici faydalarıyla seviniyor, küçük ve basit işlerle uğraşıyorsun. Ey insan, gündüzün yanılma ve gaflet, gecen uyku içinde geçiyor. Sonunda pişman olacağın işleri yapıyorsun. Hayvanlar da dünyada böyle yaşar.
“Sen, kabirlere uğradığın zaman, dünyada iken zengin olanlara, zenginliğinizden ne kaldı, fakirlere de fakirliğinizden ne kaldı diye sor. Yine onlara, dünyada kendileriyle güzel güzel konuştukları dillerini sor. Ne oldu o konuşan dillere? Niçin susuyorlar? O dünya güzelliklerini kendileriyle seyrettikleri gözlerine de sor. Niçin şimdi bakmıyorlar? Hani nerede o nazik tenleri, nerede o güzel yüzleri. Bu çukurun kurtları onlara ne yaptı. Hani burada yatanların o güzelim renkleri. Etlerine ne oldu. Niçin o yüzler toprak olmuş. Nerede o güzellikler. İşte onların uzuvları tamamen ortaya çıkmış, paramparça olmuş. Halbuki dünyada güzel bir hayatları vardı. Dünyaya dalıp, salih amel yapmadılar. Ahireti unuttular. Onun için hazırlık yapmadılar. Fakat, ölüm kendilerini yakalayıverdi. Dostlarından ayrıldılar. Buraya şu sessiz sedasız, yere geldiler. Vücutları çürüdü. Başları boyunlarından ayrıldı, azaları parça parça oldu. Gözbebekleri yanaklarına akıp gitti. Ağızları kan ve irinle doldu. Haşereler, kurtlar, böcekler, bedenleri üzerinde gezer oldu. Bir müddet sonra, kemikleri de çürüdü. Onlar, dünyadaki rahatlıklarını bırakıp, bu dar yere geldiler. Arkalarında bıraktıkları hanımları başkalarıyla evlendi. Çocukları yetim kaldı. Yollarda, şurada burada kimsesiz, sahipsiz dolaşır oldu.
Öyleyse, ey yarın bu kabirlerin sakini olacak insan! Seni şu fani dünyada aldatan nedir? Sen dünyada devamlı kalacağını mı sanıyorsun? Elinde bir senedin mi var? Görmüyor musun, ölüm her gün birisine geliyor! Yoksa sana o korkudan, rahatlık ve teselli veren bir şey mi var? Keşke sen o sert toprak üzerindeki halini bilseydin!
Ey insan! Rüyada çeşit çeşit lezzetlere ve zevklere kavuşan bir insan gibi, dünyanın şu geçici faydalarıyla seviniyor, küçük ve basit işlerle uğraşıyorsun. Ey insan, gündüzün yanılma ve gaflet, gecen uyku içinde geçiyor. Sonunda pişman olacağın işleri yapıyorsun. Hayvanlar da dünyada böyle yaşar.