b. Hadisin Ravilerinin Durumu
Hadis alimleri bir hadisin Peygamberimize ait olup olmadigini tespit etmek için bir takim esaslar koymuslardir. Bunlardan biri de hadisin senedinin güvenilir olmasidir. Bilindigi gibi hadisi eserine kaydeden kitap sahibi muhaddis ile Hz. Peygamber arasindaki vasitalar zincirine o hadisin senedi denilmektedir. Sayet senedi teskil eden raviler zincirinde zaman bakimindan bir baglanti bulunursa, yani sira ile raviler arasinda bir hoca talebe iliskisi varsa ve raviler de kendilerinde aranan sartlari haiz, itimada sayan güvenilir kimseler iseler, böyle bir senedle rivayet edilen hadis, usul bakimindan “sahih” kabul edilir ve sözün Hz. Peygamber’e ait olusu kuvvet kesbeder. Durum bunun aksini ortaya koyarsa, o tip hadislere “zayif hadis” denir ki, bu taktirde metnin Peygamber’e ait olusu süpheli demektir. Dolayisiyla bu esasa göre sözkonusu fetih hadisinin ravilerini tek tek incelemek gerekmektedir.
Metnini esas aldigimiz Ahmed b. Hanbel’in Müsned’indeki hadisin, bütün kaynaklardaki senedleri hemen hemen aynidir. Hadisin senedi ise muttasil olup herhangi bir inkita/kopukluk sözkonusu degildir. Yani hadis teknik tabirle “merfû” bir hadistir. Hz. Peygamber’den itibaren eserin müellifine gelinceye kadar olusan sened zincirine baktigimizda söyle bir tabloyla karsilasmaktayiz.
Hz. Peygamber
Bisr el-Ganevî
Abdullah b. Bisr
El-Velîd b. el-Mugîre
Zeyd b. el-Hubâb
Abdullah b. Muhammed b. Ebî Seybe
Ahmed b. Hanbel
Görüldügü gibi hadis Hz. Peygamber’den Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned adli eserine aradaki bes ravi vasitasiyla intikal ettirilmistir. Simdi bu tabloda yer alan ravileri sirasiyla ele alalim:
Bisr el-Ganevî
Künyesi Ebû Abdullah’tir. Kaynaklarda ismi Bisr el-Ganevî ya da Bisr el-Has’ami seklinde geçmektedir. Ashabin hayatindan bahseden elimizdeki kaynaklarda, onun sahabî oldugunu ve Hz. Peygamberin sohbetinde bulundugunu kaydedilmektedir. Yine onun biyografisine yer veren eserlerde, fetih hadisini ilk rivayet eden kisi oldugu zikredilmektedir. Ne yazik ki, Bisr el-Ganevî’nin vefat tarihi hakkinda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlayamadik.
Abdullah b. Bisr el-Ganevî (ö. 125/743)
Yukarida bahsedilen Bisr el-Ganevî’nin ogludur. Künyesi Ebû Umeyr olan Abdullah Kufe’de ikamet etmistir ve tabiûnun orta tabakasindandir. El-Has’amî ve el-Kâtib nisbesiyle tanindigi bildirilmektedir. Babasi Bisr’den fetih hadisini isitmistir.
Hocalari arasinda babasi Bisr’den baska Ebû Zür’a b. Amr b. Cerîr zikredilmektedir. Su’be b. Haccac (ö. 160/776 ), el-Velid b. el-Mugîre (ö. 172/788), Süfyan es-Sevrî (ö. 161/777) ve Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/813)’nin hocalarindan biridir. Ayrica oglu Umeyr ve torunu Bisr b. Umeyr de kendisinden hadis rivayet etmislerdir.
Abdullah Cerh ve tadil alimleri tarafindan “seyh”, “sika”, “sadûk” gibi sifatlarla tanimlanmistir. Diger yandan Abdurrauf el-Münavî, Feyzü’l-Kadîr adli eserinde her ne kadar Zehebînin, Abdullah b. Bisr’i zayif kabul ettigini söylese de, tespit edebildigimiz kadariyla Zehebî Kütüb-i Sitte ravilerine tahsis ettigi el-Kâsif adli eserinde bunun tam aksine Abdulah b. Bisr’in güvenilir bir ravi oldugunu zikretmektedir.
3. el-Velid b. el-Mugîre el-Meâfirî (ö. 172/788)
Ismi el-Velid b. el-Mugîre b. Süleyman’dir. Tabinin büyüklerinden olan el-Velîd, el-Meâfirî nesebiyle anilmaktadir. Künyesi Ebü’l-Abbâs olan Velid’in Merv sehrinde ikamet ettigi ve hicri 172 tarihinde vefat ettigi haber verilmektedir.
Fetih hadisinin üçüncü tabaka ravisi olan Velid’in, hadis ögrendigi hocalari arasinda Abdullah b. Bisr’den baska, Abdullah b. Hübeyre (ö. 126/743), Misrah b. Haan (ö. 128/745), Hâris b. Yezîd (ö. 130/747), Vahib b. Abdullah (ö.137/754) sayilmaktadir.
Güvenilir/sika bir ravi olarak vasiflandirilan Velid’i, Ibn Hibbân da güvenilir ravilere yer verdigi es-Sikat adli eserinde zikretmistir.
4. Zeyd b. el-Hubâb (ö. 230/844)
Zeyd b. el-Hubâb er-Reyyân tabiinin küçüklerindendir. Nesebi al-Aklî olan Zeyd, Ebü’l-Hüseyn künyesiyle bilinmektedir. Aslen Horasanli olup, Küfe’de yasamis ve hicrî 230 tarihinde vefat etmistir.
Fetih hadisinin dördüncü tabaka ravisi olan Zeyd b. el-Hubâb hadis ugruna devrinin bütün ilim merkezlerini dolasmis ve meshur âlimlerden hadis tahsil etmistir. Bu amaçla onun Endülüs’e kadar gittigi söylenmektedir. Bu özelliginden dolayi olsa gerek “cevvâl” (çok hareketli) ve “rahhal” (çok seyahat eden) vasiflariyla taninmaktadir.
Dogru sözlü, hafizasi kuvvetli ve güvenilir bir ravi oldugu kaydedilmektedir. Hocalari arasinda Ibrahim b. Osman, Ibrahim b. Nafî, Ebû Seleme, Üsâme b. Zeyd, Eflah b. Said, Sabit b. Kays, Cerir b. Hâzim, Hammad b. Zeyd, Hâlid b. Dînâr, Su’be, ed-Dahhâk, Imam Malik gibi meshur âlimler bulunmaktadir.
Yahya b. Main, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Hâtim er-Râzî tarafindan “sadûk” olarak nitelenen Zeyd’in, Sevrî’den yaptigi rivayetlerde hatali oldugu ileri sürülmektedir.
5. Abdullah b. Muhammed b. Ebî Seybe (ö. 235/849)
Ebû Bekir künyesiyle maruf olan Ibn Ebî Seybe Kufe’de ikamet etmis ve hicrî 235 tarihinde vefat etmistir. Fetih hadisinin besinci tabaka ravisi olan Abdullah, ayni zamanda erken dönem kaynaklarindan biri olan el-Musannef adli hadis eserinin de müellifidir.
Hocalari arasinda Ebû Bekir b. Ayyâs b. Salim, Ahmed b. Ishak b. Zeyd, Ishak b. Süleyman, el-Esved b. Âmir, Halid b. Mahled, Ravh b. Ubade, Zekeriyya b. Adiyy, Ziyad b. er-Rebî, Süfyan b. Uyeyne, Süleyman b. Harb ve Vekî b. el-Cerrâh gibi alimler bulunmaktadir. Talebesi olarak da Ahmed b. Ali b. Said zikredilmektedir.
Ibn Ebî Seybe hakkinda Ahmed b. Hanbel, “sadûk”, Ibn Ebî Hâtim er-Râzi “sika” derken, Ebû Zür’a er-Râzî de hifzinin çok kuvvetli oldugunu belirtmektedir. Kaldi ki, Ahmed b. Hanbel, Ibn Ebî Seybe’nin el-Musannef adli hadis eserinden yararlanmis ve kendisinden de fetih hadisini rivayet etmistir.
Pek çok kaynakta yer aldigini gördügümüz ve ravilerinin durumunu tespit ettigimiz hadisin bes ravisini incelemis bulunuyoruz. Senedi teskil eden bu bes raviden her biri zaman içerisinde zincirleme olarak birbiriyle görüsmüs ve biri digerinden sözkonusu hadisi ögrenmistir. Bu durum hadis teknigi bakimindan senedin muttasil (kesiksiz) olusunu ortaya koymaktadir. Ayrica her bir ravi, hadis ravilerinde aranan vasiflari tasimaktadir. Bu hadisin senedindeki ravilerin tamami güvenilir ravilerdir. Dolayisiyla sözkonusu hadisin, senedin kesintisiz olusu ve ravilerin güvenilir olmasi gibi bir hadisin senedinde aranan özellikleri tasidigi ortaya çikmaktadir.
Istanbul’un Fethiyle Ilgili Hadislerin, Istanbul’u Fethetme Girisimlerine Etkisi
Hz. Peygamber’in Istanbul’u fethiyle ilgili müjdesi sebebiyle müslümanlar Istanbul fethedilinceye kadar pek çok defa Istanbul’u fethetme girisiminde bulunmus Fatih Sultan Mehmed’in fethine kadar tam on bir kez Istanbul önlerine gelmislerdir. Bunlardan ilki, 655 tarihinde Hazreti Osman (r.a.) zamaninda gerçeklestirilmistir. Bu seferde Suriye valisi Muaviye (r.a.), Abdullah b. Sarh komutasinda Bizans’a bir donanma göndermistir...
Ikincisi ise, 668 tarihinde Muaviye, Emevî Halifesi iken, oglu Yezid kumandasinda bir orduyu Istanbul’a göndermistir. Bu orduda Hz. Peygamber’in akrabasi Medineli Ensar müslümanlarindan Halid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri (r.a.) de bulunmaktaydi. Ebû Eyyûb, Bizans surlarina yakin bir yerde sehid olmus ve ayni yere defnedilmistir. Sözkonusu bu seferler tarihçileri ilgilendirdigi için konumuz açisindan bu kadarla iktifa ediyoruz.
Ancak su husus gayet açiktir ki, Istanbul’un fethiyle ilgili Hz. Peygamber tarafindan verilmis olan bu müjde, müslümanlarin gönlünde vazgeçilmez bir fetih sevdasi olusturmustur. Müslümanlar Hz. Peygamber’in gösterdigi o günün iki süper gücünden birinin merkezini Islam’a açmayi hedeflerin ve sereflerin en büyügü bilmislerdir. Sonuçta belli bir disiplini, gelenegi ve teknolojisi bulunan genç Fatihin komutasindaki Osmanli ordusu bu görevi yerine getirmis ve böylece hadiste gösterilen hedefe ulasmis ve Hz. Peygamber’in övgüsüne layik olduklarini bütün insanliga göstermislerdir.
SONUÇ
Istanbul’un fethiyle ilgili hadisin yukarida zikrettigimiz bunca kaynak içerisinde yer almis olmasi hadis kritigi bakimindan oldukça önemlidir. Ayrica hadis eserleri bakimindan ilk devir hadis külliyatinda bulunmus olmasi da hadisin sihhat bakimindan degerini artirmaktadir. Muhammed b. Ismail el-Buhârî, hadis eserleri arasinda en muteber kabul edilen Sahih adli kitabina almasa da, fetih hadisine diger iki eseri olan et-Târihu’l-Kebir ve et-Târihu’s-Sagir’inde yer vermistir. Sünen’lerde ise, ayni hadis metni olmasa da Istanbul’un fethiyle ilgili baska rivayetler bulunmaktadir. Bu durum sözkonusu hadise olan güveni artirmaktadir.
Diger yandan bahse konu olan fethin gerçeklesmesi de hadisin sihhatini oldugu kadar anlamini da pekistirmektedir. Zira kelime ve kavramlarin zahirinden degil de batinindan hareket ederek farkli yoruma gidilmesini de ortadan kaldirmaktadir. Nitekim bazi rivayetlerde Istanbul’un Müslümanlar tarafindan kusatilmasi fetih olarak da algilanmis, Peygamber’in verdigi müjdenin gerçeklestigi ifade edilmistir. Halbuki pek çok kusatmaya ragmen Istanbul, Fatih Sultan Mehmet’in kusatmasinin ardindan fethedilmistir.
Bütün bunlarin yanisira fetih hadisi için Hâkim en-Neysabûrî “isnadi sahihtir” demis, Imam Zehebî (ö. 748/1347) de “sahih” oldugunu bildirmistir. Üstelik hadis diye uydurulmus sözler ile ilgili kitaplarin hiç birinde sözkonusu hadisin uydurma oldugu söylenmemistir. Ancak son dönemde yasamis Misirli Mahmud Ebû Reyye, “Bu hadisin Yezîd b. Muaviye için uydurulmus olmasi muhtemeldir; zira Kostantiniyye savasinda bulunan ordunun komutani oydu” diye bir iddia ortaya atmistir. Hadisleri sihhat durumlarina göre degerlendirmesiyle ün yapmis son dönem arastirmacilarindan Nâsiruddîn el-Albânî de hadisin ravilerinden Abdullah b. Bisr el-Ganevî hakkindaki Ibn Hibbân’in müspet görüsünün kendisini tatmin etmedigi gerekçesiyle, “Bana göre hadis sahih degildir” demekte ve zayif olduguna hükmederek bu hadisi kendi derledigi zayif hadis koleksiyonuna aldigi görülmektedir.
Ebû Reyye’nin iddiasi tamamen kuskuya dayanmaktadir ve tutarli bir iddia degildir. El-Albâni’nin tespiti ise, hadisin zayif sayilmasini gerektirecek kadar kuvvetli bir delil olarak görünmemektedir. Kaldi ki, bu iki sahis disinda hadisin sihhati konusunda tartismaya sebep olabilecek herhangi ciddi bir itiraz bulunmamaktadir. Ancak daha önce de belirttigimiz gibi bu hadis hakkindaki bir takim kuskular, özellikle sehirlerin fazileti konusunda pek çok hadis uydurulmus olmasindan kaynaklanmaktadir. Bu endiseler sebebiyle bu gibi hadislerin arastirilmasi gerektigi görüsü dogrudur. Konuyla ilgili yapilan bilimsel çalismalarin gerekçesini de bu yaklasimlar olusturmaktadir.
Buraya kadar serdedilen bilgiler isiginda Istanbul’un fethiyle ilgili ele aldigimiz meshur fetih hadisi, kitaplara kaydedilinceye kadar geçirdigi asamalar bakimindan, ravilerin durumu açisindan ve yer aldigi kaynaklar bakimindan degerlendirildiginde herhangi bir süpheye meydan vermeyecek kadar sahih/güvenilir bir hadistir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse Hz. Peygamber Istanbul’un fethedilecegini sekiz asir önceden müjdelemis, onun sözüne güvenen ve bu ugurda çalisan Müslüman Türkler de Istanbul’u fethederek Peygamber tarafindan tebcil edilen/övülen komutan ve asker olma serefine ermislerdir. Bu hadisin sihhati üzerinde tartisma açmak, Istanbul’la ilgili gelecege yönelik baska emellere hizmet edebilir.