HZ. PEYGAMBER’İN VE ASHABIN ZİKİRLERİ
Hz. Peygamber’in (sav) zikirsiz geçen bir anı yoktu. O’nun dili hep zikrullah ile ıslaktı ve “Diliniz Allah’ın zikri ile hep ıslak kalsın.” buyururdu. Kalbi ise hep uyanık ve Allah’a açıktı.
İmam Nevevî’nin tasnif ettiği el-Ezkar adlı eser bu bakımdan çok değerlidir. Zira bu eserde Allah Resulü’nun adeta yirmidört saatinde yaptığı zikir çeşitleri sunulmuştur. Efendimizin otururken, yatarken, eve girerken, evden çıkarken, elbisesini giyerken, elbisesini çıkarırken, uykuya hazırlık yaparken, uykudan uyanırken, guslederken, abdest alırken, çarığını giyerken, çarığını çıkarırken, çarığını tamir ederken, sabah güneş doğarken, öğleyin güneş tepede iken, güneş ikindiye doğru sarkarken, namazdan önce, namazdan sonra, ezan okunurken, yatağını hazırlarken, düşmanına bakarken, dostunu karşılarken, yağmur yağarken, güneş kavururken, hasta ziyaretine giderken, hasta ziyaretinden dönerken, mescide girerken, mescidden çıkarken, savaşa giderken, savaşın ortasında iken, savaştan dönerken, bayramda ve seyranda, hatta helaya girerken ve çıktıktan sonra... hayatının hiçbir anı yoktur ki, bir dua, bir zikir, bir vird terennüm etmemiş olsun. Hülasa onun hayatı zikir idi. Vefatı zikir ile oldu. Bütün bu zikirleri buraya aktarmak, ciltler dolusu dua, zikir ve virdleri nakletmek olur ki, bu eseri hem hacmi hem de gayesinin dışına taşırır. Bu meyanda hadis kitaplarının zikir ve dua bölümlerinin yanısıra büyük hadis âlimi İmam Nevevî’nin Hz. Peygambere ait zikir ve duaları tasnif ettiği el-Ezkâr adlı eseri tavsiye etmekte yetinelim.
Diğer yandan Hz. Peygamber’in, Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak tarafından beyan edilen en önemli vasıflarından biri de, “tezkiye edici”, insanları küfürden, nifaktan, samimiyetsizlikten arındırıp iman, ihlas, samimiyet, ibadet zevki aşılayan bir “müzekkî”, “mürşid” ve muallim olmasıdır. Bu hikmetli vasfı neticesinde bazılarına dua edip arınmalarına vesile olmakta, bazılarına Kur’an-ı Kerim’den hizipler tarif etmekte, bazılarına özel virdler, zikirler tavsiye etmekte, hulasa sahabe-i kiramın meşreplerine göre Hakk’a vasıl olmaları için kudretli bir tezkiye ve arınma programı uygulamaktaydı. Hatta bazılarınn göğsüne hızlı bir yumruk vurarak kalplerindeki perdelerin açılmasına vesile olmaktaydı. Bu meyanda dikkat çeken bir vakıayı takdim etmek yerinde olacaktır.
Sahabenin büyüklerinden, hafız Übey İbn Ka’b anlatmaktadır: Birgün mescidde idim. Namaz kılmak için bir adam içeri girdi, benim bilmediğim bir kıraatle okumaya başladı. Sonra bir başkası girdi. O da arkadaşının kıraatinden farklı bir tarzda okudu. Dikkatlerimi celbetti. Tuttum, ikisini de Allah Resulü’nün yanına getirdim. “Şu adam hiç duymadığım bir kıraatle Kur’an okudu. Arkadaşı da ondan daha farklı bir kıraatle okudu!” dedim. Resulullah, her ikisine okumalarını emretti. İkisi de okudular. Allah Resulü, her ikisini de beğendi. O an, kalbimde cahilliyyet devrinden daha şiddetli bir inkar fırtınası esmeye başladı. Resulullah beni kaplayan bu çirkin hastalığı görünce, göğsüme öyle bir vurdu ki, kan ter içinde kaldım. Sanki ben açık bir şekilde aziz ve celil olan Allah’ı görüyordum. 125. Sonra Kur’an-ı Kerim’in yedi harf üzere okunması ile ilgili gelişmeleri Hz. Peygamber Übey ibn Ka’b’a anlattı.
Şüphesiz görevleri insanları irşad etmek olan kullar; kimi zaman elleriyle, kimi zaman dilleriyle-dualarıyla, kimi zaman tarif ettikleri virdlerle, kimi zaman zâhirî ve bâtınî ikazlarıyla gönüllerin küfürden, nifaktan, kinden, buğzdan, hasetten ve benzeri kalbî rahatsızlıklardan arınmasına vesile olurlar. Gönüller imana, ihsana, şefkate, merhamete, zikre, ibadete erer. Böylece kullar Allah’a vasıl olurlar.
Peygamber Efendimiz’in başta Hulefa-i Raşidin olmak üzere sahabesine virdler verdiği, zikir tarifleri yaptığı bir hakikattır. Hadis, tabakat ve tasavvuf kitapları bu konuyla ilgili ayrıntıları bizlere sunmaktadır. Nitekim yukarıda Hz. Peygamber’in Hz. Ali ve Hz. Fatıma’ya tarif ettiği zikirden bahsetmiş ve Hz. Ali Efendimizin kendisine tarif edilen bu zikri, dehşetli Sıffîn gecesi dahi terketmediğini kendi ifadesiyle kaydetmiştik.
Cenab-ı Peygamber (sav) sahabenin meşreplerine göre âyetler, sureler, virdler ve dualar tarif eder, bu tarif ettiği şeyleri okumadan asla uyumamalarını, bir gün bile olsa aksatmamalarını sıkı sıkıya tenbih ederdi.
Birgün Ukbe İbn Amir’in elini tutup, “Ey Ukbe, bütün ilahî kitaplarda indirilen surelerin en hayırlısını sana öğreteyim mi?” buyurdu. Ukbe, “Anam-babam sana feda olsun! Öğret ya Resulullah!” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü, İhlas, Felak ve Nas Surelerini okudu ve “Ey Ukbe, sakın bunları unutma! Hiçbir gece de bunları okumadıkça yatma, uyuma!” buyurdu.126
Hz. Peygamber, Muaz İbn Cebel’e Âl-i İmran suresinin 26 ve 27. âyetlerini bizzat okudu ve okumasını tavsiye etti.127
Hz. Peygamber, sohbete ilk defa iştirak eden bir bedevinin, “Bana bir dua öğret ki onu her daim söyleyip durayım.” isteğine karşılık, “Lailahe illallahü vahdehü la şerike leh, Allahu ekberü kebiren ve’l-hamdü lillahi kesiren...” virdine devam etmesini tavsiye etti. “Bunlar Rabbim için Ya Resulallah! Benim için ne tavsiye edersin?” dediklerinde Allah Elçisi, Allah’tan af ve rahmet, hidayet ve rızık dilemesini tavsiye etti.128
Hz. Peygamber’in zevce-i muhteremeleri Hz. Safiyye ise kendisiyle ilgili şöyle bir tariften bahseder:
Birgün tesbih çekmekte kullandığım dört bin hurma çekirdeği önümde bulunduğu sırada Allah Resulü yanıma girdi: “Ey Huyey’in kızı! Bunlar nedir?” diye sordu. “Bunlarla tesbih çekerim.” dedim. Bunun üzerine Resulullah, “Başına dikildiğim kadar kısa bir müddet içerisinde ancak sevapça bundan daha çok olan tesbihin yok mu? Onu sana öğreteyim mi?” diye sordu. Ben de, “Öğret, Ya Resulallah.” dedim. Bunun üzerine “Sübhanellahı adede halkıhî” Allah’ı yarattıkları sayısınca tesbih ederim, de, buna devam et." buyurdu.129
Şüphesiz Hz. Peygamber kıymetli zevcelerini de zikrullah konusunda uyarır, daha bereketli virdlerle zikretmeleri için yakından takip ederdi. Nitekim Hz. Cüveyriye Validemiz, birgün sabah namazını kıldıktan sonra namazgâhında Allah’ı zikrederken Hz. Peygamber onun yanına uğrayıp ayrılmıştı. Kaba kuşluk vaktinde dönüp Hz. Cüveyriye’nin yanına uğradığında onu hâlâ namazgâhı üzerinde Allah’ı zikrederken buldu. Hayret etti. Sevindi. “Sen hâlâ yanından ayrıldığım sıradaki hâl üzere mi bulunuyorsun!” diyerek taaccüplerini ifade etti. Çok hoş, bir eda ile, “Ama ben senden ayrıldıktan sonra üç dört kelime söyledim ki, sabahtan beri senin uğraştıklarınla tartılsa benimkisi ağır gelir. Gel, onları sana da öğreteyim sen de onlarla tesbih et.” diyerek devam etti. Hz. Cüveyriye’ye, “Sübhanellahı adede halkıhî, Allah’ı yarattıklarının sayısınca tesbih ederim; Sübhanellahı rıza nefsihi, Allah’ı kendisinin razı olacağı şekilde tesbih ederim; Sübhanellahı zînete arşihî, Allah’ı Arşının ağırlığınca tesbih ederim; Sübhanellahi midade kelimatihi, Allah’ı kelimelerinin miktarınca tesbih ederim virdine devam et.” Buyurdu 130
Hz. Peygamber, amcasının kızı Ümmühani’ye, oturduğu yerde yapabileceği, hiçkimsenin bu virdi okumadığı sürece sevabına erişemeyeceği diye tarif ettiği vird ise şöyledir: “Yüz kere sübhanallah, yüz kere elhamdülillah, yüz kere Allahü ekber, yüz kere de Lailahe illallahü vahdehü la şerike leh, Lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir.” 131
Hz. Peygamber’in vird tariflerine baktığımız zaman çok ilginç iki hususu yakalamak zor değildir. Bunlardan birincisi, çok değişik virdler tarif etmesine rağmen herkese, ayrı ayrı “En çok sevap kazandıran, bereketli olan zikir sana bu öğrettiğim zikirdir.” tarzındaki uyarı ve teşviki; ikincisi, bu virdlerin sayılarının kişiye göre değişmesi ve Ensar kadınlarından Yuseyre’ye dediği gibi, “Tesbihlerinizi sayınız, hatta parmak uçlarınızı da kullanınız ki, kıyamet günü onlar sizin zikrinize şahitlik yapacaklardır.” tarzındaki virdlerin sayıları ile ilgili uyarısıdır. 132
Ensar kadınlarından Ümmü Süleym’i, “Yaptım gitti! Yaptım gitti!” dedirtecek kadar sevindiren virdini, Hz. Peygamber şöyle tarif etmiştir: “On kere sübhanallah, on kere elhamdülillah, on kere Allahü ekber.” 133
Hz. Hanzala ve Hz. Ebubekir gibi bazı sahabeler yaptıkları muhasebe neticesi, “Biz münafık olduk.” deyip Resulullah’a gelip çare aradıkları gibi, Hüzeyfet’ül-Yemanî Hazretleri gibi bazı sahabiler de, “Acı ve çirkin sözler sebebiyle dilim beni yakıyor; bir çare Ya Resulallah!” deyip derman arayan sahabiler vardı. Nitekim Hz. Peygamber Huzeyfe’ye kendisinin yaptığı gibi, “günde yüz defa olmak üzere bir istigfar” tarif etmiştir
Habbab İbn Eret’e tarif edilen istiğfar , Şeddad İbn Ers’e tarif edilen seyyid’ül-istiğfar gibi bu vird ve zikir örnekleri çoğaltılabilir. Sahabe-i kiramın zikir ve evrad ile irşadı Arş’a dayanmış ve Âlemlerin Rabbi, Kur’an-ı Kerim’inde onları “seherlerde istiğfar edenler” vasfı ile takdim etmiştir.
Konuyu ilahî bir uyarıyla bitirelim:
“Kalbini zikrimize karşı gafil bırakmış, heva ve hevesine uymuş, işinde haddini aşmış kimselere sakın uyma.”
“Kim o esirgeyici Allah’ın zikrine göz yumarsa, Biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o (şeytan), onun ayrılmaz bir arkadaşı olur.”
“Gerçek şu ki, iyi temizlenen, Rabbinin adını zikredip namazını da kılan kimse murada ermiştir.”
HZ. PEYGAMBER’İN VE ASHABIN ZİKİRLERİ / Giresun Postası