6-Cazip Bir Münazara
İmam Cevad (Muhammed Taki -a.s-) küçük yaşla (takriben sekiz yaşında) imamet makamına ulaşan ilk İmam’dır.
Küçük olmasına rağmen, ilmi Allah tarafından olduğundan dolayı, bütün ilim ve fazilet sahibi kimselerden üstündü.
O Hazretin muhalifleri, O’nunla tartışıp münazaralar yapıyorlardı.
Bazen kendi batıl hayallerince, O’nu ilmi sahnede mağlup etmek için zor sorular söz konusu ediyorlardı.
O münazaralardan bazıları çok heyecanlı ve gürültülü idi;
onlardan biri, İslam ülkelerinin baş kadısı olan Yahya bin Eksem’le olan münazaradır.
Abbasi halifesi olan Memun’un emriyle bir münazara meclisi tertiplendi.
İmam Cevad (a.s), o meclisde hazır oldu, Yahya bin Eksem de oraya gelerek İmam’ın karşısında oturdu.
Yahya bin Eksem: Halife’ye bakarak şöyle dedi:
“Ebu Cafer (İmam Cevad -a.s-)’den bir soru sormama izin veriyor musunuz?”
Memun: “O Hazretin kendisinden izin al” dedi.
Yahya bin Eksem: “Fedan olayım, bir mesele sormama izin veriyor musunuz?” dedi.
İmam Cevad (a.s): “Sormak istediğin soruyu sor” buyurdu.
Yahya bin Eksem: “İhram halinde bir av öldüren şahıs hakkında ne dersiniz?” dedi.
İmam (a.s):
“Avı haremin dışında mı öldürmüş, içerisinde mi?
Söz konusu kimse hükme alim miydi, cahil miydi?
Kasıtlı olarak mı bu işi yapmış, yoksa kısıtsız olarak mı?
Avlayan adem köle miydi, hür müydü?
Çocuk muydu, büyük müydü?
İlk defası mıydı, yoksa daha önceden de bu işi yapmış mıydı?
Avlanan hayvan kuşlardan mıydı, yoksa başka türben mi?
Kuş ise yavru muydu, yoksa büyük müydü?
Avlayan adam, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi, yoksa yaptığından pişman olan biri mi?
Bu işi geceleyin mi yapmış, yoksa gündüz mü?
Bu adam hac ihramında mıydı, yoksa Umre ihramında mı?”
Yahya bin Eksem, bu sorular karşısında şaşırıp kaldı, acizliği yüzünde belirdi, dili tutuldu;
öyle ki mecliste bulunanlar, onun zaaf ve acizliğini iyice anlamış oldular.
Bu galibiyetten sonra Memun şöyle dedi:
“Bu nimet karşısında ve görüşümde yanılmadığımdan dolayı Allah’a hamt ediyorum...”
Daha sonra ailesine dönerek: “Kabul etmediğiniz şeyi şimdi öğrenmiş oldunuz mu?” dedi.
Meclisteki sohbetlerden sonra halk dağılıp gittiğinde halifenin akrabalarından bir grup kimse yalnız kalınca, Memun İmam (a.s)’a şöyle dedi:
“Fedan olayım! Eğer uygun görüyorsanız, ihram halinde av öldürmekle ilgili söz konusu edilen meselelerin hükmünü, yararlanmamız için açıklayın.”
İmam (a.s) buyurdular ki:
“Eğer ihram halinde olan şahıs, haremin dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa, keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir.
Eğer bu amel haremin dahilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak sütten kesilen bir kuzu kurban kesilmelidir.
Ama eğer bu işi haremin dahilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli ve ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa,
vahşi eşek için bir inek, deve kuşu için bir dişi deve, zebra için ise keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir.
Eğer bunları haremin dahilinde yapmış olursa, kurbanlığı Mina’da kesmelidir.
Ama bu işi Umre ihramında yapmış olursa,kurbanlığı Mekke’de kesmelidir.
Avın keffareti alim ve cahile eşittir.
Ama kasıtlı olarak bu işi yapmış olursa (keffaretten ilave) günah da işlemiştir;
fakat yanlışlıkla yapmış olursa, günah işlemiş sayılmaz.
Keffaret hürrün kendisine farzdır; kölenin keffareti ise efendisinin üzerinedir (onun ödemsi gerekir).
Küçük çocuğa keffaret farz değildir; ama büyük adama farzdır.
Eğer yapmış olduğu işten pişman olup tövbe ederse, (keffaret verdikten sonra) ahiret azabı ondan kalkar,
ama eğer bu işten vazgeçmezse (keffaretin yanı sıra) ahiret azabını da hak etmiş olur.”
Memun, İmam (a.s)’ın bu izahını duyunca şöyle dedi:
“Aferin ey Cafer! Allah sana hayır versin. Eğer uygun görüyorsanız, siz de Yahya bin Eksem’den onun sorduğu gibi bir soru sorun.”
Bunun üzerine İmam (a.s) Yahya bin Eksem’e: “Sorayım mı?” diye buyurdu.
Yahya bin Eksem de cevaben:
“Sana feda olayım, onu artık kendiniz bilirsiniz; eğer bilirsem cevabını veririm, bilmediğim takdirde sizden istifade ederim” dedi.
İmam Cevad (a.s) ona şöyle bir soru yöneltti:
“Söyle bakalım, sabahleyin bir kadına bakması haram, kuşluk vakti helal, öğle vakti haram, ikindi vakti helal, akşam haram, yatsı vakti helal, gece yarısı helal, şafak vakti haram olan bir erkek hakkında ne dersin?
Bu nasıl bir kadındır; neden bazen o erkeğe helal, bazen de haram oluyor?”
Yahya bin Eksem:
“Allah’a and olsun ki, bu sorunun cevabını bilmiyorum; hangi sebebe göre helal ve haram olduğunu da bilmiyorum;
uygun görüyor iseniz, faydalanmamız için kendiniz onu izah ediniz?” dedi.
İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Bu kadın bir adamın cariyesidir; sabahleyin yabancı bir erkek ona bakıyor, bakması haram olur;
kuşluk vakti cariyeyi sahibinden alıyor, böylece ona helal olur;
öğle vakti onu azad ediyor, neticede haram olur;
ikindi vakti onunla evleniyor, böylece ona helal olur;
akşamleyin zihar ediyor (senin sırtın bana, annemin sırtı gibidir diyor), böylece ona haram olur;
yatsı vakti ziharın keffaretini vererek tekrar ona helal olur;
gece yarısı onu boşuyor, böylece ona haram oluyor;
şafak vakti rücu ediyor böylece kadın ona helal oluyor.”
Bihar, c. 50, s. 75-78 ;
İrşad-ı Mufid, s.299; Tefsir-i Kummî, s.169;
İhticac-ı Tabersî, s.245