İmanın şartları AMENTÜ 'de toplanmıştır:
Amentü şöyledir:
Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü.
[Yani, Allah?a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah?tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah?tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah?ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.]
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Ey inananlar! Allah'a, rasulüne, rasulüne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah?ı, meleklerini, kitablarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.? [Nisa: 136]
İmanın Şartları madde halinde ve sırasıyla şöyledir:
Allah'a iman
Meleklere iman
Kitaplara iman
Peygamberlere iman
Ahiret gününe iman
Kaderin, Hayır ve Şerrin Allah'tan olduğuna iman
Allah'a inanmak
Allah(cc)'ın var olduğunu, bir olduğunu, gördüğümüz - görmediğimiz bütün alemin gerçek sahibi ve Rabbi olduğunu bilmek, bununla beraber inanmak gerekir. Nasıl ki her eserin bir sahibi var, her resmi çizen bir ressam var, her mobilyanın bir ustası veya mühendisi var ise, bunca kâinatın bir düzen ve tertip içerisinde yönetilmesi birtakım sebeplerle belirli ölçü ve zaman içinde dönüp durması da çok büyük bir güce sahip birisi tarafından yapılması icap etmektedir. İşte bu varlık Allah(cc)'tır. Ondan başka ilah yoktur. Alah'ın varlığını reddetmek küfür başta olmak üzere birçok kötülüğün kapısını açar. Allah'ın varlığına bile bile inanmayan zalimdir. Ancak bu zalimliği kendine zarar verir. İş işten geçtikten sonra (perdeler kalktıktan sonra) gerçeği görür ve o zamanki imanı bir fayda vermez.
Allah'ın meleklerine inanmak
Melekler'in varlığına inanmakta farzdır. Şöyleki Allah'ın vesileleri bir hayli sayılamayacak derecede çoktur ve farklıdır. Yağmurların ve karların tanelerini taşıyan meleklerden, rüzgarı, denizi, bulutları, ayı, güneşi Allah'ın izniyle yönlendiren meleklere kadar, insanların sağında ve solunda bulunan yazıcı meleklerden, kabirde sorgu sormakla görevli münker ve nekir meleklerine kadar, salavatları peygamber efendimize ulaştıran seyyah meleklerinden, vahiy meleğine kadar birçok meleklerin varlığı bilinmektedir. Bunların herbiri Allah'ın izniyle hareket etmekte ve kesinlikle onun emrinden çıkmayarak devamlı zikir halindedirler. "Gökte bir karış boş yer yoktur" ifadesinin peşinden, "Orası meleklerle doludur" ifadesine kadar bilgilerde yer almaktadır. Bunların hepsi nurani varlıklar olduğu ve bazı meleklerin özellikle Kur'an-ı Kerim de geçtiğini de delil olarak gösterirsek, bunların varlığına inanmak da, imanın şartlarından ve inanılması gereken hususlardandır diyebiliriz.
Allah'ın kitaplarına inanmak
Kitaplar'ın varlığına inanmak da farzdır. Bu kitaplar normal bir insanın veya yaratılmış bir varlığın yazdığı kitap gibi değildir. Bu kitaplar ilahi kitaplardır. İlahi kitaplar yaratıcı tarafından bizlere rehber, öğüt, ilim ve birçok konuda hüküm vermek, müjde vermek, korkutmak vb. amaçlar ile gönderilir. İnsanların ibret alması, okuyup rahat ve huzur bulması, birçok konuda ilkönce başvurulan kaynak olması, dünya ve ahiret yaşamındaki dengelerin ve ölçülerin anlatılması öğretilmesi gerçekten bir insanın veya bütün insanların veya bütün varlıkların yapabileceği bir iş değildir. En basit delili, ölüm sonrasıdır. Ölüm sonrasındaki ahiret hayatının sahibi olan Allah(cc), kitaplarında kendini ve rasullerini tanıtmakta, dini ölçüleri ve hükümleri belirlemektedir. İlahi kutsal kitapların her biri, yeni bir şeriat kanunu (Din) getiren ve öncekinide tastik eden bir özelliğe sahiptir. Bu kitapların sonuncusu olan Kur'an-ı Kerim, yeryüzüne gelmiş bütün kitapların toplandığı SON ilahi kitaptır. Önceki büyük kitaplar olan, İncil, Tevrat ve Zebur'u tastikler ve içinde barındırır. Kur'anı Kerim ile, dinin bütün safhaları tamamlanmış ve kemale ermiştir (olgunlaşmış ve son bulmuştur). Artık bundan sonra başka bir din veya kitap Allah katında kabul edilmeyecektir. Çünkü son kitabın gelmesi, son dinin açıklanması ve son peygamberin gönderilmesi bunların hepsi kıyamet alametidir. Böylece dünyanın ömrüde son bulmakta ve son zamanlar yaşanmaktadır. Bütün bunlara rağmen bize en büyük rehber ve nur olarak gönderilen, ayrıca bununla beraber Peygamber efendimizin en büyük mucizesi olan Kur'an-ı Kerim, halen yürürlükte ve hiç değişmeden günümüze kadar gelmekte olup her asra hitap niteliğindedir. (Allahu alem)
Allah'ın peygamberlerine inanmak
Peygamberler'in varlığı, ilahi kitapların yayılması, açıklanması, bizlere örnek olması, mucize ve ibret olması (ve daha sayamadığımız birçok sebep için) bilinmesi, inanılması gereken hususlardandır. İnsanların ilki olan Hz. Adem (a.s.) 'dan son peygamber Hz. Muhammed(sav) Efendimize kadar gelmiş geçmiş birçok peygamberler bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerimde bunların 25 kadarı geçmektedir. (Ancak 25 peygamber var anlamına gelmez) rivayetlere göre 124 bin, başka bir rivayete göre 224 bin peygamber geldiği bilinmektedir. Ancak 124 bin görüşü daha yaygındır. Nisa suresinin, (Kıssalarını sana bildirmediğimiz resuller de gönderdik) mealindeki 64. âyeti, Peygamber sayısının Kur?an-ı kerimde bildirilmediğini göstermektedir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Nebiler 124 bin, resuller ise 313?tür.) [Hakim].
Allah(cc), insanları başıboş ve sebepsiz yaratmamış, onlara kitap göndermiş ve kitapları anlatan kulluk örnekleri olan rehberler, peygamberler göndermiştir. Bunlara inanmak icap eder.
Ahiret gününe inanmak
Ahiret günü, bizler için en büyük ve en önemli gündür. Bu gün hakkında birçok ayet ve hadis vardır. Ayet ve hadislerin bilgi verdiği bir konuda iman etmek gerekir. Nitekim bunlara itiraz etmek, reddetmek inanç noksanlığındandır. Ahiretin ebedi ve sonsuz olması, oradaki nimetlerin şuanki içerisinde bulunduğumuz nimetlerden kıyas edilemeyecek kadar farklı ve çeşitli olması, yine azabın buradaki en ağır azaptan kıyas edilemeyecek kadar acı verici olması, yapılan her amelin, kullanılan her nimetin hesabının verilmesi, hayır ve şerrin (iyilik ve kötülüklerin) ahiret gününde karşımıza çıkması, mizan, cennetin, cehennemin, kabir hayatının, dünya hayatında iken görmediğimiz ve itiraz ettiğimiz gerçeklerle karşı karşıya kalmamız, ölümden sonraki bu hayatın sonunun olmaması gibi konuların hepsi ahiret hayatının özelliklerindendir. O gün, artık hesaplaşma günüdür. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa karşılığını görür, kimde zerre kadar kötülük yapmışsa karşılığını görür. Sonuç olarak insanlar bu günde (ahiret gününde) saf saf Allah'ın huzurunda dururlar ve hepsi gerçeği görür. Cehennem görünür ve sırat köprüsüne sevk edilir. Bu köprüden geçenler kurtulur, geçemeyenler cehenneme yuvarlanır. Ahiret gününün çok enterasan ve farklı sahneleri vardır. Gerçek olan bu sahnelerle, hepimiz karşılaşacak ve yüzyüze geleceğiz.
Kadere inanmak
Kader, bir seneryo gibidir. Yazarı ise Allah(cc)'tır. Herşeyin kaderi (yani yapacağı bütün işleri) belirlenmiş ve Levh-i Mahfuz denilen yerde korunmaktadır. Bu zamana kadar gelmiş, geçmiş ve gelecek bütün işler kaderde kayıtlıdır yazılıdır. Bizleri ilgilendiren hususa gelince, her ne yaparsak yapalım kaderdekini yaşarız. Kaderimizin dışına çıkamayız. Bir örnek belki konunun anlaşılmasına neden olabilir. Bilgisayardaki araba yarışlarını düşünün, oyunun izin vermediği şeyler yapılmadığını hepimiz biliriz. Örneğin 200 km hızdan fazlasını desteklemeyen bir araba yarışında, 300 km hız yapamayız. Bunun nedeni, oyunun 200 den fazlasını desteklememesidir. Yani sınırlardan dışarı çıkamamamızdır. İşte bilgisayar programı kader gibidir. Nasılki sınırdan dışarı çıkılamıyor, böylece kaderden de dışarı çıkılamaz. Adeta çember içinde kalan insan sağına da gitse soluna da gitse, aşağıda inse, yukarıda çıksa aynıdır farketmez. Kaderden çıkamaz. Bir yerden başka bir yere giderken yönünü değiştirse bile yine bir kaderden başka bir kadere geçer. Sonuçta Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın kaderine gidilir. Anne ve babalarımızı, kardeşlerimizi vs. biz seçmiyoruz. Bunlar, kaderimizde yazılı olduğu için karşılaşıyoruz.
Kadere, alın yazısı da denmektedir. Ancak şurası iyi bilinmeliki, bir kimse içki içip, kumar oynayıp, zina edip veya herhangi bir kötülük yapıp "ne yapalım, kaderimiz böyleymiş" deyip kötülükleri işlemeye devam ederse bu kişi ancak kendi kendini kandırmış olur. Bir diğer önemli husus ise, kadere razı olmamak isyan etmek ! Bunlar iman zayıflığından kaynaklanır, insanı dinden çıkarmaya kadar götürür. Kaderi Allah yazmıştır. Eğer Allah'ın olmasını emrettiği programa (kadere) razı olmayan, isyan eden, vereceği hesaba hazırlansın (Allah bizleri kadere razı olanlardan eylesin)
Hayır ve Şerr'in Allah'tan olduğuna inanmak
Hayır (yani iyilik) ve Şer (Yani kötülük). Bunların hepsi Allah'ın dilemesiyle olmaktadır. Bizim karşımıza çıkan her iyilik ve kötülük Allah'ın takdiriyledir. İmtahan aleminde olduğumuzdan dolayı, her türlü iyilik ve kötülükle karşı karşıya kalabileceğimizi unutmayalım. Biz iman eden müslümanlar olarak, iyiler ile kötülükleri birbirinden ayırıp iyiliklere yönelmeli ve kötülüklerden uzaklaşmalıyız. Başımıza bir kötülük geldiğinde hemen isyan edip dert yanmak yerine sabredip dua etmek, çok güzel ve iyi bir karşılama olacaktır. Hayırları işlediğimiz zaman Rabbimizin rızasına ereceğimizede iman ettiğimizden dolayı, Allah için yapılan hiçbirşeyden zarar etmeyeceğimizin huzuru sevindiriyor bizleri.
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir... (bakara,286)
Kaynak :.Dinibilgiler.gen.tr