Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam İNKILABI OLSAYDI NASIL OLURDU? (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
INKILABIMIZ (BÜYÜK DOĞU OLSA NASIL OLURDU)

Kadın evine döner. İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane yok. Fuhş imkânsız.

Yeni baştan programlaştırılıncaya kadar sinema namevcut...

Her fert, devlet emrinde vazifeli murakabeli, semereli.

20 yaşından sonra bekâr erkek bulunamaz.

Çocuk doğurma seferberliği.

Bütün hapishaneler boşaltılmış, herkes serbest bırakılmış ve "dileyen bundan sonra dilediğini yapsın ve görsün!" denmiştir.

Adam öldüren yarım saat içinde muhakeme edilir ve hemen öldürülür.

Hırsızlık edenin kolu kesilir.

Sokağa tükürmenin bile cezası, en aşağı, suratına tükürülmektir.

Devlet mekanizmasında rüşvet, suistimal, iltimas, ele geçtiği zaman failine Ölümü cana minnet bildirecektir.

En küçük suç mâna ve edasına göre, devlet ve cemiyet bütününe ve bu bütünün dayandığı mukaddesat köküne ihanet sayılabilir ve cezası hemen ölüm olabilir.

Devlet reisi, tesir altında kalan hâkimle, Allahı inkâr eden adam arasında fark görmeyecektir.

Bütün kanunlar, tek kaynaktan ve millî bünyenin içinden doğacaktır.

İçtimaîleşmeyen için nefes almak bile imkânsız olur.

Hususî şekilde yetiştirilmiş 100.000 mefkûreci genç, köy ve köylü kalkınması işine verilecek, bunlar bütün nefs ve hayatlarını köye gömen fedailer olacak.

Garbın müsbet bilgilerini ve fen harikalarını vatana getirip burada mayalandıracak, Türkleştirecek ve ananeleştirecek, yine fedaî çapında 10.000 mefkûreci...

Şahsî servet, kara mazisi bakımından evvelâ topyekûn devlete geçecek ve sonra oradan dağılacağı şekilde fertlerin olacak...

Servet ve sermaye dehhâmesine yüzdeyüz mâni ve ana köke bağlı iktisadî nizam...

Hiç bir fert dilenemez ve hiç bir fert ötekini istismar edemez.

İçinde tek aç olan sokak, tek aç olan semt, tek aç olan şehir, baştan başa hastadır.

Terbiye zabıta ve müeyyidesi. Temizlik zabıta ve müeyyidesi. Sıhhat zabıta ve müeyyidesi. Zarefet ve incelik zabıta ve müeyyidesi.

Kılıkta, edada, yapıda, şehirde, her yerde ve işde şahsiyet.

"En aşağı hayvan, taklitçidir" telâkkisi.

Politikasız tarih, gerçek ilim, saf sanat.

Namütenahi hak ve hakikat esareti içinde namütenahi hürriyet.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam sınıfsızlık.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam halkalanış ve fırkasızlık.

İman, lisan ve kan birliği; ve yabancı unsurlardan tam ayıklanış.

Din adamları, cemiyetin en derin, en bilgili, en ince, en yumuşak, en zarif, en zevkli şahsiyetleridir ve yalnız vecd ve aşkla doludur.

Din adına açılacak, bilgisiz, ahmak, karanlık ve kaba ağız hemen bir paçavra gibi yırtılır.

Mazinin bütün putları ve putlaştırmalarıyle büyük ibret müzesi...

Hayırsız adada, tâ alınlarından kızgın damgayla mühürlü, bilmem kaç bin zatı muhterem...

Ve yeni ahlâk, yeni iman, yeni nizam, yeni dünya görüşü, yeni plân ve eski din...

Bunlar olur; ve bunlar olmadıkça hiçbir şey olamaz!

En cahil çobanın bile tahteşşuurunda hasretini çektiği inkılâp budur!

İnkılâp budur!

12 Mart 1948-NECİP FAZIL KISAKÜREK
 

Tolga123

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
güzel paylaşım teşekkğrler
 

davaislam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Şub 2009
Mesajlar
257
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
kelime oyunu güzel ;) şeriat gelse elbette güzel olurdu zaten bu millete artık İslam devrimi gerekiyor. büyük bir ses lazım.devrim böyle olursa güzel olur İslam'ın uygulandığı yere huzur bereket , rahmet gelir.İnsanlar , insan olduğunun bilincinde yaşar.Dikkat ediyorsanız gittikçe hayvanlaşma adetleri geliyor.Haya , saygı , sevgi gidiyor.Kendimize gelmemiz lazım.En gür seda İslam'ın olacak ALLAH'ın izniyle.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Selâm ne güzel bir kelime… Selâmeti, teslimiyeti ve teslimiyetin selâmeti mânâlarını kapsıyor; bunların hakikati niyetinde bitişik insanları da, bir birlerinin ruh aynalarında diğerine gösteriyor!..

Ne güzel, ne ince, ne derin!..

Selâmın yaygınlaştırılması emrini, klişeyi gevelemek diye değil, bu mânâları hazmetmek ve göstermek diye anlamak lâzım!..

Sizi, İslâm inkılâbının habercisi gençlik olarak, işte bu hakikatlerin farkında soy diye, muhabbetle selâmlarım.

Burada niçin toplandığımız malûm. Bu malûmda meçhul kalmaması gereken bir meseleyi, teşkilâtlanma öncesinde son ikaz olarak hatırlatayım:

Takdir, insana şevk verir; daha hevesle ve ciddiyetle işe sarılma, çabanın azmasını…

Tekdir ise kamçıdır; sahte tesellileri, pişkinlik mizacını, uyuzluk illetini, nefs rehavetini, şuur bunaklığını, donuklaşmayı ve daha neyi ve neyi kırıcı…

Bugün garip bir hâli yaşıyoruz; takdirin üstüne çöreklenmek, tekdiri pişkinlikle savuşturmak…

Bu ölçülendirmeler içinde sizi, hep genç kalmaya davet ediyorum!..

Istırabımı görmüyor musunuz?.. Bugün 36 yaş (1986 Senesi- Rasim) gibi gençliğin tavanında bir yerdeyim ve sizden keyfiyet zenginliğiyle ayrılmak yerine yaş haddiyle fikirde ağabeylik yapmak niyetlilerinden tiksinenim; sizinle, sizin içinizde olarak, sizi önünüzdeyim!..

Benim gibi elek üstünde kalabilmiş kimler var; biliyorsunuz… Bizim yaş ötemizde adam bulmak, çölde balık enselemek gibi muhal çapında bir imkânsız belirtir… Yoktur demiyorum; ama birkaçlar dışında göremiyorum... Varsa da, tanımak ihtiyacındayım!..

Hasılı kelâm, bugün siz, gençlik olarak yardımcı unsur değil, doğrudan doğruya merkezî bir mânâyı temsil etmektesiniz… ALLAH’ın size takdir ettiği bu hizmet imkânı, aynı zamanda mesuliyetinizi de icabettirir… Yerine getirmekten kaçınacağınız görev, aynı zamanda taşıyamayacağınız bir vebaldir!..

Gerçekleştirmeye mecbur olduğunuz tablonun ecrini hayâl ediniz:

Bir zamanların yalnız madde üstü yapım-yıkım hamlesinin en gözükara çapta iç hakikati… Ruh imarı davası.

Memlekette İslâm’ın bütün hakikatiyle tecellisi…

Memlekette tek sarhoş yok!

Ecnebî diplomat, elçiliğinde, yahut Hilton otelinin (00) numarasında dışarıdan getirttiğini içebilir…

Tekel, eski şarap şişelerine ister pekmez, ister sirke doldursun…

Ne zar, ne iskambil kâğıdı, ne şu, ne bu!..

Milli Piyango, Toto ve “Bahs-i müşterek” gişelerinin kapalı camları üzerinde katrandan iki çapraz çizgi…

Kulüplerde tek-çift bile oynanmaz.

Banka, para yatıranları, ancak kendilerine aşıladığı tasarruf terbiyesinin semeriyle mükâfatlandırıcı, faizsiz, ikramiyesiz, hattâ muhafaza ücreti alan bir ocaktır.

Rüşvet, suistimal, nüfus ticareti, iltimas, hakka ve cemiyete ihanet bakımından vatan hıyanetine denk…

Mektep değil, ahlâk ve terbiye çilehaneleri… Bu çilehanelerden derece derece hayat izni almayan, yaşayamaz.

Karaborsayı, dileyen ağzına alsın! Terazi, maliyet ve kâr yalanı, üç ayaklı sehpa da tartılır.

Serseri, derhal maden ocağına…

İşsiz, milyarder de olsa, ameleliğe…

Sefih, bütün malı ve mülkiyle devlet emrine…

Film, tiyatro, sergi, gazete, mecmua, kitap, en sert fikir, ahlâk ve keyfiyet ölçüsü sansürü altında…

Kahvehane; pados!

Dansa salonu; elveda!

Kontrolsüz spor; Allaha ısmarladık!

Fahişe; buyursun Hayırsız Adadaki kampa!

Yolda, meydanda, nakil vasıtalarında, umumî yerlerde, hattâ camilerde edeb, usûl ve ahlâk zabıtasının hususî ajanları….

Köylü köyünde ve imam ünvanlı üstün terbiye müfettişinin ve her şubesiyle hayat güdücüsünün emri altında ve devlet iş plânının çerçevesi içinde…

Her kötülüğün beş dakika içinde cezasını biçecek, hapishane pansiyonunu kaldıracak; ve cezaları devlet emrinde, hükümlü adam oluncaya kadar ırgatlığa çevirecek yepyeni bir adalet sistemi…

Hakim, inanmadığı kanunla hükmetmez; itiraz eder.

Savcı, suçlu gördüğü sanık üç kere beraat etti mi, bizzat mücrimdir.

Devlet ve cemiyetin inandığı ve bağlandığı ana prensipler müstesna, dileyen dilediğini söyler, yazar, yayar.

Devlet büyüklerinin şahsına alkış kadar “yuha!” herkesin hakkıdır.

Hak sahibi, hakkını ispat etmek, yoksa akıbetine katlanmak şartıyla her ân devlet büyüğünü sigaya çekebilir.

Radyoda, konserde, konferansta, müsamerede, törende, şölende, filimde, tiyatroda, şiirde, romanda, bütün duygu ve düşünce yayınlarında ve en başta camide, görülmemiş bir vecd, aşk, imân, ahlâk, terbiye, edeb, gerçeklik, derinlik, güzellik telkini ve zıtlarının iptali…

Ve bu ölçülerin muhtaç olduğu daha nice misâl…


SALİH Mirzabeyoğlu...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Devlet reisi, tesir altında kalan hâkimle, ALLAHı inkâr eden adam arasında fark görmeyecektir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
INKILABIMIZ (BÜYÜK DOĞU OLSA NASIL OLURDU)





Kadın evine döner. İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane yok. Fuhş imkânsız.

Yeni baştan programlaştırılıncaya kadar sinema namevcut...

Her fert, devlet emrinde vazifeli murakabeli, semereli.

20 yaşından sonra bekâr erkek bulunamaz.

Çocuk doğurma seferberliği.

Bütün hapishaneler boşaltılmış, herkes serbest bırakılmış ve "dileyen bundan sonra dilediğini yapsın ve görsün!" denmiştir.

Adam öldüren yarım saat içinde muhakeme edilir ve hemen öldürülür.

Hırsızlık edenin kolu kesilir.

Sokağa tükürmenin bile cezası, en aşağı, suratına tükürülmektir.

Devlet mekanizmasında rüşvet, suistimal, iltimas, ele geçtiği zaman failine Ölümü cana minnet bildirecektir.

En küçük suç mâna ve edasına göre, devlet ve cemiyet bütününe ve bu bütünün dayandığı mukaddesat köküne ihanet sayılabilir ve cezası hemen ölüm olabilir.

Devlet reisi, tesir altında kalan hâkimle, ALLAHı inkâr eden adam arasında fark görmeyecektir.

Bütün kanunlar, tek kaynaktan ve millî bünyenin içinden doğacaktır.

İçtimaîleşmeyen için nefes almak bile imkânsız olur.

Hususî şekilde yetiştirilmiş 100.000 mefkûreci genç, köy ve köylü kalkınması işine verilecek, bunlar bütün nefs ve hayatlarını köye gömen fedailer olacak.

Garbın müsbet bilgilerini ve fen harikalarını vatana getirip burada mayalandıracak, Türkleştirecek ve ananeleştirecek, yine fedaî çapında 10.000 mefkûreci...

Şahsî servet, kara mazisi bakımından evvelâ topyekûn devlete geçecek ve sonra oradan dağılacağı şekilde fertlerin olacak...

Servet ve sermaye dehhâmesine yüzdeyüz mâni ve ana köke bağlı iktisadî nizam...

Hiç bir fert dilenemez ve hiç bir fert ötekini istismar edemez.

İçinde tek aç olan sokak, tek aç olan semt, tek aç olan şehir, baştan başa hastadır.

Terbiye zabıta ve müeyyidesi. Temizlik zabıta ve müeyyidesi. Sıhhat zabıta ve müeyyidesi. Zarefet ve incelik zabıta ve müeyyidesi.

Kılıkta, edada, yapıda, şehirde, her yerde ve işde şahsiyet.

"En aşağı hayvan, taklitçidir" telâkkisi.

Politikasız tarih, gerçek ilim, saf sanat.

Namütenahi hak ve hakikat esareti içinde namütenahi hürriyet.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam sınıfsızlık.

Tek hak ve hakikat noktası etrafında tam halkalanış ve fırkasızlık.

İman, lisan ve kan birliği; ve yabancı unsurlardan tam ayıklanış.

Din adamları, cemiyetin en derin, en bilgili, en ince, en yumuşak, en zarif, en zevkli şahsiyetleridir ve yalnız vecd ve aşkla doludur.

Din adına açılacak, bilgisiz, ahmak, karanlık ve kaba ağız hemen bir paçavra gibi yırtılır.

Mazinin bütün putları ve putlaştırmalarıyle büyük ibret müzesi...

Hayırsız adada, tâ alınlarından kızgın damgayla mühürlü, bilmem kaç bin zatı muhterem...

Ve yeni ahlâk, yeni iman, yeni nizam, yeni dünya görüşü, yeni plân ve eski din...

Bunlar olur; ve bunlar olmadıkça hiçbir şey olamaz!

En cahil çobanın bile tahteşşuurunda hasretini çektiği inkılâp budur!

İnkılâp budur!

12 Mart 1948-NECİP FAZIL KISAKÜREK
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
REJİMİ KÖTÜLEME DAVASI'NDAN / 1947
"İSLAMİ NİZAMI PROPOGANDA ETTİĞİMİZİ SÖYLÜYORLAR! ŞÜPHE Mİ VAR? BİZ YALNIZ BU İŞİ YAPMIYOR. BU İŞİ YAPMAK İÇİN YAŞIYORUZ. FAKAT PROPOGANDA KELİMESİNE İŞTİRAK EDEMEYİZ. BU HASİS VE SEFİL KELİME, İSLAMIN ULVİYET VE ÜSTÜNLÜĞÜNÜ TESBİT ETMEK GİBİ BİR FİİLE ALEM OLAMAZ. İSLAMIN ULVİYET VE ÜSTÜNLÜĞÜNÜ HAYKIRMAK VE ANLATMAK KANUNCA BİR SUÇ MUDUR? "İSLAM ULVİDİR" DEMEK, BAŞKA HER ŞEY SEFİLDİR VE YIKILMALIDIR" DEMEK MİDİR"
Necip FAZIL KISAKÜREK...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Din adamları, cemiyetin en derin, en bilgili, en ince, en yumuşak, en zarif, en zevkli şahsiyetleridir ve yalnız vecd ve aşkla doludur.

Din adına açılacak, bilgisiz, ahmak, karanlık ve kaba ağız hemen bir paçavra gibi yırtılır.

Mazinin bütün putları ve putlaştırmalarıyle büyük ibret müzesi...
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

İnkilap Süper ama bunca adam, kadın, genç,ihtiyar ne yapacaklar 70 milyon için en az bir tanesi 2.000 kişi kapasiteli olmak üzere 30.000 adet camii ve 50.000 adet medrese ve her şehirede 1-2 tane büyük ilahiyat fakültesi yaptırmak gerekir,
Eeeeeeee naparsın bunca kişinin dünyevi zevklerini elinden aldık İnkilapla bari uğraşacak bir şeyler vermek lazım ellerine...!!!
Yani demek istiyorum ki güzel kardeşim bir insanın içinde varsa ALLAH-U TEALA ya kulluk etmek O Rabbini arar bulur kimseye zoraki bir şey yaptıramazsın,ancak bu inkilap bize yinede lazım çünkü Rabbini arayanlara tuzaklar kuran insanlarda bu ülkede nedense !milyonlarca var ,paylaşım için teşekkür...
 

koskun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ocak 2007
Mesajlar
1,030
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Niğde
selamun aleyküm ....

ne güzel bir inkilapmış öyle ...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
50215_2.jpg
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
BAŞYÜCELİK TE CEZA ÖLÇÜSÜ
• Uçurumdan kendisini atan parçalanır; bunu herkes bilir ve kimse uçurumun bu kat'î ve riyazî
şartını bir müsamahasızlık veya merhametsizlik diye karşılamaz. İşte "Başyücelik Devleti"nde
ceza ölçüsü her şeyden evvel şu hikmete bağlıdır ki, orada ceza, nasıl olsa işlenilmeye
mahkûm bir suçun mümkün mertebe hafif karşılanmasını gözetici yumuşak bir âkıbet değil,
asla yapılmaması gereken hareketlerin sırf yapılamaz olmasını temin için konmuş kat'î
mânialardır.
• Öyleyse bizim cemiyet ve devletimizde ceza ateşi, "niçin beni bu kadar merhametsizce
yakıyor?" şikâyeti yerine, "aslâ sürünmiyeceğim için hiç yakmaz!" anlayışındaki âzamî
hafifliğe maliktir; ve bu bakımdan en ileri şiddet, bu müthiş ve kahhâr derecesiyle
merhametin tâ kendisi olmuştur. Bizim cemiyet ve devletimizde ceza ölçüsü, rahatça
yapılacak fiillere göre değil, yapılamaması sağlanacak fiillere göre bir tedbir mânası taşır.
• Bizim cemiyet ve devletimizde kasıtla adam öldürmenin cezası, cezaya ehliyet sınırları
içinde ve bellibaşlı mazeret ve müdafaa vaziyetleri dışında, istisnasız ve hiçbir zorlayıcı ve
hafifletici sebep bahis mevzuu olmaksızın, ölümdür.
• Bizim cemiyet ve devletimizde bile bile hırsızlığın cezası, cezaya ehliyet sınırları içinde,
istisnasız ve kayıtsız ve şartsız, bir kolun kesilmesidir. Bütün suistimaller, sahtekârlıklar,
dolandırıcılıklar, hile tertipleri, netice itibariyle hedef tuttuğu kast ve gaye esas olarak
hırsızlığın şubeleri halinde sınırlandırılır ve ona hükümlendirilir.
• Bizim cemiyet ve devletimizde fuhuş ve zina kökünden yasaktır. Ve fuhuş ve zinanın
mânası, meşru şekil dışı erkekle kadın arasındaki cinsî birleşme; ve sonra erkekle erkek ve
kadınla kadın arsındaki aynı fiildir. cezası da, işliyenlerin evli, bekâr, dul ve rüşd sahibi olup
olmamasına göre değişik şekilde, devlet ideolocyasının bağlı olduğu ana kaynağın
hükümlerine eş olarak fevkalâde ağırdır. Şu kadar ki, meydan, sokak ve umumî yerler edebine
göre bütün yardımcı saikleri tâ dibinden kazınacak ve içtimaî çerçevede tezahürüne imkân
verilmiyecek olan bu fiilin ceza görebilmesi için, her tecessüs ve zor tedbirinden masun olan
ev içi müşahedesi veya açığa vurulması lâzımdır ki, bu da hemen hemen imkânsızdır. Demek
ki, cemiyetin alenîlik plânına vurulmayan ve gizli kalan bir fuhuş ve zina fiilinin cezası, bu
fiile devlet, cemiyet, aile ve ferdde engel olucu maddî ve manevî her tedbirden sonra, Allaha
aittir. Şüphe ve tahminle hiç bir takip yapılamaz. "Başyücelik Devleti"nde resmî ve hususî tek
bir umumhane bulunmayacağını belirtmeye bile değmez.
• İnsan eliyle gelen ceza, hakikatte, Allah'ın insanlara lûtfettiği gizlenme ve korunma
örtüsünün yırtılması ve umumî bir ibret temsil etmesi diye anlaşılacağına göre, şehirlerin ana
meydanlarında, en ağırından en hafifine kadar bütün ceza şekilleri etrafında bütün gözlere
serilecek müthiş merasim işkencesi vardır. Başta vatan ve dâvaya ihanet, içtimaî emniyet ve
selâmeti bozmak gibi, "Başyücelik Devleti" üstün hâkimleri elindeki takdir hakkı ile bir
kalemde ölüme kadar yükselecek cezalardan, sokaklara işemek ve sümkürmek gibi en çerden
çöpten bediî suçlara, her fiilin bu meydanlarda görülecek bir hesabı vardır.
• Nihayet bizim cemiyet ve devletimizde ceza ölçüsü, her türlü ferd, cemiyet ve dâva hakkı,
ahlâk, terbiye güzellik bakımından - misal bu ya - 10 kişilik oturma yerine 11 kişinin
binmediği ve bilet parasının orta yerdeki üstü açık kutuya attığı bir minibüsün; ve yolda
giderken arkasındaki erkekle kadının ne yaptıklarına bakmayan edepli insanların
çerçevelediği cemiyet ruhunu billûrlaştırmaya mahsustur. Ve ferde değil, cemiyete acıma
esasına bağlıdır.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
DOĞAN DÜNYA VE BİZ

Bir dünya doğuyor, yepyeni bir dünya. Kat kat sis arkasında, yarı belirli, yarı belirsiz bir
dünya...
Bu dünyayı hecelemekte en zayıf olanlar, -her yerin mahzun ve münzevi mütefekkirleri
müstesna- kaba politika dizginlerine sarılmış, bir dünyayı güttüğünü sananlardır. Yani basit
(aksiyon) seyisleri...
Türk milletini, yarına yekpare bir ruh, mefkûre ve nizam bütünü içinde çıkarmak için ilk
zarurî teşhis, bugün kan ve ateş lâvları altında artık pelteleşmeye, donmaya yüz tutan yeni
dünyanın birkaç ana çizgisini sökebilmek...
Batı çevresinde doğan bu dünyada, arayanlar, ne sâf halde komünizma ve sosyalizmayı
yerinde bulacaklar; ne faşizma ne nazizmayı hortlatmaya namzet görecekler; ne de
liberalizma ve kapitalizmada bir temellilik kaydedebilecekler... bu dünya bir "yeni"ye
muhtaçtır.
Çoktandır kendi mekân çerçevesi içinde, maddecilikten ruhçuluğa, (beynelminel)cilikten
(millet)çiliğe, içtimaî toptancılıktan ferdî şahsiyetçiliğe, kemmiyetçilikten keyfiyetçiliğe,
mutlak devletçilikten mahdut mülkiyetçiliğe dümen kırmış bulunan komünizma; şimdi, can
havliyle ve bütün oyun ve ustalık dehasiyle atlattığı imtihanların ertesinde, dünyaya, kendi
içine doğru kurnaz bir yamacı ve muvazaacı, dışarıya doğru da bir türlü hizaya girmez ve
ihtilât kabul etmez bir bozguncu ve yıkıcı gibi bakıyor.
Bedbaht faşizma ve nazizma, hiçbir zaman ve mekânda beşeri bir ideolocya haysiyetine
ulaştıramadığı kaba ve nefsanî kuvvet psikolocyasının macerasını muhteşem bir (gangster)
romanının üstüne çıkaramadan tüketmiş bulunuyor.
Liberalizma ise, kendine zıt her şeklin kötü taraflarını tasfiye edip iyi taraflarını nefsine
sindirmek, böylece kendi pörsük ve gevşek taraflarını besleyerek içtimaî mezhepler arası yeni
bir terkip kurmak ve terkibini liberalizma ruhuna uydurmak yolunda çırpınıyor; fakat bir türlü
yapamıyor.
Girift ifadeleri çözmeye çalışarak belirtelim ki, yeni dünyada, sâf (doktrin)ler zaviyesinden
komünizma dönek, nazizma müflis; demokrasya ise, yeni zaman ve mekânın fâtihi olmak,
kendinden ve düşmanlarından aldığı derslerle nefsini gençleştirmek hamlesinin âcizi...
Komünizma, Batı münevverinin, bütün istismar ve sultalariyle Batı cemiyet düzenine karşı,
intihardan farksız ihtilâli oldu. Faşizma, bu ihtilâl önünde, Batı münevverine, bütün istismar
be sultalariyle tezatsız ve zaafsız bir Batı muvazenesini perçinleme yolunda teşkilâtlanma
hamlesini verdi. Liberalizma ve kapitalizma ise, biri kendisini soldan devirmeye, öbürü
sağdan çelmelemeye savaşan bu iki zıt bünye dürtüşü arasında, birtakım mekân zaferlerine
erdikten sonra, birini biraz döndürmüş, fakat kandıramamış, öbürünü ise vakitsiz yere sermiş
olarak, doldurmakla mükellef olduğu fikirtaştahtasının önüne geldi.
Demokrasyalar dünyasının takma dişli hatiple, hâlâ bu taştahta üzerine, "insan, cemiyet,
millet kadrolarındaki serbest oluş hakkına saygı mefkûresi"nden başka bir ibare yazamıyorlar.
Kendi iç tefekkür tabakalarından gelen mahrem seslerse, aynı nizamın bütün zayıf ve yatalak
taraflarını tasfiye etmesi ve asırlar boyunca eşya ve hâdiselere yeniden tahakküm iktidarını
verecek bir gençliğe kavuşması için, ruhî bir eriş ve oluş zaruretinden dem vurmakta...
Dünya, "insan, cemiyet, millet kadrolarındaki serbest tekevvün hakkına saygı mefkûresi" gibi,
"ne olursan ol; elverir ki, olduğun, istediğin olsun!" tesellisine değil, "mutlaka bir şey ol;
elverir ki o şey doğru olsun!" itminânına muhtaçtır ve bütün ıstırap ve ihtilâç kaynağı işte bu
itminânsızlıktır.
Dünya bir iman ve nizam kaybetmiştir ve yeni zaman ve mekân şartları içinde bunlara
muhtaçtır.
Neticede, mutlaka bir şey olmak isteyenler, korkunç bâtıllarını dağ gibi yükseltmekten ve
düşmanlarını temizlemekten başka bir şey yapamamışlar; ne olmak lâzım geldiğine
eremeyenler de, hep bu bâtıları fışkırtan bünye ihtilâline razı, mücerret be başıboş bir hürriyet
hakkını müdafaadan gayri bir şey bulamamışlardır.
Bu dünya, şu ânda, yanlış olanlarla doğru olamayanlar arasındaki kavgada, bir ân için yanlışın
tasfiyesi, fakat doğrunun tesviye edilemeyişi buhranını yaşamakta; ve ister bugüne kadar
gelmiş içtimaî mezhepler arası, ister hepsinin dışında ve üstünde mücerret bir vâhid olarak
kendisine yeni bir terkip ve nizam getirecek haberciyi bekliyor.
Doğan dünyayı, şimdiden, ruhçu, ahlâkçı, milliyetçi, cemiyetçi, şahsiyetçi, keyfiyetçi,
nizamcı, müdahaleci, sermaye ve mülkiyette tedbirci gibi ana fârikalar altında, mücerret insan
hürriyetine saygı mefkûresi altında toplanmaya namzet sayabiliriz.
Bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar olmayan milletlere artık içtimâi
mânada ölüm ve yokluk düşüyor. Öyle bir dünya doğuyor ki, niçin yaşadıklarını ve
ürediklerini izah edemeyen milletlere, yarın, üstünde süründükleri stepleri sulamak vazifesini
verecektir.
Böyle bir dünyanın doğmak üzere olduğunu; ve bütün medeniyet dünyası bütün dâva ve aks-i
dâvaları içinde son tekevvün buhranlarını çekerken, bizim biricik kurtarıcı sistemi kendi öz
cebimizde kaybettiğimizi bilelim; ve Garp döne dolaşa, bizim kaybettiklerimize gelmeden,
biz, dönüp dolaşmaksızın onu kendimizde arayalım!
Fakat bu, "arayalım" demekle olacak iş değil... Onu arayıp bulacak olanları bulmak lâzım...
Bunun için de asırlık mahrumluğumuzu, derinden derine incelemek ve onun hınciyle harekete
geçmek...

N F KISAKÜREK...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Bugün Her Zamankinden Daha Fazla İslâm Şeriatına Muhtacız!..


İslam şeriatından rahatsız olanları üç tip; hırsız, katil ve ırz düşmanı olarak başın başında işaretledikten sonra, aynı zamanda bu tiplerin günümüz yaşam biçimi içerisinde kılıktan kılığa girerek, gizli veya aşikâr;

İslam ve hakikat, cemiyet ve emek düşmanlığı yaptığını da deklare etmek lazım gelir. Her cemiyet, kendini oluşturan kurum ve şahıslardan cemiyeti bir arada yaşatıcı kanunlara riayeti ve yine cemiyeti oluşturan unsurları muhafaza etmek gerekliliğini ister. Aksi durumda cemiyet içerisinde eşitsizlik, sınıf çekişmeleri, ahlaki çürümeler ve zorbalıklar hâkim olur.

Bu ise sağlıklı bir cemiyet yapısını muhafaza etmek isteyen kişilerce hiçte kabul edilebilir durum değildir. Her insan inanç, mal, can ve namus emniyetinin sağlandığı, cemiyeti oluşturan fertlerin hukuki ve ahlaki olarak eşit muamele gördüğü, kazanç ve harcamasında sömürülmediği bir nizamda yaşamayı murad eder. Yüzyıllar boyunca insanlık ‘topluluk’ halinde bu ideali murad etmiştir. Mutlak fikir bağlıları ve O’nun pazarlıksız yolcularının ‘tatbik fikir’leri neticesi devletleşmiş cemiyetler hariç bu ideale yaklaşan olmamıştır. Yine de ‘Her şey zıddıyla kaim’ misali, ‘insan’ın nizam arayışı bu mikyasta sürmüştür/sürmektedir.

Bu üç tip; hırsız, katil ve ırz düşmanı neden rahatsız olmaktadır veya neden İslam’a düşmanlık etmekte ve İslam şeriatını kötülemektedir? Soruya bir soruyla cevap vermek gerekirse; Batıcı ve batıl yaşam biçimlerinde hırsızlık neden bu kadar artıyor, hırsızlar neden bu kadar cesur ve takdir görüyorlar, ya da katiller ellerini kollarını sallayarak hangi sistemde rahat yürüyor veya ırz düşmanlığının hesabı bile yapılmadan bebelere kadar nasıl tecavüz yaygınlaşıyor? Sokaklar bunlarla kaynıyor, cezaevleri bunlarla dolup boşalıyor, batıcı ve batıl sistemler bunların doğmasına üremesine sebeb verdikçe; milletin evi, canı, malı ve ırzı güvende olmaktan çıkıyor ve bir gün beş yaşındaki bebesine, bir gün kazada yaralanmış eşine, bir gün depremde beton altında kalmış karısına tecavüz ediliyor. Her gün kapısına onlarca kilit takıyor, penceresine parmaklıklar çekiyor, üzerinde para veya değerli eşya gezdirmiyor, biliyor bir gün iki bilezik uğruna bir cani boğazını kesecek, bir hırsız karanlıktan istifade evini yağmalayacak, bir katil hiç uğruna kalleşçe pusuda evlatlarını katledecek ya da Allah rızası için verdiği yardımı bir din istismarcısı iç edecek...


Bütün bunlar her gün yüzlerce kez duyduğumuz ve her 4 dakikada bir ülkemizde yaşanan bir hakikat değil mi? Ve yine bunun sebebi ‘Mutlak Fikir’den nasibi olmayan batıcı ve batıl sistemler değil midir? Siz bütün bunlardan memnun musunuz? Açık konuşalım. Siz, toplam sayısı 450 bini bulan kadınların fuhuş yaparak geçimini sağlamasını mı istersiniz yoksa hakiki insan soyuna yaraşır bir meslek sahibi olarak yaşamını sürdürmesini mi? Siz her gün öldürülen onlarca insanın katilinin iki gün sonra sokaklarda boy gösterip bir başka masumun canına kıymasını mı istersiniz yoksa onu bir daha sokağa çıkartmayacak bir sitemin varlığını mı? Siz küçücük kızınızı bakkala çekine çekine gönderip, es kaza bir sapığın kolları arasında tecavüz edildikten sonra ölümünü seyretmeyi ve sapığı lanetlemeyi mi arzu ederdiniz yoksa o sapıklığa meydan vermeyecek bir nizamın varlığı ve ola ki böyle bir olay gerçekleştiğinde o sapığı bir daha cemiyet meydanına çıkartmayacak bir adalet anlayışını mı arzu ederdiniz? Ama önce şunun cevabı verilmelidir. Hakikaten siz insanın sömürülmediği, emeğinin istismar edilmediği, inanç, mal, can ve namus emniyetinin sağlandığı bir nizamda gerçekten yaşamayı murad ediyor musunuz? O zaman sizin İslam şeriatından çekinmeniz için sebeb yok. Çünkü İslam şeriatından rahatsız olan, korkan veya korkması gerekenler üç tip; hırsız, katil ve ırz düşmanlarıdır. Siz bunlardan biri değilseniz, problem yok. Bu arada ‘Ben Müslümanım’ deyip şeriat karşıtlığı yapmak ise komediden, münafıklıktan, aymazlıktan, ahmaklıktan, cahillikten başka bir şey değil.

Büyük Doğu mimarının Başyücelik’te Ceza Ölçüsü başlığı altında, İdeolocya Örgüsü’nde dillendirdiği hakikat bu manada ölçümüzdür:

“Öyleyse bizim cemiyet ve devletimizde ceza ateşi, “niçin beni bu kadar merhametsizce yakıyor?”

şikâyeti yerine, “aslâ sürünmeyeceğim için hiç yakmaz!” anlayışındaki âzamî hafifliğe maliktir ve bu bakımdan en ileri şiddet, bu müthiş ve kahhâr derecesiyle merhametin tâ kendisi olmuştur. Bizim cemiyet ve devletimizde ceza ölçüsü, rahatça yapılacak fiillere göre değil, yapılamaması sağlanacak fiillere göre bir tedbir mânası taşır.” Kafasında hırsızlığa veya ırza tecavüze veya caniliğe meyli olanın ona tatbik edilecek kanunu düşünmesi karşısında ‘caydırıcılık’ esası üzerinden cemiyetin bütün dinamikleri ile muhafaza etmek sadece İslama has bir tutumdur. Sokaklarında, çayırlarında, gecesinde gündüzünde, rahatça alış veriş yapılabildiği, eşiyle kızıyla huzur içerisinde güvenle dolaşılabildiği, töre-kandavası, berdel gibi sakat anlayışlara müsaade edilmediği, muhafaza edilmiş ailesi ve cemiyeti ile tek bir işsizin ‘işsiz’ olarak barınmadığı devletçe iş sahibi kılındığı tek sistem ‘İslam’dır.

Bu çezai ölçüleri İdeolocya örgüsünden takip edelim... “Bizim cemiyet ve devletimizde kasıtla adam öldürmenin cezası, cezaya ehliyet sınırları içinde ve bellibaşlı mazeret ve müdafaa vaziyetleri dışında, istisnasız ve hiçbir zorlayıcı ve hafifletici sebep bahis mevzuu olmaksızın, ölümdür. Bizim cemiyet ve devletimizde bile bile hırsızlığın cezası, cezaya ehliyet sınırları içinde, istisnasız ve kayıtsız ve şartsız, bir kolun kesilmesidir.

Bütün suistimaller, sahtekârlıklar, dolandırıcılıklar, hile tertipleri, netice itibariyle hedef tuttuğu kast ve gaye esas olarak hırsızlığın şubeleri halinde sınırlandırılır ve ona hükümlendirilir. Bizim cemiyet ve devletimizde fuhuş ve zina kökünden yasaktır.

Ve fuhuş ve zinanın mânası, meşru şekil dışı erkekle kadın arasındaki cinsî birleşme; ve sonra erkekle erkek ve kadınla kadın arasındaki aynı fiildir. cezası da, işleyenlerin evli, bekâr, dul ve rüşd sahibi olup olmamasına göre değişik şekilde, devlet ideolocyasının bağlı olduğu ana kaynağın hükümlerine eş olarak fevkalâde ağırdır.

Şu kadar ki, meydan, sokak ve umumî yerler edebine göre bütün yardımcı saikleri tâ dibinden kazınacak ve içtimaî çerçevede tezahürüne imkân verilmeyecek olan bu fiilin ceza görebilmesi için, her tecessüs ve zor tedbirinden masun olan ev içi müşahedesi veya açığa vurulması lâzımdır ki, bu da hemen hemen imkânsızdır. Demek ki, cemiyetin alenîlik plânına vurulmayan ve gizli kalan bir fuhuş ve zina fiilinin cezası, bu fiile devlet, cemiyet, aile ve ferde engel olucu maddî ve manevî her tedbirden sonra, Allaha aittir. Şüphe ve tahminle hiç bir takip yapılamaz. “Başyücelik Devleti”nde resmî ve hususî tek bir umumhane bulunmayacağını belirtmeye bile değmez.” Ancak bilinmesi gereken bir zaruri bilgi var ki; bu muazzam cezai ölçüleri tatbik edebilmek için önce bu cemiyetin inşaı gerekir.

Bu ne demektir?

Bu cemiyetin inşaı demek Baş yücelik Devletinin ilanı ve Başyücelik Devleti idarecilerinin hırsızlığa, caniliğe, fuhuşa sebebiyet veren bütün unsurları ortadan kaldırması ve kişilerin cemiyette iş ve ahlak sahibi olmalarının, düşmanlık ve kindarlık üzere kurulu anlayışlardan uzak durmalarının sağlanması demektir. Ceza buna rağmen ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla hangi dünya görüşünden, hangi inançtan olursa olsun bütün bir insanlık, adı geçen unsurlar da (inanç, mal, can ve namus) güvende olmak ister. ‘Mutlak Fikir’ nispetinde halka halka kendilerini cemiyet içerisinde mevzu sahibi olmaya adamış Büyük Doğu İbda bağlıları kendilerine bunu(cemiyetin bir parçası olmayı), bir memuriyet, mecburiyet hatta mahkûmiyet olarak görür.

Tarihin altın sahifeleri bunun sayısız örnekleri ile doludur, bu sayısız örneklere yenilerini eklemek için Başyücelik Devleti tarih tarih sahnesine çıkmalı, çıkarılmalıdır...



Kaynak:http://anadoluhaber.blogspot.com/2008/11/www.barandergisi.comBaran Dergisi/Sezai KIRLANGIÇ
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Selamun aleyküm kardeşim yine mükemmel bir konu siz böyle bir inkılabın olabileceğine ihtimal verebiliyormusunuz
benim çok fazla umudum kalmadı geçtiğimiz günlerde eşimin kuzeni dinini değiştirdiğini söyledi hepimiz şok olduk
gençlik gitgide zehirleniyor son günlerde iki farklı din anlatıldı eğer çocuklarımızı aman hayatlarını yaşasınlar diye
batılı düşünce yapısına yakın ortamlardan uzaklaştırmazsak sonumuz içler acısı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt