Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İntihar mı İstişhad mı? (4 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Fahruddin-i Razi de (Ö:606) Tefsir-i Kebir’inde, geniş izahları içerisinde yukarıdaki naklettiğimiz görüşleri de benzer bir biçimde serdetmiştir.
İbnü Cerir (Ö:312) ve diğerleri, Bera İbnü’l-Âzib’den şöyle ri vasiyyet ettiler:
“Bir adam Berâ’ya, ‘kendimi tek başıma müşriklerin üzerine atacağım ve beni öldürecekler, kendimi tehlikeye atmış olur muyum?’ diye sordu; O da ‘hayır’ dedi…”
Ebû İshâk el-Fezârî (Ö:186), bu hadisi, isnadıyla rivayet etti ve rivayet sahîhtir.
Zaten İbnü Cerir, yukarıdaki rivayetini Ebû İshâk yoluyla yapmıştı.
Fezârî, Evzâi’(Ö:158)’den rivayet etti; O da, Kasım b. Muhaymere’den işittiğini söyledi; “Kasım’a düşmana saldıran bir adamdan soruldu. O, ‘şayet on bin kişi üzerine saldırsa bu bir tehlike olmaz,’ dedi.”
İbnü Hacer el-Askalânî (Ö: 852) Fethü’l-Bârî’de şöyle dedi:
“Bir kimsenin, çok sayıda düşmana hamle etmesine gelince… Cumhûr, açıkça şunu demiştir: Bu iş, yüksek şecâatinden ve bu hamle ile düşmanı korkutacağı zannından doğuyor veya Müslümanları düşmana saldırmaya cesaretlendiriyorsa, veya doğru maksatlardan, benzeri bir maksadla yapılır ise, güzeldir…”
El-Mubarekfûri (Ö:1353) de bu nakli Cumhûr’dan yapmaktadır. Her ne kadar İbnü Hacer’in ismini anmasa da sözünü kelimesi kelimesine aktarmıştır.
Allâme Muhaddis Cüncuhi (Ö:1323), yukarıda söylenenlerden bir takımına benzer ifadeler kullandıktan sonra şöyle diyor:
Ehl-i ilmin seçtiği şudur: Kişi kendini (düşman üzerine) atsa ve bu atışında öldürüleceğini kesin bilse, eğer bunda makbul ve işe yarar dini bir menfaat celp edecekse, bu ona caizdir.
Allame Muhaddis Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî (Ö:1402) da El-Kevkebü’d-Dürrî’ye yazdığı Ta’lık’de de, İbnü Abidîn’ den, İmam Muhammed’den yaptığı nakli kaydetmiştir.
Benzer ifadeler, el-Fetâva’t-Tâtarhâniyye’de de vardır.
İbnü Âbidîn’den nakli, Muhammed Zekeriyya yapmıştı.
Allâme Şeyh Sinânüddin, Tebyînü’l-Mehârim’de, şöyle diyor:
“Ğazâlî, şöyle dedi: Şayet, (tek başına düşmana hamle yapacak kişi), kafirlere hücumu ile onlarda yaralama ve telef olmayacağını bilirse, bu, kendini düşman safına atan bir kör gibi ve ahmak gibidir. Bu haramdır ve ‘kendinizi tehlikeye atmayınız’ ayetinin umûmuna dâhildir. Onlara saldırı ancak, öldüreceğini ve nihayet öleceğini bildiği, veya cesaretini görmekle kâfirlerin kalplerinin (şiddetli korkup) kırılacağını, diğer Müslümanların (yaşamaya) çok az değer verdiklerine inandıklarını ve Müslümanların Allah yolunda şehîd olmayı sevdiklerini görüp iyice korktuklarını bildikleri zaman câiz olur.”
Hâsılı, düşmanda yaralama ve zâyiât meydana getirmek, onları korkutmak ve Müslümanları yürek-lendirmek niyyet ve zannı ile öleceğini kesin bilerek düşmana saldırmak Cumhûra ve Hanefî, Mâlikî ve Şâfii mezheblerine göre harâm değil câiz, hatta sevâb kazandıran Şer’an makbûl bir ameldir.
Öyleyse, kendilerinin kökünü kazımakta olan muhârip düşmana karşı yapacak bir şeyi kalmayan mağdûr ve mazlûm Müslümanların, girişmek zorunda kaldıkları işe ‘intihar’ ismini verenlerin, kendilerinin kimin adına öttüklerini, daha doğrusu öttürüldüklerini ve ma’nen nasıl bir gerçek ‘intihâr’ ettiklerini bir daha dü-şünmelidirler; bundan zararlı değil, kârlı çıkacaklardır. Hem de, bütün akıllı ve firâsetli mü’minle rin onları, ibretle ve dikkatle tahlil etmeleri ve icabını yapmaları la zımdır.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Evet, muhârib olmayan çocuk lar, kadınlar ve yaşlılar husûsan hedef alınmazlar. Bu, Kuran ve Sünnet’le yasaklanmıştır. An cak, yapacak bir şeyi kalmayan Mü’ minlerin yok edilmekten veya hezîmetten kurtulmak için, düşmanlarına saldırırken, aralarında mu hârib olmayan ve harb taktiği vermeyen çocuklar, kadınlar ve yaşlılar, hatta kalkan olarak önlerinde tuttukları mü’minler bulunsa da bu câizdir; el verir ki, niyyeti muhârib düşmanlar olsun. Nitekim bunu İmâm Muhammed es-Siyeru’l-Kebîr’inde etraflıca anlatmıştır.
Hattâ aynı eserde, ‘başka kurtuluş veya düşmanı sindirme ça resi yoksa, içinde Müslümanlar da bulunsa, kale veya gemi yakılabilir de, su içinde boğulabilir’ de denilmektedir. ] (İktibâs Bitti.)
Hem, sormak lâzımdır ki, şunlardan,
Hangisi intihardır?..
Zâhiren sırf Allah celle celâlü hû’nun rızâsı ve âhiret ecri için kesin öleceğini bile bile bir şekilde düşman üzerine atlayıp ölmek ve böylece mü'minleri yüreklendirmek, düşmana da kayıp verdirmek ve gözünü korkutmak mı?
Yoksa Âhiret menfaati vehmi veya kılıfıyla dünya çıkarı için İslâmî esasları çarpıtmak mı?
Hangisi hapçıdır?
Âhiret inancı, aşkı ve sevdası aklına galip gelip dünya hayatını gözünden çıkaran mı?
Yoksa kilitlendiği dünyevî hedeflerin kara sevdası ile aklını, îmânını ve İslâmını örten, böylece îmân ve İslâmın temel esaslarını tahrîf ve tahrîb etmek cesâretini gösterebilen mi? Dünya çıkarları ve şöhreti kâzibe tutkunluğu uyuşturucu hapını yutan mı?
Hangisi piyondur?
Allah celle celâlühû’nun dinini pazarlık mevzûu yapmaktansa İs lâm ve Mü'minler menfâatine kü für ve kâfirlerin zararına canına kı yan mı?
Yoksa, ma’sûm, ma’qûl ve hattâ Meşrû’ vehmedilen değişik bahanelerle, İslâm düşmanlarının tek lîf ettiği ‘İslâm’ın sulandırılıp değişik ve sinsi bir biçimde yok edilmesi’ vazîfesini üstlenen mi?
Bütün bu soruların herkesçe kat’î ve münâkaşasız doğru ce vâblarını şübhesiz, Allah celle ce lâlühû’nun adâlet-i mutlakası çer çevesinde gerçekleşecek olan Âhiret suâli esnâsında göreceğiz; ancak bununla beraber, şu suâllerin dünyadaki doğru cevâbları da aklı, ilmi, idrâki ve İslâm gayret ve hamiyyeti bulunan her in saflı kimseye göre elbette ikincileridir…
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Dikkât…
Bilcümle bilgili, uyanık ve firâ setli Mü’minlere ve kendi âsî ne fislerimize hâtırlatma ve nasîhati mizdir:
‘Dîn nasîhatla ayakta durur’ nebevî sözüne uyularak ‘Allah ce lle celâlühû’dan kork’ denildiğinde, ‘bana nasıl öyle dersin’ deyip kızmanın bir münâfık tavrı olduğunu Kur’ân’ın bildirdiğini unutmamalıdırlar. Sözüm ona İslâm menfaatine bütün renk ve tonlarıyla küfrün düstûrlarını ve bu arada bun lardan biri olan lâikliğin bazı tonlarını İslâm’a göre zararsız gibi aslâ görmemeli ve göstermemelidirler. Bunun hiçbir Meşrû’, hattâ ma’qûl ma’zereti olamaz. Âhir zaman deccâlı olmasalar bile, asrımızın büyük deccallığı mertebesine yükselmiş ve başka memleketlerdeki küfür önderlerine model olmuş yerli ve yabancı kafirleri de kahraman yâhud ma’sûm ve hatta doğru İslâm’ın hâmisi ve hizmetçisi gibi gösterip mü' minlerin inancını ifsâd etmemelidirler; hattâ dinamitleyip onları kâfirleştirmemelidirler. Böylece de en nezîh câmianın yüzüne, ondan kolay kolay silinemeyecek olan katranı sürmemelidirler. Sapıtıp yuvarlanmaya başlayanların hemen hepsinin bu felâkete meşhûr kâfiri övmekle ma’rûz kaldıklarını akıllarından bir an olsun çıkarmamalıdırlar. Şöhret ve dünyalık elde etmek sevdası ile bilerek veya bilmeyerek, sulandırılmış İslâm projesinin taşeronluğunu yapmaya veyâhud da baş taşeronluğu birilerinden kapmaya aslâ heveslen-memeli ve kalkmamalıdırlar. Hele bu cinâyetlere Allah rızâsı kılıfını aslâ geçirmemelidirler. Târihi iyi okuyup geçmişte kendilerince ma’sûm olan gerekçelerle ehl-i küfür ile işbirliğine gidenlerin korkunç âkıbetlerini çok iyi düşünmelidirler. Kartalların, yemeyi akıllarına koydukları yı lanları, yükseklerden yere bırakıp bellerini kırmak ve kolay yiyebilmek için yükseklere çıkardıklarını hiç mi hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Müşrik Moğollar’ın işbirlikçisi Şiî İb nü’l-Alkamîlerden, Rus işbirlikçisi derviş(!) Hacı Muradlara ve dahî Tanzîmât ve Cümhûriyyet dönemin deki bilcümle ‘İslâm’ın maslahatı içün’(!) kâfirlerle işbirlikçilik yapmak cesâreti gösterebilen büyük fe dâkâr âlimlere(!) varıncaya kadar sayısız kaymışların ve zavallıların hazîn sonlarını iyi düşünmelidirler. Hattâ yirmi seneyi bile bulmayacak kadar yenilerde ve gözlerinin önün de cereyân eden manzaralardan yeterince ibret almalıdırlar. Dıştaki ve onların uşağı olan içteki kâfirlerin taşeron olarak îcâd ettiği bir tâifeye karşı yine onların içteki aynı uşaklarıyla işbirliği yaparak İslâm içün cihâd eden(!) nicelerinin hâ mîlerince ve kendilerini besleyenlerce yeri geldiğinde nasıl acımadan imhâ edildiklerini gözlerinin önüne getirmelidirler. ‘Îmân davası içün cehenneme girmeyi bile göze alacak kadar kah-ramanlık’ yapanlardan(!) kimilerinin de ma’ nen nasıl bitirildiklerini korkarak ve ürpererek düşünmelidirler. Avların taksîmini kurdun hâlinden öğrenen tilkiden aşağı kalmamalıdırlar. Ken dileriyle dinleri yüzünden dalga ge çen ehl-i küfre, dünyâlık elde etmek düşüncesiyle gösterdikleri mü sâmaha ve nezâketi, Allah celle ce lâlühû içün öz be öz Âhiret ve meşreb kardeşlerine çok görmemelidirler; onlara kıyıp hiçbir şekilde hakaret etmemelidirler. Bu sözü nü ettiğimiz cinâyetlerden birine bi le bulaştıysalar, yol yakın iken ve fırsat elden çıkmadan tezden tevbe etmelidirler.
***GURABA MECMUASI..
EHLİ SÜNNET VEL CEMAATIN GÜR VE HAK SESİ..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Nevevi, Müslim Şerhi'nde Bedir'de bazı mü'minlerin Resulullah (s.a.s.)'ın çağrısıyla kendilerini şehadete atmalarıyla ilgili hadisi açıklarken şöyle der şöyle der: "Buradan bir kişinin kafirlerin birliklerinin arasına dalmasının ve kendisini şehadete atmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu hareket ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre caizdir ve hiçbir keraheti yoktur...
Güncelleme....
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
düşmanın üstüne gidemiyorsan eğer

eğer "yaradandan" çok korkuyorsan ondan

kölece de olsa yaşama tutkun

aşkınsa yaradana sevginden



ve fikir dediğin eğer

kaçanın can simidi

kuş tüyünden bir yataksa

öfkeden ıraksa

sığınaksa

ve inanç dediğin

yürüyeni durdurmaksa



sen! kötü kadından beter

git kuyruk salla düşmanına

yaran, zararsızlığını göster

ve seyret elde silah döğüşeni



SALİH Mirzabeyoğlu..
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Günümüzde bir eyleme "şehadet eylemi" denebilmesi için aşağıdaki gibi şartların bulunması gerektiğini öne sürenler vardır:
1. Fiilî bir savaş hali bulunmalı ve savaş iki ordu arasında geçmelidir.
2. Saldırıyı düzenleyen kişi, mutlak anlamda ölüme gitmemeli, yani ölmek için gitmemelidir. 3. Ölümü, düşman eliyle gerçekleşmelidir. (Prof. Dr. Hikmet Yüceoğlu, Yeni Ümit Dergisi, Ocak/Mart-2004, "Terör Kıskacında Şehitlik Arayışı" başlıklı makale.)

Şehadet eyleminden başka seçeneği bulunmayanların, mukateleye fiilen katılmayan sivillerin, çocuk, kadın ve yaşlıların zarar görmemesine dikkat etmesinin de bir zorunluluk olduğunu belirtmek gerekir.
ebubekir sifil

değerli kardeşim .inşaALLAH şehitdirler ..hüsünü zanla memuruz.. en iyisini rabbim bilir..

selam ve dua ile

Selamun aleykum
Kardeş Şahısların sözlerini getirmeyiniz bana ayet hadis sahabiden delil getiriniz diyorsunuz sizde aynı şahıs görüşlerini getiriyorsunuz...
konunun üzerinden baya zaman geçmiş siz bu konu hakkında ne kanaate vardınız bilmiyorum..Eğer hala kalbiniz mutmait olmamış ise biz hala delillerimizi getirmeye devam edeceğiz inşallah.Lakin diyalogcu,yumuşakçı,ılımlı islamcı iseniz baştan hiç uğraşmayalım kardeş.İnşallah öyle değilsinizdir ki öyle olduğunuzu sanmıyorum.
 

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Bu konu bir hayli uzamış ve daha da uzayacağa benziyor... İzninizle ben de bir iki cümle ilave edeceğim...

Kendini ya da bir başkasını öldürmek, her ikiside haram kılınmıştır... Nasıl ki benim bedenim Allah'ın mülkü ise bir başkasının bedeni de Allah'a aittir... Dolayısıyla benim bedenim ile bir başkasının bedeni arasında fark yoktur, her ikiside kutsaldır, her ikiside bizlere emanettir...

İnsanın katlinin mubah olduğu durumlardan biri de savaş halidir... Normalde can almak haram iken savaş halinde mubah olmuştur... Bu Bakara suresi 190. ayeti (Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.) gereğidir...

Bir sokak kavgasında ölmek resmen boşuboşuna ölmek ve belki de günaha girerek ölmek, öldürmek ise katil olmayı gerektirirken, savaşta ölmek şehadet, öldürmek ise müslüman toplumun selameti gereğidir...

Aynı mantığı kişisel girişimler için düşünürsek ve kıyas yaparsak; zaruret halinde yani başka seçenek kalmadığı, müslüman toplumun zulüm altında, katliam altında ya da soykırım tehlikesi altında olduğu durumlarda kişinin kendi canını bedenini ortaya koyarak ölümüyle beraber müslüman toplumun selamete çıkması için bir katkı sağlayacağına inanıyorsa bu tür eylemlerde bulunması mübah olabilir (bu benim kişisel düşüncem asla bu böyledir demiyorum, diyemem, en doğrusunu Allah bilir)...

Kendini öldürme yani intihar ile bu tür eylemleri karşılşatırmak gerekirse; burada da iki noktaya bakmak gerekir:
1- Niyet 2- Gaye

İntihar olayında niyet itikadi olarak ciddi anlamda tehlikeli bir anlayışı beraberinde getirir...
Çünkü intiharda sebep her ne olursa olsun kişi Allah iradesinden ümidini kesmiş ölümü kurtuluş olarak görmektedir... Bu durumda gaye kendi hayatına son vererek güya kurtuluşa ermektir...Halbu ki Allah Bakara suresi 155. ayette "Andolsun ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz, sabredenlere müjdele." demiştir... Bu ayete aykırı olarak davranan ve sabredenlerden olmayanlar maalesef sonucuna katlanmak zorunda kalacaklardır...

Savaş durumunda ise durum daha farklıdır... Yine, yukarıda da belirttiğim Bakara suresi 190. ayetten hareketle savaş durumunda bizden sabır istenmediğini, tam tersi karşılık vermemiz gerektiğini anlıyoruz... Bu tür bir eyleme girişen kişi normalde asla intiharı düşünmemekte hatta kendisine yapılan bir saldırıda kendisini şiddetle korumaya çalıştığı halde bü tür bir eylem yaparak müslüman topluma fayda sağlayacağını düşünerek Allah rızası umarak ve şehit olmayı dileyerek bunu yapmaktadır ve gayesi müslümanların kurtuluşuna vesile olabilmektir...

Bu iki kıyas ve karşılaştırma sonrasında ben bu tür eylemlerde bulunan kişilere intihar etti diyemiyorum... Umulur ki Allah onları şehadet mertebesine layık görecektir... İnşaallah...

Allah'a emanet olun...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Selamun aleykum
Kardeş Şahısların sözlerini getirmeyiniz bana ayet hadis sahabiden delil getiriniz diyorsunuz sizde aynı şahıs görüşlerini getiriyorsunuz...
konunun üzerinden baya zaman geçmiş siz bu konu hakkında ne kanaate vardınız bilmiyorum..Eğer hala kalbiniz mutmait olmamış ise biz hala delillerimizi getirmeye devam edeceğiz inşallah.Lakin diyalogcu,yumuşakçı,ılımlı islamcı iseniz baştan hiç uğraşmayalım kardeş.İnşallah öyle değilsinizdir ki öyle olduğunuzu sanmıyorum.

..cemaldurra abimizin mesajını okurken beni muhatap alıp yazdıgınız mesajı yeni gördüm....

geçmiş zaman ne maksatla ekledim bilemiyorum o mesajı galiba nevin kardeşim o yazıya dayanarak bana bir açıklamada bulundu bende aynı yazıyla ona fark edemedi cümleyi gösterdim sanıyorum ...;)

sizde farkedemediniz sanıyorum en son cümlem ne olmuş.

değerli kardeşim .inşaALLAH şehitdirler ..hüsünü zanla memuruz.. en iyisini rabbim bilir..

selam ve dua ile
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Bu konuda insanlar genel olarak “Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır” (9, Tevbe/111) ayetine dayanarak bu tip eylemlerin mutlak surette her şart ve zeminde caiz olduğunu savunmaktadırlar.

Bazı basiretten mahrum kimseler ise bu tip eylemleri intihar olarak isimlendirmektedir. Ancak benim kanaatime göre iki gruptan biri ifrata diğeri de tefrite kaçmıştır. Benim bu konuda doğru kabul ettiğim görüş ise, istişhad eylemlerinin kendisinden başka bir alternatif olmadığı zaman caiz hatta gerekli olduğu yönündedir. Böyle bir durumda istişhad eylemlerini intihar olarak isimlendirmek ise çok açık bir hatadır. İstişhad eylemlerinin
şartlar dahilinde caiz ve hatta gerekli olduğu yönünde bu şekilde düşünmeme etken olan amil ise şu iki husustur:

1. Usulde kaide, hafif zararlı olan bir şey vasıtasıyla şiddetli zararı olan bir şeyin def edilmesi ve iki şerrin arasında kalındığı zaman ehven olanın seçilmesidir. Bu iki fıkhi kaideden açıkça anlaşılmaktadır ki, bir kimse mutlak olarak küfrü defedebilme adına böyle bir eylemde bulunabilir. Örneğin mücahid bir kimsenin işgal altındaki topraklardan kâfirleri def edebilmesi ya da zindanlarda esir olan Müslümanları kurtarabilmesi ancak böyle bir eylem ile mümkün oluyorsa ve başka bir alternatif de yok ise istişhad eyleminde bulunması caiz hatta bazı durumlarda vaciptir.

2. Kalkan olarak kullanılan Müslümanlar hakkında verilen meşhur fetvalar da istişhad eylemlerinin caiz olduğunu bize göstermektedir. İslam alimleri düşmanın bir grup Müslümanı kalkan olarak kullanıp İslam ordusuna saldırması durumunda kalkan olarak kullanılan Müslümanların öldürülebileceğine fetva vermişlerdir. Zira aksi takdirde İslam ordusu büyük zarar görecektir.
Dikkat edilirse bu meshur fetvada kâfirlerin büyük cürümünü ortadan kaldırmak için Müslümanların ölümü göze alınmıştır. Müslüman bir kişinin başka bir Müslümanı öldürmesi, kendini öldürmesinden daha büyük cürümdür. Müslüman
toplumun maslahatı için başka bir Müslümanı öldürmek caiz olduğuna göre kişinin kendini feda etmesi öncelikle caizdir.

Bilinmesi gerekir ki istişhad eylemleri kesinlikle bir intihar değildir. Zira intihar, bazı zorluklardan kurtulmak için insanın
kendini öldürmesidir. İstişhad ise Allahın rızasını kazanmak
için onun yolunda canı feda etmektir. Dr. Yusuf Kardavi bu konuda
şöyle der: “Aslen bu eylem cihadın en büyük kısmındandır. Bu eyleme
intihar ismini vermek büyük bir saptırmadır. Çünkü intihar eden kişi, nefsini kendi nefsi için öldürür. Fakat istişhad eyleminde
ise kişi kendi nefsini dini ve ümmeti için feda etmektedir.”

Kardavi konuyu ise şu şekilde tamamlamıstır: “İsrail toplumu erkeğiyle kadınıyla hepsi asker olan bir toplumdur. Şayet bu eylemlerde ihtiyarlar ya da çocuklar ölmüş ise bu kasten değil hatadan dolayıdır. Yani savaşın zaruretlerindendir.”

Şeyh Alaeddin Palevî (Mühim Soruların Cevabı)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Selamun Aleyküm,

Savaş durumunda ise durum daha farklıdır... Yine, yukarıda da belirttiğim Bakara suresi 190. ayetten hareketle savaş durumunda bizden sabır istenmediğini, tam tersi karşılık vermemiz gerektiğini anlıyoruz... Bu tür bir eyleme girişen kişi normalde asla intiharı düşünmemekte hatta kendisine yapılan bir saldırıda kendisini şiddetle korumaya çalıştığı halde bü tür bir eylem yaparak müslüman topluma fayda sağlayacağını düşünerek Allah rızası umarak ve şehit olmayı dileyerek bunu yapmaktadır ve gayesi müslümanların kurtuluşuna vesile olabilmektir...

Bu iki kıyas ve karşılaştırma sonrasında ben bu tür eylemlerde bulunan kişilere intihar etti diyemiyorum... Umulur ki Allah onları şehadet mertebesine layık görecektir... İnşaallah...

Allah'a emanet olun...
Aleykümselam gönüldaşımız...
Gönlünüze bereket...
Besmele...Selam...Dua...
 

İLK VAHİY

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 May 2009
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.tevbequran.com
Selamunaleykum değerli kardeşler

Benden önceki kardeşler düşüncelerime tercüman olmuşlar ,Allah razı olsun fakat eklemek istediklerim var.

Müsaadenizle diyorum ki...

Bana silah doğrultana ben gül uzatamam,
İffetime namusuma halel getirene hoşgörülü olamam,
Masum canları katledenlere ılımlı bakamam,
İstişhadı intihar görenlere,cihadı kafirle savaşı barışa tercih edenlere de,hatırlatmak isterim bosnayı,kosovayı ve daha nicelerini.
Allah'a kendini vakfedenler,
Allah'a kendini adayanlar,
Hz. Meryemler ...
Meryem'i annesi doğmadan adadı.O bağnaz taassup sahibi gerektiğinde her cana kıyabilecek yahudiyetin mabedine feda etti evladını.Neydi bu? Kurtlar sofrasına bir kuzu .....Evlat aşkıyla yanıp tutuşan hanna evladını hem de kız çocuğunu mabede adadı.Aslında Allah'a adamıştı kendi nefsiyle beraber meryem'i.
İşte size adayış...işte size istişhad....
İstişhad şahit olma,şahitlik...intihar Allah'a karşı gelme emanet canına kasıtlı kıyma,isyankarlık...

Biz susalım bize vahiy konuşsun:

Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (2/216)

.......

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (2/190)
.......

Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa; siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. (2/191)
......

(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. (2/193)
........

Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, bilendir. (2/244)
......

Musa´dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir. (2/246)
....

Şayet böyle yapmazsanız, Allah´a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz. (2/279)
......

Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz. (2/154)
.....

Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah´tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır. (3/157)
....

Allah yolunda öldürülenleri sakın ´ölüler´ saymayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler rızıklanmaktadırlar. Allah´ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki onlara hiçbir korku yoktur mahzun da olacak değillerdir. Onlar Allah´tan bir nimeti bir fazlı (bolluğu) ve gerçekten Allah´ın mü´minlerin ecrini boşa çıkarmadığını müjdelemektedirler. (3/169-171)
.....
Allah yolunda hicret edip öldürülen veya ölenlere gelince muhakkak Allah onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır. (22/58)
.....

Öyleyse inkâr edenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman hemen boyunlarını vurun; sonunda onları ´iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da´ artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmaz. (47/4)
......

Ve daha nice ayetler var.Konunun uzamaması açısından hepsini yazmadım.
 

İLK VAHİY

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 May 2009
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Web Sitesi
www.tevbequran.com
"İntihar" değil "istişhad"

Yok "intihar komandosu", yok "intihar eylemi", vesaire...

Filistin'deki İstişhad operasyonları ve o operasyonların müsteşhidleri için Türkiye medyası bu türden nitelemeler kullanıyor.

Sadece malum medya değil, onun dışındaki duyarlı medyada da bu türden yanlış anlamaya açık bir dil sorunu yaşanıyor. Bu en azından istişhad operasyonlarında hayatlarını feda eden Filistinlilerin hatırasına hakarettir.

Çünkü bu gençlerin hemene hepsi de "intihar"ın haram olduğuna inanan, islam'ın temel esaslarını bilen, bu haberleri çala kalem yazanları İslami bilgi açısından ceplerinden çıkaracak kadar iyi bir donanıma sahip olan gençler...

Onların İslami bilgi dağarcığı konusunda bir fikir verir diye söyleyeyim: İlkokul mezunu bir Filistinli'nin Kur'an'î bilgisi, Türkiye'deki vasat bir imamın fersah fersah ötesindedir. Yine aynı kişi, daha çocuk yaşta, asgari 300 hadislik bir dağarcığa sahip olur. Bu aldıkları eğitimin doğal sonucudur.

Peki, bütün bunlara rağmen, hayatlarını imanlarına şahit kılmak için çok az insanın becerebileceği bir fedakarlık sergileyen bu gençlere "intihar komandosu" olarak nitelemek, en azından onların inançlarına "Fransız kalmak" olmaz mı?

Bir kere onlar, topraklarını işgal eden, canlarına kasteden, mallarına ve kutsal tüm değerlerine tecavüz eden saldırgan ve zalim bir güce karşı mazlumiyeti, mağduriyeti, hakkı ve fedakarlığı temsil ediyorlar...

Onlara dil uzatanlara sorulacak tek soru var:

"Siz hiç öldünüz mü?.."

Türk-Yunan savaşında düşman cephaneliğine gizlice dalıp havaya uçuran ve bu arada kendi canını da feda eden Küçük Ali'lerin, Zeyno'ların yaptığı neydi? Onlara "intihar ettiler" diyebilir miyiz?

İstişhad, "şehadete davetiye çıkarmak", "kendi kendini şehid etmek" anlamına gelir. Yani "şahid olacağını bile bile, ölüme gitmektir".

İntihar İslam'da cezayı, şehadet ise ödülü getiren bir eylemdir. İstişhad ise, ödülü getiren şehadet eyleminin, en zor olanıdır.

Peki, mukaddeslerini canları pahasına savunan Filistinli gençlerin bu eylemlerini, şu ayetle nasıl telif edebiliriz

"Kendi kendinizi öz ellerinizle tehlikeye atmayınız." (2.195)

Bu ayet, daha o zamandan yanlış anlaşılmış ayetlerden biridir.

Bu ayetin tefsiri sadedinde Tirmizi ve Ebu Davud'un naklettikleri şu olaya bakın:

Emevi hanedanı döneminde Abdurrahman b. Velid komutasında bir islam ordusu Konstantiniyye (İstanbul) üzerine bir sefer düzenledi. Sahabeden hayatta olanlar ve onlardan biri olan Ebu Eyyüb el-Ensari de ordudaydı. İşte bu savaş sırasında müslüman ordusundan bir kahraman kaleye sırtını dayamış olan Rum ordusuna karşı tek başına taarruza geçti. Bu sonucu mutlak ölüm olan bir saldırıydı. Ve tabi ki o zat şehid oldu. Bu durumu gören müslümanlar içerisinden kimileri bu ayeti okuyarak "Vah vah! Kendisini elleriyle tehlikeye attı!" dediler. Orada olan Ebu Eyyub el-Ensari, bu yanlışa anında müdahale ederek dedi ki: "Ey müslümanlar, bu ayet biz Ensar hakkında indi. Allah, Rasulüne fethi ve zaferi ihsan ettiği zaman, biz artık işimize gücümüze bakıp, malımız melalimizle uğraşalım demiştik. Allah işte o zaman bu ayeti indirdi. "kendini tehlikeye atmak" demek, mal sevdasıyla cihadı/mücadeleyi terk etmektir." (Tüm tefsirler)

Bizans surları önünde kendini feda eden ilk nesle mensup o müslümanla, İstişhad operasyonlarında can veren Filistinli gençler arasında hiçbir fark yok.
Mustafa İslamoğlu
 

can kırıkları

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
1,967
Tepki puanı
13
Puanları
38
Yaş
38
selamun aleyküm bilgilendirmeleriniz iyi güzel ama siteye küçük yaşta kardeşlerimiz giriyor belki dikkatinizi hep büyükler çekebilir ama orada küçük bebeklerin resmi gerçekten içler acisi büyük bir üzüntüyle izledim... O küçük çocuklarin resmini kaldirmaniz mümkün mü acaba ... Umarim kirilmazsiniz..... Selametle rabbime emanet olun
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İştişhad 'İntihar' Değildir!

images.jpg

Hâsılı, düşmanda yaralama ve zâyiât meydana getirmek, onları korkutmak ve Müslümanları yüreklendirmek niyet ve zannı ile öleceğini kesin bilerek düşmana saldırmak Cumhûra ve Hanefî, Mâlikî ve Şâfii mezheblerine göre harâm değil câiz, hatta sevâb kazandıran Şeran makbûl bir ameldir.
Ğurabâ

اعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحيِم اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىٰ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَاٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Bazı dostlar bize, şimdilerde bir başka memleketin de vatandaşı olan eski bir vatandaşın internet sitelerinde ‘intihar saldırıları’ mevzuunda bir konuş(turul)masını seyrettirdiler. Konuşma, zâhirde sırf Allah celle celâlühû’nun rızâsı ve âhiret ecri için kesin öleceğini bile bile bir şekilde düşman üzerine hücûm edip ölmek ve böylece mü'minleri yüreklendirmek, düşmana da kayıp verdirmek ve gözünü korkutmak maksadıyla ölenlerin karalanması hakkındaydı. Tuhaf el kol hareketleriyle de zenginleştirilen bu konuşmada intiharın ne kadar büyük bir günah olduğunu kendine göre en beliğ bir şekilde anlatıyordu. Gerçi yer yer ‘üç katlı’ demek isterken ‘üçgen’ demek olan ‘müselles’, ‘dört katlı’ demeyi murâd ederken de ‘dört köşeli’ veya ‘eni boyu ve yüksekliği bir, küp’ demek olan “müka’ab” veya ‘dörtken’ manasındaki ‘murabba’ kelimelerini telaffuz etmekle uydurma bir Osmanlıca da kullanılıyordu ama bir hayli düzgün konuşuluyordu. Şübhesiz ki söylediklerinden birçoğu hak ve doğru idi. Ama ne var ki, bazı haklar ve doğrular bir takım bâtıl ve yanlış işler, hedefler ve netîcelerle yan yana getirildiğinde aslî vasıflarını kaybediyor ve fâsid hâle intikâl ediyordu. Belli ki birileri nezdinde bir iş görülüyordu. Değilse, bir yanda “ben fetvâ emîni değilim, şuralara buralara sorulsun” derken, öte yanda da böyle bir saldırının “kim söylerse söylesin bütün sahâbe, müctehid imâmlar, muhaddisler, müfessirler de dahil olmak üzere, buna câizdir diyenlerin sözlerinin İslâm’ın ve Kur'ân’ın ruhuna uymayacağı”nı söylemekle fetvâ sınırlarını da aşıp şerîat vaz’ına soyunmak açık bir tenâkuz idi. Çünki bu ‘kim söylerse söylesin’ tâ’mî mi/genellemesi bütün müctehidleri, müfessirleri, Tâbiûn’u, hattâ Sahâbe’yi, hattâ Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizi de içine almaktaydı; zîrâ, konuşma esnasında sarfedilen ‘ki bun dan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i sırf O’na olan saygımdan ve edebimden dolayı istisna ediyorum’ meâlindeki söz ‘aslında O da bu sözüme dâhildir’ demenin ustacasıydı. Sözden anlayanlara ve biraz Türkçe bilenlere âşikârdı ki, şu hezeyân mâhiyetindeki lafın açığı, ‘beni, müfessirlerin tefsîrleri, hattâ icmâ' ları, müctehidlerin ictihadları, hattâ icmâları, Sahâbe kavilleri ve icmâ’ları, hattâ Nebî sallal lâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’i bile bağlamaz, kararımı verdim, bu iş katmerli bir kâtilliktir’ demekti. Böyle bir hezeyân olabilir mi?!.. Yazıklar olsun, binlerce yazıklar olsun!... Bunlar şu beş para etmeyen mel’ ûn dünyâ için hiç değer miydi? Bütün bunlara ilâve olarak İslâm için canını feda etmeyi göze alan kimseler hakkında bu işi hap içerek yaptıklarının da muhtemel olduğunu söyleyebilmekteydi.
Acaba işin hakîkati neydi, iddiâ edildiği gibi bir intihâr mıydı, yoksa denildiği gibi bir istişhâd mıydı,şehîd olmak mıydı? Bu mevzuda geçmiş imamlarımız, hatta Sahâbe-i Kirâm radıyallahu anhum’un anlayışı ne idi ve nasıldı?

Üç beş sene evvel bu husûsta neşredilen bir makâleden buraya iktibâs yapacağız:
Kafirlerin gözünü korkutmak, onlara zayiat vermek ve mü’minleri cesaretlendirmek niyeti ile ölümüne düşmana saldırılabilir miydi?
Bu gibi soruların cevabının, mantar bir kafa, incir çekirdeğini doldurmayacak bir akıl, beş para etmeyecek bir firâset ve maskara edecek maksad, hedef ve bilgi müktesebatı ile değil de, İslâmî ölçülerle, erbab-ı salâhiyet olan İslâm âlimlerinin ifade ve izahlarıyla açıklık kazanması lazım, hatta elzemdir. Biz burada, kimilerinin ‘intihar’, kimilerinin de ‘istişhad’ yani, şehîd olmak için ölümüne düşmana saldırmak ismini verdiği işin câiz olup olmadığının cevâbını vermeye çalışacağız.
Allame Müfessir, Müctehid Cassâs şöyle diyor:
İmam Muhammed, es-Siye-rü’l-Kebîr’de şöyle demiştir:
“Bir adam, kurtulmayı veya düşmana yaralama ve can zayiatı dokundurmayı umuyorsa, tek başına, bin kişiye saldırsa, bunda bir beis yoktur. Kurtuluş ile yaralama ve öldürmede umudu yoksa, bu hamleyi ona kerih (haram) görüyorum. Çünkü o, Müslümanlara bir fayda dokundurmaksızın kendini telef olmaya atmıştır. Kişinin bu işi ancak, kurtuluşu veya mü’minlere fayda sağlamayı umduğu vakit yapması lâzımdır. Şayet, kurtuluşu hususunda ve düşmana yaralama ve can zayiatı verme umudu yoksa, lâkin bununla Müslümanları cesaretlendiriyor ve nihayet onlar da onun gibi yapar, ölür ve düşmana telef verirlerse, inşâallah bunda bir beis yoktur. Çünkü o, düşmana telef vermeyi umuyor da, kurtuluş ümidi yoksa, üzerlerine hamle yapmasında beis görmem. Aynı şekilde, kendi hamle yapmasıyla, başkasının düşmana telef vermesini umuyorsa, bunda bir beis yoktur. Bu işte sevab alacağını umuyorum. Bu saldırı ancak, on da hiçbir şekilde fayda olmadığı vakit ona mekrûh olur. Eğer, kur tulmayı ve düşmana telef verme yi ummuyorsa ama bu saldırısı düşmanı korkutacak cinsten ise, bunda bir beis yoktur. Çünkü bu, düşmana zayiat vermenin en faziletlisidir ve onda Müslümanların menfaati vardır.” (İmâm Muhammed’den Nakil Bitti.)
İmam Muhammed’in söylediği bu değişik hallerin farklı fetvâları, başkası caiz olmayan doğru(lar) dır.
Ebû Eyyub (el-Ensârî) radıyallahu anhu hadisinde, düşmana saldıranın, bu hamlesini, ‘kendisini tehlikeye atmak’la te’vîl edenlerin bu te’vîl etmesi, şu (Müslümanlara her hangi bir fayda dokundurmadan telef olma düşüncesi gibi) manalardan dolayıdır. Zira onlara göre bu hamlede Müslümanların bir menfaati yoktur. Böyle olunca, dine ve Müslümanlara dönecek bir menfaat olmadan, kişinin kendini telef etmemesi gerekir. Ancak canının telef edilmesinde dine dönen bir menfaat varsa, bu, Allah’ın, Nebîsinin arkadaşlarını, şu ayetinde övdüğü şerefli bir makamdır:
“Şüphesiz ki Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine cennet verilmesi karşılığı satın almıştır. Allah’ın yolunda (dini için) harp ederler, öldürürler ve ölürler”[1]
Allah şöyle buyurdu:
“Allah yolunda öldürülenlere, ‘ölüler’ demeyiniz. Aksine onlar Rablerinin katında dirilerdir, rızıklandırılıyorlar.”[2]
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“İnsanlardan bazısı, Allah’ın rızasını elde etmek için canını satar.”[3](Cessâs’dan Nakil Bitti.)[4]
Ebû Dâvûd, Tirmizi ve Nesâî rivâyet ettiler:
Eslem Ebû İmrân et-Tücîbî anlatıyor:
“Rum şehrindeydik. Karşımıza, Rum’dan büyük bir saf çıkardılar. Müslümanlardan da kaşılarına onlar kadar veya daha fazlası çıktı. Mısır ahalisinin başında, ‘Ukbe İbnü Âmir radıyallahu anhu, Cemaatin başında da Fedâle İbnü Ubeyd radıyallahu anhu vardı. Mülümanlardan bir adam, Rum safına saldırdı ve içine girdi. İnsanlar bağırdı ve ‘Subhanallah, kendisini tehlikeye atıyor’ dediler. Bunun üzerine,
Ebû Eyyûb radıyallahu anhu kalktı ve şöyle dedi:
“Ey insanlar, siz bu âyeti böyle yorumluyorsunuz. Halbuki bu ayet sadece biz Ensar topluluğu hakkında indi. Allah İslam’ı güçlendirdiğinde ve İslam’ın yardımcıları çoğalınca, kimimiz kimimize, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem önünde gizlice şöyle dedi: Mallarımız zayi oldu. Allah İslam’ı kuvvetlendirdi. İslam’ın yardımcısı çoğaldı. Mallarımızın başında dursak ta, zayi olanları ıslah etsek ya.. Bunun üzerine, Allah dediğimize cevap vererek şu ayeti indirdi: ‘Allah yolunda (din için) mal harcayın, ve kendinizi tehlikeye atmayın.’[5] Tehlike, malların başında durup onları ıslah etmek ve harbi terk etmek idi…”[6] (Hadîs Rivâyeti Bitti.)
İbnü’l-Arabî (Ö: 543 H.), ayette geçen ‘tehlike’yi şöyle açıklıyor:
Bu tehliklenin ne olduğu hususunda altı görüş vardır:
Birincisi: (Allah yolunda) harcamayı terk etmeyiniz.
İkincisi: Azıksız (harbe) çıkmayınız.
Üçüncüsü: Cihadı terk etmeyiniz.
Dördüncüsü: Gücünüz yetmeyecek orduya saldırmayınız.
Beşincisi: Mağfiretten ümit kesmeyiniz.
Altıncısı: Taberi, ‘tehlike lafzı hepsini içine alır,’ dedi ve doğru söyledi. Lâkin, ‘orduya (tek başına) saldırmak’ hususunda (dördüncü maddede) isabet etmedi. Zira bu hususta âlimlerin değişik görüşleri vardır.
Alimlerimizden ,Kâsım İbnü Muhaymere, Kâsım İbnü Muhammed ve Abdü’l-Melik, ‘kendisinde kuvvet olduğunda, ve hâlis bir niyetle bir kişinin büyük bir orduya saldırmasında bir beis yoktur. Eğer kuvveti yoksa, bu, tehlikedendir’dediler.
Denilmiştir ki, şehidliği taleb ettiği ve niyeti hâlis olduğu vakit saldırsın; bence (Ebû Bekr İbnü’l-Arabi’ye göre) bu caizdir. Çünkü bu saldırının dört yanı vardır:
Birincisi: Şehîd olmak isteği.
İkincisi: Düşmanı yaralamak ve telef etmek.
Üçüncüsü:Müslümanları düşmana karşı cesaretlendirmek.
Dördüncüsü: Düşmanı korkutmak… Göreceklerdir ki, bu, bir kişinin yaptığıdır. Ya hepsi ne yapar, ne zannedersiniz?
Farz olan, bir mü’minin iki düşmanla (ondan kaçmayıp onunla) karşılaşmasıdır. Bundan başkası (ikiden fazla kişiyle harb etmesi) caizdir.[7] (Ebû Bekr İbnü’l-Arabî’den Nakil Bitti.)
İmam Kurtubi (Ö:671), Tefsirinde, İbnü’l-Arabî’nin de söylediklerini, benzer bir şekilde söyledikten sonra, şöyle devam etti:
İbnü Huveyzi Mendâd şöyle dedi:
Kişinin, yüz kişiye, veya orduya yahut hırsızlar topluluğuna, muhariblere ve isyancılara saldırmasına gelince… Bunun iki hâli vardır:
“Eğer bilirse ve ağırlıklı olarak zannederse ki, saldırdığını öldürecek ve kurtulacak, bu, güzeldir. Yine, bilirse ve ağırlıklı olarak zannederse, öldürülecek fakat düşmana zayiat ve telef verecek veya onları imha edecek, veya Müslümanların faydalanabileceği bir eseri meydana getirecek, yine caizdir…”
Kurtubî, İmam Muhammed’in dediklerini de mealen nakletti.”[8] (Kurtubî’den Nakil Bitti.)
İmam Fahruddin-i Razi de (Ö:606) Tefsir-i Kebir’inde, geniş izahları içerisinde yukarıdaki naklettiğimiz görüşleri de benzer bir biçimde serdetmiştir.[9]
İbnü Cerir (Ö:312) ve diğerleri, Bera İbnü’l-Âzib’den şöyle ri vasiyyet ettiler:
“Bir adam Berâ’ya, ‘kendimi tek başıma müşriklerin üzerine atacağım ve beni öldürecekler, kendimi tehlikeye atmış olur muyum?’ diye sordu; O da ‘hayır’ dedi…”[10]
Ebû İshâk el-Fezârî (Ö:186), bu hadisi, isnadıyla rivayet etti ve rivayet sahîhtir.[11]
Zaten İbnü Cerir, yukarıdaki rivayetini Ebû İshâk yoluyla yapmıştı.
Fezârî, Evzâi’(Ö:158)’den rivayet etti; O da, Kasım b. Muhaymere’den işittiğini söyledi; “Kasım’a düşmana saldıran bir adamdan soruldu. O, ‘şayet on bin kişi üzerine saldırsa bu bir tehlike olmaz,’ dedi.”[12]
İbnü Hacer el-Askalânî (Ö: 852) Fethü’l-Bârî’de şöyle dedi:
“Bir kimsenin, çok sayıda düşmana hamle etmesine gelince… Cumhûr, açıkça şunu demiştir: Bu iş, yüksek şecâatinden ve bu hamle ile düşmanı korkutacağı zannından doğuyor veya Müslümanları düşmana saldırmaya cesaretlendiriyorsa, veya doğru maksatlardan, benzeri bir maksadla yapılır ise, güzeldir…”[13]
El-Mubarekfûri (Ö:1353) de bu nakli Cumhûr’dan yapmaktadır. Her ne kadar İbnü Hacer’in ismini anmasa da sözünü kelimesi kelimesine aktarmıştır.[14]
Allâme Muhaddis Cüncuhi (Ö:1323), yukarıda söylenenlerden bir takımına benzer ifadeler kullandıktan sonra şöyle diyor:
Ehl-i ilmin seçtiği şudur: Kişi kendini (düşman üzerine) atsa ve bu atışında öldürüleceğini kesin bilse, eğer bunda makbul ve işe yarar dini bir menfaat celp edecekse, bu ona caizdir.[15]
Allame Muhaddis Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî (Ö:1402) da El-Kevkebü’d-Dürrî’ye yazdığı Ta’lık’de de, İbnü Abidîn’ den, İmam Muhammed’den yaptığı nakli kaydetmiştir.[16]
Benzer ifadeler, el-Fetâva’t-Tâtarhâniyye’de de vardır.[17]
İbnü Âbidîn’den nakli, Muhammed Zekeriyya yapmıştı.
Allâme Şeyh Sinânüddin,[18] Tebyînü’l-Mehârim’de,[19]şöyle diyor:
Ğazâlî, şöyle dedi: Şayet, (tek başına düşmana hamle yapacak kişi), kafirlere hücumu ile onlarda yaralama ve telef olmayacağını bilirse, bu, kendini düşman safına atan bir kör gibi ve ahmak gibidir. Bu haramdır ve ‘kendinizi tehlikeye atmayınız’ ayetinin umûmuna dâhildir. Onlara saldırı ancak, öldüreceğini ve nihayet öleceğini bildiği, veya cesaretini görmekle kâfirlerin kalplerinin (şiddetli korkup) kırılacağını, diğer Müslümanların (yaşamaya) çok az değer verdiklerine inandıklarını ve Müslümanların Allah yolunda şehîd olmayı sevdiklerini görüp iyice korktuklarını bildikleri zaman câiz olur.”[20]
Hâsılı, düşmanda yaralama ve zâyiât meydana getirmek, onları korkutmak ve Müslümanları yüreklendirmek niyet ve zannı ile öleceğini kesin bilerek düşmana saldırmak Cumhûra ve Hanefî, Mâlikî ve Şâfii mezheblerine göre harâm değil câiz, hatta sevâb kazandıran Şer’an makbûl bir ameldir.
Öyleyse, kendilerinin kökünü kazımakta olan muhârip düşmana karşı yapacak bir şeyi kalmayan mağdûr ve mazlûm Müslümanların, girişmek zorunda kaldıkları işe ‘intihar’ ismini verenlerin, kendilerinin kimin adına öttüklerini, daha doğrusu öttürüldüklerini ve ma’nen nasıl bir gerçek ‘intihâr’ ettiklerini bir daha düşünmelidirler; bundan zararlı değil, kârlı çıkacaklardır. Hem de, bütün akıllı ve firâsetli mü’minle rin onları, ibretle ve dikkatle tahlil etmeleri ve icabını yapmaları lazımdır.
Evet, muhârib olmayan çocuk lar, kadınlar ve yaşlılar husûsan hedef alınmazlar. Bu, Kuran ve Sünnet’le yasaklanmıştır. Ancak, yapacak bir şeyi kalmayan Mü’ minlerin yok edilmekten veya hezîmetten kurtulmak için, düşmanlarına saldırırken, aralarında mu hârib olmayan ve harb taktiği vermeyen çocuklar, kadınlar ve yaşlılar, hatta kalkan olarak önlerinde tuttukları mü’minler bulunsa da bu câizdir; el verir ki, niyeti muhârib düşmanlar olsun. Nitekim bunu İmâm Muhammed es-Siyeru’l-Kebîr’inde etraflıca anlatmıştır.[21]
Hattâ aynı eserde, ‘başka kurtuluş veya düşmanı sindirme çaresi yoksa, içinde Müslümanlar da bulunsa, kale veya gemi yakılabilir de, su içinde boğulabilir’ de denilmektedir.[22]] (İktibâs Bitti.)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Devamı...
122tn3.jpg

Hem, sormak lâzımdır ki, şunlardan,
Hangisi intihardır?..
Zâhiren sırf Allah celle celâlü hû’nun rızâsı ve âhiret ecri için kesin öleceğini bile bile bir şekilde düşman üzerine atlayıp ölmek ve böylece mü'minleri yüreklendirmek, düşmana da kayıp verdirmek ve gözünü korkutmak mı?
Yoksa Âhiret menfaati vehmi veya kılıfıyla dünya çıkarı için İslâmî esasları çarpıtmak mı?
Hangisi hapçıdır?
Âhiret inancı, aşkı ve sevdası aklına galip gelip dünya hayatını gözünden çıkaran mı?
Yoksa kilitlendiği dünyevî hedeflerin kara sevdası ile aklını, îmânını ve İslâmını örten, böylece îmân ve İslâmın temel esaslarını tahrîf ve tahrîb etmek cesâretini gösterebilen mi? Dünya çıkarları ve şöhreti kâzibe tutkunluğu uyuşturucu hapını yutan mı?
Hangisi piyondur?
Allah celle celâlühû’nun dinini pazarlık mevzûu yapmaktansa İs lâm ve Mü'minler menfâatine kü für ve kâfirlerin zararına canına kı yan mı?
Yoksa, ma’sûm, ma’qûl ve hattâ Meşrû’ vehmedilen değişik bahanelerle, İslâm düşmanlarının tek lîf ettiği ‘İslâm’ın sulandırılıp değişik ve sinsi bir biçimde yok edilmesi’ vazîfesini üstlenen mi?
Bütün bu soruların herkesçe kat’î ve münâkaşasız doğru cevâblarını şübhesiz, Allah celle ce lâlühû’nun adâlet-i mutlakası çerçevesinde gerçekleşecek olan Âhiret suâli esnâsında göreceğiz; ancak bununla beraber, şu suâllerin dünyadaki doğru cevâblarıda aklı, ilmi, idrâki ve İslâm gayret ve hamiyyeti bulunan her insaflı kimseye göre elbette ikincileridir…
Dikkât
Bilcümle bilgili, uyanık ve firâsetli Mü’minlere ve kendi âsî nefislerimize hâtırlatma ve nasîhati mizdir:
Dîn nasîhatla ayakta durur’ nebevî sözüne uyularak ‘Allah ce lle celâlühû’dan kork’ denildiğinde, ‘bana nasıl öyle dersin’ deyip kızmanın bir münâfık tavrı olduğunu Kur’ân’ın bildirdiğini[23] unutmamalıdırlar. Sözüm ona İslâm menfaatine bütün renk ve tonlarıyla küfrün düstûrlarını ve bu arada bunlardan biri olan lâikliğin bazı tonlarını İslâm’a göre zararsız gibi aslâ görmemeli ve göstermemelidirler. Bunun hiçbir Meşrû’, hattâ ma’kûl ma’zereti olamaz. Âhir zaman deccâlı olmasalar bile, asrımızın büyük deccallığı mertebesine yükselmiş ve başka memleketlerdeki küfür önderlerine model olmuş yerli ve yabancı kafirleri de kahraman yâhud ma’sûm ve hatta doğru İslâm’ın hâmisi ve hizmetçisi gibi gösterip mü' minlerin inancını ifsâd etmemelidirler; hattâ dinamitleyip onları kâfirleştirmemelidirler. Böylece de en nezîh câmianın yüzüne, ondan kolay kolay silinemeyecek olan katranı sürmemelidirler. Sapıtıp yuvarlanmaya başlayanların hemen hepsinin bu felâkete meşhûr kâfiri övmekle ma’rûz kaldıklarını akıllarından bir an olsun çıkarmamalıdırlar. Şöhret ve dünyalık elde etmek sevdası ile bilerek veya bilmeyerek, sulandırılmış İslâm projesinin taşeronluğunu yapmaya veyâhud da baş taşeronluğu birilerinden kapmaya aslâ heveslenmemeli ve kalkmamalıdırlar. Hele bu cinâyetlere Allah rızâsı kılıfını aslâ geçirmemelidirler. Târihi iyi okuyup geçmişte kendilerince ma’sûm olan gerekçelerle ehl-i küfür ile işbirliğine gidenlerin korkunç âkıbetlerini çok iyi düşünmelidirler. Kartalların, yemeyi akıllarına koydukları yı lanları, yükseklerden yere bırakıp bellerini kırmak ve kolay yiyebilmek için yükseklere çıkardıklarını hiç mi hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Müşrik Moğollar’ın işbirlikçisi Şiî İbnü’l-Alkamîlerden, Rus işbirlikçisi derviş(!) Hacı Muradlara ve dahî Tanzîmât ve Cümhûriyyet dönemin deki bilcümle ‘İslâm’ın maslahatı içün’(!) kâfirlerle işbirlikçilik yapmak cesâreti gösterebilen büyük fedâkâr âlimlere(!) varıncaya kadar sayısız kaymışların ve zavallıların hazîn sonlarını iyi düşünmelidirler. Hattâ yirmi seneyi bile bulmayacak kadar yenilerde ve gözlerinin önün de cereyân eden manzaralardan yeterince ibret almalıdırlar. Dıştaki ve onların uşağı olan içteki kâfirlerin taşeron olarak îcâd ettiği bir tâifeye karşı yine onlrın içteki aynı uşaklarıyla işbirliği yaparak İslâm içün cihâd eden(!) nicelerinin hâ mîlerince ve kendilerini besleyenlerce yeri geldiğinde nasıl acımadan imhâ edildiklerini gözlerinin önüne getirmelidirler. ‘Îmân davası içün cehenneme girmeyi bile göze alacak kadar kahramanlık’ yapanlardan(!) kimilerinin de ma’ nen nasıl bitirildiklerini korkarak ve ürpererek düşünmelidirler. Avların taksîmini kurdun hâlinden öğrenen tilkiden aşağı kalmamalıdırlar. Ken dileriyle dinleri yüzünden dalga ge çen ehl-i küfre, dünyâlık elde etmek düşüncesiyle gösterdikleri mü sâmaha ve nezâketi, Allah celle celâlühû içün öz be öz Âhiret ve meşreb kardeşlerine çok görmemelidirler; onlara kıyıp hiçbir şekilde hakaret etmemelidirler. Bu sözü nü ettiğimiz cinâyetlerden birine bi le bulaştıysalar, yol yakın iken ve fırsat elden çıkmadan tezden tevbe etmelidirler...

و صلى الله تعالى عليه و على آله وصحبه و سلم تسليما

[1] Tevbe:111

[2] Âl-i İmrân:169

[3] Bakara:207

[4] Cessas, Ahkamu’l-Kuran:262-263

[5] Bakara:195

[6] Ebû Dâvûd, Tirmizi ve Nesâî

[7] Ebû Bekr İbnü’l-Arabî, Ahkâmu’l- Kur’ân:1/165-166)

[8] Kurtubî, el-Câmi’:1/242-243

[9] Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsirü’l-Kebîr:1/295

[10] İbnü Cerir, Câmiu’l-Beyân: 3/588

[11] Kitâbu’s-Siyer ve dipnotu:212 Md:325

[12] Fezârî, Kitâbu’s-Siyer: 212

[13] Fethü’l-Bâri:8/139’dan nakleden Tane vî, Ahkamu’l-Kur’ân:1/291

[14] Tuhfetu’l-Ahvezi: 8/250

[15] Cüncûhî, Tirmizi Haşiyesi, el-Kevke bu’d-Dürrî: 4/7

[16] Aynı yer. İmam Muhammed’in sözü edilen fetvası, yeni basılan es-Siyeru’l-Kebir’in 1. Cild 163. ve164’üncü sahifelerindedir.

[17] El-Fetâvâ’t-Tatarhâniyye:5/256

[18] Keşfu’z-Zunûn’a göre, Hicri 1000 seneleri civarında Mekke’de yerleşmişti.

[19] Bu kitap İbnü Abidin’in mühimsediği kay naklarındandır.

[20] Tebyûnü’l-Meharim, Süleymaniye Kü tübhanesindeki yazma nüshadan kopya, Varak: 23/B

[21] İmam Muhammed, es-Siyeru’l-Kebir: 4/1554. (154. Fasıl sonuna dek okun sun)

[22] Aynı yer.

[23] Bakara:206


kaynak:darusselam
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
kendine bomba bağlayıp israile saldırmayı doğru bulmuyorum.

onun yerine eline bir silah alırsın

israil askerlerinin olduğu yeri basarsın

gebertebildiğini gebertirsin.

sonra da şehit olursun.

bu olabilir

bu vurusmak olarak gecerlidir.

ama bomba bağlayıp israil pazar yerinde gümletmek

acıkcası yanlıştır ve kallesliktir.

mertce eline silah alıp vurusana hak veririm ben.

yok iştihanmış ta yok intiharmışta.....

gecelim bunları.

ecdadımız nasıl vurusarak şehit olduysa bizlerde onlar gibi vurusmalıyız

onları örnek almalıyız

bomba bağlayıp intiharla cihad olmaz.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Fetva kültürü

27145.jpg

05 Nisan 2010
Ebubekir Sifil
Bu köşede zaman zaman "fetva" meselesi üzerinde duruyoruz. Fetvanın ne olduğu, fetva sormanın ve vermenin mahiyeti, önemi, hassasiyeti... gibi hususlar fetva kültürünün kaybolmaya yüz tuttuğu günümüzde daha bir önemle kavranmak durumunda. Yaptığı işin fetva sormak ve fetva vermek olduğunu bilerek ya da bilmeyerek fetva soranların da verenlerin de sayısının hayli arttığı bir vakıa.
En temel ve teknik meselelerde bile hayli "rahat" cümleler kuran insanların sayısındaki artış -genellikle takdim edildiği gibi- sadece "okuyan, düşün, araştıran" insanların sayısındaki artışı mı gösteriyor, yoksa dindarlığımızdaki bir "gevşeme"nin, hatta "çözülme"nin işareti olarak mı algılanmalı?
Mardin'de yapılan toplantı -ki "ne söylendiği"nden çok "nasıl takdim edildiği" ile hafızalarda kalacağı kesin-, fetva kültürü dediğimiz şeyin önemini bir kere daha ortaya koydu. O toplantıya katılan insanlar fiilen ve doğrudan söylememiş olsa bile, hasıl olan neticeye baktığımızda, elde kalan, "bir fetvanın kaldırılması" oldu.
Katolik dünyada kilise konsilleri toplanır, kararlar alır ve uygular. Bu kararlar dinî açıdan -kilisenin günahsızlığı (!) ve yanılmazlığı (!) dolayısıyla- tartışma dışıdır. Bizim için dikkat çekici olan şu nokta: Her bir konsil, daha önceki konsil-ler-de alınmış kararları onaylayıcı mahiyette karar alabileceği gibi, onu ortadan kaldırıcı mahiyette de karar alabilir.
Mardin toplantısının yaptığı en büyük tahribat bana göre dilimize ve bilincimize "fetva kaldırma" olgusunu yerleştirmesi oldu. Fetva, birilerinin yürürlüğe koyduğu ve başka birilerinin de yürürlükten kaldırdığı bir olgu değil oysa. Konsil kararlarını andıran bu takdim ve algı durumu, fetva bilincinde büyük bir tahribat yaptı gerçekten. En azından dilimize öyle bir kalıp yerleştirmekle yaptı bunu...
Yeni Şafak'tan Hakan Albayrak'ın, Rusya'daki metro eylemi dolayımında ortaya koyduğu tavır hayli ilgi çekici. İki hususta söylediklerini yan yana koyduğumuzda net olarak görülüyor ilginçlik:
"HAMAS, İslami Cihad yahut Lübnan Hizbullahı, işgal altındaki Filistin topraklarında sıradan İsraillileri hedef alan eylemler gerçekleştirirken, "Burada bir işgalin ve işgale karşı savaşın yaşanmakta olduğunu bile bile dünyanın dört bir yanından gelip Filistinlilerden gasp edilmiş topraklar üzerinde yaşamayı seçen her Yahudi işgalci statüsündedir ve bizim tarafımızdan hedef alınmayı peşinen kabul etmiştir" mantığıyla hareket ediyor; ama Moskova Metrosu'nu kana bulayanlar böyle bir mantığa da sığınamazlar."
Böyle diyor Albayrak. Paragrafın ilk kısmını dikkatle okursanız, Hamas ve diğerlerinin mücadele tarzını ifade ederken "tarafsız taraflı bir Batılı gözlemci"nin kaleminden çıkmış gibi bir intiba oluşturduğunu fark edeceksiniz.
Ve asıl önemlisi, ikinci kısım:
"Moskova Metrosu'na dönecek olursak... Çeçen direniş lideri Dokka Umarov, saldırıları üstlendi. Emri bizzat kendisinin verdiğini açıkladı. Gerekçesi özetle şöyle: 'Onlar bizim sivillerimizi katlettiler, biz de onların sivillerini katlettik.' Çok acayip bir cihad anlayışı..."
Karar önceden verilmiş. Son cümle bunu ifade ediyor. Bu "çok acayip bir cihad anlayışı." Sonra da Albayrak, bu "acayip cihad anlayışı"nın ortadan kaldırılmasına yönelik bir fetva istiyor el-Karadâvî ve benzeri isimlerden. Aslında fetvayı kendisi vermiş de, onlardan teyit istiyor.
Oysa Müslüman bilinci, bu meselenin hükmü neyse otoriteler tarafından araştırılıp ortaya konulmasını talep etmeli; bu istikamette şekillenmeli. Moskova metrosundaki eylemleri savunmak ya da kınamak değil mesele. Bu olay da -tıpkı Mardin toplantısı gibi- fetva bilincimizdeki çarpılmayı ortaya koyan bir ayna vazifesi görüyor...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
kendine bomba bağlayıp israile saldırmayı doğru bulmuyorum.

onun yerine eline bir silah alırsın

israil askerlerinin olduğu yeri basarsın

gebertebildiğini gebertirsin.

sonra da şehit olursun.

bu olabilir

bu vurusmak olarak gecerlidir.

ama bomba bağlayıp israil pazar yerinde gümletmek

acıkcası yanlıştır ve kallesliktir.

mertce eline silah alıp vurusana hak veririm ben.

yok iştihanmış ta yok intiharmışta.....

gecelim bunları.

ecdadımız nasıl vurusarak şehit olduysa bizlerde onlar gibi vurusmalıyız

onları örnek almalıyız

bomba bağlayıp intiharla cihad olmaz.

Deliller açıklanmış...
Saldırmadan önce okusaydın.
Sen, o ecdadın gibi eline silah alacak kadar mert misin ?
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Karıncalar da 'feda eylemi' yapıyormuş...

kar%C4%B1nca+fedakarl%C4%B1k.jpg

Karıncalar yuvalarını kurtarmak için kendilerini feda ediyormuş....
İlginç özellikleriyle insanları şaşırtan karıncaların yuvalarını korumak için “intihar eylemi“ne başvurabildikleri ortaya çıktı.

“Adventures Among Ants” adlı kitabında bir işçi karıncanın “istilacı” bir karıncayı durdurmak için nasıl kendini öldürdüğünü anlatan etolog Mark Moffett, bu şaşırtıcı olaya Borneo’da şahitlik etti.

Silindir karıncaların yuva yaptığı bir ağacın altına bir parça bal koyan Moffett, hazırladığı tuzağın etkisi altında kalan değişik türde karıncaların yuvaya gelişini gözlemledi.

Moffet, bu sırada, silindir karıncalardan birinin yabancı bir karıncayı durdurmak için yaptığı eyleme de şahit oldu.

Kitaba göre, yabancı karıncanın tam onu geçmeye çalıştığı sırada kendini parçalayan silindir karınca, bu şekilde sarımsı bir toksik madde salarak düşmanını anında öldürmeyi başardı.

Görünüşe bakılırsa, küçük cüsselerine karşın büyük işler yapan karıncalar insanları şaşırtmaya devam edecek.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt