İslam'da Müzik Meselesine Toplumsal Bir Bakış
Doç.Dr. Hüdaverdi AdamBedii zevke yani güzelden hoşlanma zevkine ve selim noksanlardan uzak bir yaradılışa sahip olan her insan, musikiden ve etrafında duyduğu güzel, ahenkli seslerden haz duyar. Hatta musikiden sadece insanlar değil, hayvanlar dahi haz ve lezzet duyar. Musikiden ve ahenkli güzel seslerden hoşlanmayan, manevi bir haz ve lezzet duymayan insan, bedii zevki körelmiş ve selim yaratılışı bozulmuş bir kimse demektir...Güzel bir sesle kurallarına uyularak okunan Kur'an'dan veya sabahın şafağını takip eden alaca karanlıkta okunan ezandan haz duymamak mümkün mü? Eğlenme, insani yapıdan (fıtrat) kaynaklanan bir istek ve ihtiyaçtır. Beşeri yapının gereği olan hiçbir istek ve ihtiyaç dinde cevapsız bırakılmamıştır. Fakat bu isteklerin tatmini başıboş ve sınırsız da değildir. Günlük hayatın çeşitli problemleri karşısında yorulan, bunalan ve sıkılan insanın meşruiyet sınırını aşmamak şartıyla eğlenmesi, dinlenmesi, ferahlaması caizdir.
...............
Müzik denilince, yüzyıllardır insanlığa hiçbir ayrım gözetmeden merhamet, şefkat, hoşgörü ve sevgi ışıkları saçan bir büyük insanı, ulu bir bilgeyi yani Mevlana'yı hatırlamamak mümkün mü? Mevlana büyük eseri Mesnevi'sine "Dinle neyden" diye başlamakta, devam eden on sekiz beyitte de neyden bahsetmektedir.İslam dünyasında şerif, yani çok şerefli adı ile anılan üç kitap vardır. Bunlar Mushaf-ı Şerif, Buhari-i Şerif ve Mesnevi-i Şerif'tir. Böylesine değerli bir eser kabul edilen Mesnevi-i Şerif'te bizim inancımıza göre "Ney"de sembolize edilen hakikat musikidir. Bu manada "Ney"e yüklenilmiş olan mana musikiye-müziğe yüklenilmiş olmaktadır. O'nun yolundan gidenlerin musikiye neden bu kadar önem verdikleri ve bu sahada inanılmaz güzellikte musiki eserleri vücuda getirdikleri gerçeğinin ardında onun bu irşadı aranmalıdır.
İnsanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip olan ve zamanla değişik boyutlar kazanan müziğin, insanlar üzerine çok çeşitli tesirleri vardır. Bu tesirler hem menfî hem de müspet olabilmektedir. Müzik, halk arasında genellikle bir eğlence vasıtası olarak görülse bile aslında duygu ve düşünceleri seslerle anlatma veya sesi düzenli ve estetik maksatlara uygun şekilde kullanma sanatıdır. Davudî bir sesle okunan Kur'ân musikisi, bülbül sesi, yağmur ve suların sesleri, deniz dalgalarının nağmeleri ve kâinatta Allah'ın varlığını, birliğini terennüm eden kozmik senfoni müziğin sadece bir eğlence aracı olmadığını, insan ruhunun ve vicdanının derinliklerinden zihin ve düşünce dünyasına kadar uzanan bir iletişim yolu olduğunu göstermektedir.Yüce Yaratıcı'nın bir lütfu olarak her canlı, hayatını ve neslini sürdürmek için çevresinin farkında olacak ve cevap üretecek şekilde programlanmıştır. Ses pek çok canlı tarafından kullanılan önemli bir iletişim vasıtasıdır. Bunun için gelen sesleri algılayan işleyen ve değerlendiren bir işitme sistemi birçok canlıya verilmiş bir nimettir.Seslerin belli bir ritm ve tempo hâlinde melodi olarak çıkarılmasına veya sözlerin diziminden oluşan ahenkli seslere müzik/musiki adı verilir. Kâinatta canlı veya cansız sistemlerin çıkardığı sesler, bir ritm, tempo ve ahengi çağrıştırıyorsa veya kişi tarafından bu sesler böyle algılanıyorsa, buna kâinatın veya tabiatın musikisi denir. Eğer kişi tabiattaki bu seslerdeki motifi, ritmi ve ahengi algılayamıyorsa, bu onun için gürültü olarak değerlendirilebilir. Duyulan seslerin birer melodi mi, yoksa gürültü mü olduğu, hem sesin ritmik özelliklerine, tınısına ve ahengine, hem de kişinin niyetine ve algılama paradigmalarına bağlıdır. Bu niyet ve paradigmalara göre, kâinattaki faaliyetlerin bir göstergesi olan (rüzgârın cisimlere vurarak çıkardığı sesler, su sesleri, kuş sesleri vb) sesler inanan bir insan için Yaratıcı'yı akla getirirken, inanmayan biri için insanı dinlendiren ve onu tabiatla bütünleştiren tabiî bir hâdise olarak değerlendirilebilir.Kişilerin durumlarına ve inanç dünyalarında açacağı ilâhî pencerelere göre seçilerek dinlendiğinde, insanın hem biyolojik yapısına, hem de öğrenmesine ve sosyal başarısına katkıda bulunabilecek bir musikiye ait nağmelerin faydası inkâr edilmemelidir. Burada bize düşen görev, her şeyde olduğu gibi, müziği de sadece bir eğlence vasıtası olarak değil, iyiyi, güzeli, doğruyu yakalamada ve inşa etmede kullanabilmek olmalıdır. Bu açıdan, sadece fen ve teknolojik alanlarda değil, musiki sahasında da insanımızın yeni buluşlara, icatlara ve sentezlere ihtiyacı olduğu göz ardı edilmemelidir.İnsanla birlikte var olan ve insan kadar gerçek olan müziğe ilgisi olmayan bir insan düşünülemez. "Çocuk doğduğunda kulaklarına okunan ezan ile kaamet bir müzik olduğu gibi kültürümüzde (dindeki yeri tartışılsa bile) insan öldükten sonra salâ ve mevlidin okunması da bir müziktir. Müzik, melodi ve ritim'den oluşur. Ritim ile başlayan musikiye melodi sonradan katılmıştır. "Özellikle Mevlevilikte aletli olarak icra edilen musikiye çok ehemmiyet verilmektedir. Semazenler her çark atışta yani dönüşte bir defa Allah (c.c.) diyerek İsm-i Celal zikri yapar. Bu açıdan bakıldığında aslında her sema dönüşünde hafi bir şekilde zikir yapılmaktadır.
.....................
İslam açısından konuya baktığımızda bu konuda verilecek hüküm "müzik"ten ne anlaşıldığına bağlıdır. Tarih boyunca İslam kaynaklarında müzik çeşitli isimler altında anılmış, her kavram kendi içinde başka şeyleri de ifade etmiş ve müziği dini açıdan yorumlayanlar da bu kavramlar ve içeriklerine göre müziği yorumlamışlardır. Günümüzde müziğin dini yönü ile ilgili tartışmalarda da bu husus geçerliliğini korumaktadır. Peygamber (s.a.s.) dönemi musiki terimleri ve aletleri ile ilgili olarak Tarih, Edebiyat, Hadis, Tefsir vb. kaynaklarda farklı tespitler bulunmaktadır. Bu tespitlerin ve rivâyetlerin mukayesesi, konunun netleşmesi bakımından önem arz etmektedir. Peygamber (s.a.s.)'in hadisleri ve diğer İslâm kaynaklarında tespit edilebilen başlıca mûsikî terimleri "el-Gınâ", "el-İnşâd", "el-Hudâ", (.....) olarak görülmektedir.
................
Hz. Peygamber, eşi ve bazı arkadaşları toplum içinde cereyan eden bu tür faaliyetlerin içinde dinleyici ve seyirci olarak yer alırken Kur'an-ı Kerim, diğer bazı konularda olduğu gibi musiki ve bu sanatı icra eden sanatçılar için doğrudan herhangi bir yasaklama getirmemiştir. Ancak bir kısım şartlarla sınırlamıştır. Hz. Peygamber güzel sesin Kur'an'ın güzelliğini artıracağını belirterek6 onun güzel ses ve teğanni ile okunmasını istemiştir. Buna işareten o, bir hadis-i şeriflerinde "Cenab-ı Hakk'ın güzel sesiyle teğanni yaparak cehren Kur'an okuyan bir peygambere kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak vermediğini"7 bildirmiş, bir başka hadis-i şeriflerinde ise her şeyin bir süsü olduğunu, Kur'an'ın süsünün ise güzel ses olduğunu8 haber vermiştir. Hz. Peygamber'in ezan okumak üzere Hz. Bilal el-Habeşi'yi seçmesinin en önemli sebebi, sesinin güzel olmasıdır. Zira bir hadis-i şeriflerinde -Hz. Bilal'i kastederek- namaza çağırma görevinin Habeşlilerde9 olduğunu, çünkü ezanı en güzel şekilde Habeşlilerin okuduğunu10 bildirmiştir.
...................
Müziğin hüznün, neşe ve sevincin ifade edilmesinde çok müessir bir araç olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bütün toplumlarda müziğin en yaygın tezahürlerinden biri bu noktada görülmektedir. Hz. Peygamberin içinde yaşadığı Asr-ı Saadet toplumunu bunun dışında düşünemeyiz. Her şeylerini Mekke'de bırakıp Medine'ye hicret eden Sahabe Efendilerimizde sıla hasretiyle yanıp tutuşurlarken sık sık bu duygularını dile getirirler. O kadar ki, Abdullah b. Zübeyr "Muhacirden tanıdığım hiç kimse yoktu ki, (hasreti) terennüm etmesin"14 diyecektir... Burada şu hususu hemen belirtmemiz lazım: Cahiliyye döneminde "kayne" ve "muğanniye" denilen şarkıcılar vardır. Bunlar genellikle fuhuş yapılan, alkol alınan ve kumar oynanan mekânlarda şarkı söyleyen kişilerdir. İslam, bunların yapılmasını haram kılıp yasaklayınca bu tür mekânlar kapanmıştır. Bu kişiler bunu bir meslek haline getirmeden çeşitli vesilelerle sevinç ve sürur günlerinde şarkı söylemeye devam etmişlerdir. Mesela Hz. Peygamber bir Kurban Bayramı günü Hz. Aişe'nin yanına girmiş, bu sırada (bunu meslek haline getirmeyen) Ensardan iki kız çocuğu (veya cariye) def çalarak Buas denilen eyyamu'l-Arap'tan Evs ve Hazrec'in ileri gelenlerinin öldüğü günde onlar için söylenen mersiyeler okuyorlardı. Hz. Peygamber onlara sırtı dönük olarak, üstünü de yatağına örtmüş olarak uzanmıştı. Biraz sonra içeri giren Hz. Ebu Bekir "Bu ne hal? Allah Resulünün yanında şeytan nameleri mi?" diye kızınca yattığı yerden üstündeki örtüyü atarak doğrulan Hz. Peygamber: "Onları bırak! Her milletin bir bayramı vardır. Bu gün de bizim bayramımızdır."17 buyurmuşlardır.
..........
Bilindiği gibi İslam'da ahkam tedrici bir surette gelmiştir. Bu nedenle bazı rivayetlerden hicretin ilk yıllarında henüz içki kesin olarak haram kılınmadan önce kendilerine "kayne" veya "muğanniye" denilen şarkıcılar insanların bir araya geldikleri ve genelde alkollü içkilerin tüketildiği eğlence meclislerinde şarkı söylemeye devam etmişlerdir.20 Alkollü içkilerin yasak kılınmasından sonra ise bu kişiler daha çok düğün ve bayram gibi etkinliklerde şarkı söylemişlerdir. Bunların yanında mesleği şarkıcılık olmayan ama buna kabiliyeti olan hanım Sahabeler de vardı. Mesela, Erneb veya Zeyneb el-Ensariyye,21 Feray'a binti Muavviz b. Afra22 ile Hammame23 bunlardan bazılarıdır.
.................
Hz. Aişe Resulullah'ın bu türden faaliyetleri men etmediğini, hatta bizzat içinde yer aldığını belirten bir olayı şöyle nakleder: "Bir bayram günüydü. Siyahiler, mescidde kılınç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resulullah Aleyhissalâtuvesselâm'dan taleb etmiştim (bilemiyorum), yoksa o (kendiliğinden) mi "Seyretmek ister misin?" buyurdular. Ben:
"Tabii!" dedim. Kalktı, beni geri tarafına aldı, yanağım yanağının üstünde olduğu halde durduk. "Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)!" diyordu. Ben usanınca (ya kadar böyle devam ettik. Usandığımı farkedince):
"Yeter mi?" buyurdular. Ben:"Evet!" dedim. "Öyleyse git!" dediler."28
.......................
Yalnız burada şu hususu da belirtmek gerekir: Buralarda söylenenler lehviyatı körükleyecek, sefahete sevk edecek, günah ve harama teşvik eden, dolayısı ile dinin yasakladığı şeyler değildi. Mesela Hz. Peygamber Rubeyyi binti Muavviz'in düğününe geldiği sırada evde def çalıp Bedir şehitleri ile ilgili mersiyeler söyleniyordu. İçlerinden biri "Aramızda yarın ne olacağını bilen biri var" deyince Hz. Peygamber, "Bunu bırak, önceden söylemekte olduğuna devam et" diyerek onu uyarmıştır.30 Aynı olayla ilgili bir başka rivayette Hz. Peygamber, "Yarın ne olacağını Allah'tan başka kimse bilemez" diyerek müdahale etmiştir.31
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber sadece söylenen sözdeki yanlışlıklara müdahale etmiş, aşırılık bulunmayan mersiye ve benzeri şeylerin dinlenmesine müsaade etmiştir. Bundan da bu tür şeylerin şartlarına uygun bir şekilde icrası halinde söylenilmesinin ve dinlenilmesinin caiz olduğu sonucuna gidilebilir. Hz. Peygamber döneminde toplumda bu anlayışın yaygın oluşundan olsa gerek, bazı kabilelerin şarkıcısı olarak anılan ve bununla tanınan kayneleri vardır.32
.................
Şu hususu iyice bilmek lazım gelir: Musiki demek, şarkı ve çalgı demek değildir. Her ne kadar ahenkli ve düzenli sesler olması sebebiyle şarkı ve çalgılarda musikiye dahil iseler de, şarkı ve çalgı dışında olup, musiki içerisinde mütalaa edilen ahenkli okunan bilumum Kur'an ve mevlid sesleri, ilahiler, kaside ve kahramanlık marşları gibi nice sesler vardır. Ama maalesef bugün musiki denince, sadece şarkılar ve çalgılar anlaşılmaktadır.
Sonuç Olarak Söylemek Gerekirse:
1- İslam, fıtrat dinidir ve selim (bozulmamış) fıtrata muhalif olmayan hiçbir şeye karşı çıkmaz. Bu nedenle yaratılışın derinliklerinde yatan hisleri harekete geçiren ve sahibini ruhen lahuti alemlere götüren ahenkli, ölçülü güzel seslere yani musikiye haram demenin imkanı yoktur. Zaten bu anlamda böyle bir hüküm, İslami kaynaklarda mevcut değildir.
2- Musiki; bilumum ahenkli ve ölçülü sesleri ifade eden bir kelimedir. Bu itibarla; musiki-müzik dar bir anlayışla değerlendirilmemelidir.
3- Fıkıh kaynaklarında şartları belirlenen, doğrudan haram işlemeye ya da vesile olmaya sevk eden şeyler dışında kalan beste, güfte ve icra, şahsın vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır. Yani, İlahi ve müsbet hisler uyandırıyorsa helaldir. Menfi duyguları kamçılıyorsa haramdır.
4- Kur'ân-ı Kerim'de bir ses sanatı olarak "müzik" kavramını ifade eden özel bir kelime ve kavram bulunmamaktadır. Ancak müziğin muhtevası, icrası ve sonuçlarını ilgilendiren ve bu hususlarda temel ölçü sayılabilecek şekilde müziğin, insanları Allah yolundan alıkoymaması, din ve dince mukaddes kabul edilen şeyleri alay konusu etmemesi, dini sorumluluk ve görevleri ihmal edecek seviyede olmaması, dini değerlere aykırı konularda propaganda özelliği taşımaması, söz veya icrâsında yalana, iftiraya, zinaya teşvik gibi din tarafından yasaklanan hususların yer almaması, ibadet olarak telakki edilmemesi, Kur'ân okuma ve dinleme kültürünün önüne geçmemesi, insanları nefsânî arzularına esir edecek bir muhtevada olmaması, insanları faydasız şeylerle meşgul etmemesi, maddi ya da manevi herhangi bir zarar unsuru taşımaması gibi kurallardan söz eden bir çok ayet-i kerimenin yer aldığı söylenebilir.
5- Hadis kaynaklarında ise Resulullah'dan (s.a.s) çeşitli yorum ve uygulamalar nakledilmektedir. Sahih rivâyetlerde Resulullah'ın (s.a.s.) müziği Kur'ân-ı Kerim'de belirtilen ölçüler ışığında değerlendirdiği, dini açıdan sakıncalı gördüğü müzik icralarını yasakladığı, dini açıdan herhangi bir sakınca görmediği müzik icralarına ise izin verdiği hatta bizzat kendisinin de bu gibi müzikleri dinleyip, Ashabını teşvik ettiği ifade edilmektedir.
Eserlerinde müzik konusuna yer veren (özellikle) fıkıh ve hadis alimleri bu hususta farklı görüşler belirtmişlerdir. Bu bağlamda kimi İslâm alimleri müziği bütünüyle haram sayma yoluna giderken, kimisi mekruh kabul etmiş, kimisi de bütünüyle mübah olduğunu savunmuştur. Bütün bunların yanında müziği çeşitli yönleriyle tahlil ederek olumlu/mübah olanını, olumsuz/haram olanından ayıklamaya çalışarak, gerek muhteva gerekse icrasında dinin temel kurallarına aykırılık bulunmayan ve insanlarda olumlu sonuçlar doğuran müziğe cevaz verip, bu özellikleri taşımayan müziği haram sayanlar da olmuştur.
Aslında kaynaklar dikkatli incelendiği zaman müziği haram, mekruh ya da mübah sayan alimlerin hemen bütününün konuyu yaşadıkları toplumların sosyo-kültürel yapısına göre değerlendirdikleri anlaşılmaktadır. Kanaatimizce doğru olan da budur.
............
http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=67