Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslamda cinsellik nasıl olmalı??? (13 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
S

SELEHA

RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

S.A. ALLAH RAZI OLSUN PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN ALLAH HA EMANET OLUNB)
 

uzeyr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ara 2006
Mesajlar
826
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ESKİŞEHİR
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

ALLAHCC RAZI OLSUN KARDEŞİM
 

huzunlu_gurbet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
1,098
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
belçika
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

semalun aleykum kardesim bu onemli konu hakkindaki bilgilerin için ALLAH senden razi olsun aslinda çok gozardi edilen bir konuda bilgilerimizi senin sayende tazelemis olduk selam ve dua ile kalin ansalah amin...
 

umeyye

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Şub 2007
Mesajlar
1,936
Tepki puanı
0
Puanları
36
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

ALLAH C C RAZI OLSUN BU AYDINLATICI BİLĞİLERİN İÇİN KARDEŞİM A.E.O
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

umeyye yazdı:
ALLAH C C RAZI OLSUN BU AYDINLATICI BİLĞİLERİN İÇİN KARDEŞİM A.E.O


Amin inşAllah Rabbim hepimizden razı olsun öğretendende öğrenenden de razı olsun inşAllah Hem öğretmeye hemde öğrenmeye devam inşAllah
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

huzunlu_gurbet yazdı:
semalun aleykum kardesim bu onemli konu hakkindaki bilgilerin için ALLAH senden razi olsun aslinda çok gozardi edilen bir konuda bilgilerimizi senin sayende tazelemis olduk selam ve dua ile kalin ansalah amin...



Aleykümselam;

Estafirullah efendim önemli olan bilgileri taze tutmak Rabbim yardımcımız olsun selametle
 

selii53

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Haz 2007
Mesajlar
6
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

allah razı olsun herşey için
her türlü bilgi için
benim de sormak istediğim bir sey var
ne kadar kendimizi kollamaya çalışsak da burası, dünya ,,, anlatılmayacak kadar rezil durumda...

evlilik böyle bir mekanda gerekli ve şart bır müessese olsa gerek...

genç takipçilerinize evlilik ile ilgili nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz..??
konu ile alakalı olmadı pek ama veya cok genel oldu..
lakin yazacak cok seyınızın olduguna eminim...

dualarla....

yeniden allah razı olsun
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

selii53 yazdı:
allah razı olsun herşey için
her türlü bilgi için
benim de sormak istediğim bir sey var
ne kadar kendimizi kollamaya çalışsak da burası, dünya ,,, anlatılmayacak kadar rezil durumda...

evlilik böyle bir mekanda gerekli ve şart bır müessese olsa gerek...

genç takipçilerinize evlilik ile ilgili nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz..??
konu ile alakalı olmadı pek ama veya cok genel oldu..
lakin yazacak cok seyınızın olduguna eminim...

dualarla....

yeniden allah razı olsun

Allah sizdende razı olsun Rabbim hayırlara vesile eyler inşAllah, Değerli kardeşim sorunuzu sitemizin Sorularla islamiyet bölümüne sormanız rica olunur...


Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
Evliliğe bu açıdan baktığınızda,
izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir.
Kur’an, eşleri tarif ederken, “Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.”
buyuruyor. (Bakara 187) Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor.
Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her yerden binler günah insana saldırıyor.
Her şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor .Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı.
Müslüman aile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara şefkat elini uzatmalı.
Sevgiye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve mutluluğun yurduna iletmeli.Sorumluluklar konusunda ise AHMET ŞAHİN hocamızın değerli bir yazısını sizinle pay
laşmak istiyorum.Ailenin reisi kim olsun? Kimin sözü en son hükmü versin? Yaşadığımız çağ gereği hanımlar ve beyler arasında “hâkimiyet” kavgasına dönebilen meselede orta noktayı, standardımızı kim belirlesin
sizce?
Evlenecek gençlerden bazıları, duygularının baskısında kalarak muhataplarında denklik olmadığını düşünmeden karar verebiliyorlar. Sonunda da faydasız pişmanlıklar yaşıyorlar... Neden pişmanlıklar yaşıyorlar? Çünkü adaylar arasında önce denklik bulunması gerekiyor. Buna fıkıh dilinde (küfüv) deniyor. Yani iki tarafın da yaşayışında ve hayat anlayışında ortaklık, en azından yakınlık olacak... Bu yakınlık bilhassa dindarlıkta aranacak... Dindarlıkta bir birine yakınlık olmazsa anlaşmada zorluklar çekiyorlar, hatta bu anlaşma zorlukları sonunda geçimsizliğe bile dönüşebiliyor. Neden geçimsizliğe dönüşebiliyor?

Çünkü bey dindar olunca evde İslami alışkanlıklar, örf, adetler uygulanıyor... Bu anlayışta olmayan hanım kızcağız da buna intibak edemiyor, aksini yaşıyor, hatta zıddını iddia ediyor... derken uyumsuzluk geçimsizliğe dönüşebiliyor. İşte böyle geçimsizliğe dönüşecek bir uyumsuzlukla karşılaşmamak için gençler baştan denk olup olmadıklarını, uyum sağlayıp sağlayamayacaklarını araştırmaları, kararı bundan sonra vermeleri gerekiyor.

Ancak, buna rağmen istenen denklik sağlanamaz da sonunda bir uyumsuzlukla karşılaşılırsa durum ne olacak? Artık her şey mahvolup bitti mi? Aile yıkılma tehlikesiyle yüz yüze mi? Yoksa bu uyumsuzluğun da bir çaresini aramak,bir uyum yolu bulmak mümkün mü?

Evet, bu mevzuda maneviyat büyüklerinin uyumsuzları uyumlu hale getirecek tavsiyeleri vardır. Birini Bediuzzaman Hazretleri iki cümle içinde ifade ederek diyor ki:

- Ne mutlu o erkeğe ki, dindar hanımını taklit eder, dindarlıkta hanımına tabi olur!.

- Ne mutlu o hanıma ki, dindarlıkta beyine tabi olur, dindar beyini taklit eder.

Demek ki, bir ailede uyumsuzluk varsa çare, birinin ötekine tabi olmasıdır. Ama kim kime tabi olacak, hangisi hangisini taklit edecek?

Bediüzzaman Hazretlerinin gösterdiği en doğru uyum çaresi açıktır:

- Ailenin dindar olanı hangisi ise ona tabi olunacak, dindarlıkta ileride olan taklit edilecek, böyle bir tabi oluşla hem ailedeki uyumsuzluk giderilecek, hem de tabi olanın ebedi hayatı kurtulacak. Çünkü dindara tabi olanın ahireti tehlikeye girmez, aksine kurtulur.. Böylece tâbi olan kaybetmez, kazanır..

Hemen ifade edelim ki, aile içinde tabi olunacak bu dindar, bey de olabilir, hanım da ..

Bu durumda uyması gereken itiraz edipte mesela, ‘ben erkeğim, kadına tabi olamam !’ demeyecektir.. Bu nokta, tarafları benlik duygusundan kurtarır, şahsa değil şahsın dindarlığına tabi olduğu için rahatlatır.. Böylece ailedeki zıtlaşmalar şahsa değil şahsın benimsediği dindarlığa tabi olarak çözümlenmiş olur..

Aslında konunun güzel ihtimalidir bu. Bir de kötü ihtimali vardır. Şöyle ki:

- Ya kadın da bey de dindar olmaz da, birbirlerini günahlı bir hayata teşvik eder, sefahete koşmakta yarışa girerlerse, ne olur? O zaman aile içinde kim kime tabi olacak? İşte çaresi zor ihtimal...

Bediüzzaman Hazretleri bunlar için büyük bir esef içinde şöyle sızlanmaktadır:

- Yazık o iki karı kocaya ki, bir birinin günahını, sefahetini taklit eder, birbirini ateş atmakta, cehenneme itmekte yarışa girer, yardımcılık ederler..

Demek ki, aile içinde tabi olunacak dindar birinin bulunması aile için büyük bir şanstır. Diğerleri ona sahip çıkıp tarafını tutmalılar.. O da bulunduğu yerin nezaketini bilmeli, itici tavırlardan kaçınarak çekici bir esneklik göstermelidir.. Böylece ailenin dindarına tabi olmanın aileyi hem dünyada hem de ahirette kurtaran mutlu sonucu alınmalıdır..

Konuyu Bediüzzaman Hazretlerinin üslubuyla bağlayacak olursak şöyle diyebiliriz:

- Ne mutlu o aileye ki, içlerindeki dindara tabi olmayı tercih ederler, böylece bir birlerini Cennete yönlendirmede yardımcı olurlar, Cehenneme itelemede ısrar etmezler..
 

meftun61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
3,386
Tepki puanı
5
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

aska mecnun yazdı:
meftun61 yazdı:
bu konu hakkında peygamberimizin bir hadisi şerifini söylemek istiyorum."kadınlarınız sizin tarlnızdır ve tarlanıza dilediğiniz şekilde girmekte serbestsiniz"

lütfen kaynaksız hadisi şerif bildirmeyiniz

S.A ABİM KAYNAKSIZ BİLDİRMEK DOĞRU DEĞİL HAKLISIN.BENİM SÖYLEDİĞİM HADİS DEĞİL AYETMİŞ.HAKKINIZI HELAL EDİN.
Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve herhalde onun huzuruna varacağınızı bilin! Sen müminleri müjdele! BAKARA SURESİ 223
 

meftun61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
3,386
Tepki puanı
5
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
S.A EVET ABİM BU SÖZ ÇOK DOĞRU AMA ŞU DEVİRDE EVLİLİK ÖYLE BİR HALE GETİRİLMİŞKİ ARTIK GENÇLER EVLİLİK SÖZÜ ZOR ALIYOR AĞIZLARINA.EVLENMEYE ADIM ATILIRKEN AİLELERİN ÇOCUĞUMUZ RAHAT ETSİN DÜŞÜNCESİYLE BİR SÜRÜ İSTEKLERDE BULUNUYORLAR.E BUNLARI KARŞILAMAYA GÜCÜ YETMEYENLER ÇOK ZOR DURUMDA KALIYOR.VE EVLİLİĞİ ERTELEDİKÇE ERTELEMEK ZORUNDA KALABİLENLER ÇOK FAZLA.
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

meftun61 yazdı:
aska mecnun yazdı:
meftun61 yazdı:
bu konu hakkında peygamberimizin bir hadisi şerifini söylemek istiyorum."kadınlarınız sizin tarlnızdır ve tarlanıza dilediğiniz şekilde girmekte serbestsiniz"

lütfen kaynaksız hadisi şerif bildirmeyiniz

S.A ABİM KAYNAKSIZ BİLDİRMEK DOĞRU DEĞİL HAKLISIN.BENİM SÖYLEDİĞİM HADİS DEĞİL AYETMİŞ.HAKKINIZI HELAL EDİN.
Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve herhalde onun huzuruna varacağınızı bilin! Sen müminleri müjdele! BAKARA SURESİ 223


Aleykümselam,
Bak şimdi oldu işte :p sağol teşekkür ederim kardeşim
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

meftun61 yazdı:
Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
S.A EVET ABİM BU SÖZ ÇOK DOĞRU AMA ŞU DEVİRDE EVLİLİK ÖYLE BİR HALE GETİRİLMİŞKİ ARTIK GENÇLER EVLİLİK SÖZÜ ZOR ALIYOR AĞIZLARINA.EVLENMEYE ADIM ATILIRKEN AİLELERİN ÇOCUĞUMUZ RAHAT ETSİN DÜŞÜNCESİYLE BİR SÜRÜ İSTEKLERDE BULUNUYORLAR.E BUNLARI KARŞILAMAYA GÜCÜ YETMEYENLER ÇOK ZOR DURUMDA KALIYOR.VE EVLİLİĞİ ERTELEDİKÇE ERTELEMEK ZORUNDA KALABİLENLER ÇOK FAZLA.


Aleykümselam, anlaşıldı Ömer damat itiraz etti bizim fındık bahçelerine, sana takılacak takılarada sende taş atıyorsun bana kardeşim biz senin mutlu mesut yaşamın için istedik onları yarın öbürgün ne olacağını bilemeyiz. dimizde mihir var. bakalım mihir olarak ne vetrecek ömer dağmat. :D:D

Şaka bir tarafada Şu zamanda evlilik için bir ev. bir araba, birazda düğün yapacak kadar paran, iyide bir işin oldumu bunlar mutluluğun saadetin ölcüsünü biraz daha arttırır. buna mukabilende Allaha'a çokça şükretmek lazım, eski sevdaları artık mumla, Fenerle arasan yine bulamazsın bunun sebebide eskiler Allah rızası için severdi, Allah rızası için sevildimi güzel mükkemmel olurdu şimdi herkes hevesim kursağımda kalmasın, mantık evliliği olsun diyor... Ne vardıki yani onca takıyıda istiyorlar hiç demiyorlar paran pulun varmı diye. Gerçi onu soruyorlar :D:D:D Kaynana kızı mutlu et yeter dese bari.
 

handan06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Şub 2007
Mesajlar
2,070
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

emeğine sağlık abi çok güze anlatmışsın bilmediklerimizi öğrendik bu sayede
 

meftun61

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
3,386
Tepki puanı
5
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

aska mecnun yazdı:
meftun61 yazdı:
Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
S.A EVET ABİM BU SÖZ ÇOK DOĞRU AMA ŞU DEVİRDE EVLİLİK ÖYLE BİR HALE GETİRİLMİŞKİ ARTIK GENÇLER EVLİLİK SÖZÜ ZOR ALIYOR AĞIZLARINA.EVLENMEYE ADIM ATILIRKEN AİLELERİN ÇOCUĞUMUZ RAHAT ETSİN DÜŞÜNCESİYLE BİR SÜRÜ İSTEKLERDE BULUNUYORLAR.E BUNLARI KARŞILAMAYA GÜCÜ YETMEYENLER ÇOK ZOR DURUMDA KALIYOR.VE EVLİLİĞİ ERTELEDİKÇE ERTELEMEK ZORUNDA KALABİLENLER ÇOK FAZLA.


Aleykümselam, anlaşıldı Ömer damat itiraz etti bizim fındık bahçelerine, sana takılacak takılarada sende taş atıyorsun bana kardeşim biz senin mutlu mesut yaşamın için istedik onları yarın öbürgün ne olacağını bilemeyiz. dimizde mihir var. bakalım mihir olarak ne vetrecek ömer dağmat. :D:D

S.A ABİM ASLINDA BİZ OKADARINI İSTEMİYORUZ AMA AİLELER İŞİ KARIŞTIRIYOR.GERÇİ ONLARDA ÇOCUĞUM BENİM ÇEKTİĞİM SIKINTILARI ÇEKMESİN HESABINDAN GİDİYOR.OLAN BİZLERE OLUYOR.:DRABBİM HEPİMİZİN YARDIMCISI OLSUN.ABİ MİHİR YAPILAN ALTINLARDAN HARİÇ Mİ VERİLİR BEN BUNU TAM BİLMİYORUM.BEN ÖMERDEN MİHİR OLARAK BENİ HACCA GÖTÜRMESİNİ İSTEYECEM İNŞALLAH.EĞER İLERDE DURUMUMUZ EL VERİRSE HACCA GÖTÜRMESİNİ İSTEYECEM.;)

Şaka bir tarafada Şu zamanda evlilik için bir ev. bir araba, birazda düğün yapacak kadar paran, iyide bir işin oldumu bunlar mutluluğun saadetin ölcüsünü biraz daha arttırır. buna mukabilende Allaha'a çokça şükretmek lazım, eski sevdaları artık mumla, Fenerle arasan yine bulamazsın bunun sebebide eskiler Allah rızası için severdi, Allah rızası için sevildimi güzel mükkemmel olurdu şimdi herkes hevesim kursağımda kalmasın, mantık evliliği olsun diyor... Ne vardıki yani onca takıyıda istiyorlar hiç demiyorlar paran pulun varmı diye. Gerçi onu soruyorlar :D:D:D Kaynana kızı mutlu et yeter dese bari.
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

meftun61 yazdı:
aska mecnun yazdı:
meftun61 yazdı:
Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır.
S.A EVET ABİM BU SÖZ ÇOK DOĞRU AMA ŞU DEVİRDE EVLİLİK ÖYLE BİR HALE GETİRİLMİŞKİ ARTIK GENÇLER EVLİLİK SÖZÜ ZOR ALIYOR AĞIZLARINA.EVLENMEYE ADIM ATILIRKEN AİLELERİN ÇOCUĞUMUZ RAHAT ETSİN DÜŞÜNCESİYLE BİR SÜRÜ İSTEKLERDE BULUNUYORLAR.E BUNLARI KARŞILAMAYA GÜCÜ YETMEYENLER ÇOK ZOR DURUMDA KALIYOR.VE EVLİLİĞİ ERTELEDİKÇE ERTELEMEK ZORUNDA KALABİLENLER ÇOK FAZLA.


Aleykümselam, anlaşıldı Ömer damat itiraz etti bizim fındık bahçelerine, sana takılacak takılarada sende taş atıyorsun bana kardeşim biz senin mutlu mesut yaşamın için istedik onları yarın öbürgün ne olacağını bilemeyiz. dimizde mihir var. bakalım mihir olarak ne vetrecek ömer dağmat. :D:D

S.A ABİM ASLINDA BİZ OKADARINI İSTEMİYORUZ AMA AİLELER İŞİ KARIŞTIRIYOR.GERÇİ ONLARDA ÇOCUĞUM BENİM ÇEKTİĞİM SIKINTILARI ÇEKMESİN HESABINDAN GİDİYOR.OLAN BİZLERE OLUYOR.:DRABBİM HEPİMİZİN YARDIMCISI OLSUN.ABİ MİHİR YAPILAN ALTINLARDAN HARİÇ Mİ VERİLİR BEN BUNU TAM BİLMİYORUM.BEN ÖMERDEN MİHİR OLARAK BENİ HACCA GÖTÜRMESİNİ İSTEYECEM İNŞALLAH.EĞER İLERDE DURUMUMUZ EL VERİRSE HACCA GÖTÜRMESİNİ İSTEYECEM.;)

Şaka bir tarafada Şu zamanda evlilik için bir ev. bir araba, birazda düğün yapacak kadar paran, iyide bir işin oldumu bunlar mutluluğun saadetin ölcüsünü biraz daha arttırır. buna mukabilende Allaha'a çokça şükretmek lazım, eski sevdaları artık mumla, Fenerle arasan yine bulamazsın bunun sebebide eskiler Allah rızası için severdi, Allah rızası için sevildimi güzel mükkemmel olurdu şimdi herkes hevesim kursağımda kalmasın, mantık evliliği olsun diyor... Ne vardıki yani onca takıyıda istiyorlar hiç demiyorlar paran pulun varmı diye. Gerçi onu soruyorlar :D:D:D Kaynana kızı mutlu et yeter dese bari.

Aleykümselam;

Öyle olmaz kardeşim Hac ayrı kadının evlenmeden önce aldığı mehir ayrı, haca gitmek mehri kapatmaz. Zaten o niyetle haca gidilmez, sen şimdi karıştırma Hacı, ona inşAllah malınız mülkünüz olduğunda gidersiniz Nasip olurda... Mehir farklı bir mukayese, bizde Türklerde bir adap vardır hani duak açılmadan 5'i bir yerde takılır buda onun gibi Mehrin açılımını yaptım oku inşAllah.

Evliliğin ilerleyen seneleri içinde ortaya çıkan meselelerden birisi, kız için mehir konuşulurken erkek tarafının tedarik etmekte güçlük çekeceği külliyetli bir paranın talep edilmesidir. Veya hediye ve ev eşyası alınırken kız veya erkek tarafın bütçesini zorlayan nispet ve kalitede eşya istenmesidir. Bu durum karşısında taraflar imkân ve mâlî kaynaklarını zorlayarak, gerektiğinde borç altına girerek istenileni yapmakta ve tedarik etmektedir. Her ne kadar ilk başta mesele hallolmuş, talepler yerine getirilmiş olsa da, ya anne-babanın üzerine veya eşlerin payına büyük bir külfet ve ağır bir yük gibi miras kalmış olacaktır. Bazen bu borç ödeme müddeti seneleri bile aşmaktadır. Böylece genç evlilerin gamsız tasasız geçmesi gereken ilk yılları taksit veya borç ödeme sıkıntısıyla geçmiş olacaktır.

Her meselede olduğu gibi, bu hususta da bize en salim ve mâkul yolu gösteren Peygamberimiz "Nikâhın en hayırlısı en kolay olanıdır"(1) buyurarak, nikâhta herkesin kaldırabileceği ve kolayına gelen kadar bir masrafa girmesini tavsiye etmişlerdir.

Kadının bir hakkı olarak erkek tarafından verilmesi gereken mehrin miktar ve ölçüsü de yine sünnette mevcuttur. Bu husus gerek Peygamberimizin kendi şahsî tatbikatında, gerekse mümtaz Sahabîlerine gösterdiği örneklerde açıkça görülmektedir.

Hz. Fâtıma'nın çeyizi ve ev eşyası, zarurî olarak evde bulunması gereken birkaç parça eşyadan ibaretti. Nikâh muamelesini kolaylaştırıp gençlerin meşru olmayan yollara düşmelerine set çekilmesini isteyen Peygamberimiz, hiç parası olmayan, mâlî durumu pek zayıf bulunan Sahabîleri de yuva sahibi yapmıştır. Nitekim bir seferinde evlenmek isteyen bir Sahabîye "Demirden bir yüzük bile olsa kadına mehir olarak ver" buyurur. Sonra o zat Peygamberimize, "Demirden bir yüzüğüm de yoktur" deyince, Resul-i Ekrem Efendimiz, "Kur'ân'dan ezberindeki sûreleri kadına öğretmen şartıyla seni onunla evlendirdim" buyururlar.(2)

Adalet güneşi Hz. Ömer de insanların aşırı derecede mehir istemeleri üzerine şu hitabede bulunur: "Ey mü'minler, kadınların mehrini çoğaltmak hususunda aşın gitmeyiniz. Çünkü bunda aşırı gitmek, eğer dünya hayatında övünülecek bir şey veya Allah katında bir takva olmuş olsaydı, buna en çok hakkı ve liyakati olanınız Muhammed (a.s.m.) olacaktı.Halbuki o, hanımlarından hiçbir kadının mehrini on iki ukiyyeden [500 dirhem> fazla yapmamış ve onun kızlarından hiçbirinin mehrİ de on iki ukiyyeden fazla yapılmamıştır." (3)

îslâm hukukunda "başlık parası" değil, mehir vardır. Bazıları mehirle başlık parasını karıştırır. mehir doğrudan kıza, erkeğin bir hediyesi olarak verilirken, başlıkta kızın babasının, kızına mukabil kendi hesabına istediği bir para bahis mevzuudur. Damat adayından istenen bu para evliliği maddî bir pazarlık mevzuu haline getirmektedir.

Mehrin Kısımları:

İslâm hukukuna göre, bir Müslüman erkekle evlenen kadın, mehir adı altında bir mal alma hakkına sahip olur.Nikâh kıyılırken mehrin zikredilmesi tavsiye edilmektedir. Ancak nikâh esnasında mehir zikredilsin edilmesin, hattâ yok sayılıp inkâr edilse bile, kadın mehir almaya hak kazanır. Yâni, mehir kadının en tabiî hakkıdır.
Bu aynı zamanda İlâhî bir haktır, ancak evlilikten sonra, kadın, mehri kocasına bağışlayabilir. Kadın gönül rızâsı ile hibe etmediği takdirde bu hak devam eder.

Nisa Sûresinin 4. âyet-i kerimesinde bu husus meâlen şöyle ifâde buyurulur: "Kadınların mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer kendi istekleriyle bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin."

mehir daha çok iki tarafın karşılıklı rızâlarıyla tespit edilip edilmemesi itibariyle mehr-i müsemma ve mehr-i misil olarak iki kısma ayrılır. Konuşulup kararlaştırılan mehir (mehr-i müsemma) muaccel (peşin olarak) ve müeccel olmak üzere iki şekilde mütâlâa edilir. Nikâh akdi yapılırken veya birkaç gün içinde verilen mehre muaccel (peşin) adı verilir. Daha sonra vermek üzere söz verilen mehre de müeccel (veresiye) mehir denir. Her iki çeşit mehrin bir kısmı peşin verilerek bir kısmı da sonraya bırakılabilir.

Müeccel mehir için bir tarih verilmişse, vaktin girmesinden sonra kadın mehri hak eder, verilmesi icap eder.
Verilen süre bitmeden erkek ölse bile, kadına vaad edilen, mehir borç para gibi erkeğin geriye kalan mal lığından ayrılarak verilmesi gerekir. Müeccel olan mehirde bir müddet tayin edilmemiş, kararlaştırılmamışsa; boşanma veya vefat haline kadar tecil edilmiş sayılır. Boşanma yahut vefat vuku bulursa ödenmesi gerekir. Kocanın veya vârislerinin söz verilen meblağı ödemesi vaciptir, bunu ödemekle mükelleftirler.

Bir de mehr-i misil vardır ki, bu da başta mehir tayin edilmese, tabiî olarak kadın yaş, ahlâk, güzellik, mal gibi evsaflarda mümasili olan, benzeri diğer kadınlar göz önüne alınarak tespit edilen bir mehir esas alınır. Kararlaştırılan miktar peşin veya daha sonra ödenir.

Mehrin miktarı meselesine gelince, bunun azamî sınırı için belli bir miktar yoktur. Ancak en azı, Hanefî mezhebine göre on dirhem gümüştür. Bu da yaklaşık 40 gram eder. Ancak mehir hususunda itidali muhafaza etmeli, aşırıya varmamak, erkeğin de kadının da hukukî menfaatlerine riâyet edilmelidir. (4)

1. Ebu Dâvud, Nikâh: 31.
2. Müslim, Nikâh: 76.
3. İbniMâce, Nikâh: 17.
4. Reddü'l-Mubtar, 2: 329; Hukuk-u islâmiye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, 2: 115-124.
 

-Esmani-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2006
Mesajlar
2,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Web Sitesi
islamtarihim.com
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

karapece yazdı:
ben özür diliyorum bu sözü bir ALLAH DOSTUNUN sohbetinde duymuştum zamanı geçtiğimiz yazdır...benim aklım "kadınlarınız sizin tarlanızdır tarlanıza istediğiniz gibi girmekte serbestsiniz..."buna anlam veremedim ŞEFKAT PEYGAMBERİ BU SÖZÜ SÖYLEMİŞMİDİR VE SÖYLDİYSEDE ASLİ SEBEBİ NEDİR MERAK ETTİM...KADINLAR MAL DEĞİLLERDİR LÜTFEN...AYNI ZAMANDA BU HADİSİ YAZAN KARDEŞİMDEN RİCAM KAYNAĞI YAZMASIDIR...UNUTMADAN HER KAYNAKDA GÜVENİLİR DEĞİLDİR...


Kadınlarınız, sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz için ileriye hazırlık yapın. Allahtan korkun ve herhalde onun huzuruna varacağınızı bilin! Sen müminleri müjdele! BAKARA SURESİ 223

S.A

İSLAM MENBAAININ EN BAŞI YANİ SUYUN EN HALİSİ KURANDIR SÜNNETTİR...O HALDE BU AYETTE EN GÜVENİLİR OLAN KURANDANDIR...AYETİN TEFSİRİNE BAKILDIĞINDA KONU AÇIKLIĞA KAVUŞACAKTIR...
DİLEDİĞİNİZ YERDEN VARINIZ SÖZÜ ONU İSTEDİĞİNİZ ŞEKİLDE KULLANIN MANASINI DEĞİL SİZİN İÇİN HELAL KILINAN YOLDAN YAKLAŞIN ANLAMINI TAŞIR...YANİ SIHHİ OLARAKTA YASAKLANAN DURUM KURANDA MENEDİLMİŞTİR...BUNUN AÇILIMI AVRET MAHALLİDİR...BUNUN GAYRISI MEN EDİLMİŞTİR...
BUNU FETVA MERCİLERİ DİYOR...
BU KONU HADİSLE DAHA ANLAŞILIR OLMAKTADIR...

- Ummu Seleme (radiyallahu anha) anlatiyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam): Kadinlariniz (cocuk yetistirdiginiz) tarlalarinizdir, tarlaniza dilediginiz gibi gelin ayetiyle ilgili olarak soyle buyurdu: Tek yoldan (ki o da cocuk yoludur) olmak kaydiyla dilediginiz sekilde temas kurun
Tirmizi, Tefsir, Bakara, (2983).
 

fahribisgin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Haz 2007
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

benim bir sorum olacak
mesala yoldan geçen ezilme tehlikesi olan bir hayvanı kurtarsak doğrumu olur yoksa onun kaderinmi değiştirmiş oluruz
[mail][/mail]
 

Aşkâ Mecnun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
3,521
Tepki puanı
2
Puanları
0
Konum
Fatih - İstanbul
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

fahribisgin yazdı:
benim bir sorum olacak
mesala yoldan geçen ezilme tehlikesi olan bir hayvanı kurtarsak doğrumu olur yoksa onun kaderinmi değiştirmiş oluruz
[mail][/mail]


Lütfen sorularımızı "Sorularla İslamiyet" bölümümüze sorunuz.

Bir Ayeti Meallde şöyle buyurulmuştur.

"Kim iyilik yolunda çaba sarfeder iyilik yaparsa Allah iyilik yaratır. Kimki kötülük yolunda çaba sarfeder kötülük yaparsa Allah kötülük yaratır." Açık delil değilmidir?

Müslümanlar arasında ve Kelâm ilmi litaratüründe bu terim, genellikle

"Kaza ve Kader" şeklinde geçer. Bu iki kelime birbirinin gereği ve tamamlayıcısı gibidir. Bazı hadislerde, "Kadere İman", Hayrı ile Şerri ile kadere iman" diye geçmekte ise de çok de fa bir arada kullanılmaktadır. Ancak genellikle Eş'arîler "Kaza ve Kader", Mâturidîler ise "Kader ve Kaza" diye zikrederler. Bu kullanış, Kur'ân-ı Kerimde bir çok âyetlerde, ayrı yerlerde ve farklı anlamlarda geçen "kaza" ve "kader" kelimelerine verilen değişik anlamlardan ileri gelmektedir. Önemli olan; bu manaları iyi anlamak ve herşeyin Allahu Teâlâ'nın ezelde takdir ve tayin ettiği kaderine, yani ilahi ölçüye uygun olarak kaza şeklinde meydana geldiğine kesinlikle iman etmektir. Çünkü İslâm inançlarına göre her şeyin "takdir'i ilahi" ile yani "ilâhî kadere" uygun olarak yeri ve zamanı geldiğine, yani yaratıldığına inanmak şarttır. Ancak kader konusu kelâm âlimleri ve İslâm düşünürleri arasında derin görüş ayrılıklarına ve çetin tartışmalara sebeb olan, anlaşılması ve çözümü çok zor bir mesele, hatta bazılarınca "İlâhî bir sır" olarak kabul edilmektedir. Gerçek şudur ki; Selefiyye, Muhaddisler ve Ehl-i Sünnet Kelamcılarının ortak görüşüne göre, Allahu Teâlâ'ya ve onun, ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına iman, "kaza ve kadere iman" etmeyi de gerektirir. Çünkü lugat ve ıstılah manalarını açıklayınca anlaşılacağı gibi, "kader" Hak Teâlâ'nın "İlim" ve "İrade" sıfatlarına, "kaza" da "Kudret" ve "Tekvin" sıfatına dayanır. Yani bu sıfatlara inanmanın kesin sonucu ve gereğidir. Bu esasa dayanılarak ve İslâm inançları arasındaki önemli yeri dikkate alınarak, bir de, peygamberimiz (s.a.s)'in meşhur "Cibril Hadisi" de, nakli delil sayılarak "Kaza ve Kadere İman" ayrıca belirtilmiş ve "İman Esasları" arasında altıncı esas kabul edilmiştir. Nitekim bazı sahih ve meşhur hadislerle beraber (Buharî, el-kader; Müslim, el-iman) bir çok âyet-i kerimede her şeyi ilâhî takdire, tabi olduğu ve Allah'u Teâlâ'nın Kudretinin ve hükmünün (kazasının) bir gereği olarak yaratıldığına işaret olunmuştur. Kaza ve kader kelimelerinin lugat ve Kur'an âyetlerinde geçen değişik anlamları ile, Mâturîdilere ve Eş'arîlere göre terim manaları şöyle açıklanabilir:

"Ka-de-re" kökünden gelen kader; lugatta; "ölçü, ölçme, miktar, bir şeyi ölçerek belirli bir ölçüye göre yapmak, onu takdir ederek tayin ve tahsis etmek", anlamlarına gelir. Rağıb el-İsfehanî'ye göre "kader ve takdir" bir şeyin miktarını ve sınırını bildirir (el-Müfredad, s.403). Yani Kader; her hangi bir şeyin mahiyetini gösteren ve sınırlayan bir ölçüdür. Nitekim her şey "ilâhî bir ölçü"ye bağlı olarak ezelde takdir ve tayin edilmiştir. Mesela: buğday tohumu veya hurma çekirdeği kendilerine özgü öyle bir ölçü ve belirli özelliklerle takdir ve tayin edilmiştir ki birincisinden yalnız buğday, diğerinden yalnız hurma ağacı yetişir, başka bir şey yetişmez. Her nebatın her ağacın veya hayvanın tohumu da öyledir. O halde kader; bu âlemin ve ondaki bütün varlıkların ilâhî hikmete göre yaratılmasında ve varlığının devamında esas olan "İlâhî bir ölçü, İlâhî bir kanun" dur.

Kader kelimesi Kur'an-ı Kerim'de "masdar" ve "fiil" olarak geçmektedir. "Şüphesiz biz, her şeyi(n mahiyetini) belirli bir ölçüye (kadere, ilâhi takdire) göre yarattık" (el-Kamer, 54/49) âyetinde mastar; "...(Allah) herşeyi yaratmış ve her birisine belirli bir nizam vererek onun kaderini takdir ve tayin etmiştir" (el-Furkan, 25/2). Yani, yaratılacak şeylerin bütün özelliklerini, yerini ve zamanını Hak veya batıl, hayır veya şer, sevap veya ikab olacağını ezelde tayin ve tespit etmiştir anlamını ihtiva eden âyette de fiil olarak kullanılmıştır.

"Kaza" kelimesine gelince: lugatta; "bir şeyi sonuna getirerek hükme bağlamak", yani onun sözle veya hareketle tamamlanması, "fiillerin zamanında yaratılması"dır.

Bu kelime Kur'an'ı Kerim'de "mastar" olarak değil, "fiil", "fâil" ve "Mef'ul" olarak kullanılmıştır (Fussilet 41/2, Taha, 20/72 Meryem, 19/21). Yerine ve manaya göre; "emir, hüküm, ilan, beyan" ve özellikle "yaratma" manalarına gelir. "Rabb'in, yalnız kendisine ibadet etmenizi "kaza etti"emretti (öyle hükmetti)"(el-İsra, 17/23). Kaza kelimesi "emir ve hüküm" manasınadır. Emir ve hüküm ise, bir şeyi "sözle tamamlamak" tır. "Bunun üzerine onları (Allah c.c) yedi gök olmak üzere iki günde yaratır (kaza etti) " (Fussilet,41/12) âyetinde de kaza, yaratmak (halk etmek) anlamına kullanılmıştır. Bu âyette geçen "Kadâhunne" kelimesi, Allahu Teâlâ'nın onları ezeli olan ilmi ve sonsuz hikmeti ile yaratmış olduğunu ifade etmektedir. Kaza kelimesi özet olarak; "herhangi bir şeyi sona erdirip varlığını tamamlamak" anlamına ise de, bu mana, yerine göre bazen değişebilmektedir (fazla bilgi için bk. Abdul Kerim el-Hatip, el-Kadâ ve'!-Kader, s.147-151).

Kaza ve Kader'in ıstılah manaları itikatta "Ehl-i Sünnet" mezhepleri olarak tanınan Eş'arî ve Mâturîdî âlimlerine göre birbirinden farklı ve değişiktir.

Maturidîlere göre kader; "Allah Teâlâ'nın, ezelden ebede (sonsuzluğa) kadar olmuş ve olacak şeylerin zamanını, mekânını, sıfatlarını ve her türlü özelliklerini bilmesi, ezelde o mahiyyet ve şekilde takdir ve tahdid etmesidir. "Bu tarife göre kader, Hak Teâlâ'nın "İlim" ve "İrade" sıfatlarına bağlı olup, bu ilahi sıfatlara ve taalluklarına iman, kadere imanı da gerektirmektedir.

Maturîdîlere göre kaza ise; "Allahu Teâlâ'nın ezelde irade ve takdir etmiş olduğu şeyleri, zamanı gelince, ilim, irade ve ezeldeki takdirlerine uygun olarak yaratması" demektir. Bu bakımdan kaza, maturîdîlere göre ayrı bir kemal sıfatı olan "Tekvin" sıfatına tabi olup onun ilgi alanına girer.

Bu tariflere göre kader, kazadan daha genel olup, taalluk ettiği alan daha geniştir. Çünkü kader, bu kâinatı idare eden ilâhî kanun ve ilâhî ölçü, kaza ise, bu kanuna uygun olarak tenfizdir, aynen uygulamaktır. Allah (c.c) her şeyi bir sebep ve hikmete dayanarak yapar. Kadere böyle inanılması gerekir.

Eş'arilere göre kaza, hüküm manasına olup, "Allahu Teâlâ'nın bu kâinatta meydana gelecek şeylerin hepsini nasıl, ne zaman, hangi şekil ve özelliklerde olacaklarsa, ezelde öylece bilmiş ve ezeli ilmine uygun olarak dilemiş olmasıdır."

Kader ise; "Hak Teâlâ'nın her şeyi vakti gelince ezelî ilmine uygun olarak irade ettiği (dilediği) şekil ve vasıfta yaratmasıdır."

Eş'arilerin bu tariflerine göre kaza, kaderden daha genel ve şumüllü olup, Allah (c.c)'ın ilim ve irade sıfatlarına; kader ise, kudret sıfatına tabi olup, bu sıfatın hadis olan ikinci taallukunun eseridir. Çünkü Eş'arîlere göre Hak Teâlâ'nın "Tekvin" diye ayrı bir sıfatı bulunmamaktadır. Madurîdîlere göre durum aksine olup, kader, kazadan daha şumüllü ve geneldir. Ayrıca, Maturîdîlerce yapılan tarifler "Kaza ve Kader" kelimelerinin lugat manalarına daha uygundur. Özel olarak bilinmesi ve inanılması gereken husus; bu âlemde var veya yok olan her şey, Allah Teâlâ'nın kaza ve kaderi iledir. Her şey bu ilâhî irade, ezeli ilim ve mutlak kudrete uygun olarak var veya yok olur. Yani kâinattaki her şey bu ilahi kanuna tabidir. Her şeyde ve her yerde kader, yani onu vücuda getiren vasıf ve ölçüler ile belirli sebepler mevcuttur. Bunlar ezelî olan Allah'ın ilmine ve iradesine bağlıdır. Bu sebeplerin birleşme veya ayrılmasından ortaya çıkan olay ve eşya ise, kazadır, kaza-i ilahî'nin tecellileridir. Hak Teâlâ'nın kader ve kazasında ilahi hikmetler vardır. Çünkü Allah (c.c) her şeyi bir sebep ve hikmete göre yaratır. Bu esasa göre Hak Teâlâ kâinattaki her şeyi tespit ettiği ilahi plana ve yüce nizama göre yönetmektedir. O halde kainatta meydana gelen maddi-manevi her çeşit varlıklar ve olaylar, gayesiz olarak rastgele ortaya çıkmamaktadır. Belki her şey, Allahu Teâlâ'nın ezelî ilmi, mutlak iradesi ve sonsuz kudreti ile ilâhî ölçüye plan ve nizama uygun olarak yaratılmaktadır.

"Fâil-i Muhtar" olan Allah (c.c) her şeyi meydana gelmeden önce ezelî ilmi ile bilip, onların vasıf ve özelliklerini, yerini ve zamanını takdir ve tespit ederek "Levh-i Mahfuz"a yazmıştır. Bu gerçeklere şu âyetler delâlet etmektedir. "(Gerek) yeryüzünde ve (gerek) kendi nefislerinizde herhangi bir musibet gelmemiştir ki, bu Bizim onu yaratmamızdan önce kitapta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre kolaydır" (el-Hadid, 57/22). "De ki; Allah'ın bizim için yazdığından başka bir şey bize isabet etmez" (et-Tevbe 9/51). Allah'ın kazası "Levh-i Mahfuz" da yazılı olan kaderine daima uygun olarak tecelli eder. Kadere halk arasında "alın yazısı" da denmektedir. Bilinmeyen alın yazısı bilerek veya kayıtsız olarak veya unutarak yapılan günahları mazur göstermez, insanın iradesini etkisiz hale getirmez ve onu sorumluluktan kurtarmaz. Kaza ve kaderin birbirine aykırı düşmesi imkansızdır. Aksi halde kâinatın mizan ve düzeni bozulur, varlıklar âlemi devam edemezdi. Çünkü bu muazzam kâinat yer ve göklerdeki canlı cansız varlıklar, ilahî bir plan ve kanun olmadan varlığını koruyamaz.

İnsan İradesi-İhtiyârî Fiilleri ve Sorumluluk

Bilindiği gibi insan, kâinattaki yaratıkların en olgunu ve şereflisidir. Çünkü, bu âlemdeki canlı cansız varlıkların hepsi, insanın emrine ve hizmetine verilmiştir. Bu bakımdan insan, Rabb'ini bilmek ve O'na ibadet etmek için olduğu gibi, bu dünyayı imar ve ıslah etmek için de yaratılmıştır. Bu sebeple "Allahu Teâlâ, insana her türlü güzel vasıflar, yanında onu diğer varlıklara üstün kılan ve insan yapan, akıl, ruh, irade ve ihtiyar gibi manevi değerler vermiştir. O, aklı, irade ve seçme gücü ile diğer varlıkların yapamayacağı bir çok işleri yapmak, yeni yeni şeyler keşfedip kesb etmek kudretine sahiptir. İnsana bu sınırlı kudreti ve cüzî iradeyi veren; gücü her şeye yeten mutlak kudret, kulli irade ve sonsuz kemal sahibi olan Allah Teâlâ'dır. Fakat insana verilen bu sıfatların hiç biri tam ve mutlak değildir. Allah'ın kemâl sıfatlarına nazaran çok eksik ve sınırlıdır. Bu sebeple insan, iradesini, fıtrî yeteneklerini ve diğer sıfatlarını kullanırken, belirli ölçülere, kayıtlara ve ilâhî kanunlara tabidir. Fakat bu kayıtlara ve bazı engellere rağmen insan, cüz'î iradesini kendi sınırları içinde kullanmakta ve dilediği tarafa yöneltmekte serbesttir. Gerçek şudur ki insan, belirli ölçüler ve sınırlar içinde hareket edebilen hür bir varlıktır. O halde insanın kendi irade ve ihtiyarı ile yaptığı, isteyip kesbettiği (elde ettiği) işler vardır ve yaptığı bu işlerden elbette sorumludur. Yapmakla mükellef olduğu iyi ve güzel işler karşılığında mükafaat alacak, yapmaması gerekenler karşılığında da ceza görecektir. Çünkü insan, kendi irade ve isteğiyle iyi veya kötü belirli bir işi yapmaya karar vermiş ve o kararını uygulamaya koymaya girişmiş olmakla, o işin sorumluluğunu yüklenmiştir. İşte insanlar, sahip oldukları bu irade ve ihtiyarları (seçme melekelerine sahip olmalarından dolayı mükellef ve yaptıkları işlerden sorumludurlar. Bu teklif esasına göre dinen sevaba layık veya cezaya müstehak olurlar. Aksi halde insanlar mükellef ve yaptıkları işlerden sorumlu olmazlar. Teklif ve sorumluluk, sevap ve ikab (ceza) esaslarını kabul etmemek ise, bütün ilahî dinlerin esas ve gayesine aykırıdır.

Diğer taraftan, şayet insanlar yaptıkları her işi mecburi ve zorunlu olarak yapar diye düşünürse, cebir (zorlama) lazım gelir ve insan iradesi inkâr edilmiş olur. Yani insanların yaptıkları hiç bir işte irade ve ihtiyarları olmaz, buna rağmen o işlerden sorumlu tutulmuş olurlar ki bu, ilahi adalete aykırı düşer. Bu sonuç ise batıldır.

O halde, karşımıza, birbiriyle zor bağdaşan iki dini esas çıkıyor:

Birincisi; "Allah (c.c) her şeyin halîkı (yaratıcısı) dır" (ez.-Zümer, 39/62) âyetine uyarak, Hak Teâlâ'nın yegane yaratıcı olduğuna, yaratıcılıkta hiç bir ortağı bulunmadığına ve kulun ihtiyari fiillerini de yaratanın Allah olduğuna iman etmektir.

İkincisi de; kul, kendi irade ve ihtiyarı ile yaptığı (zorunlu olmayan) İhtiyari Fiillerinden sorumludur. Yani Allah'ın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçınmakla mükelleftir. Bu, teklif ve sorumluluğun esası olup, dinde sevap ve ikabın kaynağıdır. Bu esas, bizi "insanın sorumlu olması için, fiilini icad etmesi gerekir" sonucuna götürebilir. Bu sonuç ise, birinci esasa aykırı düşer.

İşte, inanılması gereken bu iki esas arasında görülen çelişkiyi kaldırmanın zorluğu, insan aklını tereddüde ve fikir ayrılıklarına sevketmiş ve bu konuda Ehl-i Sünnet dışı mezheplerin doğmasına neden olmuştur. O halde ihtilafın ana sebebi; insanların "ef'âli ihtiyariye" diye anılan kendi irade ve ihtiyarları ile yaptıkları "fiilleri yaratmak" Allah Teâlâ'nın fiillerinden midir? Yani bu irâdı fiillerin yaratıcısı Hak Teâlâ mıdır, yoksa o fiili bizzat işleyen kul mudur? meselesidir. Bu konuda farklı görüşler ve ayrı ekoller ortaya çıkmıştır:

1-Mutlak cebir düşüncesine dayanan "Cebriyye" mezhebi öncüsü Cehm b. Safvan olduğundan "Cehmiyye" adıyla da anılır.

2-Mutlak ihtiyar fikrine dayanan Kaderiyye ve "Cumhuru Mu'tezile" mezhebi.

3-Cebr ve ihtiyar arasında görülen "Mâturîdiyye" mezhebi.

4-"Cebr-i Mutavassıt" olduğu iddia edilen "Eş'ariyye" mezhebidir.

İlk iki mezhep, insan iradesi üzerinde aşırı giden ve birbirinin zıddı olan "mutlak cebir" ve "mutlak ihtiyar" fikrine dayanan ve böylece ifrat ve tefrite kayan Ehl-i Sünnet dışı bâtıl mezheplerdir.

Son iki mezhep ise, ifrat ve tefrite sapmayan hak mezheplerdir. Her ikisi de, Ehl-i Sünnet görüşünü temsil ederler.

Cebriyye; insanın irâdî fiilleri üzerindeki kudret irade ve ihtiyarını tamamen inkâr ederek, kulun daima mecbur ve muzdar olduğunu, yaptığı işlerde hiç bir rolü olmadığını iddia ediyor. Böylece "teklif ve sorumluluk" esasını yıkarak, insanı mutlak cebre teslim ediyor. Onu âdeta cansız bir varlık seviyesine indiriyor. İslâm'ın ana prensipleriyle bağdaşmayan bu çarpık görüş, müslümanlar arasında rağbet görmemiş ve kısa zaman sonra ortadan kalkmıştır.

Kaderiyye ve Mu'tezilenin büyük çoğunluğu; Cebriyye'nin mutlak cebir fikrinin tam aksini savunacak, insanı "hâlikiyet" yani yaratıcı derecesine çıkarıyor ve "kul, yaptığı ihtiyârî fiillerin yaratıcısıdır" diyorlar. Böylece Allahu Teâlâ'ya, bir çeşit şirk koşma gibi tevhid akidesine aykırı bir duruma düşüyorlar.
 

cemil cemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Mar 2007
Mesajlar
304
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İslamda cinsellik nasıl olmalı???

aska mecnun yazdı:
Adetli veye lohusa kadınla cinsel ilişkinin kefareti nedir ?
Allah Resulu buyuruyor:

"Karısıyla hayız halinde, adetin ilk günlerinde ilişkide bulunursa bir dinar, son günlerinde bulunursa yarım dinar sadaka verir."

Fıkıh kitaplarında, "Eğer kan kırmızı veya siyah ise bir dinar, sarı ise yarım dinar sadaka vermesi müstehap olur" denilmektedir.

Eğer bir müslüman adet halindeki hanımıyla ilişkide bulunmuşsa önce tevbe etmesi gerekir. Sonra da yukarı da belirtildiği üzere fakirlere sadaka vermesi gerekir. Bu sadakayı her iki taraf da verir.

Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN

________________________________________________________________________________

[big]Bakire[/big]

Bu kelime genelde kız için kullanılır. Kızoğlan kız, henüz el değmemiş, cinsi temasta bulunmamış. Meşru veya gayrimeşru olarak bir kadınla cinsi temasta bulunmamış erkek için de "bekareti zedelenmemiş" ifadesi kullanılır.

İslam hukukunda bakirelerle ilgili bazı özel hükümler vardır. Bir veli bûluğ çağına eren kızını evlenmeye zorlayamaz, onun razı olup olmadığını sorar. Kız bakire ise susumasıve gülümsemesi onun evlenmeye razı olduğu anlamını taşır. dul kadından ise açıkça izin gerekir.

Hz.Aişe (r.a.):
- Ya Resulullah! Er görmedik kız utanır.
-Bakirenin rızası susmasıdır.

Bir kızın bekareti sıçramakla, yaralanmakla veya yaşlanmak suretiyle zail olursa bakire sayılır.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bakire ile evlenmeyi teşvik etmiştir. Çünkü onunla ülfet etmek ve onu kendine bağlamak daha kolay ve güzel olur. Bununla beraber Resullullah (s.a.s.) dul ile evlenenlere de hayır dua da bulunmuştur.

Cabir b. Abdullah rivayet ediyor:
"Babam Abdullah öldü. Geride yedi kız bıraktı. Ben dul bir kadınla evlendim. Resulullah bana:
- Ya Cabir! Evlendi mi?
- Evet, evlendim
- Kız mı, yoksa dul mu?
- Dul ya Resulullah.
- Kendisini güldüreceğin ve seni güldürecek bir kızla evlenseydin ya.
- Babam Abdullah, Uhud da şehit oldu. Fakat geride yedi kız bıraktı. Doğrusu ben de bunların arasına kendileri gibi genç bir kız getirmeyi hoş görmedim de onların işlerini görecek ve onları terbiye edecek bir kadınla evlenmeyi uygun gördüm.
- Allah eşini sana mübarek eylesin.

Resulullah (s.a.s)'ın hanımları içersinde kız olarak evlendiği sadece Hz.aişe validemiz vardı. Diğer bütün hanımları ile dul olarak evlenmişti. Bu bakımdan Hz.aişe validemiz bununla iftihar ederdi. Bir defa Hz.Aişe validemiz Resulullah (s.a.s)'a:
- Ya Resulullah? Lütfen söyler misin? Sen bir vadiye insen de orada bir mahsülü yenmiş bir ağaç, bir mahsülü yenilmemiş bir ağaç bulsan, deveni hangisinde yayar, otlatırsın?
- Başkası tarafından otlatılmayan ağaçta.
Hz.Aişe (r.a.) bu sorusu ile Resulullah'ın kendisinden başka bakire biri ile evlenmediğini kastetti.


Kaynak:
1) Muslim
2) Şamil İslam Ansiklopedisi

--------------------------------------------------------------------------------

[big]Cuma Günü Cinsel İlişkide Bulunmak [/big]

Allah Resulü buyuruyor:

"Her Cuma günü karısıyla cinsi münasebette bulunamayacak olanınız var mı? İyi ya bunda hem kendisinin, hem de eşinin yıknması sevabı olmak üzere iki birim sevabı vardır."

Bazı müçtehid alimler, Perşembe günü gecesi cinsi münasebette bulunulmasının da, Cuma günü yıkanılmasını öğütleyen hadislerin kapsamına girebileceğini, aynı sevaba erdirebileceğini ifade etmişlerdir.

Kaynak:
İslama Göre Cinsel Hayat, Ali Rıza Demircan, Eymen Yayınları


--------------------------------------------------------------------------------

[big]Erkek Hanımının Göğsünden Süt emse [/big]

Kadının memesinden süt emmek veya içmek, süt anne ve süt evlatlığı için yeterli değildir.
Süt emen kişi iki yaşını doldurmamış olması gerekir. Bu itibarla hanımının göğsünü emen erkeğin süt evladı olması düşünülemez.
Bir erkek hangi sebeple olursa olsun, hanımının memelerinden emse zevciyat hayatlarını devam ettirmelerine bir engel teşkil etmez.
Günah değildir.

Kaynak:
Mehmed Emre, Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Eser Neşriyat, 1.c 135,142, / 2.c. 669.


--------------------------------------------------------------------------------

[big]CİNSEL EĞİTİM NASIL OLMALI [/big]
Dr. İbrahim Erbıyık
Zafer Dergisi - 2001-OCAK-289. SAYI


KADIN VE ERKEK... 'Her birinin kendisine has cinsel özellikleri vardır. Ergenlik çağı ile birlikte zirveye çıkan cinsel ihtiyaçlar, cinsel problemler, evlilik ve aile, evlilikte cinsel hayatın tatminkâr olması için uyulması gereken kurallar, hamilelik ve doğum, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığı, müstehcenlik ve muzır neşriyat, toplumda kadın erkek ilişkileri...'

Bütün bunlar insan cinsî hayatının ana başlıklarıdır.

Cinsel konuların akıl almaz istismarlara konu yapıldığı bir zamanda yaşıyoruz.

Bir tarafta cinsel hayat ayıplarla örtülü bir tabu olarak görülüyor... Öbür yanda, bütün mahremiyet sınırlarına meydan okuyan bir teşhircilik furyası yürütülüyor... Bu tezat tablosundan ortaya çıkan sonuç: cinsel hayatta tam bir anarşi hüküm sürüyor. O halde, dinî kaynaklara ve çağdaş ilimlere dayanarak yapılacak bir cinsel eğitim ihtiyacı ihmale gelmeyecek kadar âcil olmaktadır.

Cinsî konuların insan hayatındaki yeri nedir? Cinsel hayat hakkında bilmemiz gerekenler nelerdir? Medyanın olumsuz bombardımanından nasıl kurtulacağız? Doğru olan nedir? Neler yanlıştır? Sevap, ayıp, günah kavramları en doğru şekilde nasıl anlaşılacaktır?..

Cinsellik hayatımızın bir parçasıdır. Yüce Kitabımızda da şöyle buyrulmuyor mu? İnsanlar iki ayrı cins olarak, 'erkek ve dişiden' yaratılmıştır. Bir çok ayette eşler arasındaki münasebetlerin biyolojik ve psikolojik boyutlarına işaret edilmiştir.

Yaradılışımıza yerleştirilen çok önemli bazı temel ihtiyaçlar vardır: Beslenme, barınma,uyku ve cinsellik gibi...

'Şehvet' olarak adlandırılan cinsî arzu (libido, cinsel haz) kadınla erkek arasında yaratılan birbirine yakın ve beraber olma ihtiyacının biyolojik temellerinden biridir.

Rum suresinin 21. ayetini dinleyelim: 'Yine O'nun delillerindendir ki, size kendi cinsinizden, kendilerine meyil ve ülfet edeceğiniz eşler yarattı. Aranızda merhamet ve sevgi koydu. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için, ibret alınacak çok deliller vardır.'

Bediüzzaman, İşârât-ül İ'caz adlı eserinde, nefis bir duygusal yorum yapıyor:

'İnsanoğlunun en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut olmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezzetlerde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet, bir işte hayrete düşen veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun, ister ki; birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalblerin en latifi, en şefiki, kısm-ı sani ile tabir edilen kadın kalbidir.'

Her bir hücrenin mikrokozmik seviyede, elektronlarına kadar, en ince bir plan dahilinde her türlü ihtiyacını mükemmelen karşılayan Vücut Sarayının Sahibi insanoğlunun bütün ihtiyaçlarını da belli nizamlara bağlı kılarak karşılamıştır. Dinimizin bize kazandırdığı iki temel ölçü olan helâl ve haram kıstaslarına göre kurulan bu nizam, insanın her bakımdan huzurlu olmasının şartlarını sunmaktadır.

Madem insanlarda cinsî ihtiyaçlar, arzular yaratılmıştır. Kadın erkeğe, erkek de kadına eğilimli kılınmıştır. O halde aile hayatı ortamında bu duyguların meşru bir şekilde karşılanması, sağlıklı ve vazgeçilmez bir husustur.

Dinimizde evliliğe büyük önem verilmiş, cinsel hayatı düzenleyen emir ve yasakların büyük çoğunluğu da bu temel ölçüye göre belirlenmiştir.

Zinanın, homoseksüelliğin, evlilik içinde cinsel hayattan çekilmenin, kısırlaşmanın, şehvetle bakmanın vs... yasaklanması, cinsî duyguların meşru yoldan, evlilik hayatı içerisinde tatminine dönük prensiplerden bazılarıdır.

Helâl ölçülerdeki cinsel yakınlaşma ibadet sınırları içerisinde değerlendiriliyor. Zira cinsel ihtiyaçlar kulluk bilinci içerisinde, emredilen prensipler doğrultusunda karşılanması huzur ve mutluluğun en önemli şartlarından biridir.

Cinsel hayattaki sapmaların insanları ne gibi tehlikelere maruz bırakabileceğine sanırım AIDS iyi bir örnektir.

Cinsel eğitim şart mı? İslam'ın emir ve yasaklarını öğrenmek, büluğ çağından itibaren aklı başında olan her Müslüman'a farz ve şart değil midir? Elbetteki bir kısım ibadetlerin sıhhati, bu bilgilerin bilinip yaşanmasına bağlıdır. Gusül abdestinin hangi hallerde zorunlu olduğunu kavramadan ibadet hayatı sağlık kazanabilir mi? Öyleyse cinsel bilgiler de doğru kaynaklardan öğrenilmelidir.

Çocuklar cinsel farklılıklarını daha iki, üç yaşından itibaren sezmeye başlarlar. Bildiğimiz anlamdaki cinsel 'bilinç' ise ancak büluğ çağı ile birlikte yerleşmeye başlar.

Aslında cinsel terbiye ve eğitim doğumla başlamalıdır. Kılık kıyafetten davranışlara, oyun ve oyuncaklara kadar pekçok hususta kız ve erkek çocukları farklı yetiştirilmelidir. Hz. Hasan'ın doğumunda sarıldığı sarı giysiyi Efendimiz beyaz bir giyecekle değiştirmiş, renk ayrımının önemine dikkat çekmiştir.

Cinsel terbiye çocukların büyüyüp gelişmesine göre yoğunlaşan bir seyir takip eder. Kızların anneleri, erkeklerin babalarınca eğitilmeye başlamaları en uygun olanıdır.

Eğitimin amacı çocuğun cinsine has davranışları normal ve sağlıklı şekliyle kazanmasıdır. Çocuktaki normal gelişme seyri dikkatle izlenmeli, sorularına kaçamaklar, ve yanlış sapkın yorumlar yerine, tatmin edici cevaplar verilmelidir. Azarlamak, baştan savmak zarar vericidir.

İbadetle ilgili cinsel bilgilerin verilmesinde geç kalınmamalıdır. Namaz ve orucun gerekleri öğretilirken bu bilgiler verilebilir. 6-7 yaş civarı uygundur. 7 yaşında, en geç 10 yaşında çocukların yatakları, odaları ayrılmalıdır.

En hassas dönem büluğ çağı: Bedenlerdeki farklılaşma ve duygu dünyalarındaki değişmeler, ana, babaların onlarla ciddi bir şekilde konuşmalarını, yol göstermelerini gerektirir. Artık çocukluktan çıktıkları, yetişkin birer genç kız veya delikanlı oldukları, bedensel ve ruhsal gelişmelerin onlara yüklediği sorumlulukların gereği anlatılmalıdır. Karşı cinsle ilişkilerin düzenlenmesi, cinsel hayatlarında nelere, nasıl dikkat edip, yasaklardan kaçmaları benimsetilmelidir. İnce ayrıntılara girmek yersizdir. Ancak evlilik hayatına ait meşru bilgilerin sapık, yanlış, kulaktan dolma, art niyetle piyasaya sürülmüş tehlikeli, zararlı 'cinsel eğitim' yayınlarıyla karşılanmasının önüne geçilmelidir.

Hadislerde belirtilen, meşru ölçüler içindeki cinsel hayat, Allah'a kulluğun bir yoludur. Sünnete uygun yaşayanın her konuda olduğu gibi cinsel konularda da başı ağrımaz.

Aile ortamında ananın kızına, babanın oğluna samimi bir havada doğru bilgileri sunması niçin ayıp olsun ki?.. Allah hakkı öğrenmede haya etmemizi emretmiyor ki..

Dengeli ve istikametli bir cinsel hayat huzurun, mutluluğun yollarından biridir.

Utanma duygusundan arındırılmış bir hayat anlayışının her fırsatta yaygınlaştırılmaya çalışıldığı, cinsî enerjiyi çizgi dışına kaydırma gayretlerinin olumsuz atmosferinde, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak için geç kalmış sayılmayız. Böylece dünyayı cennete çevirecek huzur ve saadetli aile ortamı yüzümüzde güller açtırır.

--------------------------------------------------------------------------------

[big]Arefeyi bayrama bağlayan gece cinsi münasebet olur mu?[/big]

Bunda bir günah yoktur. Fakat o geceyi ibadetle geçirmek daha güzeldir.


--------------------------------------------------------------------------------

[big]Göz Zinası [/big]

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"(Ey Resûlüm), Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan beri alsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Muhakkak ki Allah, onların bütün yaptıklarından haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, gerdan, baş, kol, bacak ve kol gibi yerlerini) göstermesinler. Ancak bunlardan görülmesi zaruri olan (yüz, el ve ayaklar) müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar..."
(Nur Suresi : 31)

Yukarıdaki ayetler erkek olsun kadın olsun bütün müslümanlara zinanın haram kılındığını bildirmektedir. Ayrıca, yine hem erkek hem kadınlara, kendilerini zinaya ****ürecek davranışlardan sakınmaları emredilmektedir. Yine bu ayetlerden insanı zinaya sürükleyen en önmeli şeyin şehvetle namahreme bakmak olduğu öğrenilmektedir. Bu nedenle Allah Teâla, erkek kadın bütün müminlere gözlerini haramdan sakınmalarını, yani namahreme bakmamalarını emir ve tavsiye buyurmuştur.

Bakış zinanın başlangıcıdır. Bunun için gözü korumak mühimdir, "Bakıştan ne olur" diyerek bu konuda aldırmazlık gösterenler sonunda büyük felaketlerle karşılaşırlar. Kasdi olmayan ilk bakıştan, kişi sorumlu tutulmamıştır. Fakat tekrar tekrar bakmak yasaklanmıştır.

Bu konuda Hz.Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Birinci bakış, sana ama ikincisi aleyhinedir."

Yabancı erkek ve kadınların birbirine göz kırpmaları, kadının gözlerini süzmesi, gözlerin zinasıdır.

Şurası unutulmamalıdır ki; şehvetle bakışın "zina" olarak ifadesi hakiki manada cinsi temasla meydana gelen zina olmayıp, belki zinaya ****üren en önemli sebeplerden biri olduğunun anlatılması sebebine bağlıdır. Bunun için "göz ve dil zinası" olarak bildirilen durumların "hakiki zina" ile bir tutulması mümkün değildir.

Bir göz ki, anın olmaya ibret nazarında
Ol sahibinin düşmanıdır baş üzerinde


Kaynak:
1) Şamil İslam Ansiklopedisi
2) İslamda Kadın ve Aile, Mehmet Emre


--------------------------------------------------------------------------------

[big]Adetli veye lohusa kadınla cinsel ilişkinin kefareti nedir ?[/big]

Allah Resulu buyuruyor:

"Karısıyla hayız halinde, adetin ilk günlerinde ilişkide bulunursa bir dinar, son günlerinde bulunursa yarım dinar sadaka verir."

Fıkıh kitaplarında, "Eğer kan kırmızı veya siyah ise bir dinar, sarı ise yarım dinar sadaka vermesi müstehap olur" denilmektedir.

Eğer bir müslüman adet halindeki hanımıyla ilişkide bulunmuşsa önce tevbe etmesi gerekir. Sonra da yukarı da belirtildiği üzere fakirlere sadaka vermesi gerekir. Bu sadakayı her iki taraf da verir.



Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN


--------------------------------------------------------------------------------

[big]HURİLER[/big]


Gözleri iri ve siyahı çok siyah, beyaz kısmı da çok beyaz olan, Cenâb-ı Allah'ın, cennetliklere vadetmiş olduğu güzel kızlardan her biridir.
Kur'ân-ı Kerim'de Huriler


Müttakiler güvenli bir yerde; bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan giyinerek karşılıklı otururlar. Böylece biz onları, siyah iri gözlü hûrîlerle evlendirmişizdir. (ed-Duhan, 44/54).

Müttakilere kurtuluş, başarıya ulaşma, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt (kız)lar ve dolu dolu kadehler vardır. (en-Nebe', 78/31-34)
Onlar koltuklara yaslanıp kurularak, birçok meyveler ve içecekler isterler. Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (utangaç bakışlı) yaşıt dilberler vardır. (es-Sâd, 38/51, 52).
Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için inşa etmişiz (yeniden yaratmışız)dır. Onları bâkire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. (el- Vâkıa, 56/35-38).
Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır" (er-Rahmân, 55/70).
Orada utangaç bakışlı öyle kadınlar vardır ki, bundan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmamıştır. (er-Rahmân, 55/56).
Ve sedeflerinde saklı inciler gibi iri siyah gözlü esler" (el-Vâkıa, 65/22, 23).
Hadislerde Huriler


Cennet ehlinden her birinin iki kadını vardır ki, vücutlarının şeffaflığından baldır kemiklerinin ilikleri etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet arasında ne ihtilaf vardır ne de düşmanlık; gönüller sanki bir gönül, sabah akşam Allah'ı tesbih ederler" (Buhârî).
Ümmü Seleme, Peygamber (s.a.s)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa Cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar. Rasûlüllah (s.a.s); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir" diye cevap verir. Ümmü Seleme; "Niçin" deyince O, şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için" (Tabarânî'den naklen; Mevdûdî, Tefhîmü'l-Kur'ân Terc., VI. 81).

--------------------------------------------------------------------------------

[big]Cinsel Görevden Kaçınma [/big]

Kadının cinselliğinden yararlanmak kocanın hakkı olduğu gibi, erkeğin cinselliğinden yararlanmak da kadının hakkıdır.

Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları varsır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır." (Bakara Suresi : 228)

Bu ayette bahsedilen bir derece, cinsellik konusunda değildir. Cinsellik konusunda erkek-kadın eşittir. Erkeğin bir derece daha haklı olduğu konu onun kadını gözetmesi, malını koruması, onu idare etmesi, ailenin yükünü çekmesi açısındandır.

Allah Resulu buyuruyor:
"Kadın kocasının izni olmadan (farz oruç dışında) oruç tutar da orucu sebebiyle kocasının arzularını karşılamaktan kaçınırsa Allah ona üç haram işin günahını yükler."
"Kişi cinsel ilişkide karısını çağırdığı zaman karısı ocak başında yemek pişiriyorsa da kocasının davet cevap versin."
"Kişi karısını yatağa çağırdığı zaman (bir özrü olmadan) kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler."
"Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığz uğratıldıkları zaman kocalarına karşı: "Seni hoşnud etmedikçe uyumayacağım diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır."

Aynı şekilde kocanın cinselliğinden yararlanmakda kadını hakkıdır. Bu hakkını almasına yardımcı olmak da kocasının görevidir. Kocanın bu görevini yapmaması, onu suçlu ve günahkar yapar. (Tefsir-i Kurtubi 3/124) Hatta koca cinsel görevini yapamadığı zaman kadın mahkemeye başvurup boşanabilinir. bu hak erkeğee de verilmiştir.


Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
[/color]

--------------------------------------------------------------------------------

[big]Cinsel Resimler ve Filmler [/big]


İslam'a göre çıplaklığın sınırları içersine girecek resim ve film çektirmek ve çekmek haramdır. Bunlara bakmak ve bunları pazarlamakda haramdır.


Kaynak:
İslama Göre Cinsel Hayat, Ali Rıza Demircan, Eymen Yayınları
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt