DAiMA ONU BEKLiYORUZ!
· Tam 410 yildan beri bir inkilâpçi bekliyoruz. Bunu tam 1566 dan beri bekliyoruz! Bunu, Kanunî Sultan Süleyman in idareyi, mütereddî oglu Sari Selim e teslim ederek sâhane gözlerini yumdugu tarihten beri bekliyoruz!
· Bu tam 400 yillik bekleyis devremiz, 4 bölümlüdür: Sari Selimden Tanzimata kadar; 273 sene... Tanzimattan Mesrutiyete kadar; 69 sene... Mesrutiyetten Birinci Dünya Harbi mütarekesine kadar; 10 sene... istiklâl Savasindan bugüne kadar: 57 sene.
· Bekleyis devremizin 273 yillik birinci bölümünde, daima eski seklimize sâdik, fakat bu seklin en ileri ruh hamlesi altinda en yeni zaman ve mekân yemislerini devsirici akiciligindan mahrum, özünü kaybettigimiz kabugun ahmak muhafizi olarak bekledik. Bekledigimiz inkilâp eger o devrede olsaydi, düsturu su olacakti: «Garp dünyasini yükselten (Rönesans) hamlesindeki ruh, insan aklinin esya ve hâdiseleri feth ve teshir etme cehdi, hakikatte Hiristiyanligin degil, islâmin malidir. içeriden ve disardan bu aziz tekevvün hamlesine mâni kim varsa, onu, dinimizin, ruhumuzun, mevcudiyetimizin düsmani sayarak ise girisiyoruz!» Eger bu böyle olsaydi, Garb’da (Oran), Sarkta Bakû, Simalde Viyana ve Cenupta Yemene kadar uzanan Osmanli imparatorlugu ve bütün Dogu âlemi bugün kimbilir ne olacakti? Dünya bizim olacakti!
· Bekleyis devremizin 273 yillik birinci bölümü her ân kendi kendimizin, kendi dünyamizin içinde, her ân kendi kendimizden uzaklasma çigiri olduysa, Tanzimat, Mesrutiyet ve Cumhuriyet bölümleri de, kendi kendimizi resmen kaybetmeye baslayis ve bunu her ân derinlestire derinlestire nihayet son hadde çikaris safhasi oldu. Bu son üç bölüm içinde de, bekledigimiz inkilâp ve inkilâpçi, yalniz su düsturun bayragini açacakti: «Aklin bütün hak ve müesseselerini Garpdan ögrenip, tam hazmedip ve tam benimseyip, bunu kendi öz ruhumuzun emrine vermekten baska isimiz ve çaremiz yoktur! Hiçbir ahmak taklit, ezbere tatbik, deri üstü islâh ve yamali bohça inkilâbina inanmiyoruz! Dünün arslani bugünün maymunu olmustur! Dünün, dini yanlis anliyan yobaziyle, bugünün körü körüne Garplilasma ve maymunlasma yobazi, ayni zamanda tasfiyesine memur oldugumuz gerilis ve asagilik kutuplaridir!»
· Bekleyis devremizin ilk bölümündeki inkilâp, yalniz ve yalniz, dini isiksiz beynine ve buudsuz ruhuna uydurmak isteyen ham ve kaba softaya karsi olabilirdi. Olmadi! Bekleyis devremizin ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerindeki inkilâp ise, ayni ham ve kaba softayla beraber, onun tersinden asrî tecellisi olan sahsiyetsiz ve aslîyetsiz, çilesiz ve muhasebesiz Garp hayranligi budalalarina karsi!.. Bu da olmadi!
· Bütün Sark ve Garp dünyalarini, ruhunun potasinda zerre zerre erittikten sonra onlari yepyeni bir döküm terkibinde billûrlastiracak büyük ve derin inkilâpcinin basi, heyhat ki, ne Tanzimatin ürkek ve muvazaaci fesine, ne ittihatçinin sadece atilgan ve gözü kör keçekülâhina veya (Enveriye) sine, ne de Cumhuriyetin dis tezahür plânini bütün takim - taklavatiyle benimseyen ve iç plâni büsbütün ezen silindir sapkasina sigabilirdi. Sigmadi!
· Tanzimatla beraber kaybolmaya basladik. Mesrutiyetle basit idare sekillerinde teselli arayarak kaybimizi derinlestirdik; Cumhuriyetle de kayibimizi hemen artik bir daha bulunamaz hale getirdik.
· Ve iste bugün, bekledigimiz büyük inkilâp ve inkilâpçiya olan acikli ihtiyacin son vâdesini yasiyoruz! Ya onu Yirminci Asir günesinin batisindan evvel bulacagiz; yahut bir daha bu meselelerin adini bile agza alamaz hale gelecegiz!
· Bizi, 400 yillik bekleyis devremizin son istirap sayhasi ve bu inkilâbin ilk sesi kabul edebilirsiniz! Memuriyetimizin, ihtiyacinin son kertesini ve vâdesinin son gününü temsil ettigimiz bu inkilâbin plânini, -isin madde tarafi sizin olsun fikirler, mânalar dünyasina naksetmekten ibarettir.
· Bu plânin, her biri mutlak islâm ruhunun bir subesi ve her biri kamusluk birer bahis halinde, ruhculuk, ahlâkçilik, milliyetçilik, sahsiyetçilik, cemiyetçilik, keyfiyetçilik, nizamcilik, müdahalecilik sermaye ve mülkiyette tedbircilik ölçüleri, hersey yerli yerine oturuldugu zaman görülecektir ki, mustarip ve muhteliç insanligin bir bastan bir basa sifasini ve rüyasini taahhüt edici yoldur.
· Bütün bunlari yerli yerine oturtabilmek için, her seyden evvel (Büyük Dogu) mefkûresinin idare seklini bilmek lâzimdir. Bu sekil, ne malûm kaliplariyle Demokrasya, ne bunlarin malûm zitlari, ne su, ne de budur. Bunu bir örgü sonra gördügümüz vakit, bizim, bazilarinca geri gibi duran ruhumuzun ne sonsuz ve dipsiz bir yarina sarkmakta oldugunu farkedeceksiniz.