iskender evrenesoğluna bağlı bayan grubun sohbetine katıldım ve ilk çok hoşuma gitti.Çünkü kuran tamamiyle türkçesiyle anlatılarak hayata uygulanması gerektiği, 7 vakit namaz kılmaları (kuşluk ve teheccüd), tamamen sevginin oluşması için affedici olun gibi güzel sohbetler dinledim.Fakat daha sonra allahla konuşuyor olmasını duyduktan sonra kafamda bi sürü sorular oluşmaya başladı. Mehdi nedir? Son mehdi gibi konularla ilgilide bilgim yoktu.
sorum allahla peygamber efendimizden sona kimsenin konuşması mümkün değil mi?
yanlış iseler neden bu kadar üst boyutta ibadetlerini yerine getiriyorlar ?
Günlerdir düşünüyorum uyuyamıyorum cevap bekliyorum.
İslama savaş açanlar perişan olmuşlardır.
KUR’ÂN-I KERÎM’e Benzer Getirme Gayretkeşliğinde Olanlar
[KUR’ÂN-I KERÎM’e Benzer Getirme Gayretkeşliğinde Olanlar] SORU: Muhterem Hocam, Kur'an-ı Kerim'e benzeyen bir kitap yapmaya çalışanlar hakkında bilgi verir misiniz?
KUR’ÂN-I KERÎM’E BENZER GETİRME GAYRETKEŞLİĞİNDE OLANLAR
“Eğer desen: "Nasıl biliyoruz ki, kimse muârazaya teşebbüs etmedi, kimse kendine güvenemedi mi ki meydana çıksın, birbirinin yardımı da mı fayda etmedi?"
Elcevap: Eğer muâraza mümkün olsaydı, alâküllihâl katî teşebbüs edilecekti. Çünkü, izzet ve nâmus meselesi, can ve mal tehlikesi vardı. Eğer teşebbüs edilseydi, alâküllihâl katî taraftar pek çok bulunacaktı. Çünkü, hakka muârız ve muannid dâimâ kesretli idi. Eğer taraftar bulsaydı, alâküllihâl iştihar bulacaktı. Çünkü, küçük bir mücâdele, beşerin nazar-ı istiğrâbını celb edip destanlarda iştihar eder. Şöyle acîb bir mücâdele ve vukuât ise gizli kalamaz. İslâmiyet aleyhinde tâ en çirkin ve en şenî şeylere kadar nakledilir, meşhur olur. Halbuki muârazaya dâir Müseylime-i Kezzâbın bir iki fıkrasından başka nakledilmemiş. O Müseylime'de, çendan belâgat varmış; fakat hadsiz bir hüsn-ü cemâle mâlik olan beyân-ı Kur'ân'a nisbet edildiği için onun sözleri hezeyan sûretinde tarihlere geçmiştir. İşte Kur'ân'ın belâgatındaki i'câz, katiyen iki kere iki dört eder gibi mevcuddur ki, iş böyle oluyor.”1
Yukarıda Üstâd’ın da ifade ettiği gibi, Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olmaya başlamasından bugüne kadar on dört asır geçmesine rağmen, tarihin bize verdiği bilgiler ışığında, farklı zamanlarda on kadar insan Kur’ân-ı Kerîm’e nazire getirmeye yeltenmişlerdir. Sonra kendileri de, kendi yazdıklarına gülmüşler, yırtıp atmışlar ve hiçbir taraftar bulamamışlardır. Hatta bazıları tövbe edip, aczini itiraf ederek tekrar İslamiyet’e ve imana dehalet etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’e benzer getirmeye yeltenenler, şöyle tespit edilebilmiştir;
1- NADR BİN HÂRİS;
Bunlardan bir tanesi Nadrn bin Hâris’dir.
Nadr Bin Hâris, Kureyş’in şeytanlarından ve Peygamber Aleyhisselâma eza edenlerden idi. Kendisi Hire'ye gitmiş, Acem krallarının, Rüstem ve Isfendiyar'ın hikâyelerini öğrenmişti. Resulullah bir mecliste oturduğu zaman Allah'ı hatırlatır ve geçmiş milletlerin başlarına gelen âkibetlerden, Allah'ın gazabına uğramaktan kavmini uyarırdı. Resulullah gittikten sonra bu adam onun peşinden kalkar:
“Ey Kureyş! Vallahi ben ondan güzel konuşurum; bana gelin. Ben ondan daha güzel hikâyeler anlatırım” der sonra başlar Acem krallarından, Rüstem ve Isfendiyar'dan hikâyeler söylerdi. Daha sonra ilâve ederdi:
“Muhammed ne ile benden daha güzel söz söylüyormuş? Ben de Allah'ın indirdiği gibi indiririm.”
“Vezze’riâti zer’a, vel-hâbizeti hubrâ, vettâbîhâti-tabhâ, vellâkime’ti lokmâ = Ekin ekenlere, ekmek yapanlara, pişirip pişirenlere, lokma yapanlara andolsun.”2
İşte bu saçma sözle güya o da Efendimiz gibi konuşmuş oluyordu.
İbn-i İshak, îbn-i Abbas'ın bu adam hakkında Kur'an’dan sekiz âyet indiğini söyler. İçinde ESATİR geçen âyetler bunun hakkında nazil olmuştur. Ezcümle şu âyet, bunun ve hempalarının hakkındadır:
وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُواْ قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاء لَقُلْنَا مِثْلَ هَذَا إِنْ هَذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأوَّلِينَ
“Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman:"Artık anladık! Biliyoruz! Dilesek bunun benzerini biz de söyleyebiliriz. Bu, önceden geçmiş insanların masallarından başka bir şey değildir!" derler.”3
2- MÜSEYLEMETÜL KEZZAP;
Bunlardan biri de Müseylemetül kezzap'tır. Bu adam Yemame halkından Benu Hanife'nin elçisi olarak Medine'ye gelmiş müslüman olmuştu. Memleketine döndükten sonra peygamberlik iddiasında bulundu. Hz. Muhammed’in (sav) ortağı olduğunu iddia ediyor, seci'li sözler söylemeye çalışıyordu. Kavmine Kur'ân'a nazire yaptığını söyledi. Söylediği bazı seci'li sözlerden biri şudur:
“Lakad an'amallahu alâ'l-hublâ, ahraca minhu neseme-ten tes'â min beyni sıfakın wa hâşâ=Allah yüklü deveye inam etti. Ondan, koşan bir yavru çıkardı. Sıfak (alt deri) ile hâşâ (barsak) arasından.”4
Müseyleme, kavminden namazı kaldırdı, şarabı, zinayı helâl kıldı.5
Müseyleme Hz. Peygamber'e şöyle bir mektup yazmıştı : “Allah'ın Elçisi Müseyleme'den, Allah'ın Elçisi Muhammed'e. Bundan sonra Arzın yarısı benim, yarısı senin…”
Resulullah buna şöyle cevap verdi: “Allah'ın Elçisi Muhammed'den, yalancı Müseyleme'ye, bundan sonra bil ki Arz, (ne senin ne de benim) Allah'ındır. Onu kullarından dilediğine verir. Âkibet, Allah’tan korkanlarındır.”
Müseyleme Hz. Ebubekir'in halifeliği zamanında açılan savaşta Vahşî tarafından öldürülmüştür.
3- SECAH BİNTU’L-HÂRİS İBN-İ SUVEYD ET-TEMÎMİYYE;
Secah bintu'l-Hâris ibn-i Suveyd at-Temimiyye: Hıristiyanlığı iyi bilen bu kadın, Resul’ün vefatından sonra peygamberlik iddia etmiş, etrafına topladığı bir takım kimselerle işi büyütmüş, Müseyleme'ye karşı savaşa gitmişti. Sonunda onunla anlaştı. Bütün Arabistan'ı kendilerine tabi kılmak emeliyle evlenmeye karar verdiler. Bu kadın, kendine ait bir Kur'ân iddia edememişti. Sadece Müseyleme'ye karşı savaşa giderken:
“Aleykum bi'l-Yemame, ve duffû dafîfa'l-Hemâme, fe innehâ ğazvetun Surama, lâ yalhakukum ba'dahâ melâma=Yemame'ye karşı yürüyünüz, güvercin gibi deflerinizi öttürünüz; çünkü bu kahramanca bir savaştır, bu savaştan sonra siz ayıplanmazsınız.”6
Ama bu kadın, sonradan yaptığına pişman olmuş, tekrar İslâm'a dönmüş ve çok iyi bir müslüman olmuştu. Çünkü onun asıl gayesi Müseyleme'yi yenmek ve hakimiyet kurmaktı. Müseyleme'nin yalancılığını anladı, kendisi de bâtıl dâvasından vazgeçti.
4- EL-ESVED EL ANSÎ ABHALATU’BNU KÂ’B;
Bunlardan biri de Resulullah (S.A.V.) devrinde Yemen' de peygamberlik iddia eden, kendisine vahiy geldiğini sanan el-Esved el-Ansî adıyla tanınmış Abhalatu'bnu Kâ’b’dır. Yüzünü bir örtü ile kapattığı için buna Zü'I-Himar da denmiştir. Fasih konuşan, kehaneti, sec'i ve hitabetiyle şöhret bulmuş olan bu adam, Hz. Peygamber'in vefatından biraz önce öldürülmüştür.7
5- TÜLEYHATÜ’BNÜ HUVEYLİD EL-ESEDÎ
Tüleyhatü’bnü Huveylid el-Esedî: Bu adam Dokuzuncu Hicrî yılda Esed ibn-i Huzeyme heyetiyle birlikte Medine'ye gelip müslüman olmuştu. Döndükten sonra peygamberlik iddia etti. Zünnun'un, ya da (Cibril'in) kendisine vahiy getirdiğini sanıyordu. Fakat kendine bir Kur'ân indiğini iddia edemedi. Çünkü kavmi fasih insanlardı. Onun sözlerinin saçmalığını anladılar; kendisini yalnız bıraktılar. Hz. Ebubekir'in ordusu tarafından bozulup Şam'a kaçtı ve orada güzelce müslüman oldu.8
6- İBNÜ’L-MUKAFFÂ
İbnü’l-Mukaffâ'nın da Kur'ân'a nazire yapmak için çalıştığı, bazı nazireler düzdüğü fakat;
وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ
"…Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!" diye emir buyuruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerinde yerleşti ve "Kahrolsun o zalimler! Denildi."8 âyetine gelince, “beşer böyle bir söz söyleyemez” diyerek yaptıklarını yırttığı rivayet edilirse de bu rivayet pek doğru görünmemektedir.
Mülhidler, İbnu'l-Mukafâ'nın (ed-Durratu'l-Yetîme)sini Kur'ân'a nazire kabul ettiklerinden dolayı, onların bu iddialarını çürütmek gayesiyle böyle bir rivayet ortaya atılmışa benziyor. İbnu'l-Mukaffâ, Kur'ân'a nazire yapmanın imkânsızlığını bilirdi. Bu iddianın ona nispetinin sebebi, onun zındıkların başı kabul edilmesinden ileri gelmektedir.9
7- ABDÜ’L-HÜSEYİN AHMED BİN YAHYÂ ER-RÂVENDÎ:
Abdü'l-Hüseyin Ahmed bin Yahyâ er-Râvendi: Bu adam şeriata ve mübârek peygamberimize dil uzatmıştır. Fikirleri tenakuzlarla doludur. Meselâ şöyle diyor:
“Müslümanlar, peygamberlerinin peygamberliğine delil olarak, O'nun getirdiği kitaba kimsenin nazire yapamayacağının söylemesini gösteriyorlar. Peki onlara denilse ki: “Öklides de kendi kitabı gibi bir kitabı hiç kimsenin yazamayacağını söylemiştir. Demek ki Öklid böyle demekle peygamber mi olur?”
Ravendi’nin şu cahilâne kıyasına şaşmak lâzım. Bir kere Öklides peygamber değil, filozoftur. Onun yazdığı kitap, aklının eseri, peygamberin getirdiği kitap vahyin eseridir. Biri insan sözü, öteki Allah sözüdür. Mahiyetleri ayrı olan şeyler, kıyas edilemez. Kaldı ki Öklides'in nazariyelerini çürüten, onun kitabını çok geride bırakan nice filozoflar çıkıp nice eserler yazmışlardır. Hani Kur'ân'a bir benzer meydana getiren?
Ravendî'nin, Kur'an'a nazire olarak (et-Tâc) isimli bir kitap yazdığı söylenir. Bugün elimizde olmayan bu kitap, her halde İbnur-Râvendî'nin diğer kitaplarında uydurduğu :
“Ferîd (inci), Kadîbuz-Zeheb (altın filizi), el-Mercân (mercan)” gibi hayali sözlerden başka değildir.
Ebu’l el-Muarri, (Risâletu'l-ğufran)ında Râvendî'nin kitaplarına kovalarca tükürür ve onun Tâc'ı hakkında şöyle der :
“Onun Tâc'ı, çarık dahi olamaz. Onun Tâc'ı, kâhin kadının şu sözü gibi değil mi?
“Öff (kulak kiri), tüff (burun kiri), cevref ve huf ne demektir ?” diye soruldu : “Cehennemdeki iki deredir” dedi.”10
8- ŞÂİR EBU’T-TAYYİB:
354’te öldürülen şair Ebu't-Tayyib de peygamberlik dâvasında bulunup kendine Kur'ân geldiğini söyleyerek insanları kandırmaya çalıştı. Ali ibn-i Hâmid diyor ki: “Onun söylediklerinden bir nüsha yazmıştım, kayboldu. Ezberimde şu kalmış:
“Ven'nacmis-Seyyâr, Ve'l-feleki'd-Devvâr, Velleyli Ve'n-Nehâr, inne'l-kâfirîne lefi ahtâr. İmdi alâ sunanik. Vakfu esere men kableke, mine'l-murselin. Fe innallahe kami'un bike zayyağa men alhada fi dînihî ve dalle ansebilihî =Seyreden yıldıza, dönen feleğe, geceye ve gündüze andolsun ki kâfirler tehlikededirler. Sünnetlerinde yürü, senden önceki peygamberlerin izinde dur. Zira Allah seni kahreder, dininden ayrılıp yolundan sapanı saptırır.”
Bu sözler, bir takım seci’lerden ibaret, herkesin daha güzelini söyleyebileceği serbest vezinli şiirlerdir. Kur'ân ile bunun arasında yerle gök arası kadar fark vardır.11
9- EBÜ’L ÂLÂ’L-MUARRÎ:
449’da ölen Ebu’l-Alâ’l-Muarrî’nin de Kur’ân’a nazire yapmaya çalıştığı ve bu maksatla (al-Fusulu Ve’l-Ğayat fî Mucârati’s-Suvari ve’l-âyât) adlı kitabını yazdığı sanılmıştır. Abu’l-Alâ, Kur’ân’a nazire maksadıyla böyle bir şeye girişmiş olamaz. Çünkü kendisi bizzat İbnu Râvendî’ye karşı yazdığı risalesinde İ’câz-ı Kur’ân-ı savunmakta ve ispat etmektedir. 12
Hasılı bu işe girişenlerin hepsi perişan olmuş, başarısız kalmış ve alay konusu edilmişlerdir. 13
Anlaşılıyor ki Kur’ân-ı Kerîm’in bir benzerini, bütün beşer toplansa, getiremezler. Ve bundan sonra da asla ve kat’a getiremeyeceklerdir. Çünkü Kur’ân Allah kelâmıdır.
Necdet İÇEL
Kaynakça:
1- Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, shf: 333
2- İbn-i Hişam, es-Siratu'n-Nâbî, c: 1, shf: 294; Şifa-i Şerif, s: 223
3- Enfal; 31
4- İbn-i Hişam, es-Siratu'n-Nâbî, c: 2, shf: 577
5- Tabarî, Tarih el-Umam vel'Mulûk, c: 2, shf: 394
6- İbn-i Hişam, es-Siratu'n-Nâbî, c: 2, shf: 577
7- a.g.e
8- Hud; 44
9- İ'câzu'l-Kur'ân, vel-Belâğatu'n-Nebeviyye, Mustafa Sadık er-Râfiî, shf: 169-192, 1359/1940 Mısır.
10- İ'câzu'l-Kur'ân, vel-Belâğatu'n-Nebeviyye, Mustafa Sadık er-Râfiî, shf: 172, 1359/1940 Mısır.
11- İ'câzu'l-Kur'ân, vel-Belâğatu'n-Nebeviyye, Mustafa Sadık er-Râfiî, shf: 174, 1359/1940 Mısır.
12- İ'câzu'l-Kur'ân, vel-Belâğatu'n-Nebeviyye, Mustafa Sadık er-Râfiî, shf: 92, 1359/1940 Mısır.
13- Süleyman Ateş, İslam'a itirazlar-Kur'ân'dan cevaplar, shf: 184