nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Allahü teâlâ, Resulullah efendimizi, Kur’an-ı kerimi tebliğ etmek, öğretmek için gönderdi. Eshab-ı kiram, Kur’an-ı kerimdeki bilgileri Resulullah efendimizden işiterek ve sorarak öğrendiler. Enbiya suresinin 7. âyet-i kerimesinde mealen; (Bilmediklerinizi, zikir sahiplerinden sorunuz!) buyurulmuştur. Zikir, ilim demektir. Bu âyet-i kerime, bilmeyenlerin, âlimleri bulup onlardan sorup, öğrenmelerini emretmektedir.
Din âlimleri de, sorup öğrenme ve nakletme yolunu takip ederek Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Bütün Müslümanlar da, müctehid olan bu âlimlerden ve bunların kitaplarından öğrendiler. Peygamber efendimiz; (Ey insanlar, biliniz ki, ilim âlimden işiterek öğrenilir) buyurmuştur.
Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulum-i islamiyye, müslümanlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farzdır, kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubahdır.
İslam bilgileri, iki büyük kısma ayrılır:
Birincisi Ulum-i nakliyye yani din bilgileridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Edille-i şer’ıyye denilen dört kaynaktan edinmişlerdir. Nakil yolu ile edinilen bu bilgiler, çok yüksektir. Aklın, insan dimağı gücünün dışında ve üstündedir. Bunlar, hiçbir zamanda, kimse tarafından değiştirilemez. Bu bilgiler, sorarak ve nakil yolu ile öğrenilir. Peygamber efendimiz; (İlim hazinedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir) buyurmuştur.
İslam bilgilerinin ikinci kısmı Ulum-i akliyyedir ki, matematik, mantık ve tecrübi bilgilerdir.
İslam dini, çok sağlam esaslar üzerine kurulmuş, dünyanın her tarafına hatta zamanımıza kadar hiç değiştirilmeden gelmiş ve yayılmıştır. Diğer dinlerin hiçbiri böyle sıhhatli bir şekilde nakledilememiş ve korunamamıştır.
İnanılacak olan iman bilgilerini doğru olarak öğrendikten sonra, helal, haram, farz, vacib, sünnet, mendub ve mekruh olan şeyleri de, Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil yolu ile yazdıkları fıkıh kitaplarından öğrenmek ve bunlara uymak lazımdır. Bu âlimlerin üstünlüklerini anlayamamış olan cahillerin, kendi kafalarına göre yazdıkları kitaplardan öğrenmemelidir. Zira itikat edilecek şeylerde Ehl-i sünnete uymayan inanışı olan bir Müslüman, ahirette Cehenneme girmekten kurtulamaz. İmanı doğru olan bir Müslümanın, ibadetinde gevşeklik olursa, tövbe etmese bile, affedilebilir. Affedilmese bile, azab çektikten sonra, Cehennemden kurtulur. Bunun için işin başı, itikadı düzeltmektir. Ubeydullah-i Ahrar hazretleri; “Bütün keşifleri, kerametleri bana verseler, fakat, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını vermeseler, kendimi harab bilirim. Keşif ve kerametim olmasa ve kabahatim çok olsa, fakat Ehl-i sünnet ve cemaat itikadını ihsan eyleseler, hiç üzülmem” buyurmuştur.
Ebü’l-Abbas-ı Mürsi hazretleri, sohbetlerinde hep hocasından nakiller yapardı. Bunun sebebi sorulduğunda buyurdu ki:
“Eğer istesem; Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulullah efendimiz buyurdu ki, ben diyorum ki... diyerek nefesler adedince, pekçok şey anlatırım. Yani Allahü teâlânın izni ile ilmim o kadar genişledi. O kadar çok şey biliyorum, fakat bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile, vasıta olan mübarek hocama karşı edebe riâyet ederek, edepte noksanlık olmaması ve daha çok ihsanlara kavuşmak için, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Layık ve uygun olan da budur.”
Netice olarak din bilgileri, nakil yolu ile yani önce gelenlerden haber almakla öğrenilir. Fen bilgileri ise, tecrübe, deney yolu ile öğrenilir. Tecrübe, deney, fen bilgilerinde olur, din bilgilerinde olmaz.
Ebu Ali Dekkak hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kendiliğinden yetişen ağaç, yaprak verir. Fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur. İnsan da böyledir. Hocası olmayan kimseden hiçbir şey hasıl olmaz. Ben söylediklerimi kendiliğimden söylemiyorum. Bu anlattıklarımı hocam Nasrabadi hazretlerinden öğrendim. Onun hocası Şibli hazretleri ve o da, bu bilgileri Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinden öğrenmiştir.”
Din âlimleri de, sorup öğrenme ve nakletme yolunu takip ederek Eshab-ı kiramdan öğrendiler. Bütün Müslümanlar da, müctehid olan bu âlimlerden ve bunların kitaplarından öğrendiler. Peygamber efendimiz; (Ey insanlar, biliniz ki, ilim âlimden işiterek öğrenilir) buyurmuştur.
Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulum-i islamiyye, müslümanlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farzdır, kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubahdır.
İslam bilgileri, iki büyük kısma ayrılır:
Birincisi Ulum-i nakliyye yani din bilgileridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu bilgileri, Edille-i şer’ıyye denilen dört kaynaktan edinmişlerdir. Nakil yolu ile edinilen bu bilgiler, çok yüksektir. Aklın, insan dimağı gücünün dışında ve üstündedir. Bunlar, hiçbir zamanda, kimse tarafından değiştirilemez. Bu bilgiler, sorarak ve nakil yolu ile öğrenilir. Peygamber efendimiz; (İlim hazinedir. Anahtarı, sorup öğrenmektir) buyurmuştur.
İslam bilgilerinin ikinci kısmı Ulum-i akliyyedir ki, matematik, mantık ve tecrübi bilgilerdir.
İslam dini, çok sağlam esaslar üzerine kurulmuş, dünyanın her tarafına hatta zamanımıza kadar hiç değiştirilmeden gelmiş ve yayılmıştır. Diğer dinlerin hiçbiri böyle sıhhatli bir şekilde nakledilememiş ve korunamamıştır.
İnanılacak olan iman bilgilerini doğru olarak öğrendikten sonra, helal, haram, farz, vacib, sünnet, mendub ve mekruh olan şeyleri de, Ehl-i sünnet âlimlerinin nakil yolu ile yazdıkları fıkıh kitaplarından öğrenmek ve bunlara uymak lazımdır. Bu âlimlerin üstünlüklerini anlayamamış olan cahillerin, kendi kafalarına göre yazdıkları kitaplardan öğrenmemelidir. Zira itikat edilecek şeylerde Ehl-i sünnete uymayan inanışı olan bir Müslüman, ahirette Cehenneme girmekten kurtulamaz. İmanı doğru olan bir Müslümanın, ibadetinde gevşeklik olursa, tövbe etmese bile, affedilebilir. Affedilmese bile, azab çektikten sonra, Cehennemden kurtulur. Bunun için işin başı, itikadı düzeltmektir. Ubeydullah-i Ahrar hazretleri; “Bütün keşifleri, kerametleri bana verseler, fakat, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını vermeseler, kendimi harab bilirim. Keşif ve kerametim olmasa ve kabahatim çok olsa, fakat Ehl-i sünnet ve cemaat itikadını ihsan eyleseler, hiç üzülmem” buyurmuştur.
Ebü’l-Abbas-ı Mürsi hazretleri, sohbetlerinde hep hocasından nakiller yapardı. Bunun sebebi sorulduğunda buyurdu ki:
“Eğer istesem; Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulullah efendimiz buyurdu ki, ben diyorum ki... diyerek nefesler adedince, pekçok şey anlatırım. Yani Allahü teâlânın izni ile ilmim o kadar genişledi. O kadar çok şey biliyorum, fakat bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile, vasıta olan mübarek hocama karşı edebe riâyet ederek, edepte noksanlık olmaması ve daha çok ihsanlara kavuşmak için, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Layık ve uygun olan da budur.”
Netice olarak din bilgileri, nakil yolu ile yani önce gelenlerden haber almakla öğrenilir. Fen bilgileri ise, tecrübe, deney yolu ile öğrenilir. Tecrübe, deney, fen bilgilerinde olur, din bilgilerinde olmaz.
Ebu Ali Dekkak hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kendiliğinden yetişen ağaç, yaprak verir. Fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur. İnsan da böyledir. Hocası olmayan kimseden hiçbir şey hasıl olmaz. Ben söylediklerimi kendiliğimden söylemiyorum. Bu anlattıklarımı hocam Nasrabadi hazretlerinden öğrendim. Onun hocası Şibli hazretleri ve o da, bu bilgileri Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinden öğrenmiştir.”
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.