Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamda fesad ve ifsad kavramı (1 Kullanıcı)

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Bakara suresi ayet 11
Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz yalnızca ıslah edicileriz" derler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fesad ve İfsâd; Anlam ve Mâhiyeti

Fesad,
"fe-se-de" fiil kökünden gelir; bir şeyi itidal dairesinden az veya çok çıkarmak demektir.
Bu fiil, yiyecek ve içecekler için
bozulma,
kokma;
Ameller için geçersiz olma,
hükmü olmama;
bunların dışındaysa gerek nefis gerekse bedende meydana gelen maddî manevî bozulma;
toplumda ortaya çıkan kokuşma ve dengeden sapma durumlarını ifade etmek için kullanılır.
Fesad, sözünü ettiğimiz fiilin mastarıdır; bozulma, kokuşma, itidalden çıkma anlamlarına gelir.

İfsad:
Bozmak, fesad çıkarmak, ifsad etmek, itidalden (dengeden, faydalı ve âdil olmaktan) çıkarmak, kokuşturmak demektir.
Faydalanılan bir şeyin bozulmasına fesad; bunun zıddına da salah denir ki, bu da bir şeyin doğru bir hale getirilmesidir.
Fesat kelimesi,
Kur'an'da çeşitli ayetlerde genellikle 'yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yollarını doğruluktan saptırıp, dünyevî ve uhrevî çıkarları zedelemek' anlamında kullanılır.

Müfsid;
bu fiilin ism-i fâili olup, bozan, bozgunculuk yapan demektir. Fesadın zıddı salah; ifsadın zıddı ıslah; müfsidin zıddı muslih ve fâsidin zıddı da sâlihdir.
Fesadın esasını varlık ve oluştaki dengeyi bozmak, bozgun ve yozlaşmaya sebep olmak oluşturur. Bu da, bazan insanın iç dünyasında, bazan bedenimizde, bazan da dışımızdaki dünyada meydana gelir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tevhid ve Fesad

Hevâlarını ilah edinen insanlar, yani böylesi hevâdan ilahlar birbirleriyle çatışacaklarından yeryüzündeki fesadın başlıca etkeni, yeryüzünün müfsidleridir.
Kur'an, evrende egemen olan birliğin, düzenin ve dengenin, yani sulhun tevhidden,
yani İlahın bir olmasından kaynaklandığını, eğer göklerde ve yerde birden fazla ilah olsaydı, sulhun bozulup, yerine fesadın hakim olacağını belirtir:
"Eğer o ikisinde (göklerde ve yerde) ALLAH'tan başka ilahlar olsaydı muhakkak fesada uğrarlardı."
(21/Enbiyâ, 22)
Göklerde yalnızca ALLAHın ilahlığı egemendir; yeryüzünde de insan elinin ulaşamadığı yerlerde yine ALLAH'ın ilahlığı egemen olup, buralarda fesad yerine sulh vardır.
Fakat, yeryüzünde bazı insanlar ALLAHı değil de hevâlarını ilah edindiklerinden, dolayısıyla birden fazla hevâ birden fazla ilah ortaya çıkar. Bunun sonucunda böyle insanlar daha başka insanlar üzerinde RABleşir, ellerinin ulaştıkları yerleri mülk edinmeye, buraları egemenlikleri altına almaya çalışır.
ALLAHın RABlık ve melikliğini tanımayıp, kendi hevâlarını bu makama oturturlar. Bu insanlar, ister kâfir, ister münâfık olsun durum değişmez ve bunların işi, kendiliklerinden yeryüzünde fesad çıkarmaktır; kendilerini ıslah edici saysalar bile.
"İnsanlardan mü'min olmadıkları halde, ALLAH'a ve ahiret gününe inandık diyenler vardır. ALLAH'ı kandırmaya çalışırlar, iman edenleri de; ama farkında olmadan yalnızca kendilerini kandırmaktadırlar. Kalplerinde hastalık vardır onlarn, ALLAH da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemelerinden dolayı acıklı bir azap vardır onlar için. Kendilerine 'yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiği zaman, 'biz ancak ıslah edicileriz' derler. Dikkat edin, onlardır müfsid (fesat çıkarıcılar), ama şuurunda değillerdir."
(2/Bakara, 8-11)
İlk insanın imanı tabiatın ilk yaratıldığı günlerdeki gibi tertemizdi. Karalar, denizler ve havalar, müminlerin imanı gibi pırıl pırıldı. Önce imana şirki bulaştırdılar. ALLAHın kanunlarını hiçe sayarak kendilerini ilahlaştırdılar. Ondan sonra tabiata da müdahale ederek gönüllerindeki pisliği tabiata da akıtmaya başladılar. RABbimiz:
"Ey iman edenler! Müşrikler ancak pisliktir."
(9/Tevbe, 28) buyurur.
Kendilerine sorarsanız, bozguncu değildirler. Hatta kafa tutarcasına, bu faaliyetlerinin yapıcı ve mâsum olduğunu söylemekten çekinmezler. O tertemiz elbiselerinin içinde kara gözlüklerinin gerisinde tabiatı kirletmek, dünyanın her tarafında anarşi çıkartıp insanların kanını paraya çevirmek, kimyasal silahlar satarak midesini şişirmek için koşan bu hasta adamlara:
"yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın" deseniz, onlar "biz insanları ıslah için bir araya geliyoruz" diyorlar. Bozgunculuğun en korkuncunu yaptıkları halde, dönüp de "bizim hareketlerimiz yapıcıdır" diyenler, her asırda pek çoktur.
Böyle diyorlar, çünkü ellerindeki ölçü bozuktur. Evet, ihlasın, samimiyetin ve hüsn-i niyetin ölçüsü bozulunca bütün değer ve ölçüler hassasiyetini kaybeder. Niyet ve vicdanları her şeyi ALLAH için yapma samimiyetinden mahrum olanlar, davranışlarındaki bozgunculuğu görememekte mâzurdurlar. Çünkü onlarda, hayır şer; iyilik kötülük ölçüleri, RABbânî bir temele oturmamıştır. Onlar, şahsî ihtiraslarının esiridirler. RABbimiz bizi uyarıyor:
"Gözünüzü açın, asıl fesatçılar onlardır, ancak farkında değiller." (2/Bakara, 12)
"Akrebin kimseye kin'i yoktur. Ancak, onun sokması fıtratının gereğidir." İyi niyetli kâfirler yönetici olsalar, içlerindekini dışa vuracaklar. İçlerindeki küfür zehir olunca iyi niyetlerle de olsa insanlığı ve tabiatı zehirleyecektir. Şeker hastasına çok iyi niyetlerle hergün baklava yediren cahil insan gibidirler.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fesadın Tek Etkeni İnsanlardır

Allah, yeri ve gökleri eşsiz bir nizam, ölçü ve uyum içinde yaratmıştır. Yeryüzünün düzenini ve huzuru bozan insandır. Kur'an, fesadın her türünün insanın eseri olduğunu açıkça belirtir. Bu yüzdendir ki ilahî irade, yeryüzünü fesada veren kötü insanları, onlara musallat edilen başka insanlarla durdurmayı sünnetullahtan biri halinde işletmektedir.
Yeryüzünde fesadın tek etkeninin insanlar olduğunu şu ayetler çok net ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor:

Bakara suresi ayet 30
.. fesat çıkaracak ve orada kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?"..

Ebu Mâlik ve Ebu Salih'in, Abdullah b. Abbastan, Mürrenin Abdullah b. Mes'uddan ve diğer sahabiierden naklettikleri başka bir görüşe göre Meleklerin Allah tealaya "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yarat-caksın?" şeklindeki sorulan şu şekilde izah edilmiştir:"Aliah teala meleklere. yeryüzünde bir halife yaratacağını, o halifenin soyundan gelenlerin yeryüzünde bozgunculuk çikaracaklanın, birbirlerini kıskanacaklarını ve birbirlerini öldüreceklerini bildinniş bunun üzerine melekler de: "Ey rabbimiz, orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz" dediler. Allah da: "Şüphesiz sizin bilmediklerinizi ben bilirim." dedi. Yani İblisin kalbinde taşıdığı gururu bilirim." veya "Yeryüzüne göndereceğim halifenin soyundan gelen insanların bir kısmının Peygamberler ve itaatkâr kuüar olacaklarını bilirim. Siz bunu bilmiyorsunuz.
Halifenin soyundan gelen bütün insanların fesat çıkaracaklarını ve kan akıtacaklarını zannediyorsunuz." demek istedi.


Mümin suresi ayet 26
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."

Yani, ben bunun bir devrim yapabileceğinden veya bozgunculuğa neden olacağı için tehlikeli olduğundan korkuyorum. Bu yüzden o, herhangi bir şey yapmadan önce, çıkaracağı bozgunculuğu önleyebilmek için onun öldürülmesi gerekir. Firavun'un öne sürdüğü bu neden, Hz. Musa'nın öldürülmesi için yeterli bir delil olarak görülmüştür.
Firavun'un korktuğu hususlardan birisi olan "dini değiştirmek" ifadesinin iyice anlaşılması gerekir. Çünkü Hz. Musa (a.s) , Firavun'un korktuğu bu husus dolayısıyla öldürülmeyi hak etmiştir. Buradaki "din" ifadesi ile yönetimin işleyiş biçimi kastedilmektedir. Yani, Firavun'un deyimiyle: "Ben onun, hükümdarınızı değiştireceğinden korkuyorum" deniliyor. (Ruhu'l-Meani, cilt: 24, sh: 56) Başka bir ifadeyle, "onların siyaset, kültür, medeniyet, ekonomi ve Mısır'da yürürlükte olan sistemleri" burada "din" olarak nitelenmiştir. Firavun, Musa'nın yaptığı davet sonucunda sözkonusu sistemin değişeceğinden korkuyordu. Fakat her sahtekar politikacı gibi Firavun da, aslında kendi iktidarının elinden gideceğini söylememiş ve tam tersine "Ey Kavmim! Musa'nın hareketi, sizlerin dinini yıkmaya yönelik olduğu için ben onu öldürmeyi istiyorum. Ama ben kendimi değil, sizleri düşünüyorum. Sizler benim iktidarımdan yoksun kaldığınız takdirde, çok kötü durumlara düşersiniz. İşte bu yüzden Musa'nın öldürülmesi gerekir. Nitekim o, bir vatan-millet düşmanıdır." demiştir.

Bakara suresi ayet 251
Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Carut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.

Kitab-ı Mukaddes'e göre Davut o zaman genç bir delikanlıydı. Şans eseri olarak Filistîlerin şampiyonu olan Calut İsrailoğulları'nı tehdit ettiğinde Talut'un ordusu içindeydi. Calut şöyle diyordu. "İsrail kuvvetlerine meydan okuyorum. Bir adam çıkarın karşıma da onunla dövüşeyim." Bunu duyan İsrailoğulları'nın cesareti kırılmıştı; fakat Davud, Talut'a: "Onun böyle dik başlılık etmesine izin vermeyin, bırakın hizmetkârınız gitsin ve Filistînlilerle savaşsın" dedi. Talut izin vermedi, fakat Davud ısrar edince kabul etti. Calut onu görünce gençliğiyle alay etti ve: "Gel de senin etini gökteki kuşlara ve dağlardaki hayvanlara yedireyim" dedi. Buna cevap olarak Davud şöyle dedi: "Allah seni benim ellerime teslim edecek ve bütün dünya İsrail'in bir Allah'ı olduğunu anlayacak. Hatta bütün buradakiler Allah'ın kılıç ve mızrakla korunmadığını öğrenecekler... Savaş O'nun elindedir; O, seni bize teslim edecek." Daha sonra Davut onu öldürdü ve İsrailoğulları arasında çok meşhur oldu. Talut kendi kızını onunla evlendirdi. Ve Davud Talut'tan sonra İsrail'in meliki (kral) oldu.

Yeryüzünde barış ve düzeni korumak amacıyla Allah farklı grup, millet ve partilerin belli bir sınıra kadar güç kazanmalarına izin verir. Fakat onlar bu sınırları aşarlarsa, o zaman onların gücünü kırar ve yerlerine yenilerini getirir. Eğer Allah bir milletin veya bir grubun sonsuza dek hakimiyette kalmasına izin verseydi, o zaman Allah'ın arzı karışıklık ve düzensizliklerle dolardı.

Rûm suresi ayet 41)
İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır.

Bu, yine, bütün Ortadoğu'da konuşulan Bizans ile İran arasındaki savaşa bir kinayedir. "İnsanların elleriyle kazandıkları"; Şirk ve ateizmi kabul etmenin ve ahireti görmezden gelmenin kaçınılmaz sonucu olarak insan davranışlarında ve karakterinde ortaya çıkan baskı, zulüm ve istibdat anlamına gelir. "Belki dönerler" ifadesi, Allah'ın, insanların kötü hareketlerinin sonuçlarının bazılarını ahirette cezalandırmadan önce göstermesi anlamına gelir. Böylece onlar gerçeği anlayıp tahminlerinde ne kadar hatalı olduklarını hissedebilirler ve ilk zamanlardan beri Allah'ın Peygamberlerinin tebliğ ettiği ve insan davranışlarını sağlam temellere oturtabilecek tek yol olan hak dine döndürabilirler. Bu konu Kur'an'da birçok yerde ele alınmıştır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
İfsada Karşı Islahat

Her şeyi bir ölçü ile yaratan Rabbimiz, imkânlarını verip düzen ve yolunu gösterdiği beşerî alandaki dengenin âkıbetini, irâdeli davranışlarımıza bırakmış ve insan cinsi için imtihan sahası kılmıştır. Yaratıcımızın, doğru yolda olanları müjdelemek, sapanları uyarmak üzere elçiler gönderdiği insanlar, önce tek bir ümmet idi
Bakara suresi ayet 213
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı-olan 'azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir.' Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltip iletir.

Müslümanlara bu konuda özellikle İsrailoğulları'na bakıp ibret almaları tavsiye edilmektedir; çünkü onların yerine, dünyanın önderliğini üstlenen müslümanlar için İsrailoğulları, yaşayan bir örnektir. İsrailoğulları'na nimet olarak peygamberler ve ilâhî kitaplar verilmiş ve bütün dünyanın önderleri olma görevi onlara emanet edilmişti. Fakat onlar kendilerini dünyevî arzulara, iki yüzlülüğe ve kötü amellere teslim ettikleri için kendi kendilerini bu nimetlerden mahrum bıraktılar. Bu nedenle onların makamına geçen müminler, bu kötülüklere karşı uyanık olmaları ve onların tarihinden ders almaları konusunda uyarılıyorlar.

Burada dinde evrim fikrine karşı çıkılmaktadır. Bilim adamı denilen kimseler, insanın dinî hayatına karanlık içinde başladığını ve tabiat güçlerine tapma ve politeizmin (çoktanrıcılığın) ilk dinler olduğunu söylerler: Güya insanlar zamanla Allah'a tapmaya başlamışlar; fakat, O'na ortak koşmaya da devam etmişlerdir. Bu uzun bir süre devam etmiş, fakat en sonunda insan Allah'ın birliğini farketmiştir. Kur'an bu fikre tamamen karşı çıkar ve insan hayatının karanlıklarda değil, ilâhî nurun ışığında başladığını bildirir. Allah ilk insan Hz. Adem'i (a.s) yarattığında O'na Hakk'ı vahyetmiş ve doğru yolu göstermişti. Hz. Adem'in (a.s) torunları uzun bir süre O'nun yolunda gitmişler ve hepsi de bir ve aynı ümmete bağlı kalmışlardır. Fakat sonraları yeni yollar ve sapık dinler icat etmişlerdir. Onlara gerçek gösterildiği halde, sadece kendilerine ayrılan paydan ve verilen haktan daha fazlasını elde etmek için böyle yapmışlardır. Bu sapık insanları kötülüklerinden alıkoymak için Allah, onlara, gerçek "Hak Yol'u" gösteren peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, kendi adlarıyla anılacak yeni dinî topluluklar kurmak için gönderilmemişlerdir. Bilâkis onlar, doğru yoldan sapanları insanlığın ilk ve gerçek dinine ve insanın yeryüzündeki hayatına ilk başladığı zaman, Allah'ın hidayeti üzere kurulan tek ümmet haline döndürmek için gönderilmişlerdir.

Düzene konulmuş olan yeryüzünde ifsad/bozgunculuk yapmamalı ve kulluklarını unutmamalıydılar

A’râf suresi ayet 56
Düzene konulmas(ıslah) ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.

Kur'an'a göre, dünyadaki karışıklık ve düzensizliğin ana kaynağı, insanın Allah'a ibadetten ayrılıp başkalarına ve nefsine kulluk etmesi, Allah'ın yol gösterici hidayetini bırakıp ahlâkî, içtimaî ve kültürel yapısını inşa etmesi için başkalarının kılavuzluğu altına girmesidir.
Bu durum fesad ve ona bağlı diğer kargaşa ve düzensizlikleri doğurduğu için bunun kökünden kazılıp atılmasını amaçlar. Aynı zamanda, bu düzensizlik ve kargaşanın dünyanın kendi tabiatından olmadığını, arızî olduğunu ve dolayısıyla da yeniden düzen ve huzur haline inkılab ettirilebileceğine de dikkat çeker. Çünkü, insanın cehaleti ve inkârının bir ürünü olarak, dünya için kurulmuş nizam, nizamsızlık ve kargaşaya yenilmiştir. Yani, insan dünya hayatına; cehalet, barbarlık, şirk, isyan ve ahlâkî anarşî içinde başlamamıştır ki, daha sonra derece derece bunları kaldıracak reformlara girişilmiş olsun. İnsan dünya hayatına, huzur ve nizam içerisinde başlamıştır. Daha sonra bu huzur, günahkârların, kötülerin, delilikleri ve fitne-fesatlarıyla bozulmuştur. Sonra Allah o fesadı, düzensizliği gidermek ve hayatı ilk, orijinal şekline tekrar döndürmek için peygamberler göndermiştir. Onlar insanlığı, ilk huzur ve düzen halini korumaya ve kargaşayı yaymaktan kaçınmaya davet etmişlerdir.
Kur'an'ın bu mesele hakkındaki görüşünün, insanın karanlıklardan aydınlanmaya doğru çıktığı ve hayatın kademe kademe reformlar ile daha da düzenlileştiği görüşünde olan evrimcilerinkinden çok farklı olduğunu söylemek gerekir. Onların aksine, Kur'an, Allah'ın insanı yeryüzünde aydınlatmış olarak yerleştirdiğini ve hayata huzur ve nizama dayalı bir yapı içerisinde başladığını vurgular. Bilahere insan, mütemadiyen şeytanın rehberliğini izlemiş ve karanlıklara, zulmete gark olmuşlardır. Orijinal, doğru ve düzenli sistemi bozdular. Sonra Allah, tekrar tekrar elçilerini göndererek insanları karanlıktan zulmetten aydınlığa, ışığa, nura çıkmaya, fesattan kaçınmaya davet etmektedir. (Bkz. Bakara an: 230)

Yukarıda geçen "fesad" hali burada açıklığa kavuşturuluyor ve bu halin insanın, veli, koruyucu ve yardımcı olarak Allah'tan başkasını kabul etmesiyle başladığını söylüyor. O halde düzen, ancak tek veli, koruyucu ve yardımcının, yalnız Allah olduğunu bilmekle tekrar sağlanabilir.
"Korkarak" ve "umarak" dua etmek ile, insanın sadece Allah'tan korkması ve yine umduğunu sadece O'ndan beklemesi gerektiği kastolunuyor. İnsan refah ve saadetinin tamamen Allah'a bağlı olduğu inancıyla dua etmelidir. Aksi taktirde sonuç hüsran ve felaketten başka birşey olmaz.

Ama, insanlardan birçoğu hevâlarına uyarak Allah’ın ayetlerini unutup kendi başlarına büyüklük taslamaya, başıboş arzularını ilah ve birbirlerini veli edinmeye başladıklarında ulaşılan sonuç büyük bir fesat, bozgun ve kargaşa idi

Enfâl suresi ayet 73
Küfredenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmzsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.

Eğer siz birbirinize yardım etmezseniz" ayetinin iki anlamı vardır:
1) Eğer bir önceki "Kafirler birbirlerinin dost ve yardımcılarıdır" cümlesi ile bağlantılı olarak ele alınırsa, şu anlama gelir: "Eğer siz ey mü'minler, kafirlerin birbirlerine yardım ettikleri gibi birbirinize yardım etmezseniz, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk ortaya çıkacaktır."
2) Eğer, 72. ayette verilen emirle bağlantılı olarak ele alınırsa şu anlama gelir: Eğer Darü'l-İslam'da yaşayanlar,
(a) Birbirlerinin dost ve yardımcıları olmazlarsa,
(b) Darü'l-İslam'a hicret etmeyen ve Darü'l-Küfr'de yaşayan müslümanların siyasal korumaları dışında kabul etmezlerse,
(c) Darü'l-İslam sınırları dışında yaşayan ve zulüm gören müslümanlar yardım istediklerinde onlara yardım etmezlerse ve aynı zamanda şu kurala, "Darü'l-İslam'da yaşayan müslümanlar anlaşma yaptıkları Darü'l-Küfr'de yaşayan müslümanlara yardım etmezler", kuralına dikkat etmezlerse ve
(d) Kafirlerle tüm dostça ilişkileri kesmezlerse, işte o zaman yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkacaktır.

Sonsuz güç ve rahmet sahibi olan Rabbimiz, bozgunculukları sonucu kargaşa ve karanlık içine düşen Adem oğullarına, içlerinden gönderdiği elçiler aracılığıyla hidayet yolunu tekrar tekrar göstermiş ve kendilerini ıslah edip (düzeltip) kurtuluşa ermelerini dilemiştir

A’râf suresi ayet 35
Ey Ademoğulları,içinizden size ayetlerimi haber veren peygamberler geldiğinde, kim korkup sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Fesad Karşısında Mü’minlerin Görevleri

Mü’minler, müfsidlerin fesatlarına karşı tavır almalı, inkılapçı bir düzeltme ile ıslahatçı olmalıdır. İradeli tercihlerle ulaşılacak olan iman ve salih amel yolunu bizlere mutluluk ve kurtuluş hedefi olarak gösteren Rabbimiz, aynı zamanda Musa (a.s.)’ın, kardeşine devrettiği ıslahat görevini
(7/A’râf, 142) Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
(Hz. Harûn, Hz. Musa'dan iki üç yaş daha büyük olmasına rağmen peygamberlik görevi hususunda O'nun emri altındaydı. Gerçekte Hz. Harun bir peygamber olarak, Hz. Musa'nın tebliğ çalışmalarında ona yardımcı olmak üzere vazifelendirilmiştir. O'nun Allah tarafından Hz. Musa'ya yardımcı olarak görevlendirilmesi konusu Furkan 35'te şöyle belirtilmektedir: "Biz Musa'ya kitap vererek kardeşi Harun'u ona yardımcı yapmıştık.")
bütün mü’min kullarının da üstlenmesini istemiş ve bozgunculuk yapanların işlerini ıslah etmeyeceğini bildirmiştir (10/Yûnus, 81). Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez."
Şu ayetler de bu konuyu yeterince anlatmaktadır: “Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar. Halkı ıslahatçı kimseler olsaydı, Rabbin o şehirleri haksız yere helak edecek değildi.” (11/Hûd, 116-117)
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde “salih amel” ile “iman” kavramları âdeta bağımsız düşünülemeyecek kadar iç içe bir birliktelikte kullanılmıştır. Salih amel, açıkça imanın dışa yansıyan gerekliliğidir. Salih amelde bulunabilmenin şartı olarak, ıslahat çabaları söz konusu olmakta ve bu da mü’minlerin temel görev alanlarını belirlemektedir. Yeryüzünün ifsad edildiği, zulüm ve şirkin alabildiğine azgınlaşıp cahilî kültür ve uygulamaları yaygınlaştığı ve vahyî ölçülerden uzaklaşıldığı her dönemde, ıslahat çabalarının gerçekleştirilmesi mü’minlerden beklenilen temel farîzalardır. Rabbimizin müjdelediği sonuca da, ancak bu konularda göstereceğimiz salih amellerimizle ulaşabiliriz.
Zaten mü’minlerden beklenilen, zorbalara uymaları veya boyun eğmeleri değil; ıslah edicilerden olmalarıdır
Kasas, 19
…Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."

Muslihun (ıslahatçı olanlar), Rablerine ibadette kimseyi ortak koşmayan
Kehf, 110),
De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."
Allah’ın kitabına sımsıkı sarılan
A’raf, 170
Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, kuşkusuz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.,
cehalet ve kötülükten arınmaya çalışan
(17/İsrâ, 9 Şüphe yok ki, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.),
mü’min kardeşlerinin arasını ıslah eden
Hucurât, 10
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.),
rasullerin canından önce kendi canlarının kaygısına düşmeyip Allah yolunda susuzluğa, açlığa, yorgunluğa hazır olan
Tevbe, 120
Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, peygamberden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri) , kâfirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.),
iyiliği emredip kötülükten sakındıran ve hayır işlerine koşan
Âl-i İmran, 114
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.),

Allah'a çağırıp ben müslümanlardanım diyen
Fussılet, 33
Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?)
kimselerdir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Gerçek Islahatçılar

Islahat çabalarıyla verilen mücadele, egemen şirk güçlerinin hakimiyetini hayatın bütün şubelerinden söküp atmaya çalışan aktivite kadar (7/Arâf, 85-86; 11/Hûd, 116-117), en az, iman ettikten sonra imanlarına zulüm karıştıran ve kötü amellere meyleden müslümanları uyandırıp ıslah etmeyi amaçlayan iç aktiviteyi de (5/Mâide, 39; 3/Âl-i İmrân, 86-89) bünyesinde barındırmaktadır.
İster Yüce Allahın ilahlığını ve rububiyetini tanımayan veya Ona ortaklar koşarak azgınlık yapan tutumlar sonucu olsun, isterse tevhid dinine girdikten sonra cahilî arzu ve anlayışların tesiriyle itikadî ve amelî yanlışlıklara ve kötülüklere bulaşma sonucunda olsun, yeryüzünde ve toplumsal hayatta baş gösteren bozulma, çözülme, tuğyan ve zulüm karşısında ortaya konabilecek olumlu çabanın Kurandaki tanımı ıslahat ve salih ameldir. ;Mevcut düzenin ıslah edilmesi; gibi ifadelerle karşımıza çıkan kısmî düzeltme, uzlaşma, düzenle müslümanı bağdaştırma şeklinde anlayış, ıslahat kavramını tahrif etmektir. Islahat, günümüzde yanlış olarak inkılapçı hareketlerin karşısında, düzen ve sistem içi hafif yumuşatma ve zalim düzenin devamı anlamlarında kullanılıyorsa, bu Kuranın anlaşılmasını istediği bu kavramdan ve içeriğinden uzaklaşmadır, yanlıştır. Islahat, devrimci bir eylemdir. Bozulmuş ve sapmış olanı düzeltme ve vahyî hakikatleri yeniden egemen kılma çabasıdır. Islahatçı, insan ve toplumların düşünce ve eylemlerinde vahyî doğrular istikametinde köklü bir değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmeyi amaçlar ve bu işin sünnetine uygun bir mücadele içinde olmaya çalışır. Hasenât ise, genelde fıtrî bir iyiliği, insanlara hizmeti ifade eder. Ancak ıslahat çabaları doğrultusunda yapılan hasenatların, anlamlı ve kalıcı olan değerinden bahsedilebilir (18/Kehf, 30).

Araf suresi ayet 85
Medyen (toplumunada) kardeşleri Şuayb`ı (gönderdik. Şuayb onlara Dedi ki: ``Ey kavmim, Allah`a kulluk edin, sizin O`ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız.``

Araf suresi ayet 86
O`na iman edenleri tehdit ederek, Allah`ın yolundan alıkoymak ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın.``

Hûd suresi ayet 116
Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu günahkârlardı.

Hûd suresi ayet 117
Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.

Mâide suresi ayet , 39
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Âl-i İmrân suresi ayet 86
Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve peygamberin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez.

Âl-i İmrân suresi ayet 87
İşte bunların cezası, Allah`ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır.

Âl-i İmrân suresi ayet 88
İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların azabı hafifletilmez ve onlar gözetilmezler.

Âl-i İmrân suresi ayet 89
Ancak bundan sonra tevbe edenler. `salih olarak davrananlar` başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir

Kehf suresi ayet 30
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Islahat;
kesin ve muhkem olan vahyî ölçüye dayanarak cahilî bütün tutum ve davranışları, ifsad edilmiş bütün kurumları tepeden tırnağa değiştirmeyi amaçlamış devrimci bir tavırdır. Islahatçı (muslih), ilahlık taslayan egemen şirk güçlerine karşı gösterdiği tavır kadar, şirk güçlerinin saldırısı karşısında ümmet bünyesinin mukavemetini yıkan, onu hastalıklı kılan iç bozulmaya karşı da mücadele vermek zorundadır. Islahatçı, kendi ümmetinin, dış güçlerin saldırılarından önce, kendi halini bozması, olumsuz olarak değiştirmesi sonucunda gerilediğini ve Allahın verdiği nimetleri elinden kaçırdığını bilir (8/Enfâl, 53). Islahatçı; Allahın düşmanlarıyla mücadele etmek kadar, düşmanla mücadele edecek sağlıklı bir bünyeye sahip olma çabasının da taşıyıcısıdır. O, bozulma ve zilletin nedenlerini, şeytanî güçlerin aslî görevi olan saldırılarından önce, çözülmeye ve hastalanmaya müsait hale gelmiş olan kendi ümmetinin itikadî ve amelî tutumlarında arar. Islahatçı, kurtuluşa kişisel iyiliklerle ulaşılamayacağını bildiği gibi; ıslah çabalarında kendi nefsini de unutmaz. Ve o yine bilir ki, iman edip salih amel işleyenler, insanların en hayırlılarındandır

Enfâl suresi ayet, 53
Bir kavim (toplum) , kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

Beyyine, suresi ayet 7
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.


Islah eylemi, her türlü bozulma, tuğyan ve şeytanî tuzak karşısında tevhidî ilkeleri yaşatmayı ve Allahın dinini yeryüzünde hakim kılmayı amaçlayan soylu ve köklü bir uğraştır. Islahatçı, vahiy temeline bağlı inkılapçı bir öz taşır. O, Rabbimiz`in ilettiği buyruklar doğrultusunda öncelikle kendini ıslah ederek (6/Enâm, 48) kendi nefsinde inkılabı gerçekleştirmiş ve bu olumlu değişimi çevresine, toplumuna ve yeryüzüne taşımayı amaçlamıştır. İman edip salih işlerde bulunalar, halkın en hayırlılarıdır (98/Beyyine, 7) ve onların da çok olmadığı bilinmektedir (38/Sâd, 24).

Enâm suresi ayet, 48
Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değildirler.

Beyyine suresi ayet, 7
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.

Sâd suresi ayet, 24
(Davud) Dedi ki: ``Andolsun senin koyununu, kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak) lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip de salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır.`` Davud, gerçekten bizim onu denemeden geçirdiğimizi sandı, böylece Rabbinden bağışlanma diledi ve rükû ederek yere kapandı ve (bize gönülden) yönelip döndü. DİKKAT SECDE AYETİDİR


Kuran bize, ıslah kavramının günümüzde olduğu gibi geçmiş tarihte de yanlış veya kasıtlı tutumlar nedeniyle Allahın rızası dışında kullanıldığını göstermektedir. Salih amelle kötü ameli (seyyiât) birbirine karıştıranlar (9/Tevbe, 102) olduğu gibi, kendilerine bozgunculuk yapmayın diye ihtar edilenlerden biz ıslah edicileriz; (2/Bakara, 12) diye cevap verenler de çıkmıştır. Oysa Allah, bozgunculuk edeni (müfsid), ıslah edenden (muslih) ayırır (2/Bakara, 220). Allahın kitabı, salih kulların özelliklerini ortaya koyan en temel, muhkem ve mutlak ölçüdür.

Tevbe suresi ayet, 102
Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler, onlar salih bir ameli bir başka kötüyle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Hiç şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

Bakara suresi ayet, 12
Haberiniz olsun; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.

Bakara suresi ayet, 220
Hem dünya (konusun) da, hem ahiret (konusunda) . Ve sana yetimleri sorarlar. De ki: ``Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır.Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırdeder) . Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.``


Islah çabalarının birinci elden muhatapları, ilahî vahye kulaklarını tıkamamış, gerçekler karşısında gözlerini yummamış olanlardır. İnandıkları halde, bilmeyerek kötülük işleyenlere (Enam, 54) veya cehaletleri dolayısıyla bu duruma düşenlere (16/Nahl, 119), cahilî anlayış ve tavırlarından sonra tevbe etme ve kendilerini düzeltme (ıslah) kapıları açık tutulmaktadır. Bu bozulma ve kötülük hali, tarihî süreç içinde toplumların bünyesinde de tezahür edebilmektedir. İslam ümmetinin bugün yaşadığı hastalıklı ve cahilî durum, buna şahitlik etmektedir.

Enam suresi ayet, 54
Bizim ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde, onlara de ki: ``Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı ki, içinizden kim bir cehalet sonucu bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse kuşku yok, O, bağışlayandır, esirgeyendir.``

Nahl suresi ayet, 119
Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar (la beraberdir) . Şüphe yok, senin Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Tilavet Secdesi Nasıl Yapılır?


Başta tilavet secdesi yapacak kişinin abdestli, üstünün başının temiz ve avret yerlerininde örtülü olması şarttır.

Tilavet secdesi yapmak niyetiyle abdestli olarak kıbleye dönülür ve eller kaldırılmaksızın ``Allahüekber`` diyerek secdeye varılır.

Üç kere ``Sübhâne rabbiye`l-a`lâ`` denildikten sonra yine ``Allahüekber`` diyerek kalkılır.

Secdeden kalktıktan sonra ``Ğufrâneke Rabbenâ ve İleykel masîr`` denir.
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Müslümanlar, tevhidî bilinçlerini, rıza gösterdikleri sistemler içinde yozlaştırmışlar

Müslümanlar, tevhidî bilinçlerini, rıza gösterdikleri sistemler içinde yozlaştırmışlarve büyük ölçüde yitirmişlerdir. Peygamberimizden bu yana ıslahat çabalarını ve tevhidî mücadelelerini sürdüren muvahhid müslümanların gayretlerine rağmen, işbaşına geçtiklerinde bozgunculuk yapanlar (2/Bakara, 205), Allahın indirdiği apaçık belgeleri ve Kitapta açıkladığı hidayeti gizleyenler (2/Bakara, 159) İslam ümmetinin bilincini ifsad etmişler ve müslüman kitlelerin halini bozup değiştirmişlerdir. Ve İslam ümmeti, Rablerinin kendilerine verdiği arza vâris olma nimetini ellerinden kaçırmıştır. Bu böyledir, çünkü bir millet kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez. Allah işitendir, bilendir.(8/Enfâl, 53)

Bakara suresi ayet, 205,
O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevrip gitti mi) yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu ve kışkırtıcılığı) sevmez.

Bakara suresi ayet, 159
Gerçek, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet eder.

Enfâl suresi ayet, 53
Nedeni şu: Bir kavim (toplum) , kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

Fakat Allah yeryüzünü salih kullarına vâris kılmak (21/Enbiyâ, 105); insanları kurtuluş ve mutluluk yoluna eriştirmek istemektedir (9/Tevbe, 20). Bununla birlikte değişim, yine bizim ve beraber olduğumuz toplumun iradesine bağlı tutulmuştur. Bireysel ve toplumsal alanda başarılı oluşun yolu, yine ıslahat çabalarıyla oluşacaktır;Bir toplum, kendi nefsindekini değiştirmedikçe, kuşkusuz Allah da o toplumun bulunduğu durumu değiştirmeyecektir.; (13/Rad, 11) Ey iman edenler, Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin. Ki (Allah) işlerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah`a ve Rasülüne itaat ederse, büyük bir başarıya erişmiş olur. (33/Ahzâb, 70-71)

Enbiyâ suresi ayet, 105;
Andolsun, biz Zikir`den sonra Zebur`da da: ``Hiç şüphesiz Arz`a salih kullarım varisçi olacaktır`` diye yazdık.

Tevbe suresi ayet, 20.
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte `kurtuluşa ve mutluluğa` erenler bunlardır.

Rad suresi ayet, 11
Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah`ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz) lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O`ndan başka bir veli yoktur.

Ahzâb suresi ayet, 70
Ey iman edenler, Allah`tan korkup-sakının ve sözü doğru olarak söyleyin.

Ahzâb suresi ayet 71
Ki O (Allah) , amellerinizi islah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah`a ve Resulü`ne itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.

İlk aile kurumuyla oluşmaya başlayan toplumsal yaşam; şeytanî olanla Rabbanî olan arasındaki tartışma, çatışma ve imtihanlarla çeşitlenerek bugüne dek süregelmiştir. Tevhid-şirk kutuplaşmasında süregelen toplumsal mücadeleler tarihi, ıslah edilmiş olan yeryüzünde (7/Arâf, 56) Allah`a verilen sözden cayıp, bozgunculuk yapanlarla (13/Rad, 25), inanıp salih amellerde bulunanlar (98/Beyyine, 7) arasında devam edegelen sürekli bir çatışmayı oluşturmaktadır. Tevhid ile şirkin, hak ile bâtılın, maruf ile münkerin, muhkem ile muharref olanın arasındaki çatışma bugün de sürüp gitmektedir.
Hidayet nimetine nankörlük eden, Yaratıcısı yanında başka velîler edinen, kendi aczini unutarak büyüklük taslayan ve böylece yeryüzünde bozgunculuk yapan, fitne çıkaran, kötülüğü yaygınlaştıran, vahiy dinini tahrif etmeye kalkışan veya bu konuda aracı olanların söz konusu cahilî eğilimleri ve bozgunculukları, rasullerin öncülüğünü yaptığı salih kulların ıslahat çabalarıyla insanlık tarihi süresince giderilmeye, düzeltilmeye çalışılmıştır. Tartışma, çatışma ve imtihan alanı dediğimiz tevhidî mücadele ortamı da bu çerçevede oluşmaktadır.

Arâf suresi ayet, 56)
Düzene konulmas(ıslah) ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O`na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah`ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.

Rad suresi ayet, 25
Allah`a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah`ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.

Beyine suresi ayet 7
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.
 

TRHACKER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2009
Mesajlar
2,454
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
allah razı olsun paylaştığın bilgilerden dolayı kardeşim rabbim yar ve yardımcın olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
TRHACKER
Amin Allah CC sizden de razı olsun
 

ya mucib

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
1,037
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
ALLAH razı olsun kardeşim fesadçı olmaktan ve fesad insanlarla karşılaşmaktan RABBİME sıgınırımm..
 

YaralıGönül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 May 2009
Mesajlar
1,053
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Allah razı olsun kardeşim.
selam ve dua ile...


KAFİRLER İSTEMESDE , ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR.(saff/8)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
ya mucib, fotocu,
Konuya gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim
Allah CC sizlerden de razı olsun
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
Mü'minlerin müfsidlere karşı savaşı tüm varlıklar için bir rahmettir.

Özellikle mü'minlerin kâfirlere ve münâfıklara, kısaca muslihlerin müfsidlere karşı savaşı yalnız insanlar için değil; tüm varlıklar için bir rahmettir. Yeryüzünü fesada boyayan kâfirler korkaklıkları, paylaşmak istedikleri rant ve sahip oldukları hırs sebebiyle birbirleriyle yardımlaşırlar. Bunlara karşı muslihlerin/müslümanların, fesada ve müfsidlere karşı ortak bir cephe meydana getirmeye gayret etmeleri kulluk ve hilafet görevleridir. "Küfredenler birbirlerinin velisi, gönül dostudurlar. Eğer siz bunu yapmazsanız (iman edip hicret ederek canlarınızla ve mallarınızla Allah yolunda cihad edip yardımlaşmaz ve böylece birbirinizin velisi olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat başgösterir." (8/Enfâl, 73) Günümüzde fitne ve fesadın iktidarı, bütün kurumları ve kurallarıyla ayaktadır. Müslümanlar da birbirlerinin velâyetine râzı olmamanın ve cihadı terk etmenin ızdırabını yaşamaktadırlar.
Fesadın temelinde insanın doğal değerleri ve evrendeki mevcut nizamı, kendi hevâsı ve doymazlıkları uğruna altüst etmesi yatar. (Bkz. 23/Mü'minûn, 71) Bunun sonucu, şirkin en büyük fesat olmasıdır. Çünkü şirk, tüm yaratıklardaki değer ve nizamı şuursuz maddeye yükleyerek bozmaya çalışmaktır. Kur'an'da fesat olarak sayılan eylemlerin başlıcaları, iman etmeyip insanları Allah yolundan alıkoymak, büyüklenmek, haksız yere kan dökmek, tuğyankârlık/azgınlık taşkınlık yapmak, fahşâ ve münker (çirkin ve kötü söz, fiil) işlemek, nesil ve ekini helâk etmek, homoseksüellik, yol kesmek, hırsızlık, insanları gruplara ayırmak, sihirbazlıktır. (Bkz. 2/Bakara, 205; 12/Yûsuf, 37; 29/Ankebut, 28-30; 28/Kasas, 3-4; 10/Yûnus, 91; 16/Nahl, 88; 7/A'râf, 86; 27/Neml, 14; 89/Fecr, 12.) Kısaca, dinî hükümlerin dayandığı "nesil, mal, can, din ve akıl emniyetini/güvenliğini yok edici eylemler fesat sınırına girebilir.

Mü'minûn suresi ayet, 71
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğradı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir) lerini getirmiş bulunmaktayız, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.

Bakara suresi ayet 205
O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevrip gitti mi) yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu ve kışkırtıcılığı) sevmez.

Yûsuf suresi ayet 37
Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terkettim."

Ankebut suresi ayet 28
Lût da; hani kavmine demişti: "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' getiriyorsunuz."

Ankebut suresi ayet 29
"Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?" Bunun üzerine kendi kavminin cebabı yalnızca: "Eğer doğru söylemekte olanlardan isen, bize Allah'ın azabını getir" demek oldu.

Ankebut suresi ayet 30
Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkarmakta olan (bu) kavme karşı bana yardım et."

Kasas suresi ayet 3
Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.

Kasas suresi ayet 4
Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakın fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

Yûnus suresi ayet 91
Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve fesat çıkaranlardandın.

Nahl suresi ayet 88
Küfre sapıp da Allah'ın yolundan alıkoyanlar; biz, işledikleri bozgunculuğa karşılık, onlara azab üstüne azab ilâve ettik.

A'râf suresi ayet 86
"O'na iman edenleri tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoymak ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın."

Neml suresi ayet, 14
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.

Fecr suresi ayet, 12.
Böylece oralarda fesadı 'yaygınlaştırıp-arttırmışlardı.'
 

YaralıGönül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 May 2009
Mesajlar
1,053
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
kardeşim güzel bir konuya değinmişsin.
paylaışım için Allah razı olsun.
selam ve dua ile...


KAFİRLER İSTEMESEDE , ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR.(saff/8)
 

tahsin33

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
2,697
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
70
fotocu,
Allah CC sizden de razı olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt