Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam İNKILABI OLSAYDI NASIL OLURDU? (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Selamun aleyküm kardeşim yine mükemmel bir konu siz böyle bir inkılabın olabileceğine ihtimal verebiliyormusunuz
benim çok fazla umudum kalmadı geçtiğimiz günlerde eşimin kuzeni dinini değiştirdiğini söyledi hepimiz şok olduk
gençlik gitgide zehirleniyor son günlerde iki farklı din anlatıldı eğer çocuklarımızı aman hayatlarını yaşasınlar diye
batılı düşünce yapısına yakın ortamlardan uzaklaştırmazsak sonumuz içler acısı
Aleyküm Selam gönüldaşımız,nerelerdesiniz...
İslam inkılabına inanmak varlık sebebim,itikadım,imanımın bir parçası...
Allahcc, umuda misal bir mevkide yer almamızı,İslam ihtilal ve inkılabının maddi ve manevi şartlarına haiz olmayı nasip buyursun inşaALLAH...
Duyarak,düşünerek nabzında İslam İnkılabının manasını duyanlar zümresinden ve aksiyonu üstünde olalım inşaALLAH..
Biz samimiyetle yakaralım,hayırlı iş üstünde olalım,Rabbimiz mutlaka verecektir...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
Besmele...Selam...Dua....
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Büyük Doğu'da İsrail Diye Bir Devlete Yer Yoktur!


10 seneyi aşkın bir süredir cezaevinde hücrede bulunan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu yeni yazdığı kitabında Gazze'ye giden ve İsrail tarafından katliama uğrayan gemide ki şehitleri selamladı.
Haftalık olarak yayınlanan Baran Dergisinde yer alan satırları sizlerede sunuyoruz

***



Sene 2010 ve 11 senedir süren TELEGRAM maceram…

HİÇ DEĞİŞMEMİŞ olarak, aradan geçen şunca yil sonra, İHH'nin GAZZE'ye yardimi vesilesiyle söyleyeyim:



"İsrail diye bir devlete yer yoktur"


1363798736ppp.jpg

Gerçek bir Büyük Doğu projesi içinde, İSRAİL diye bir devlete yer yoktur. Kendi iç oluşumunu tamamlama süreciyle beraber, hedef ve stratejik esasi bu olmasi gereken bir politikaya ve gereklerine inaniyoruz: Bu sadece bir güç yetip yetmeme meselesi değil, gücün yetmese de her türlü taktiğin ve bükülüşlerin kendisine göre yapilmasi gerekenini gösteren bir anlayiştir; Ortadoğu'ya âit politikalari, günübirlik ve rastgele tâyin etmeye karşidir.

GAZZE'ye gemiyle yardim götüren kardeşlerimiz, İslâm dünyasinda uyanan heyecanla, belli belirsiz olsa da sözkonusu hedef etrafinda birliği göstermiştir.

Ortadoğu'da, birbirine düşman ve çekişme içinde olan devletlerin her birinin, doğrudan veya dolayli İsrail ile ilişkilerini geliştirme çabalarina mukabil, halkin hissiyati ters yönde gelişiyor; bu hissiyatin tek bir devlet hâlinde gerçekleşmesi için duaci ve duanin icrada aranmasi gerektiğine inananiz.

Şehidlerimize rahmet diliyorum ve hepsini selâmliyorum; şimdi NYMPHALAR beynimi tasarrufa almaya çabalaya dursun, onlar beynimi asil olarak tasarrufu altina almişlarin yanindalar ve onlari biliyorlar!

Salih Mirzabeyoğlu__ ÖLÜM ODASI- B YEDİ
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Anadolu Haber Günlüğü Anketleri...

Sizce Türkiye'nin Dünya'da ki asıl yeri neresidir ?


Büyük İslam Birliği
%62 | 283 Oy



Birleşik Türk Devletleri
%23 | 105 Oy



Rusya ve Çin ile ittifak
%4 | 18 Oy



Asya Birliği
%4 | 17 Oy



Avrupa Birliği
%3 | 15 Oy



Latin Amerika Birliği
%2 | 8 Oy



Arap Birlliği
%2 | 7 Oy



ABD ve NATO
%1 | 3 Oy
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Şeriat düşmanligini, “din başka Şeriat başka” diyecek kadar katmerleştiren günümüz hainlerinin “dünya için dinini satan” tiplerinin neye müstehak oldugunu düşününüz!.
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
42
eyvalah abisi görecek miyiz acep

bu arada nasılsın abisi :)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
eyvalah abisi görecek miyiz acep

bu arada nasılsın abisi :)
İtikadımız tamdır can kardeşi,biricik gönüldaşı...
ALLAHCC NURUNU TAMAMLAYACAKTIR,KAFİRLER İSTEMESEDE...
İşittik ve itaat ettik...
Allahcc razı olsun can kardeşi,Elhamdülillah...
Duacınızım,dualarınızı beklerim inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
42
İtikadımız tamdır can kardeşi,biricik gönüldaşı...
ALLAHCC NURUNU TAMAMLAYACAKTIR,KAFİRLER İSTEMESEDE...
İşittik ve itaat ettik...
Allahcc razı olsun can kardeşi,Elhamdülillah...
Duacınızım,dualarınızı beklerim inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...

eyvallah abisi mümin her zaman ümitvar olmalı..


Allah senden de razı olsun abisi sitedeki emeklerin maşalahın var:)Allaha emanetsin sende abisi:)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
images

HİLÂFET DEVLETİ
Selim Gürselgil

“İlk insan - ilk Peygamber” olan Hazret-i Âdem, bilindiği kadarıyla bir devlet kurmamıştır. Fakat ilk insan ailesini kurmuş ve insan ilişkilerine, toplum düzenine dair ilk prensibleri öğretmiştir. Demek ki Hazret-i Âdem, ilk insan ailesini kurmak dolayısiyle, aynı zamanda yeryüzünde ilk devletin de kurucusu olmuş oluyor.
Peki, Hazret-i Âdem’in kurmuş olduğunu varsaydığımız bu ilk devlete “Hilâfet Devleti” adını vermemizde bir mahzur var mı? Tabiî ki yok; zirâ Hazret-i Âdem’in İlâhî Hilâfet’le vasıflanmış olduğunu ve toplum düzenine dair koyduğu prensiblerin İlâhî prensibler olduğunu biliyoruz. Şu hâlde Hazret-i Âdem, ilk Hilâfet Devleti’nin kurucusudur, diyebiliriz.
Kâintatın Efendisi’nin tarihte ilk müvekkil ve mümessili!..
***
Hilâfet, yani yeryüzünde Allah’ın gölgesi ve elçisi olmak misyonunun biricik hakikî sahibi Kâinatın Efendisi olup, diğer Peygamberlere O’ndan veraset yoluyla intikal etmiştir. Hazret-i Âdem’den Kâinatın Efendisi’ne gelinceye kadar devirler boyunca, kavimler boyunca irsâl edilmiş bulunan bütün Peygamberler, Hilâfet misyonunun en yüksek temsilcileri ve Kâinatın Efendisi’nin en hakikî vârisleri olmuşlardır. Peygamberlerin olmadığı devirlerde ise bu misyonu “Peygamber Vârisleri” dediğimiz mübarek insan soyu sürdürmüştür.
Ancak Allah bazı Peygamberlerine, aynı zamanda bir “dünya devleti” ihsan etmiş, bazılarına etmemiştir. İstisnâsız bütün Peygamberler, gönderildikleri zamanın hususiyetlerine göre, Allah’tan aldığı “kurtuluş yolu” bilgilerini insanlara naklederken, bazı Peygamberler aynı zamanda “toplum düzeni prensibleri” vazetmişler, bazı Peygamberler etmemişlerdir. Peygamberlerin, insanlara kurtuluş yolu bilgileriyle vazetikleri toplum düzeni prensiblerine “Şeriat”, insanlara bu türlü prensiblerden haber veren Peygamberlere ise, “Şeriat Sahibi Peygamberler” denilir. Şeriat sahibi Peygamberler’den de bazıları aynı zamanda “devlet reisi” olarak vazettikleri Şeriatı bizzat tatbike koymuşlar, bazıları ise işin tatbikat kısmında bulunmayıp, sadece tatbikat için gerekli olan Şeriat bilgilerini izhar etmekle kalmışlardır.
Böyle olunca, Peygamberlerden sonra İlâhî Hilâfet misyonunu sürdürecek olan “Peygamber Vârisleri” de, zaman ve mekân hususiyetlerine göre farklılık gösteren muhtelif vasıflarda ortaya çıkmışlardır. Nihayet Hilâfet misyonu, biri derinliğine ferd plânında, diğeri genişliğine toplum plânında olmak üzere başlıca iki yönde temayüz etmiştir. Derinliğine yönüyle Hilâfeti sürdürenler; velîler… Genişliğine yönüyle Hilâfeti sürdürenler ise; melikler… Bu ikinci yönün, aynı zamanda “Şeriat vârisliği” demek olduğunu ve ancak devlet plânında tatbike konulabileceğini söylemeğe hacet yok…
(Bunun dışında “Hilâfet” kavramı, “falancanın halifesi” şeklinde umumî bir mânâda da kullanılmışsa da, bizim burada ele aldığımız mânâ İlâhî Hilâfet olduğundan, oraya dokunmayacağız.)
Ne var ki, Hazret-i Âdem’den günümüze kadar sürdüğünü kabul ettiğimiz Hilâfet misyonunun, daha ziyade ferd ve hakikat plânında geçerli olduğunu, ama devlet ve şeriat plânında aynı şekilde kesintisizce sürmediğini düşünüyoruz. Evet; ferd ve hakikat plânında Hilâfet makamının daima doldurulmuş olduğu düşünülebilirse de, yeryüzünde bütün zaman boyunca hükümfermâ olan bir Hilâfet Devleti veya Hilâfet Devletleri Silsilesi görülmemektedir. Böyle olmuş olması, belki de insanoğlunun içtimaî oluş yönünün, ferdî oluşuna nisbetle daha sığ ve daha fazla istismarlara açık olmasındandır. Aslolan ferdî oluştur; içtimaî oluş bundan sonra gelir.
Nitekim doğup büyüyen her insanın Halife olmak gibi bir dâvâsı yoksa da, tarih boyunca kurulan hemen bütün devletlerin bir Hilâfet Devleti olma iddiaları vardır. Tarih içinde ortaya çıkan hemen bütün kavimler, İlâhî bir misyonla vasıflanmış ve seçilmiş olduklarını öne sürerler. Firavunlardan kisrâlara kadar gelmiş geçmiş bütün melikler, yeryüzünde Allah’ın gölgesi ve insan soyunun en has temsilcisi olduklarını zannederler. Halbuki bunların çoğu aldatıcı ve aldanıcı oldukları malûmdur.
***
Tarih boyunca Hilâfet Devleti’nin bilinen misâlleri şunlardır: Nuh Peygamber’in Tufan’dan sonra kurduğu devlet, Hazret-i Davud’un kurduğu ve Hazret-i Süleyman’ın dünya çapında genişlettiği devlet, İskender-i Zülkârneyn’in kurduğu devlet, Hazret-i Yakub’un kurduğu devlet, Hazret-i Musa’nın Mısır’dan çıkışıyla kurduğu ve Hazret-i Yûşâ’nın sürdürdüğü devlet ve nihayet Kâinatın Efendisi tarafından kurulan devlet…
Bunların herbiri hem İslâm Devleti, hem Hilâfet Devleti’dir. Bunlar dışında yeryüzünün çeşitli bölgelerinde kurulan devletler ve medeniyetler hakkında ise, İslâm Devleti veya Hilâfet Devleti olup olmadıkları yönünden bir şey söyleyemeyiz. Bunların hemen hepsi, yaşattıkları mitolojilerinde bu iddiada bulunmuşlar ve muhtelif neseb bağları iddia etmişlerse de, mitolojiler bir nev’i “bozulmuş ve kirlenmiş din” olduklarından, onları İlâhî Hilâfet’le vasıflanmış göremeyiz.
Hâsılı, bir tek Kâinatın Efendisi tarafından kurulan Hilâfet Devleti’nin yüzyıllar boyunca kesintisiz olarak yaşatılmış olduğunu biliyoruz. İlk İslâm Devleti’nin ardından, Emevî Devleti, Abbasî Devleti, Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti çizgisi boyunca, bazen liyakatle, bazen liyakatsizce, ama bir bütün olarak Hilâfet Devleti korunmuş ve yaşatılmıştır. Bu gelişigüzel zikrettiğimiz tarihî çigiden başka da Şeriat vârisi olan, Şeriat prensibleriyle idare edilen ve “İslâm Devleti” vasfını taşıdığı için kendi yeri ve haddi dairesinde “Hilâfet” misyonundan nasibdâr olan devletler olduğunu kabul etmeliyiz. Samanîler, Karahanlılar, Gazneliler, Bâbürşahlar, Eyyûbîler, Altun Ordu, Memlûklular ve irili ufaklı başkaları…
Ama ne yazık ki, Osmanlılar’ın yıkılışından sonra yeryüzünde ne bir İslâm Devleti, ne de Hilâfet Devleti göremiyoruz.
***
“İslâm Devleti” diye, herhangi bir dönemde, yeryüzünün herhangi bir bölgesinde kurulan ve Şeriat prensibleriyle idare edilen devlet oluşumlarına diyoruz. Bu oluşumlara, içine aldıkları Müslümanlar, hem dinen, hem de siyaseten itaatle mükelleftir. Fakat şunu da bilmek gerekir ki, İslâm, İslâm Devleti’nde bile her şartta iktidarda değildir. İslâm liyakatinin kaybedildiği her yerde, İslâm muhalefette, İslâm iktidar dışı hâkim mevkiinde, gerektiğinde bizzat ihtilâlci ve yıkıcı roldedir. Bunun en büyük örneği, İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin, devrin İslâm devletleri olan Emevîler ve Abbasîlere muhalefetidir. Ayrıca, Emevîler’in yıkılması ve Abbasîler’in kurulması için alınan toplu karar da, İslâm liyakatini kaybeden bir iktidara karşı İslâmî bir karardır.
“Hilâfet Devleti” dediğimiz, muhtevâ bakımından aynen İslâm devletidir. Fakat ondan daha şümullü ve onun gayesi niteliğinde olduğunu görüyoruz. Çünkü bölge bölge ve ayrı ayrı İslâm devletlerinin olması, İslâma göre câiz olmaz. İslâm Devleti, bütün dünyada bir tane olmalıdır ve bütün Müslümanları içine almalıdır ki, o takdirde onun adı “Hilâfet Devleti” olacaktır. Meseleyi böyle ortaya koyunca, Hilâfet Devleti dışında bir İslâm Devleti olmasının mümkün olmadığı da görülür. Zirâ İslâm Devleti’nden gaye, yeryüzünde bütün Müslümanları hem dinen, hem de siyaseten çatısı altına alacak olan “Hilâfet” müessesesinin tesis edilmesidir. Bu müessese ise, Vatikan karşısındaki Hristiyan prenslikleri veya devletlerine benzer bir ayrılığı kabul etmez. Çünkü İslâm’da din ve dünya işleri ayrılığı yoktur. Din ve idare bakımından İslâm’da, mezheb, görüş, kavim, menfaat, siyaset, şu ve bu ayrılığı da yoktur.
***
Hilâfet Devleti, sadece Müslümanları içine alır ve Müslüman olmayanları dışında bırakır, diye bilmemek lâzımdır. Hilâfet Devleti, bütün insanlığa, bütün varlığa, Allah’ın hükmüyle hükmeden ve bütün insanlığı Allah’ın hükmüne davet eden devlettir. Bir diğer ifadesiyle Hilâfet Devleti, yeryüzünün bütün küfür ve zulüm idarelerine karşı Müslümanlar eliyle açılmış bir savaş ve bu surette yeryüzünde Müslüman olmayan her ferde uzatılmış bir kurtuluş eli, bir kurtuluş yolu teklifidir. Kimileri bu teklifi kabul etmeyebilirler; onların da bir kısmı kendi kabul etmeyiş statüleri içinde ve tam bir adaletle Hilâfet Devleti’nin çatısı altında barınabilir, bir kısmı barınamazlar. “Kitab ehli” olanlar ve olmayanlar farkı… Ve Hilâfet Devleti’nin, “yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar” küfürle mücadelesi devam eder.
Buradan da anlaşılacağı gibi, Hilâfet Devleti’nde, ruh ve beden bütünlüğü gibi, din ve siyaset bir bütündür; buna da “din-ü-devlet prensibi” denir. Şu incelikle ki, siyaset ancak din için ve din ölçülerince yapılır; tersi, yani “siyaset için din” yozluğu –ki din karşıtları buna “afyon” derler- katiyyen değil… Siyasî dost ve düşman kutublarını, dinî dost ve düşman kutubları tayin eder. Öyleyse, Hilâfet Devleti, yeryüzünde İlâhî Adaletin en yüksek organizasyonudur, denilebilir… Herkes ve her şey için!
***
Tarihî bir vakıa olarak; Hilâfet Devleti’ni evvelâ Peygamberler, sonra Sahabîler (Râşid Halifeler), daha sonra sultanlar yönetmiş, evvelâ adı sadece “İslâm Devleti” iken, daha sonra kurulan devletlere onları kuran sultanların ismi verilmiştir. Evvelâ Allah’ın seçtiklerinin, sonra Müslümanların seçtiklerinin, nihayet babadan oğula sultanların yönettiği ve her merhalede kalitesi düşen, mânâsı zayıflayan Hilâfet Devleti…
Kavimler yalnız bu mânânın taşıyıcısı olmak ve bu mânâyı taşıyan kendilerinden olmayanlara da liyakat gösterdikleri kapıları açmakla şeref bulmuşlar, bundan başka ne kurulan devletlere isim vermiş, ne de onun aslî sahibi sayılmışlardır. Emevîler’in “Hilâfet devletini Arablar yönetmeli” anlayışı Müslümanlarca reddedilmiş, Farisîler’in kendilerine dönük bu yöndeki arayışları da “İslamdışı sapık mezhebler cümlesinden” görülmüş ve nihayet Osmanlı yöneticilerinin Türkçü anlayışlara sarılmaları, Osmanlı devletini yıkmıştır. Bununla beraber tarihî bir vakıa olarak; İslâm Arablar arasında zuhur etmiş, onun derinliğine oluş buudu Farisîler arasında temayüz etmiş, bütün bunlardan sonra da bayrak Türkler’in elinde dalgalanmış ve o elde yere düşmüştür.
Yine bazı devirlerde, “Sultan” ile “Halife”nin ayrı ayrı kimseler ve makamlar olduğunu görürüz. Meselâ Selçuklu meliki Mehmed Tuğrul, Doğu’nun ve Batı’nın bütün Müslümanları’nın siyasî lideri sayılırken, “Hilâfet”, fiilen ortadan kalkmış bulunan Abbasî ailesinde tutulmuştur. Yine Osmanlılar’ın ilk dönemlerinde, Osmanlılar İslâm’ın en yüksek fetih liyakatine erişmişken, Hilâfet makamı Mısır Memlûkluları’nda kalmıştır. Böylesinin doğru bir usûl olmadığı, “Sultan” ile “Halife”nin aynı kimse olması gerektiği, Hilafetin şartlarından birinin de “kılıç – devlet sahibi” olmak olduğu mâlumdur!
Nitekim en sonunda, Büyük Millet Meclisi Hilâfet ile Saltanatı birbirinden ayırmak üzere bir kanun çıkardığında, Sultan Vahidüddin’in bunu şiddetle reddettiğini, oluşan tehdit ortamı yüzünden vatanı terke mecbur kaldığını ve bunun üzerine “vatan haini” ilân edildiğini göreceğiz.
***
İlk İslâm Devleti’nden sonra Hilâfet Devleti’nin en mükemmel şeklini, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kâmil halinde görüyoruz ki, bu halde o artık beşerî “Osmanlı” sıfatıyla değil, İlâhî “Devlet-i Âliyye” ismiyle anılmaktadır. İşbu isimlendirme, Hilâfet Devleti’nin, ilk İslâm Devleti’nden sonraki en yüksek ifadesidir. Onun için, ona artık “Başyücelik Devleti” deniyor. “Başyücelik Devleti”, ne “Neo Osmanlıcılık” gibi bir garabetle, ne de günümüzün sözümona “İslâm” ve “Şeriat devleti” karikatürleriyle asla benzeştirilmemesi gereken, bizzat Hilâfet Devlet’dir; ve Hilâfet Devleti, bundan böyle odur.


Kaynak: Aylık Dergisi, Ocak 2010
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
INKILABIMIZ (BÜYÜK DOĞU OLSA NASIL OLURDU)





Kadın evine döner. İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane yok. Fuhş imkânsız.

Yeni baştan programlaştırılıncaya kadar sinema namevcut...

Her fert, devlet emrinde vazifeli murakabeli, semereli.

20 yaşından sonra bekâr erkek bulunamaz.

Çocuk doğurma seferberliği.

Bütün hapishaneler boşaltılmış, herkes serbest bırakılmış ve "dileyen bundan sonra dilediğini yapsın ve görsün!" denmiştir.

Adam öldüren yarım saat içinde muhakeme edilir ve hemen öldürülür.

Hırsızlık edenin kolu kesilir.

Sokağa tükürmenin bile cezası, en aşağı, suratına tükürülmektir.

Devlet mekanizmasında rüşvet, suistimal, iltimas, ele geçtiği zaman failine Ölümü cana minnet bildirecektir.

En küçük suç mâna ve edasına göre, devlet ve cemiyet bütününe ve bu bütünün dayandığı mukaddesat köküne ihanet sayılabilir ve cezası hemen ölüm olabilir.

Devlet reisi, tesir altında kalan hâkimle, Allahı inkâr eden adam arasında fark görmeyecektir.

Bütün kanunlar, tek kaynaktan ve millî bünyenin içinden doğacaktır.

İçtimaîleşmeyen için nefes almak bile imkânsız olur.

Hususî şekilde yetiştirilmiş 100.000 mefkûreci genç, köy ve köylü kalkınması işine verilecek, bunlar bütün nefs ve hayatlarını köye gömen fedailer olacak.

Garbın müsbet bilgilerini ve fen harikalarını vatana getirip burada mayalandıracak, Türkleştirecek ve ananeleştirecek, yine fedaî çapında 10.000 mefkûreci...

Şahsî servet, kara mazisi bakımından evvelâ topyekûn devlete geçecek ve sonra oradan dağılacağı şekilde fertlerin olacak...

Servet ve sermaye dehhâmesine yüzdeyüz mâni ve ana köke bağlı iktisadî nizam...

Hiç bir fert dilenemez ve hiç bir fert ötekini istismar edemez.

İçinde tek aç olan sokak, tek aç olan semt, tek aç olan şehir, baştan başa hastadır.

Terbiye zabıta ve müeyyidesi. Temizlik zabıta ve müeyyidesi. Sıhhat zabıta ve müeyyidesi. Zarefet ve incelik zabıta ve müeyyidesi.

Kılıkta, edada, yapıda, şehirde, her yerde ve işde şahsiyet.

"En aşağı hayvan, taklitçidir" telâkkisi.

Politikasız tarih, gerçek ilim, saf sanat.

Namütenahi hak ve hakikat esareti içinde namütenahi hürriyet.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam sınıfsızlık.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam halkalanış ve fırkasızlık.

İman, lisan ve kan birliği; ve yabancı unsurlardan tam ayıklanış.

Din adamları, cemiyetin en derin, en bilgili, en ince, en yumuşak, en zarif, en zevkli şahsiyetleridir ve yalnız vecd ve aşkla doludur.

Din adına açılacak, bilgisiz, ahmak, karanlık ve kaba ağız hemen bir paçavra gibi yırtılır.

Mazinin bütün putları ve putlaştırmalarıyle büyük ibret müzesi...

Hayırsız adada, tâ alınlarından kızgın damgayla mühürlü, bilmem kaç bin zatı muhterem...

Ve yeni ahlâk, yeni iman, yeni nizam, yeni dünya görüşü, yeni plân ve eski din...

Bunlar olur; ve bunlar olmadıkça hiçbir şey olamaz!

En cahil çobanın bile tahteşşuurunda hasretini çektiği inkılâp budur!

İnkılâp budur!

12 Mart 1948-NECİP FAZIL KISAKÜREK
güncelleme...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
eyvallah abisi mümin her zaman ümitvar olmalı..


Allah senden de razı olsun abisi sitedeki emeklerin maşalahın var:)Allaha emanetsin sende abisi:)
Allahcc senden razı olsun biricik gönüldaşı...
Can kardeşi...
Nerelerdesin...
Hoş geldin...
Arayı uzatma inşaALLAH...

Dualarını beklerim...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
42
Allahcc senden razı olsun biricik gönüldaşı...
Can kardeşi...
Nerelerdesin...
Hoş geldin...
Arayı uzatma inşaALLAH...

Dualarını beklerim...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...

hoş gördük abim..Rabbim cümlemizden razı olsun..seni görünce bende diğer konuya yazmıştım hemen :)

dualar müşterek abim sizde eksik etmeyin :)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
necip-fazil-kisakurek.jpg

163. Madde Kafirliğe Teşviktir...


Necip Fazıl Kısakürek yaşadığı dönemde bir çok kez mevcut sistem ve kanunları ile karşı karşıya gelmiş ve bir çok kez de mevcut kanunun 163. maddesine yönelik yazılar kaleme almıştı..İşte onlardan birisi...

40 küsur milyon nüfusunun yüzde doksanı müslüman, her gün 50 bin minaresinden göğe Allah ve Resulünün mukaddes isimleri yükselen bir ülkede din, küfür derecesinde hür olmazsa bu hali (demokrasi) veya (laisizm) isimlerinden biriyle izah etmenin imkânı var mıdır;

En bayağı ifadesi «Din devlete karışmaz!» ölçüsünden ibaret olan lâiklik «din hiçbir şeye karışmaz; devletse dine esir muamelesi eder!» diye anlaşılır ve anlatılmak istenirse, bu telâkkiyi, Nemrut, Fir'avun ve Neron dahil, tarihte kabul ettirebileceğiniz bir misal gösterebilir misiniz?

Allah ve Peygambere sövmek, hiç olmazsa koca bir milletin inancına saygı bakımından yasak olmak icap ederken tamamiyle serbest olur ve buna karşılık şahıslara hakaret, türlü ceza müeyyidelerine bağlı bulunurken vicdan hürriyetinden dem vurmaya hangi fikir fahişesinin dili varabilir?

Profesörü, savcısı, hattâ en büyük kaza makamının temsilcisi, âdeta devlet ağziyle küfür medhiyeleri düzerler de, biz niçin gerçekten millet adına İslama kaside tertipleyemeyiz?

Farkında mısınız ki, düne kadar eli, ayağı, yüreği ve dili prangabend yaşayan biz, bugün bağlarımızı biraz gevşetebildik diye bütün memleketi yutmaya hazır bir kudret ve niyette tasavvur ediliyoruz da, hâlâ küfür derecesinde bir hürriyete malik bulunamamanın efsanevî ıstırabı içinde çırpınıyoruz? Ve, biraz daha kendimize gelecek olursak baba mirasını gâsıplardan dâva edecekmişiz gibi bir korku telkin ediyoruz!

Bu hal haksızlığımızın mı, hakkımızın mı büyüklüğünden geliyor?

«Şeriat, gelmiş ve gelecek nizamların üstünde tek yoldur!» Diye haykırmanın hürriyetine malik miyiz?

Eğer fikir hürse ve lâiklik ne dinin devlete, ne de devletin dine karışması demekse, ancak teşebbüsü suç olmak gereken böyle bir fikrin cezalandırılması, bizzat Batı anlamiyle devletin dini yasak etmesi mânasına gelmez ve lâikliği ihlâl demek olmaz mı?

Bu nükteyi ne gün anlayacak ve ne gün dine küfür derecesinde olsun hürriyet tanıyacaklar?..

163. madde, doğrudan doğruya lâikliği ihlâl maddesidir.

(Rapor 12'den)

Necip Fazıl Kısakürek
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
33358.jpg

Doğuş, Türkiye'ye şeriat gelmesini istedi

Şarkıcı Doğuş, Kanaltürk'te yayınlanan '2. Sayfa' programında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Doğuş, Türkiye'ye şeriat gelmesini istediği söyledi.
Kanaltürk'te yayınlanan "2. Sayfa" programına konuk olan şarkıcı Doğuş sözleriyle şaşırttı...
"Şanslı Masa" adlı yarışma-eğlence programında yaşanan kavga olayını değerlendiren Doğuş:
"Ben olsam masaya kafasını sokardım sonra çeker giderdim. Ben biraz enteresanımdır. Keşke şeriat çıksa.. Hayatımızda çok şey değişebilirdi. İdam kararları çıkmasın mı?..." şeklinde konuşunca telaşa kapılan program sunucuları Müge Dağıstanlı ve Gülşen Yüksel "Aa sende Doğuş. Allah korusun öyle bir şeyi yaşama noktasına bile gelsek en başta bu ülkenin bir sanatçısı olarak sen karşı çıkarsın. Hiç böyle konuşmamış ol. Biz de duymamış olalım. Onu hiç şey yapmayalım" diyerek konuyu kapattılar.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Büyük Doğu ideâlinin ruhlar üzerindeki müşahhas nakşı olarak aşağıdaki 9 maddelik idrâk seviyesine yükseldiğin ân her şey tamamdır:
1 - Tarihini, Garba karşı taarruz, müdafaa ve manevî teslimiyet diye üç devreye ayır ve her devrede mevkiini tesbit et! Birinci devrede bahtiyar, ikinci devrede öksüz, üçüncü devrede kölesin!
2 - Dininin safiyetini ve bütün zaman ve mekân hâkimiyetini, derin bir vecd içinde şuurlaştır; ve onu, ham yobaz ve kara softayla, aynı kolun ters mümessili ahmak kâfire karşı korumanın usûlünü öğren!
3 - Son yüz küsur yılın satıh üstü budala taklit gayretini en gerçek kıymet hükmüne bağla; ve Rumeli yoliyle gelen Yahudi, kozmopolit, emperyalist tesirleri, elle tutarcasına teşhis et! Artık sende, yüz küsur yıldır köpürtülen gerilik, ilerilik masallarını yutacak göz kalmasın!..
4 - Siyasette, idarede, edebiyatta, fikirde, sahte kahramanlarla gerçeklerini ayırmayı bil...
5 - Milliyetçiliği sadece belli başlı bir ruhun zarfı diya anla, mazruf dururken zarfı mefkûreleşfirme; ve bu zarfın mekânını Anadolu kabul et!.. Anadolulu olmakla kalma, bu Ölçü çerçevesinde Anadolucu ol!
6 - Kendini en merhametsiz nefs muhasebelerine tâbi kıl, zaaflarınla kuvvetlerini gayet iyi hesap et; ve Türk genci diye karşına çıkacak tipleri, maddelerinden ruhlarına kadar ezici bir heybet sahibi olmaya bak! Onlar, bütün fâni dünyalariyle sadece nefsin, sense ruhun muhatabısın! Onların yolu pek kolay, seninkiyse çok çetin..
7 - Aşk, vecd, heyecan seciyesi...
8 - Hamle, teşebbüs, taarruz psikolojisi...
9 - Ev sahipliği tavrı ve hâkimiyet edası...
Anadolu genci!Sen ol artık, ol ki bizde rahat ölelim!...
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
1. TCK’nun 163. maddesi, 1991’de yürürlükten kaldırılıncaya kadar, uzun yıllar dindarların ve dine hizmet edenlerin üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmış ve şöhret olmuştur. Ancak bu maddeye dayanarak açılan dava adedi ve mahkum olan kişilerin sayıları ile kıyaslandığında, şöhretinin pek de haklı olmadığı anlaşılacaktır.

TCK 163. madde, birinci ve dördüncü maddelerinde cürüm nevinden iki ayrı ağır cezalık suç ihdas etmişti. Birinci suç, “laikliğe aykırı olarak, devletin içtimai ve iktisadi veya hukuki temel nizamlarını, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare” etmek olup, bu suçu işleyen kimse iki yıldan yedi yıla kadar ağır hapis cezasıyla cezalandırılır.

İkinci suç, “laikliğe aykırı olarak devletin içtima i veya iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi menfaat veya şahsi nüfuz temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek, her ne suretle olursa olsun propaganda yapmak veya telkinde bulunmak”tır. Bu suçu işleyen kimse, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.


kac sene zulıum görüldü bu maddeden.

Allahsız sisteminiz cökmesin diye direne durun kemalistler

sonunuz geldi.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
dinde hic doğru yok kanulunu getiren bir maddeymiş.

Dine saldırı maddesi

İşte kac sene laikliği Allahsızlık olarak yutturdular millete.

Allahsız edemediler milleti ama ruhunu boşalttılar.

Ne yapsan tepkisiz hale getirdiler milleti

döve döve sindirdiler.

sinmişleğe artık son.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Meclis iradesiz bir topluluktur.

irade göstermesini kemalizm boğuyor.

Hemen zıplıyolar atatürk elden gidiyor diye.

yasama yetkisine gem vurulumuş.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
"Filvakı' biz Tevratı indirdik, onda bir hidayet, bir nur vardı, müslim olan nebiyyûn, Yehudîlere onunla hukmederlerdi, rabbaniyyun ve ahbar da, kitabullahın muhafazâsına me'mur edilmiş olmaları ve üzerine nâzır ve murakıb bulunmaları hasebile hukmederlerdi, artık insanlardan korkmayın benden korkun, benim âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin, ey hâkimler! Her kim Allahın indirdiği ahkâm ile hukmetmezse onlar hep kâfirlerdir"

Maide 44 Ayet meali


Ayetin cizili yeri ile 163 tck maddesini yan yana getirip düşünün.

Allahın indirdiği hükümlerden bahsedecek olsan bile 7 yıl hapis veriyorlar.

Allahın indirdiğiyle hükmetmeye calışan bir gurup kursan tck nın bilmem kacıncı maddesinden irticaci diye törör örgütü diye alırlar iceri birdaha da günesi göstermezler.

Salih mirzabeyoğlu nu cok iyi anlıyorum.

Onun derdi Allahın indirdiği hükümlerdir.

sistem Allahsız bir sistemdir.

Mesela cihad etmek gerek israil ile ama cihad icin 10 kişi bir araya gelsek insanları cihada tesvik etsek

Terörüst oluruz devletin gözünde.

cünkü kafir düzen sıkı korunan bir mekanızması var.

Elbet oda delinecek

ilkin kemalist düzeni yıkmaktır.

kemalizm in putları büstler şimdi kaldırılmakta.

Yavas yavas ilerleme var gibi.

//////

Kuran arapca anlamadıgın sacma sapan kelime oyunu değildir.

anlamadan okumalık bir kitap değildir.

kuran ; Anlamalı hüküm vermelidir.

hükmetmelidir.

Kuran ayetlerini manalarıyla önünüze alın ne dediğimi cok iyi anlayacaksınız.

Rehber olmayan kuran gereksiz indirilmiş demektir.

ya o gereksiz yada biz gereksiz kılmışız.

Hadiste "Ben ümmetimden kuranı arkalarına attıkları icin onunla hükmetmedikleri ve sahip cıkmadıkları için Allah a davacı olacağım."
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Gönlüne bereket KAİM gönüldaş...
Allahcc istifadeli eylesin inşaALLAH...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt