aliye_aliye
Altın Üye
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 16,828
- Tepki puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Konum
- ~* پایتخت آن بهشت *~
- Web Sitesi
- www.fizikist.com
İslâm Dini kadar güzel ahlaka önem veren bir başka din veya düşünce sistemi göstermek mümkün değildir. Öyleki Peygamber Efendimiz 'İslâm, güzel ahlâktır.' buyurmuştur. Hz. Peygamberin güzel ahlâka teşvik eden bir çok güzel sözü vardır.
'Müminlerin îmanca en kamil olanı, ahlâkı en güzel olanıdır.' 'İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olanlarınız, ahlaki en güzel olanlarınızdır.' hadisleri bunlardan sadece ikisidir. Kuran-ı Kerimde adalet, ahde vefa, affetme, alçak gönüllülük, ana-babaya itaat, sevgi, kardeşlik, barış, güvenirlilik, doğruluk, birlik, beraberlik, iyilik, ihsan, iffet, cömertlik, merhamet, müsamaha, tatlı dilli olma, güler yüzlülük, temiz kalplilik gibi güzel ahlâki hasletlere teşvik eden ve zulüm, haksizlik, riya, haset, gıybet, çirkin sözlülük, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kıskançlık, kibir, kin, kötü zan, israf, bozgunculuk gibi kötü hasletlerden nehyeden pek çok âyetin yer alması, Kuranda ahlaka ne kadar önem verildiğinin bir göstergesidir.
Peygamber Efendimizin güzel ahlaka teşvik eden ve kötü hasletlerden nehyeden hadisleri ise neredeyse bir kitap oluşturacak kadardır. O sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlaki bizzat yasayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir.
Bu yüzden Onun ahlaki, İslâm ahlakinin en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. İşte bu sebeple burada peygamberimiz Hz. Muhammedin güzel ahlakından az da olsa sözetmek istiyoruz(*). Çünkü O gerçekten en güzel örnektir:
Peygamber Efendimiz güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Kati yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiçbir söz çıkmazdı. Başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görürse 'içinizden bazı kimseler, söyle söyle yapıyorlar.' Şeklinde, bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlışı ve hataları düzeltirdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözügereğinden çok uzatmazdı. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz, kimsenin gizli hallerini araştırmazdı. Allaha hürmetsizlik olmadıkça, sahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlar, eline imkan geçince öç almayı düşünmezdi.
Son derece iffet ve haya sahibiydi. Bütün insanları eşit tutar, zengin fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüstlükten ayrıldığı, saka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden Ona henüz peygamberlik verilmeden önce 'Muhammedül-Emin' denilmişti. Nitekim Peygamberliğini haber verdiği zaman, iman etmeyenler bile Ona 'yalancı, yalan söylüyor' diyememiştir. En yakın akrabalarını safa tepesinde toplayıp onlari İslâma davet için, 'Size şu dağın arkasında düşman atlılarının bulunduğunu söylesem, bana inanırmısınız?' dediği zaman: 'Hepimiz inanırız. Çünkü sen yalan söylemezsin.' diye cevap vermişlerdi. Kendisi böyle olduğu gibi, herkesin dürüst olmasını isterdi. 'Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür. İyilik ve hayır da, kişiyi Cennete ulaştırır. Kişi doğru söyleyip doğruluğu aradıkça, Allah katında sıddıklar zümresine yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız; Çünkü yalan insani kötülüğe sevkeder. Kötülük de kişiyi Cehenneme götürür. İnsan yalan söylemeğe ve yalan aramağa devam ede ede, Allah katında nihayet yalancılardan yazılır.' buyurmuştur.
Rasûlüllah (s.a.v.) insanların en cömerdi ve en kerimiydi. Eline gecen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi.
Son derece mütevâzı ve alçak gönüllü idi. Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi bos bulursa, oraya otururdu. Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmazdı. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde, bütün islerini kendi görür, ev islerinde hanımlarına yardim ederdi. Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemezdi. Fakir kimselerle düşüp kalkmaktan, yoksulların, dulların, kimsesizlerin islerini görmekten zevk alırdı. Bulduğunu yer, bulduğunu giyer, hiç bir şeyi beğenmemezlik etmezdi. Yiyecek bir şey bulamayınca, aç yattığı da olurdu.
Bütün islerini tam bir düzen ve nizam içinde yapardı. Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misafir ve ziyaretçilerini kabul edeceği hep belliydi. Vaktini boşa geçirmez, her ânini faydalı bir isle değerlendirirdi. 'İnsanların çoğu, iki nimetin kıymetini takdirde aldanmışlardır: 'Sıhhat ve boş vakit', buyurmuştur.
İnsanı en yakından tanıyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hallerini en iyi bilen, şüphe yok ki eşidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ilk vahiyden sonra gördüklerini anlattığı zaman eşi Hz. Hatice:
'Allaha yemin ederim ki, Cenâb-ı Hak hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, işini görmekten aciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Müsafiri ağırlarsın, Hak yolunda herkese yardım edersin.' diyerek Onun peygamberliğini hemen kabul etmiş, en küçük tereddüt göstermemiştir.
Çocukluğundan itibaren Medinede 10 yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes: 'Rasûlüllah (s.a.v)e 10 yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, öf, niçin böyle yaptın, neden şunu yapmadın, diye beni azarlamadı.' demiştir.
Peygamber Efendimizin bizzat yaşayarak, uygulayarak çizdiği bu ahlaki tablo, hiç şüphesiz İslâm ahlâki hakkında bir fikir vermektedir.
*Kendisi için istediğini başkası için de istemek, kendisi için arzulamadığını başkaları için de arzulamamak,
*Olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak, *Küçüklere sevgi büyüklere saygı,
*Affetmek, hoşgörülü davranmak, başkalarının kusurlarını araştırmamak,
*Öfkeye hakim olmak,
*Sözünde durmak, ahde vefa göstermek,
*Doğruluk ve dürüstlükten zerrece taviz vermemek,
*Güvenilir olmak,
*Kibirden gururdan sakınmak mütevazî olmak,
*Cimrilikten, tamahtan uzak durmak,cömert olmak,
*Her hususta sabırlı olmak, *Asla adaletten ayrılmamak,
*Maddi ve manevi temizliğe riayet etmek,
*Allahın kendisine verdiği sağlığına ve sıhhatine çok dikkat etmek,
*Boş vakitlerini hayırlı işlerde değerlendirmek,
ve benzeri yüzlerce muazzam ahlâkî prensibe özenle yer veren İslâm ahlakını her yönüyle tanımak için bu konuyu geniş olarak inceleyen eserlere müracaat etmek gerekmektedir.
İslam Dininde ahlakın büyük bir önemi vardır. İslâmın gayesi; insanları güzel ahlak sahibi yaparak olgunlaştırmaktır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) şöyle buyurmuştur. 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Bir müslümanın değeri, ahlakının güzelliği ile ölçülür. Bu konuda, Hz. Peygamber, kendisine en sevimli olanların, güzel ahlak sahipleri olduğunu bildirmiş. 'Allah katında en sevgili kullar kimlerdir?' sorusuna da, 'Ahlakı en güzel olanlardır.' cevabını vermiştir.
İslam dininin gayesi, 'Tevhîd' inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri ve onların güzel ahlak sahibi fertler olmalarıdır. Bakınız Kuran, bu hususta şöyle buyuruyor: 'Ey Ehl-i Kitap! Size, kitabınızdan gizlediklerinizin birçoğunu ortaya koyup açıklayan, birçoğunu da bağışlayan Elçimiz geldi. Gerçekten size Allahtan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah bu Kitapla, rızasını gözetenlere kurtuluş yollarını gösterir, Kendi izni ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır.'[2]. Hz. Peygamber (a.s)in gönderiliş amacını da kendileri, 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.' şeklinde açıklamaktadır. Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamberi şöyle tanıtmaktadır: 'Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin' ve 'Andolsun ki, Allahın Resulü sizin için, Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir örnektir.'[4] Kuran-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlaka ait esasları, bir çok ayette birlikte zikreder. Bu da bize, iman ile ahlaki davranışlar arasında sıkı bir irtibatın bulunduğunu gösterir. Ahlak kavramı, bir insanın bütün davranışlarını kapsar. İbadetin bir hikmeti de insanı güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirmektir.
Bunun için güzel ahlak, Müslümanların aynasıdır.Hz.Peygamber (s.a.v.): 'İman bakımından müminlerin en olgunu, ailesine karşı şefkat, merhamet gösteren ve ahlakı güzel olandır'[5] buyurmuşlardır. Kuran-ı Kerim, olgun müminleri; zor günlerde yoksulu doyuran, birbirine doğruyu tavsiye eden, Allahın koyduğu sınırları aşmayan, kötülüğün gizlisine de açığına da yaklaşmayan, cana kıymayan, ölçü ve tartıda adaleti gözeten, ölçülü konuşan, verdiği sözde duran, insanlara karşı büyüklük taslamayan, verilen emaneti koruyan, sözü özü bir olan, ana babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa ve yönetimindekilere güzel davranan kişiler olarak nitelendirir. Güzel ahlakı korumak, Yüce Rabbimizin emridir. Aynı zamanda toplum hayatını sürdürmenin ve insanlık onurunu yüceltmenin bir gereğidir. Bir insanın yaptığı kötü bir davranışın, ailesinden başlayarak bütün topluma dokunan zararları vardır. Bunun için ahlaka aykırı tavırları görüp geçiştirmek, onun yayılmasına imkan hazırlamak demektir. Güzel ahlaka aykırı görülen davranışları, uygun bir lisan ile düzeltmeye çalışmak, iyi huylu olmayı teşvik etmek, toplum için önemli bir görevdir.
'Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir'[6].
[1] Hadîd, 57/9
[2] Maide, 5/15, 16
[3] İmam Malik; Muvatta, Husnul Hulk, 8, II/904.
[4] Kalem, 68/4; Ahzab, 33/21.
[5] Et-Terğib, 4/182
[6] Al-i İmrân, 3/l
'Müminlerin îmanca en kamil olanı, ahlâkı en güzel olanıdır.' 'İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olanlarınız, ahlaki en güzel olanlarınızdır.' hadisleri bunlardan sadece ikisidir. Kuran-ı Kerimde adalet, ahde vefa, affetme, alçak gönüllülük, ana-babaya itaat, sevgi, kardeşlik, barış, güvenirlilik, doğruluk, birlik, beraberlik, iyilik, ihsan, iffet, cömertlik, merhamet, müsamaha, tatlı dilli olma, güler yüzlülük, temiz kalplilik gibi güzel ahlâki hasletlere teşvik eden ve zulüm, haksizlik, riya, haset, gıybet, çirkin sözlülük, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kıskançlık, kibir, kin, kötü zan, israf, bozgunculuk gibi kötü hasletlerden nehyeden pek çok âyetin yer alması, Kuranda ahlaka ne kadar önem verildiğinin bir göstergesidir.
Peygamber Efendimizin güzel ahlaka teşvik eden ve kötü hasletlerden nehyeden hadisleri ise neredeyse bir kitap oluşturacak kadardır. O sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlaki bizzat yasayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir.
Bu yüzden Onun ahlaki, İslâm ahlakinin en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. İşte bu sebeple burada peygamberimiz Hz. Muhammedin güzel ahlakından az da olsa sözetmek istiyoruz(*). Çünkü O gerçekten en güzel örnektir:
Peygamber Efendimiz güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Kati yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından sert ve kaba hiçbir söz çıkmazdı. Başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı bir davranış görürse 'içinizden bazı kimseler, söyle söyle yapıyorlar.' Şeklinde, bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden ve hiç kimseyi kırmadan yanlışı ve hataları düzeltirdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşması bitinceye kadar dinlerdi. Tartışmayı sevmez, sözügereğinden çok uzatmazdı. Kendini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmaz, kimsenin gizli hallerini araştırmazdı. Allaha hürmetsizlik olmadıkça, sahsına yapılan kötülükleri, ne kadar büyük olursa olsun, bağışlar, eline imkan geçince öç almayı düşünmezdi.
Son derece iffet ve haya sahibiydi. Bütün insanları eşit tutar, zengin fakir, efendi-köle, büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Her bakımdan kendisine güvenilirdi. Verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüstlükten ayrıldığı, saka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden Ona henüz peygamberlik verilmeden önce 'Muhammedül-Emin' denilmişti. Nitekim Peygamberliğini haber verdiği zaman, iman etmeyenler bile Ona 'yalancı, yalan söylüyor' diyememiştir. En yakın akrabalarını safa tepesinde toplayıp onlari İslâma davet için, 'Size şu dağın arkasında düşman atlılarının bulunduğunu söylesem, bana inanırmısınız?' dediği zaman: 'Hepimiz inanırız. Çünkü sen yalan söylemezsin.' diye cevap vermişlerdi. Kendisi böyle olduğu gibi, herkesin dürüst olmasını isterdi. 'Doğruluktan ayrılmayınız, çünkü doğruluk, iyilik ve hayra götürür. İyilik ve hayır da, kişiyi Cennete ulaştırır. Kişi doğru söyleyip doğruluğu aradıkça, Allah katında sıddıklar zümresine yazılır. Yalan sözden ve yalancılıktan sakınınız; Çünkü yalan insani kötülüğe sevkeder. Kötülük de kişiyi Cehenneme götürür. İnsan yalan söylemeğe ve yalan aramağa devam ede ede, Allah katında nihayet yalancılardan yazılır.' buyurmuştur.
Rasûlüllah (s.a.v.) insanların en cömerdi ve en kerimiydi. Eline gecen her şeyi muhtaçlara dağıtır, kimseyi eli boş çevirmezdi.
Son derece mütevâzı ve alçak gönüllü idi. Bir topluluğa geldiğinde, kendisi için ayağa kalkılmasını istemez, nereyi bos bulursa, oraya otururdu. Arkadaşları arasında otururken ayaklarını uzatmazdı. Arkadaşları her işini yapmayı kendileri için şeref ve cana minnet saydıkları halde, bütün islerini kendi görür, ev islerinde hanımlarına yardim ederdi. Methedilmesini ve aşırı hürmet gösterilmesini istemezdi. Fakir kimselerle düşüp kalkmaktan, yoksulların, dulların, kimsesizlerin islerini görmekten zevk alırdı. Bulduğunu yer, bulduğunu giyer, hiç bir şeyi beğenmemezlik etmezdi. Yiyecek bir şey bulamayınca, aç yattığı da olurdu.
Bütün islerini tam bir düzen ve nizam içinde yapardı. Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler, misafir ve ziyaretçilerini kabul edeceği hep belliydi. Vaktini boşa geçirmez, her ânini faydalı bir isle değerlendirirdi. 'İnsanların çoğu, iki nimetin kıymetini takdirde aldanmışlardır: 'Sıhhat ve boş vakit', buyurmuştur.
İnsanı en yakından tanıyan, onun iç yüzünü ve bütün gizli hallerini en iyi bilen, şüphe yok ki eşidir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ilk vahiyden sonra gördüklerini anlattığı zaman eşi Hz. Hatice:
'Allaha yemin ederim ki, Cenâb-ı Hak hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, işini görmekten aciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Müsafiri ağırlarsın, Hak yolunda herkese yardım edersin.' diyerek Onun peygamberliğini hemen kabul etmiş, en küçük tereddüt göstermemiştir.
Çocukluğundan itibaren Medinede 10 yıl hizmetinde bulunan Hz. Enes: 'Rasûlüllah (s.a.v)e 10 yıl hizmet ettim. Bir kere bile canı sıkılıp, öf, niçin böyle yaptın, neden şunu yapmadın, diye beni azarlamadı.' demiştir.
Peygamber Efendimizin bizzat yaşayarak, uygulayarak çizdiği bu ahlaki tablo, hiç şüphesiz İslâm ahlâki hakkında bir fikir vermektedir.
*Kendisi için istediğini başkası için de istemek, kendisi için arzulamadığını başkaları için de arzulamamak,
*Olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak, *Küçüklere sevgi büyüklere saygı,
*Affetmek, hoşgörülü davranmak, başkalarının kusurlarını araştırmamak,
*Öfkeye hakim olmak,
*Sözünde durmak, ahde vefa göstermek,
*Doğruluk ve dürüstlükten zerrece taviz vermemek,
*Güvenilir olmak,
*Kibirden gururdan sakınmak mütevazî olmak,
*Cimrilikten, tamahtan uzak durmak,cömert olmak,
*Her hususta sabırlı olmak, *Asla adaletten ayrılmamak,
*Maddi ve manevi temizliğe riayet etmek,
*Allahın kendisine verdiği sağlığına ve sıhhatine çok dikkat etmek,
*Boş vakitlerini hayırlı işlerde değerlendirmek,
ve benzeri yüzlerce muazzam ahlâkî prensibe özenle yer veren İslâm ahlakını her yönüyle tanımak için bu konuyu geniş olarak inceleyen eserlere müracaat etmek gerekmektedir.
İslam Dininde ahlakın büyük bir önemi vardır. İslâmın gayesi; insanları güzel ahlak sahibi yaparak olgunlaştırmaktır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (A.S.) şöyle buyurmuştur. 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim. Bir müslümanın değeri, ahlakının güzelliği ile ölçülür. Bu konuda, Hz. Peygamber, kendisine en sevimli olanların, güzel ahlak sahipleri olduğunu bildirmiş. 'Allah katında en sevgili kullar kimlerdir?' sorusuna da, 'Ahlakı en güzel olanlardır.' cevabını vermiştir.
İslam dininin gayesi, 'Tevhîd' inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri ve onların güzel ahlak sahibi fertler olmalarıdır. Bakınız Kuran, bu hususta şöyle buyuruyor: 'Ey Ehl-i Kitap! Size, kitabınızdan gizlediklerinizin birçoğunu ortaya koyup açıklayan, birçoğunu da bağışlayan Elçimiz geldi. Gerçekten size Allahtan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah bu Kitapla, rızasını gözetenlere kurtuluş yollarını gösterir, Kendi izni ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır.'[2]. Hz. Peygamber (a.s)in gönderiliş amacını da kendileri, 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.' şeklinde açıklamaktadır. Kuran-ı Kerim, Hz. Peygamberi şöyle tanıtmaktadır: 'Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin' ve 'Andolsun ki, Allahın Resulü sizin için, Allaha ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir örnektir.'[4] Kuran-ı Kerim, itikat, ibadet ve ahlaka ait esasları, bir çok ayette birlikte zikreder. Bu da bize, iman ile ahlaki davranışlar arasında sıkı bir irtibatın bulunduğunu gösterir. Ahlak kavramı, bir insanın bütün davranışlarını kapsar. İbadetin bir hikmeti de insanı güzel ahlak sahibi olmaya yönlendirmektir.
Bunun için güzel ahlak, Müslümanların aynasıdır.Hz.Peygamber (s.a.v.): 'İman bakımından müminlerin en olgunu, ailesine karşı şefkat, merhamet gösteren ve ahlakı güzel olandır'[5] buyurmuşlardır. Kuran-ı Kerim, olgun müminleri; zor günlerde yoksulu doyuran, birbirine doğruyu tavsiye eden, Allahın koyduğu sınırları aşmayan, kötülüğün gizlisine de açığına da yaklaşmayan, cana kıymayan, ölçü ve tartıda adaleti gözeten, ölçülü konuşan, verdiği sözde duran, insanlara karşı büyüklük taslamayan, verilen emaneti koruyan, sözü özü bir olan, ana babaya, akrabaya, komşuya, arkadaşa ve yönetimindekilere güzel davranan kişiler olarak nitelendirir. Güzel ahlakı korumak, Yüce Rabbimizin emridir. Aynı zamanda toplum hayatını sürdürmenin ve insanlık onurunu yüceltmenin bir gereğidir. Bir insanın yaptığı kötü bir davranışın, ailesinden başlayarak bütün topluma dokunan zararları vardır. Bunun için ahlaka aykırı tavırları görüp geçiştirmek, onun yayılmasına imkan hazırlamak demektir. Güzel ahlaka aykırı görülen davranışları, uygun bir lisan ile düzeltmeye çalışmak, iyi huylu olmayı teşvik etmek, toplum için önemli bir görevdir.
'Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir'[6].
[1] Hadîd, 57/9
[2] Maide, 5/15, 16
[3] İmam Malik; Muvatta, Husnul Hulk, 8, II/904.
[4] Kalem, 68/4; Ahzab, 33/21.
[5] Et-Terğib, 4/182
[6] Al-i İmrân, 3/l