Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İman ve İnsan Davası (2 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"İman Gerçeği"

Ali Değirmenci (İcmal dergisi)

İman ve insan davasının temel unsurlarından biri, belki de en önemlisi iman gerçeğidir. İman kelime olarak 'inanmak', 'birşeyi tasdik' etmek olmakla birlikte istılahi anlam olarak, kâinat-insan-hayat görüşünü ihtiva eden hakikat kapısı, gerçeğin düğüm noktasıdır. Elbetteki yanlışa, batıla inanmak da iman kelimesiyle anlatılır. Ancak, burada sözkonusu edilen imanın iki ana hususiyeti vardır:
1. Kastedilen iman, gerekçesini hakikatten, ilimden, doğrudan almalı ve akl-ı selim tarafından teyid edilmelidir.
2. Hak olan bu iman, cihanşümul olmalı, kâinatı ve olayları hakikat penceresinden, ama herşeyi içine alacak ve herşeye şamil olacak biçimde değerlendirmelidir.
Demek, gerçek imanın iki özelliğinden biri, hak ve hakikate istinat edişi, diğeri de cihanşümul oluşudur. İşte, 'iman ve insan davası' derken kastedilen bu imandır .Yoksa her insanın doğru-yanlış gelişigüzel kabullenişi değil...

İman gerçeğinin başlıca iki yönü vardır:

1. Kalbi yönü ki, bu imanın tasdik tarafıdır. Elbetteki imanın mahalli kalbtir ve orada tasdik görecektir. İmanın bu yönünde gaybîlik vardır. Gaybîlik, hakikat olan, delilleriyle meydanda ama zatı ve hakikatıyla beş duyu ve akıl şartlarını aşan bir mananın ifadesidir. Zaten gaybîlik olmazsa imanın anlamı olmaz. İman gaybedir. Ortada olana zaten iman etmenin anlamı olmaz.

2. İmanın ikinci yönü ise, aklî yönüdür. İman, kalb ve tasdik işi olmakla birlikte aynı zamanda akla hitabeden ve ilimlere mesnet teşkil eden yönü de vardır.
İman gerçeği bu yönüyle ele alındığında, üç ana unsuru izah ettiği görülür: Kâinat- hayat ve insan. Bu üç unsur, aynı zamanda beşerî telakki ve ideolojilerin iştigal sahasıdır. Bir dava cihanşümul olup, insanlığa bir mesaj vermek iddiasında ise ,çaresiz kainat-insan ve hayat üçlüsünü izah edecektir. Bu izah, doğru- yanlış olabilmiştir ama bu unsurların izahını yapmak mecburiyetinden hiçbir doktrin, telakki veya dünya görüşü kurtulamamıştır.
Bizim sözkonusu ettiğimiz iman ise, bu üçlüye yegane ilmi izahı getiren hakikatler mecmuudur.
Eğer bir iman, gerekçesini hakikatten, gerçek ilimden ve aklın zaruretinden almıyorsa, o iman hak ya da ilmi olamaz. Böyle bir iman, hak bir davanın mesnedi de olamaz ve insanlığa bir mesaj sunamaz.
Peki acaba, fıtrî ve ilmî olup, hakikatten kaynaklanan ve cihanşümul platformda herşeyi kuşatan ve böylece insanlara huzur, saadet ve kurtuluş vadeden iman hangisidir? Bu sualin cevabı, iman ve insan davasının bel kemiğini teşkil etmektedir.
Delil serdetmek yoluna gitmeden, peşinen ifade edelim ki, hakikat olan ve ilimlere mesnet teşkil eden ve de kâinat-insan ve hayat üçlüsünü ifade eden gerçek iman, Allahu Teâlâ'nın birliği esasına dayanan Tevhid akidesi'dir. İman ve insan davası derken kastedilen iman, 'tevhid' dir. Tevhid, hem gerçeğin tasdikini içine alan, hem de nasıllık ve nicelikleriyle ilimlerin ana kaynağını oluşturan yegane hakikat menbaıdır.
Tevhidin esası, müsebbibul esbab (yani sebeplerin sebebi) gerçeğidir. Alemde çokluk vardır. Sayısız çokluklar, hedefte ve gayede birlik oluşturarak sebepler silsilesiyle birbirleriyle bağlantılıdırlar. Ama bütün bu sebepler ve talî olaylar, temel bir müessirden kaynaklanırlar. İşte bu müessir, mutlak fail olan Allah'tır. Bu gerçeğin mefhumu muhalifi, aklın ve ilimlerin şans tanımadığı tesadüftür. Tesadüfün hakikat nezdindeki ifadesi, bir serap yahut ham hayal veya hurafedir. Hayallerin bile varlık açısından bir değeri varken, tesadüfün ve topyekün batılın hiçbir değeri yoktur.
O halde, Tevhid'e istinad etmeyen iman, ne hakikat ve ne de ilmî olabilir? Bu durumda gerçek nevinden, faydalı nevinden insanlığa birşey vermesi de sözkonusu olamaz.
Anlaşılıyor ki, insan meselesi, iman meselesinden tecrit edilemez. İnsana huzur aranıyorsa, insanın fıtrî gerçekleriyle mutabık bir imanla (Tevhidle) buluşturulması, kaynaştırılması şarttır.
Kâinatta ve hayatta esaslar ve de teferruatlar vardır. Bilinmelidir ki, esasların esası, yani yegane temel esas Tevhid'dir. Herşey buna göre dal, teferruat mesabesindedir.
İnsanı fıtraten, kalben, fikren, hissen ve fiilen celbedip Tevhid'e ve onun gerçeklerine çeken dört büyük delil vardır:
1. Büyük kâinat kitabı,
2. İnsanın fıtrî yapısı,
3. Nübüvvet gerçeği ve Resul-i Ekrem (sav),
4. En büyük mucize: Kur'ân-ı Kerim.
Bu dört büyük delilin özetle tahlili yapılırsa, iman ve insan davasındaki Tevhid gerçeğini anlaşılmış olacaktır.
 

mansur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2008
Mesajlar
62
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
tevhid birlemek demektir yani herşeyi bire indirmek la ilahe illallah=Allah'tan başka hiç birşey yoktur. bütün var olan onun tecellisidir
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
tevhid birlemek demektir yani herşeyi bire indirmek la ilahe illallah=Allah'tan başka hiç birşey yoktur. bütün var olan onun tecellisidir

evet ,imanın esası ilmin esası de mutlak hakikat tevhidtir .
bütün varlıklar da Onun tecellisinin eseridir ,mahluktur.
bunun için tevhide İman gerçektir ,hakikattır, vehim değildir. tevhid de Allahtan başka ilah yoktur , Muhammed de Onun kulu ve resuludur cümlesidir.
Tevhid dini yalnız İslamdır.

makalenin bu kısmı İman gerçeği hakkındadır. devamıda var, sonra paylaşırım.

(anlaşılmayan yerler varsa söyleyin izah etmeye çalışırım)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt