mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 43
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
İsyân; karşı gelme, baş kaldırma, âsi olma gibi anlamlara gelmektedir. İsyân kelimesi, inkâr karşılığı olarak kullanıldığı gibi, günah karşılığı olarak da kullanılmaktadır. Zira fıkıh kitaplarında fısk; “Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymama, isyân etme, günah” diye tarif edilmektedir.
Allahü teâlâya isyân edene Fâsık denir. Başkalarının isyan etmesine, fıskın yayılmasına sebep olana Fâcir denir. Haram işlediği bilinen fâsık sevilmez. Bid’ati yayanları ve zâlimleri sevmek, günahtır. Hadis-i şerifte; (Fâsıkın fıskına mani olmaya kudreti varken, kimse mani olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyada ve ahirette azap yapar) buyuruldu.
Şumeyt bin Aclân hazretleri buyurdu ki:
"Kim, fısktan günahtan razı olur beğenirse, onu yapanlardan olur. Kim de Allah'a isyân edenleri beğenirse, razı olursa, Allahü teâlâ onun ibadetlerini kabul etmez."
Ömer bin Abdülaziz hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, bir kimse günah işlediği için, başkalarına da azap yapmaz ise de, açıkça günah işleyenler görülüp de, görebilenler mani olmadığı zaman, hepsine azap yapar.”
Allahü teâlâ, Yuşa aleyhisselama vahyederek;
-Kavminden kırkbin salih kimseye ve altmış bin fâsık kimseye azap yapacağım! buyurunca Yuşa aleyhisselam;
-Yâ Rabbi! Fâsıklar, azabı hak etmiştir. Salihlere azap yapmanın sebebi nedir? diye arzetti. Cenâb-ı Hak da:
-Benim gadab ettiklerime, onlar gadab etmedi. Birlikte yediler, içtiler buyurdu.
Kur'an-ı kerimde Hucurât suresinin yedinci âyet-i kerimesinde mealen; (Allahü teâlâ size imanı sevdirmiş ve onu kalblerinize ziynet yapmıştır. Küfrü, fıskı ve isyânı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır) buyurulmaktadır.
Peygamber efendimiz de; (Anaya-babaya iyilik ve hizmet edenlerin ömrü bereketli ve uzun olur. Ana ve babasına isyân edenlerin ömrü bereketsiz ve kısa olur. Ana ve babasına isyân eden melundur) buyurmuşlardır.
Ma'ruf-ı Kerhi hazretleri buyuruyor ki:
"Dünya dört şeyden ibarettir: Mal, söz, uyku ve yemek. Mal; insanı Allahü teâlâya isyân ettirir. Söz, insanı Allahü teâlâdan oyalar. Uyku, insana Allahü teâlâyı unutturur. Yemek ise insanın kalbini katılaştırır."
İnsanın nefsi, Allahü teâlâya isyân, can düşmanı olan şeytâna itâat dilemektedir. Bunun için ibadetler, kalbin temizliğini, cilâsını arttırır. Günahlar ise, kalbi karartır. Küfür ve haram alametleri bulunan yemekler, kalbi karartır ve kabirde çürümeye sebep olur.
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri buyuruyor ki:
"Muhammed aleyhisselamın ümmetinden "Mesh" yani suretinin değiştirilmesi, hayvan suretine döndürülmesi kaldırılmıştır. Fakat bâtından yani manen suretin değişmesi kaldırılmamıştır. Manen hayvan suretine çevrilmiş olmanın alameti ise, büyük günah işleyenin bu günahları işlemekten, elem duymaması, üzülmememsi, fısk ve isyân olan işlerde ısrar etmesidir. İşlenen büyük günahlardan dolayı kalb o kadar kararır ki, artık ikâz ve nasihat da yapılsa, o kimse gafletten uyanmaz."
Bedendeki bütün uzuvlar birer emanettir ve nimettir. Bu nimetleri, meşru şekilde ve meşru yerlerde kullanan kimse, emin kimselerden olur ve böylece Cenâb-ı Hakka karşı tam şükür yapılmış olur. Bu emanetleri, gayr-ı meşru yerlerde kullanan kimse ise, Allahü teâlâya isyân etmiş ve hıyanet etmiş olur.
Nefsin arzularının, insanı Allah yolundan saptırıcı oldukları, Kur’an-ı kerimde haber verilmiştir. Çünkü nefs, daima Allahü teâlâyı inkâr, Ona inat, isyân etmek ister. Nefsine uyan, küfre veya bid’at sahibi olmaya yahut fıska yani haram işlemeye başlar.
Ebu Bekr Tamistâni hazretleri buyurdu ki:
“Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki perdelerin en büyüğüdür.”
Hadis-i şerifte de; (Ümmetimin iki kötü huya yakalanmalarından çok korkuyorum. Bunlar, nefse uymak ve ölümü unutup, dünya arkasında koşmaktır) buyuruldu.
Nefse uymak, İslamiyet’e uymaya mani olur. Ölümü unutmak ise, nefse uymaya sebep olur. Nefsin istekleri hep hayvâni arzulardır. İnsan bu arzuları peşinde olduğu kadar, ahiret ihtiyâçlarını hazırlamakta geri kalır. Nefs, mubâhlarla doymaz ve mubâhları kullanmayı arttırdıkça, isteklerini arttırır. İnsanı haramlara sürükler. Mubâhları aşırı kullanmak, elemlere, dertlere, hastalıklara sebep olur. Böyle insan, hep midesini, zevkini düşünür. Hasis ve rezil olur.
Ma'ruf-ı Kerhi hazretleri buyuruyor ki:
"Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel amel işlesin ve isyân etmesin."
Hâtim-i Esâm hazretleri de; "Ey insan, Allahü teâlâya isyân ettikleri için insanlara buğzettiğin halde, kendin isyân edince, kendi nefsine buğzetmeyişin sende insâfın olmayışındandır" buyurmuştur.
Makaleler .:.: www.osman-unlu.com :.:.
Allahü teâlâya isyân edene Fâsık denir. Başkalarının isyan etmesine, fıskın yayılmasına sebep olana Fâcir denir. Haram işlediği bilinen fâsık sevilmez. Bid’ati yayanları ve zâlimleri sevmek, günahtır. Hadis-i şerifte; (Fâsıkın fıskına mani olmaya kudreti varken, kimse mani olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyada ve ahirette azap yapar) buyuruldu.
Şumeyt bin Aclân hazretleri buyurdu ki:
"Kim, fısktan günahtan razı olur beğenirse, onu yapanlardan olur. Kim de Allah'a isyân edenleri beğenirse, razı olursa, Allahü teâlâ onun ibadetlerini kabul etmez."
Ömer bin Abdülaziz hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, bir kimse günah işlediği için, başkalarına da azap yapmaz ise de, açıkça günah işleyenler görülüp de, görebilenler mani olmadığı zaman, hepsine azap yapar.”
Allahü teâlâ, Yuşa aleyhisselama vahyederek;
-Kavminden kırkbin salih kimseye ve altmış bin fâsık kimseye azap yapacağım! buyurunca Yuşa aleyhisselam;
-Yâ Rabbi! Fâsıklar, azabı hak etmiştir. Salihlere azap yapmanın sebebi nedir? diye arzetti. Cenâb-ı Hak da:
-Benim gadab ettiklerime, onlar gadab etmedi. Birlikte yediler, içtiler buyurdu.
Kur'an-ı kerimde Hucurât suresinin yedinci âyet-i kerimesinde mealen; (Allahü teâlâ size imanı sevdirmiş ve onu kalblerinize ziynet yapmıştır. Küfrü, fıskı ve isyânı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır) buyurulmaktadır.
Peygamber efendimiz de; (Anaya-babaya iyilik ve hizmet edenlerin ömrü bereketli ve uzun olur. Ana ve babasına isyân edenlerin ömrü bereketsiz ve kısa olur. Ana ve babasına isyân eden melundur) buyurmuşlardır.
Ma'ruf-ı Kerhi hazretleri buyuruyor ki:
"Dünya dört şeyden ibarettir: Mal, söz, uyku ve yemek. Mal; insanı Allahü teâlâya isyân ettirir. Söz, insanı Allahü teâlâdan oyalar. Uyku, insana Allahü teâlâyı unutturur. Yemek ise insanın kalbini katılaştırır."
İnsanın nefsi, Allahü teâlâya isyân, can düşmanı olan şeytâna itâat dilemektedir. Bunun için ibadetler, kalbin temizliğini, cilâsını arttırır. Günahlar ise, kalbi karartır. Küfür ve haram alametleri bulunan yemekler, kalbi karartır ve kabirde çürümeye sebep olur.
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri buyuruyor ki:
"Muhammed aleyhisselamın ümmetinden "Mesh" yani suretinin değiştirilmesi, hayvan suretine döndürülmesi kaldırılmıştır. Fakat bâtından yani manen suretin değişmesi kaldırılmamıştır. Manen hayvan suretine çevrilmiş olmanın alameti ise, büyük günah işleyenin bu günahları işlemekten, elem duymaması, üzülmememsi, fısk ve isyân olan işlerde ısrar etmesidir. İşlenen büyük günahlardan dolayı kalb o kadar kararır ki, artık ikâz ve nasihat da yapılsa, o kimse gafletten uyanmaz."
Bedendeki bütün uzuvlar birer emanettir ve nimettir. Bu nimetleri, meşru şekilde ve meşru yerlerde kullanan kimse, emin kimselerden olur ve böylece Cenâb-ı Hakka karşı tam şükür yapılmış olur. Bu emanetleri, gayr-ı meşru yerlerde kullanan kimse ise, Allahü teâlâya isyân etmiş ve hıyanet etmiş olur.
Nefsin arzularının, insanı Allah yolundan saptırıcı oldukları, Kur’an-ı kerimde haber verilmiştir. Çünkü nefs, daima Allahü teâlâyı inkâr, Ona inat, isyân etmek ister. Nefsine uyan, küfre veya bid’at sahibi olmaya yahut fıska yani haram işlemeye başlar.
Ebu Bekr Tamistâni hazretleri buyurdu ki:
“Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasındaki perdelerin en büyüğüdür.”
Hadis-i şerifte de; (Ümmetimin iki kötü huya yakalanmalarından çok korkuyorum. Bunlar, nefse uymak ve ölümü unutup, dünya arkasında koşmaktır) buyuruldu.
Nefse uymak, İslamiyet’e uymaya mani olur. Ölümü unutmak ise, nefse uymaya sebep olur. Nefsin istekleri hep hayvâni arzulardır. İnsan bu arzuları peşinde olduğu kadar, ahiret ihtiyâçlarını hazırlamakta geri kalır. Nefs, mubâhlarla doymaz ve mubâhları kullanmayı arttırdıkça, isteklerini arttırır. İnsanı haramlara sürükler. Mubâhları aşırı kullanmak, elemlere, dertlere, hastalıklara sebep olur. Böyle insan, hep midesini, zevkini düşünür. Hasis ve rezil olur.
Ma'ruf-ı Kerhi hazretleri buyuruyor ki:
"Kim öldükten sonra unutulmak istemezse, güzel amel işlesin ve isyân etmesin."
Hâtim-i Esâm hazretleri de; "Ey insan, Allahü teâlâya isyân ettikleri için insanlara buğzettiğin halde, kendin isyân edince, kendi nefsine buğzetmeyişin sende insâfın olmayışındandır" buyurmuştur.
Makaleler .:.: www.osman-unlu.com :.:.