ErdalOZSARAC
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 2 Ağu 2006
- Mesajlar
- 240
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Berâ radıyallahu anh şöyle anlatıyor:
Ensârdan bir müslümanın cenazesinde çıktık, hazırlanmış olan kabre geldik. Cenaze, Kabrin içerisine konulunca, Peygamber aleyhisselâm oturdu. Biz de kendisinin etrafında toplandık. Sanki başlarımızda kuş varmış gibi hepimiz hareketsiz kalmıştık. Resûlullah aleyhisselâm elindeki bir sopa ile yeri çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve iki yahut üç defa:
— Kabir azabından Allah'a sığının, diye söylendikten sonra:
Mümin kabre konulduğunda, arkadaşları terkedip gittikleri zaman, onların ayak sesini işitir bir vaziyette, (Münker ve Nekîr denilen) iki melek gelir, kendisini oturturlar ve:
— Rabbin kimdir? diye sorarlar. Mümin:
— Rabbim Allah'tır, diye cevap verir. Melekler:
— Dinin nedir? diye sorarlar.
Mümin:
— Dinim İslâm, diye cevap verir. Melekler:
— İçinizde Allah tarafından gönderilmiş olan o zât kimdir? derler. Mümin:
— O zât Allah'ın Resulüdür, der.. Melekler:
— Bunu nereden öğrendin? diye sorarlar. Mümin:
— Allah'ın kitabını okuyup, ona îman ettim ve onu tasdik ettim, diye cevap verir.
İşte Allahü Teâlâ'nın «Allah îman edenleri dünya hayatında da, âhirette de sabit söz, yani kelime-î tevhîd ile sabit kılar.» (ibrahim Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmenin mânâsı budur.
Sonra semâdan bir ses gelir:
— Kulum doğru söyledi. Ona Cennetten bir yer verin, Cennetten elbise giydirin ve ona kabrinden Cennete bakan bir kapı açın! diye söyler. Bunun üzerine o mümine Cennetin rahatlığından ve güzelliğinden verilir, gözünün gördüğü kadar kabri genişletilir.
Kâfir veya münafık ölü, kabrine konulduğu vakit, ruhu bedenine iade edilir. O iki melek gelir, kendisini oturtur ve: .
— Rabbin kimdir? diye sorarlar.
O kâfir veya münafık:
— Hah, hah, bilmiyorum, diye cevap verir.
Melekler: .
— Dinin nedir? diye sorarlar.
O:
— Hah, hah, bilmiyorum, diye cevap verir. Melekler:
— Aranızda Allah tarafından gönderilen o zât kimdir? diye sorarlar. O:
— Hah, hah, bilmiyorum, der.
Sonra semâdan bir ses gelir:
— Bu kâfir veya münafık yalan söyledi. Ona Cehennemden bir yer verin, ateşten elbise giydirin, ona kabrinden Cehenneme bakan bir kapı açın! diye söyler. Bunun üzerine o kimseye Cehennemin yakıcı rüzgârı ve sıcaklığı gelir. Kaburga kemikleri birbirine girinceye kadar kabri daraltılır. Sonra onun başına kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Bu zebaninin demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa dağı toz toprak haline getirir. Bu zebani o kimseye bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insanlarla cinlerin dışında doğu ile batı arasında bulunan her mahlûk işitir. Ve böylece o kimse toprak haline döner. Sonra ruhu tekrar iade edilir.
Ensârdan bir müslümanın cenazesinde çıktık, hazırlanmış olan kabre geldik. Cenaze, Kabrin içerisine konulunca, Peygamber aleyhisselâm oturdu. Biz de kendisinin etrafında toplandık. Sanki başlarımızda kuş varmış gibi hepimiz hareketsiz kalmıştık. Resûlullah aleyhisselâm elindeki bir sopa ile yeri çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve iki yahut üç defa:
— Kabir azabından Allah'a sığının, diye söylendikten sonra:
Mümin kabre konulduğunda, arkadaşları terkedip gittikleri zaman, onların ayak sesini işitir bir vaziyette, (Münker ve Nekîr denilen) iki melek gelir, kendisini oturturlar ve:
— Rabbin kimdir? diye sorarlar. Mümin:
— Rabbim Allah'tır, diye cevap verir. Melekler:
— Dinin nedir? diye sorarlar.
Mümin:
— Dinim İslâm, diye cevap verir. Melekler:
— İçinizde Allah tarafından gönderilmiş olan o zât kimdir? derler. Mümin:
— O zât Allah'ın Resulüdür, der.. Melekler:
— Bunu nereden öğrendin? diye sorarlar. Mümin:
— Allah'ın kitabını okuyup, ona îman ettim ve onu tasdik ettim, diye cevap verir.
İşte Allahü Teâlâ'nın «Allah îman edenleri dünya hayatında da, âhirette de sabit söz, yani kelime-î tevhîd ile sabit kılar.» (ibrahim Sûresi) mealindeki Âyet-i Kerîmenin mânâsı budur.
Sonra semâdan bir ses gelir:
— Kulum doğru söyledi. Ona Cennetten bir yer verin, Cennetten elbise giydirin ve ona kabrinden Cennete bakan bir kapı açın! diye söyler. Bunun üzerine o mümine Cennetin rahatlığından ve güzelliğinden verilir, gözünün gördüğü kadar kabri genişletilir.
Kâfir veya münafık ölü, kabrine konulduğu vakit, ruhu bedenine iade edilir. O iki melek gelir, kendisini oturtur ve: .
— Rabbin kimdir? diye sorarlar.
O kâfir veya münafık:
— Hah, hah, bilmiyorum, diye cevap verir.
Melekler: .
— Dinin nedir? diye sorarlar.
O:
— Hah, hah, bilmiyorum, diye cevap verir. Melekler:
— Aranızda Allah tarafından gönderilen o zât kimdir? diye sorarlar. O:
— Hah, hah, bilmiyorum, der.
Sonra semâdan bir ses gelir:
— Bu kâfir veya münafık yalan söyledi. Ona Cehennemden bir yer verin, ateşten elbise giydirin, ona kabrinden Cehenneme bakan bir kapı açın! diye söyler. Bunun üzerine o kimseye Cehennemin yakıcı rüzgârı ve sıcaklığı gelir. Kaburga kemikleri birbirine girinceye kadar kabri daraltılır. Sonra onun başına kör ve dilsiz bir zebani musallat edilir. Bu zebaninin demirden bir tokmağı vardır ki, dağa vurulsa dağı toz toprak haline getirir. Bu zebani o kimseye bu tokmakla öyle bir darbe indirir ki, insanlarla cinlerin dışında doğu ile batı arasında bulunan her mahlûk işitir. Ve böylece o kimse toprak haline döner. Sonra ruhu tekrar iade edilir.