Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsanın asıl vazifesi.. (1 Kullanıcı)

ebuzer25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
1,845
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.

Şu meselenin binler delillerinden yalnız hayvan ve insanın dünyaya gelmelerindeki farkları, o meseleye vâzıh bir delildir ve bir bürhan-ı kâtidir.

Evet, insaniyet İmân ile insaniyet olduğunu, insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir. Çünkü hayvan, dünyaya geldiği vakit, âdetâ başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak gelir; yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda bütün şerâit-i hayatiyesini ve kâinatla olan münâsebetini ve kavânîn-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın yirmi senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder; yani ona ilham olunur. Demek, hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek değildir; ve mârifet kesb etmekle terakkî etmek değildir; ve aczini göstermekle meded istemek, duâ etmek değildir. Belki vazifesi, istidadına göre taammüldür, amel etmektir, ubûdiyet-i fiiliyedir.

İnsan ise, dünyaya gelişinde, her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına câhil. Hattâ yirmi senede tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki, âhir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç. Hem gayet âciz ve zayıf bir sûrette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati fark eder; hayat-ı beşeriyenin muâvenetiyle ancak menfaatlerini celb ve zararlardan sakınabilir.

Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, duâ ile ubûdiyettir. Yani, "Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikâne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?" bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği hâcâtına dâir, Kâdiü'l-Hâcâta lisân-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır; ve istemek ve duâ etmektir. Yani, aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı âlâ-i ubûdiyete uçmaktır.

Demek, insan bu âleme ilim ve duâ vâsıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibâriyle her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esâsı ve mâdeni ve nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Ve onun üssü'l-esâsı da imân-ı billâhtır. (Sözler-Sh.286)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ÂCİZ : Güçsüz, kuvvetsiz.
DELİL : Bilinmeyeni keşfetmek için vasıta olarak kullanılan husus.
BÜRHÂN-I KAT`Î : İspatlanarak kesinleşmiş deliller.
TEKEMMÜL : Olgunlaşma, kemâle doğru gitme.
İSTİDAD : Kabiliyet, yetenek
ŞERÂİT-İ HAYAT : Hayat şartları.
MÜNÂSEBET : İki şey arasındaki uygunluk
KAVÂNÎN-İ HAYAT : Hayat kanunları.
MELEKE : Birşeyi çok defa tekrarlayarak ve tecrübe ederek meydana gelen bilgi ve maharet.
İKTİDÂR-I HAYATİYE : Hayat gücü, yaşam gücü ve bilgisi
MELEKE-İ AMELİYE : İş yapma yeteneği
TAHSİL : Öğrenmek
İLHÂM : Allah tarafından kalbe ihsan edilen feyiz ve hakîkatler.
VAZİFE-İ ASLİYE : Asıl vazife.
TAALLÜM : İlim edinme, öğrenme, ders okuyarak öğrenme.
MÂRİFET : Bilgi, bilme, tanıma, hüner.
TERAKKÎ : Yükselme, ilerleme.
ÂCZ : Güçsüzlük, kudretsizlik.
MEDED : Yardım.
TAAMMÜL : Amel etmek, iş yapmak.
UBÛDİYET-İ FİTRİYE : Yaratılışta yüklenen ibadetler.
HAYAT-I BEŞER : İnsan hayatı.
MUÂVENET : Yardımlaşma, yardım.
HAKÎMÂNE : Her şeyi belli bir gaye ve fayda gözeterek yaparak.
MÜŞFİKÁNE : Şefkatlice.
LÛTFUYLA : Güzel bir şekilde ihsanda bulunarak
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt