İMTİHAN SIRRI
Bizi Yaratan, her halimizi görüyor ve biliyor. Dünyada gördüğümüz her şeye binler hikmet takan ve bizim bilmediğimiz sonsuz gerçekleri bilen Rabbimiz, içinde bulunduğumuz ağır imtihanla birçok hikmetleri hedefliyor. Musibetlerin imtihan için verildiği ve imtihanın hangi sırları hedeflediği bilindiği gün imtihan biter veya çok hafifler. Çünkü Rabbimizin maksadı, bize acı vermek değildir. Sonsuz şefkat sahibi bize acı çektirmekten zevk-i mukaddes duyuyor değildir. Derdimizin bize kazandıracağı muhteşem kazançlar vardır. Dertlerin dış görünüşü gerçekten çirkin ve üzüntü vericidir. Ancak iç yüzü inanılmaz zevk ve lezzetleri barındırmaktadır. Söz gelişi, açlık acısıyla kıvranmak kötüdür. Ancak oruç imtihanının hikmetini bildiğimiz için aç iken tokluktan ziyade lezzet alırız. Çünkü imtihanın sırrını biliyoruz.
DERRLERİN ESRARI
Acaba dertlerimiz için şikayet ve isyandan önce onun imtihan yönündeki esrarını çözmek için kafa yoramaz mıyız? Her derdin bir dili vardır. Bize bir şey söylemek ister. Öncelikle onun şifresini çözmeye çalışmamız gerekir. Şayet çözemessek, o bize eskisinden daha gür bir sesle haykırmaya devam edecektir.Bu şifreyi çözmek için şu soruları sormalıyız:
1: Bu acıyı çekmemde kişisel sorumluluğum nedir? Hangi hataları yaparak buna müstehak oldum? Mesela, Rabbime karşı hata ve günahım nelerdir? Ayrıca bu derde giriftar olmamda ne gibi maddi hatalar yaptım?
2: Bu derdi vermekle Rabbimin iletmek istediği mesaj nedir? Bu derdin diliyle bana ne demek istiyor?
3: Bu derdi kendim için avantaj haline getirebilir miyim?
4: Dertlerimiz, Allah'ı daha iyi tanımamıza yarayabilir mi?
5: Benim derlerimin daha şiddetlilerine başta peygamberler olmak üzere Allah'ın en sevdiği kulları muhatap olmuşlar. Onlar nasıl davranmış? Rabbimiz en sevdiklerine en şiddetli derleri vermişse, dertlerin görünen yüzünden başka harika hikmetleri ve güzellikleri olmalı. Bunlar nelerdir?
Öncelikle bir köşeye çekilip bu beş temel soruyu cevaplandırmamız gerekir. Hatta bunlara kendimiz de birkaç soru ekleyebiliriz. Bunları cevapladığımızda göreceğiz ki, dert, sandığımız kadar dehşetli ve çözümsüz değildir.
Burada yanlış anlaşılmaması gereken bir gerçek var. Biz, var olan dertlerimizin hikmetleri üzerinde düşünür, Allah'a isyan etmeyip sabırla çözmeye çalışırız. Yoksa dertlerin bu kadar hikmeti var diye onların oluşmasını veya devamını istemeyiz. "Aman dertler ne kadar cici şeyler. Hiç ağzınızı açmayın, çözmeye çalışmayın, güzel güzel çekmeye devam edin" demek istemiyoruz.
Dediğimiz şu:
Derdin şifresini çözelim. İmtihanın esrarına vakıf olalım. Sabredelim, isyan etmeyelim. Allah'ın insanlara değil, Yakub (a.s.) gibi derdi Allah'a şikayet etmeyelim. Derdimize odaklanıp, onu büyük ve çözümsüz görüp, gücümüzü yitirmeyelim. Bediüzzaman'ın dediği gibi "Derdi vereni bulup, bela yüzünde gülelim ki o da gülüp küçülsün". Eyyub (a.s.) gibi, "Ya Rabbi, zarar bana dokundu" diyelim. Yoksa, kendisini derde mahkum görüp sorunlara odaklanmak, insanı kötümser, çekingen, girişimsiz, korkak ve beceriksiz yapar.
Gücünüzü ve cesaretinizi toplayın. Siz insansınız. Her insan muhteşem bir güçtür. Her derdin çözümü vardır. Ayağa kalkın, silkinin, kükreyin. Allah her insana harika bir enerji vermiştir.
Allah'a emanet olun. Okuyup vakit ayırdığınız için teşekkürler.