Beni Cıdan mescidinde müezzinlik yaptığım yıllardır. Bir gün bir genç mescide beni ziyarete geldi. Bu genci tanımıyordum, kim olduğunu da doğrusu merak etmiştim. Ezanı okudum, sonra namazı kıldık, daha gence bir şey sormadan pabuçlarını giyip uzaklaştı. Aradan birkaç gün geçti genç yine camiye geldi, namazı kıldıktan sonra bana dedi ki:
–Bana bir Mushaf verebilir misin? Kur'an okuyacağım.
İstediği Mushaf'ı getirdim, eline aldı ve şöyle dedi:
–Bugün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde.
İkindi namazı oldu genç yoktu, akşam oldu yok, yatsıyı bekledim yine yoktu. İçime bir şüphe düştü. Mushaf'ı alıp götürmüş, giderken de çok manalı bir söz söylemişti, "Bu gün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde" Yatsı namazından sonra onu aramaya çıktım. Önce oturduğu mahalleyi buldum. Sonrada gencin evini buldum. Evinin kapısı açıktı, içeri girdim, iki odalı bir evdi. Bir odada, bir kap sudan başka bir şey yoktu. Diğer odanın kapısı yok, kapının yerine bir bez parçası asılmıştı. Kapıda ki bez parçasını kaldırdığımda, genci boylu boyuna yerde yatığını gördüm. Yanı başında ki bir taşın üstününde de öğlen namazında kendisine verdiğim Mushaf duruyordu.
Komşularına haber verdim, onlar gelirdi, baktık ki genç vefat etmiş. Yapacağımız bir şey yoktu, Mushaf'ı alarak olarak ayrıldım. Bu gencin defin işlerini halletmem gerekiyordu. Defin işleri için gerekli malzemeleri nereden bulacağımı düşünüyordum.
Sabah namazı için mescide gittim, ezanı okuduktan sonra mescidin kıble tarafında ki bir parıltı dikkatimi çekti. Yaklaşıp bakınca hayretten dona kaldım 'kat kat sarılmış bir kefen' orada duruyordu. Kefeni alıp doğru evime götürdüm. Bu cenaze farklı bir cenaze olacaktı. Namaz için camiye gittim. Namazı kıldık, namaz bittiğinde yanı başımda devrin en ünlü Şeyhlerini gördüm. Sâbit el–Bünânî, Malik bin Dinar, Habîb el–Fârîsî ve Salih el–Mürrî, sabah namazı için benim mescidime gelmişlerdi. Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz onlara sordum:
–Siz bu mescide gelmezdiniz, hele dördünüzü bir araya toplayıp buraya getiren sebep nedir?
–Bu yakınlarda bu gece biri öldü. Onun için geldik, dediler.
–Evet! Bu gece yakınlarda bir genç öldü, yakında tanımıştım arada namazlara bu mescide geliyordu.
–Bizi onun yanına götürür müsün?
Bu dört Allah dostu ile vefat eden gencin evine gittik. Gencin cesedinin bulunduğu odaya girdiğimizde, bu Allah dostları genci tanımıştı. Her biri genci alnından öptüler. Dördününde gözlerinden yaş aktığını fark ettim. Beni ve orada bulunanların merakını gidermek için içlerinden Malik bin Dinar şöyle dedi:
–Ey güzel kardeşim! Bir yerde seni tanıdıklarında hemen orayı terk eder, başka yere yerleşirdin, tanımayacağın yere giderdin. Bu yolculuğun hep surdu, şimdi son noktaya gedin atık bundan ötesi Rabbinin yanıdır. Haydı kardeşimizi yıkamaya götürelim.
Genci yıkanacağı yere götürdük, yıkama işlemine başlamadan, bu dört Allah dostunun arasında bir kefen sözü dolaşmaya başladı. Her biri bir kefen getirmiş, onunla kefenlemeyi istiyordu. Kefen sözü geçin bende sabah yaşadığımı olayı anlattım:
–Sabah ezanını okuduktan sonra, mescidin kıble istikametinde bir kefen buldum. Kimin getirdiğini de bilmiyorum. O kefen şimdi evimde duruyor.
Benim bu haberimi duyan bu Allah dostları:
–Tamam, bu genci o kefenle defnedeceğiz, kefeni alıp gel.
Evden kefeni alıp geldim, genci kefenledik. Sonra namaz için mescide doğru hareket ettik ki, o da ne kalabalıktan yürüyemiyoruz. Herkes genci taşımak istiyordu, bu yüzden çıkan izdihamdan yol alamıyorduk. Kalabalığa baktım; büyük çoğunluğu tanımadığımız insanlardı. Yanımda bulunan Malik bin Dinar'a sordum:
–Bu ne haldir?
–Bu genç Allah Teala'nın gizli dostlarındandı, vefat haberini Allah duyurdu. İşte bu kalabalık Mevla Teala'nın haberi ile toplanan insanlardır.
–Bana bir Mushaf verebilir misin? Kur'an okuyacağım.
İstediği Mushaf'ı getirdim, eline aldı ve şöyle dedi:
–Bugün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde.
İkindi namazı oldu genç yoktu, akşam oldu yok, yatsıyı bekledim yine yoktu. İçime bir şüphe düştü. Mushaf'ı alıp götürmüş, giderken de çok manalı bir söz söylemişti, "Bu gün çok güzel, farklı bir gün olacak, her ikimiz içinde" Yatsı namazından sonra onu aramaya çıktım. Önce oturduğu mahalleyi buldum. Sonrada gencin evini buldum. Evinin kapısı açıktı, içeri girdim, iki odalı bir evdi. Bir odada, bir kap sudan başka bir şey yoktu. Diğer odanın kapısı yok, kapının yerine bir bez parçası asılmıştı. Kapıda ki bez parçasını kaldırdığımda, genci boylu boyuna yerde yatığını gördüm. Yanı başında ki bir taşın üstününde de öğlen namazında kendisine verdiğim Mushaf duruyordu.
Komşularına haber verdim, onlar gelirdi, baktık ki genç vefat etmiş. Yapacağımız bir şey yoktu, Mushaf'ı alarak olarak ayrıldım. Bu gencin defin işlerini halletmem gerekiyordu. Defin işleri için gerekli malzemeleri nereden bulacağımı düşünüyordum.
Sabah namazı için mescide gittim, ezanı okuduktan sonra mescidin kıble tarafında ki bir parıltı dikkatimi çekti. Yaklaşıp bakınca hayretten dona kaldım 'kat kat sarılmış bir kefen' orada duruyordu. Kefeni alıp doğru evime götürdüm. Bu cenaze farklı bir cenaze olacaktı. Namaz için camiye gittim. Namazı kıldık, namaz bittiğinde yanı başımda devrin en ünlü Şeyhlerini gördüm. Sâbit el–Bünânî, Malik bin Dinar, Habîb el–Fârîsî ve Salih el–Mürrî, sabah namazı için benim mescidime gelmişlerdi. Şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz onlara sordum:
–Siz bu mescide gelmezdiniz, hele dördünüzü bir araya toplayıp buraya getiren sebep nedir?
–Bu yakınlarda bu gece biri öldü. Onun için geldik, dediler.
–Evet! Bu gece yakınlarda bir genç öldü, yakında tanımıştım arada namazlara bu mescide geliyordu.
–Bizi onun yanına götürür müsün?
Bu dört Allah dostu ile vefat eden gencin evine gittik. Gencin cesedinin bulunduğu odaya girdiğimizde, bu Allah dostları genci tanımıştı. Her biri genci alnından öptüler. Dördününde gözlerinden yaş aktığını fark ettim. Beni ve orada bulunanların merakını gidermek için içlerinden Malik bin Dinar şöyle dedi:
–Ey güzel kardeşim! Bir yerde seni tanıdıklarında hemen orayı terk eder, başka yere yerleşirdin, tanımayacağın yere giderdin. Bu yolculuğun hep surdu, şimdi son noktaya gedin atık bundan ötesi Rabbinin yanıdır. Haydı kardeşimizi yıkamaya götürelim.
Genci yıkanacağı yere götürdük, yıkama işlemine başlamadan, bu dört Allah dostunun arasında bir kefen sözü dolaşmaya başladı. Her biri bir kefen getirmiş, onunla kefenlemeyi istiyordu. Kefen sözü geçin bende sabah yaşadığımı olayı anlattım:
–Sabah ezanını okuduktan sonra, mescidin kıble istikametinde bir kefen buldum. Kimin getirdiğini de bilmiyorum. O kefen şimdi evimde duruyor.
Benim bu haberimi duyan bu Allah dostları:
–Tamam, bu genci o kefenle defnedeceğiz, kefeni alıp gel.
Evden kefeni alıp geldim, genci kefenledik. Sonra namaz için mescide doğru hareket ettik ki, o da ne kalabalıktan yürüyemiyoruz. Herkes genci taşımak istiyordu, bu yüzden çıkan izdihamdan yol alamıyorduk. Kalabalığa baktım; büyük çoğunluğu tanımadığımız insanlardı. Yanımda bulunan Malik bin Dinar'a sordum:
–Bu ne haldir?
–Bu genç Allah Teala'nın gizli dostlarındandı, vefat haberini Allah duyurdu. İşte bu kalabalık Mevla Teala'nın haberi ile toplanan insanlardır.