http://img2.blogcu.com/images/b/e/y/beyhanyavuz/kabe5.jpg

Yıllar sonra eski bir dostla yeniden karşılaşmanın tedirgin, heyecanlı bir hali vardı üzerimde…
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın
“ Hani bir sevgilin vardı yıllar önce / Dün yolda karşılaştık”
diye başlayan hüzünlü bir “aşk” şiirinde olduğu gibi…
Gözlerini birden kaldırıp bakamazsın yüzüne…
Nereden başlayacağını, nasıl davranacağını bilemezsin…
Hafif bir sıcaklık yayılır bedenine…
Geçmiş hatıralar zihninden süratle geçmeye başlar…
Sesin titrer… Tıpkı öyle bir şey!
Üstelik bu vefalı bir dostsa ve sabırla 20 yıl dönmeni beklemiş bir sevgiliyse…
Elbette kolay olmadı göz göze gelişimiz…
Kalbim yerinden çıkacak, duracak gibiydi…
Ama o her zaman ki gibi siyah örtüsünün içinde sade fakat asil, vakur bir şekildeydi…
Yıllar güzelliğinden hiçbir şey alıp götürmemişti…
Tam tersine vechindeki nur daha da artmıştı…
Uzun bir süre sadece bakıştık…
Biraz sitemkâr / celalli mi bakıyordu, yoksa bana mı öyle gelmişti?
İster istemez sokulamadım yanına birden, tam kapısının karşısında,
sefa tepesinin önüne denk gelen basamaklara zor attım kendimi…
Muhabbetle karışık bir ürperti duyuyordum içimde…
Sanki uzaktan sessiz ve sözsüz bir dille:
“ Neredeydin bunca zaman, özlettin kendini, bu kadar da hasret olurmu, âşıklık bu mudur?”
diyordu…
Uzaktan diyordu da ben onu tam yüreğimden duyuyordum.
Sanki kar misali erimeye başlamıştım bu sözlerden…
Biraz daha devam etse su olup akacaktım basamaklardan…
İşte tam o sırada sabah ezanı girdi aramıza…
İsrafil’in nefesi gibi, yeniden dirildiğimi, nefes alıp vermeye başladığımı hissettim…
Artık Yanına Sokulamasam da vakit, huzurunda kıyam edip el bağlamaya gelmişti…
“Kâbe İle Konuşan Adam”
Alıntıdır...