Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

iMAM MUHAMMED TAKi (AS)'DAN iBRETLi ÖYKÜLER (1 Kullanıcı)

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
1-Babayla İyi Geçinmenin Gerekliliği

Bekr b. Salih şöyle diyor:

Damadım İmam Cevad (Muhammed Taki)(a.s)’a bir mektup yazarak şöyle dedi:

Babam nasibi (Ehl-i Beyt düşmanı) ve inancı bozuk birisidir.

Ondan taraf çok zorluk ve çileler çekmişim.
Fedan olayım, bana dua ediniz.
Kurbanınız olayım, sizin bu konuda görüşünüz nedir?
Canım size feda olsun, ona karşı düşmanlık mı edeyim, yoksa onunla müdara mı edeyim?

İmam Cevad (a.s) onun cevabında şöyle yazdı:

“Mektubunun içeriğini ve babanla ilgili yazdığın sözleri anladım.
İnşaallah senin hakkında dua etmeyi terk etmeyeceğim.
Şunu da bil ki, müdara etmek senin için düşmanlık yapmaktan daha iyidir;
her zorlukla bir de kolaylık vardır.
O halde sabret; güzel sonuç muttakiler (Allah’tan korkanlar) içindir.
Allah seni, Ehl-i Beyt’in velayet ve dostluğunda sabit kılsın.
Biz ve siz Allah’ın emanetleriyiz,
Allah kendi emanetlerini zayi etmez.”


Bekr diyor ki:
Artık ondan sonra damadımızın babasının ahlakı değişti
ve hiçbir şeyde oğluyla muhalefet etmedi.



Bihar, c. 50, s. 55​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
2-İmam Cevad (a.s)’ın Huzurunda Sevinçli Bir Şahıs

Bir adam sevinçli olduğu bir halde İmam Cevad (Muhammed Taki -a.s-)’ın yanına geldi.
İmam (a.s) ona: “Seni sevinçli görüyorum, ne haber?” diye sordu.

Adam cevaben şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın oğlu!
Sizin babanızın şöyle buyurduğunu duydum:
“İnsanın sevinçli olacağı en iyi gün, iyi ve hayırlı işler yaptığı ve mümin kardeşlerinin ihtiyaçlarını giderdiği gündür.”
Bugün fakir kardeşlerimden on kişi çeşitli şehirlerden bana müracaat ettiler;
ben de onlardan her birine bağışta bulunarak ihtiyaçlarını giderdim.
İşte sevincim bundan dolayıdır.

İmam Cevad (a.s) buyurdular ki:

“Canıma and olsun ki, böyle sevinçli olmaya layıksın;
şu şartla ki onu o halde veya sonradan batıl etmiş olmayasın...


Allah-u Teala buyuruyor ki:
“Ey iman edenler, minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı batıl etmeyin.”

(Bakara / 264.)


Bihar, c. 68, s. 159
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
3-İmam Cevad (a.s)’ın Kaybolan Koyunun Yerinden Haber Vermesi

Ali bin Cerir şöyle diyor:

İmam Cevad (a.s)’ın huzurunda oturmuştum.
İmam (a.s)’ın evinden bir koyun kayıp olmuştu. İmam (a.s)’ın komşularından birini yakalayıp:
“Siz koyunu çalmışsınız” diye onu sürükleyerek İmam (a.s)’ın yanına getirdiler.
İmam (a.s) bu durumu görünce onlara:
“Vah halinize, onu bırakın.
O koyunu çalmamış; koyun filan adamın evindedir.
Gidin onu o evden getirin” buyurdular.

İmam Cevad (a.s)’ın buyurduğu eve gidip koyunu orada bulduklarında ev sahibini yakalayıp döverek elbisesini parçaladılar.
O da o koyunu çalmadığına dair yemin ediyordu.
O adamı İmam (a.s)’ın yanına getirdiklerinde İmam (a.s):
“Yazıklar olsun size, o adama zulmettiniz.
Koyunun kendisi o adamın evine gitmişti.
Onun bu koyundan haberi yoktu” diye buyurdular.

Sonra İmam (a.s) o adamı yanına çağırıp yırtılan elbisesi ve dövülmesi karşılığında o adama bir miktar para bağışlayarak gönlünü aldı.



Bihar, c. 50, s. 47​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
4-Memun Ve Balık Avlamak!

Bir gün Memun balık avlamak için kendi sarayından dışarı çıktı.
Güzergahda, İmam Cevad (a.s)'ın da içlerinde olduğu bir grup çocukla karşılaştı.
İmam Cevad’dan başka bütün çocuklar kaçtı.
Memun bu durumu görünce:
“Onu (İmam Cevad’ı) benim yanıma getirin” diye emretti.

Memun, “Neden diğer çocuklar gibi sen de kaçmadın?”

İmam (a.s):
“Ben kaçmama sebep olacak bir hata yapmamıştım,
yol da, kenara çekilerek sana yol açacak kadar dar değildi,
istediğin yerden gidebilirdin” dedi.

Memun, “Sen kimsin?”diye sordu.

İmam (a.s),
“Ben Muhammed bin Ali bin Musa bin Cafer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyn bin Ali bin Ebu Talib’im!”dedi.

Memun, “İlim açısından ne seviyedesin?”diye sordu.

İmam (a.s), “Benden göklerin haberi hakkında sor!”dedi.

Memun İmam (a.s)’ın yanından ayrılıp kendi yoluna devam etti.
Memun’un elinin üzerinde beyaz bir avcı doğan vardı. Doğanı bıraktı, doğan uçup bir müddet gözlerden kayboldu.

Daha sonra, diri bir yılanı avlamış olduğu halde geri döndü.
Memun yılanı özel bir yere bıraktı.
Sonra etrafındakilere: “O çocuğun eceli bugün (benim elimle) yetişmiştir!” deyip bir grup çocuk arasında bulunan İmam Cevad’ı yanına çağırttı.

Memun İmam Cevad’a: “Sen yer ve göklerin haberinden ne biliyorsun?” diye sordu.

İmam Cevad (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
“Ben babalarımdan, babalarım da Peygamber (s.a.a)’den, o da Cebrail’den, o da alemlerin Rabbinden şöyle buyurduğunu duymuşuz:

“Yerle gök arasında dalgalı ve çalkantılı bir deniz vardır,
o denizde karınları yeşil ve sırtlarında siyah noktalar bulunan bazı balıklar bulunmaktadır.
Şahlar, bilginleri onlarla imtihan etmek için beyaz doğanlarıyla onları avlarlar!”

Memun bu cevabı duyunca:
“Sen, babaların, ceddin ve Rabbin hepiniz doğru söylediniz!” dedi



Bihar’ul-Envar, c. 50, s. 56
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
5-Kıskançlık Alevi!

Yaz mevsiminin sonlarında, Hicri 218. Yılının Recep ayının on ikinci gecesi Abbasi halifesi olan Memun dünyadan göçtü
ve “Tarsus” bölgesinde toprağa verildi.

Ondan sonra kardeşi Mu’tesim hilafet makamına geçti.
Mümkün olan her yolla liderlik temellerini sağlamlaştırmaya çalışan Mu’tesim,
İmam Cevad (a.s) tarafından gelebilecek tehlikeleri önlemek
ve İmam’ın kendisini gözetimi altında bulundurmak için Hazreti Medine’den Bağdat’a getirtti.

İmam Cevad (a.s)’ın Bağdat’a yerleşmesinden uzun bir süre geçmemişken,
Abbasi halifesi olan Mu’tesim’in emriyle İmam (a.s) zehirletilerek şahadete erişti.


Bu olay, bir macera sonucu gerçekleşti; o macera şöyledir:

Memun’un kadılarından olan İbn-i Ebi Duad’ın samimi dostu Zerkan şöyle diyor:

Bir gün İbn-i Ebi Duad, çok gamlı olduğu halde Mu’tesim’in yanından döndü;
üzüntüsünün sebebini sordum.
Cevaben şöyle dedi:
“Bugün, keşke yirmi yıl bundan önce ölmüş olsaydım diye arzu ettim.”
Zerkan, “Niçin?”diye sordu.
İbn-i Ebi Duad,
“Mu’tesim’in huzurunda Ebu Cafer (İmam Cevd -a.s-) tarafından benim aleyhime tamam olan bir meseleden dolayı” dedi.
Zerkan, “Meğer ne oldu (mesele ne idi?)”diye sordu.

İbn-i Ebi Duad, “Bir hırsızı halifenin yanına getirdiler, hırsız kendi hırsızlığına itiraf etti, halifeden, şer’i cezayı uygulamasıyla (günahının) temizlenmesini istedi.
Halife alimleri bir araya topladı, Ebu Cafer (İmam Cevad) de orada idi.
Halife bize: “Hırsızın eli nereden kesilmelidir?” diye soru sordu.
Ben de: “Bilekten” dedim. Halife: “Delilin nedir?” dedi.
Ben de cevaben: “El, parmaklardan bileğe kadardır.
Çünkü Allah-u Teala:
“Teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün.”buyurmuştur.
Bu ayatten maksat, parmaklardan elin bileğine kadar olan kısımdır” dedim.

Alimlerden bazıları da benim sözümü teyit edip "hırsızın eli bilekten kesilmelidir." dediler.
Bazıları da hırsızın elinin dirsekten kesilmesi kanısında idiler.
Çünkü Allah-u Teala abdest ayetinde şöyle buyurmuştur:
“Ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayın...”

Bu ayet, elin sınırının dirseye kadar olduğuna delalet etmektedir.

Daha sonra Mu’tesim, Ebu Cafer’e (İmam Cevad’a) dönüp On’a:
“Bu mesele hakkında görüşün nedir?” diye sordu.
O da cevaben: “Buradakiler bu konu hakkında konuştular, beni muaf kıl” dedi.
Mu’tesim yine sözünü tekrarladı, o da maziret istedi.
Nihayet Mu’tesim şöyle dedi: “Allah aşkına bu konuda bildiğini söyle.”


Bunun üzerine Ebu Cafer (İmam Cevad) şöyle dedi:
“Beni yemine verdiğin için (bu konu hakkında) görüşümü söylüyorum.
Bunların hepsi yanıldılar.
Çünkü hırsızın elinin ayasının kalması için parmakları kesilmelidir.”


Mu’tesim- “Bu fetvanın delili nedir?”

Ebu Cafer:
“Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Secde, bedenin yedi uzvuyla tahakkuk bulur;
yüz (alın), iki elin ayası, iki dizlerin kapağı ve iki ayak ( ayaktaki iki büyük parmaklar).”
Binaenaleyh eğer hırsızın eli bilekten veya dirsekten kesilmiş olursa, a
rtık secde zamanı yere bırakacak bir eli kalmıyor.


Allah-u Teala da buyurmuş ki:
“Secde yerleri Allah içindir, öyleyse Allah’la birlikte bir kimseyi çağırmayın...”
Secde yerlerinden maksat, yedi uzuvdur;
Allah için olan şey kesilmez.”


Mu’tesim, bu sözden hoşu gelip hırsızın sadece parmaklarının kesilmesini emretti.
İbn-i Ebi Duad sonra şöyle ekliyor:

Bu esnada halim öyle bir şekilde değişti ki sanki kıyamet kopmuştu,
keşke ölseydim de böyle bir günü görmeseydim diye arzu ettim.

Üç günden sonra Mu’tesim’in yanına gidip ona şöyle dedim:
“Halifenin hayrını isteyerek ona tavsiye etmek bana farzdır;
ben şimdi ateşe (cehenneme) girmeme sebep olacak bir söz söyleyeceğim.”

Mu’tesim: “Hangi sözü söyleyeceksin?” diye sordu.
Ben de cevaben şöyle dedim:
“Halife kendi meclisinde, bir dini mesele için fakih ve alimleri topluyor,
ordunun komutanları ve ülkenin büyük şahsiyetlerinin bulunduğu
ve dinledikler bir yerde bir meselenin hükmünü onlardan soruyor,
onlar da cevap veriyorlar,
ama halife alimlerin görüşlerini kabul etmiyor,
sadece Müslümanların yarısının imamet ve önderliğine inandıkları ve onu hilafete (daha) layık bildikleri bir kişinin sözünü kabul ediyor.
Bu, halife için güzel değildir!”

Bu esnada halifenin rengi değişti ve sarsılıp şöyle dedi:
“Bana iyi tavsiye ettiğinden dolayı Allah sana mükafat versin.”

Daha sonra Çarşamba günü katiplerinden birine, Ebu Cafer’i (İmam Cevad’ı) evine davet etmesini emrettı:
O da öyle yaptı.
Ama Ebu Cafer kabul etmeyip mazeret istedi.
Fakat Mu’tesim kendi davetinde ısrar edip şöyle dedi:
“Mübarek ayaklarını teberrük etmem için evime gelmen gerekir.
Ayrıca halifenin vezirlerinden bir kaç kişi seni görmek istiyorlar.”

Ebu Cafer mecburen halifenin davetini kabul etti ve onun evine gitti.
Ama onlar Ebu Cafer’in yemeğine zehir dökmüşlerdi.
Yemekten yer yemez, yemeğin zehirle karıştırıldığının farkına vardı.
Bu yüzden kalkıp hareket etmek istedi.
Ev sahibi ise kalmasını rica etti.
Ama o:
“Senin evinde olmamam senin için daha iyidir!” dedi.

Ebu Cafer (İmam Cevad) bir süre rahatsızlandı,
nihayet zehir bütün bedenine işledi;
sonuçta dünyaya gözlerini kapattı
(şehit oldu).




Bihar’ul-Envar,c. 50,s. 85​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
6-Cazip Bir Münazara



İmam Cevad (Muhammed Taki -a.s-) küçük yaşla (takriben sekiz yaşında) imamet makamına ulaşan ilk İmam’dır.

Küçük olmasına rağmen, ilmi Allah tarafından olduğundan dolayı, bütün ilim ve fazilet sahibi kimselerden üstündü.

O Hazretin muhalifleri, O’nunla tartışıp münazaralar yapıyorlardı.
Bazen kendi batıl hayallerince, O’nu ilmi sahnede mağlup etmek için zor sorular söz konusu ediyorlardı.
O münazaralardan bazıları çok heyecanlı ve gürültülü idi;
onlardan biri, İslam ülkelerinin baş kadısı olan Yahya bin Eksem’le olan münazaradır.

Abbasi halifesi olan Memun’un emriyle bir münazara meclisi tertiplendi.
İmam Cevad (a.s), o meclisde hazır oldu, Yahya bin Eksem de oraya gelerek İmam’ın karşısında oturdu.

Yahya bin Eksem: Halife’ye bakarak şöyle dedi:
“Ebu Cafer (İmam Cevad -a.s-)’den bir soru sormama izin veriyor musunuz?”

Memun: “O Hazretin kendisinden izin al” dedi.
Yahya bin Eksem: “Fedan olayım, bir mesele sormama izin veriyor musunuz?” dedi.
İmam Cevad (a.s): “Sormak istediğin soruyu sor” buyurdu.

Yahya bin Eksem: “İhram halinde bir av öldüren şahıs hakkında ne dersiniz?” dedi.

İmam (a.s):
“Avı haremin dışında mı öldürmüş, içerisinde mi?
Söz konusu kimse hükme alim miydi, cahil miydi?
Kasıtlı olarak mı bu işi yapmış, yoksa kısıtsız olarak mı?
Avlayan adem köle miydi, hür müydü?
Çocuk muydu, büyük müydü?
İlk defası mıydı, yoksa daha önceden de bu işi yapmış mıydı?
Avlanan hayvan kuşlardan mıydı, yoksa başka türben mi?
Kuş ise yavru muydu, yoksa büyük müydü?
Avlayan adam, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi, yoksa yaptığından pişman olan biri mi?
Bu işi geceleyin mi yapmış, yoksa gündüz mü?
Bu adam hac ihramında mıydı, yoksa Umre ihramında mı?”


Yahya bin Eksem, bu sorular karşısında şaşırıp kaldı, acizliği yüzünde belirdi, dili tutuldu;
öyle ki mecliste bulunanlar, onun zaaf ve acizliğini iyice anlamış oldular.

Bu galibiyetten sonra Memun şöyle dedi:
“Bu nimet karşısında ve görüşümde yanılmadığımdan dolayı Allah’a hamt ediyorum...”
Daha sonra ailesine dönerek: “Kabul etmediğiniz şeyi şimdi öğrenmiş oldunuz mu?” dedi.
Meclisteki sohbetlerden sonra halk dağılıp gittiğinde halifenin akrabalarından bir grup kimse yalnız kalınca, Memun İmam (a.s)’a şöyle dedi:

“Fedan olayım! Eğer uygun görüyorsanız, ihram halinde av öldürmekle ilgili söz konusu edilen meselelerin hükmünü, yararlanmamız için açıklayın.”

İmam (a.s) buyurdular ki:
“Eğer ihram halinde olan şahıs, haremin dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa, keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir.
Eğer bu amel haremin dahilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak sütten kesilen bir kuzu kurban kesilmelidir.
Ama eğer bu işi haremin dahilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli ve ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa,
vahşi eşek için bir inek, deve kuşu için bir dişi deve, zebra için ise keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir.
Eğer bunları haremin dahilinde yapmış olursa, kurbanlığı Mina’da kesmelidir.
Ama bu işi Umre ihramında yapmış olursa,kurbanlığı Mekke’de kesmelidir.
Avın keffareti alim ve cahile eşittir.
Ama kasıtlı olarak bu işi yapmış olursa (keffaretten ilave) günah da işlemiştir;
fakat yanlışlıkla yapmış olursa, günah işlemiş sayılmaz.
Keffaret hürrün kendisine farzdır; kölenin keffareti ise efendisinin üzerinedir (onun ödemsi gerekir).
Küçük çocuğa keffaret farz değildir; ama büyük adama farzdır.
Eğer yapmış olduğu işten pişman olup tövbe ederse, (keffaret verdikten sonra) ahiret azabı ondan kalkar,
ama eğer bu işten vazgeçmezse (keffaretin yanı sıra) ahiret azabını da hak etmiş olur.”


Memun, İmam (a.s)’ın bu izahını duyunca şöyle dedi:
“Aferin ey Cafer! Allah sana hayır versin. Eğer uygun görüyorsanız, siz de Yahya bin Eksem’den onun sorduğu gibi bir soru sorun.”

Bunun üzerine İmam (a.s) Yahya bin Eksem’e: “Sorayım mı?” diye buyurdu.

Yahya bin Eksem de cevaben:
“Sana feda olayım, onu artık kendiniz bilirsiniz; eğer bilirsem cevabını veririm, bilmediğim takdirde sizden istifade ederim” dedi.

İmam Cevad (a.s) ona şöyle bir soru yöneltti:
“Söyle bakalım, sabahleyin bir kadına bakması haram, kuşluk vakti helal, öğle vakti haram, ikindi vakti helal, akşam haram, yatsı vakti helal, gece yarısı helal, şafak vakti haram olan bir erkek hakkında ne dersin?

Bu nasıl bir kadındır; neden bazen o erkeğe helal, bazen de haram oluyor?”

Yahya bin Eksem:
“Allah’a and olsun ki, bu sorunun cevabını bilmiyorum; hangi sebebe göre helal ve haram olduğunu da bilmiyorum;
uygun görüyor iseniz, faydalanmamız için kendiniz onu izah ediniz?” dedi.

İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Bu kadın bir adamın cariyesidir; sabahleyin yabancı bir erkek ona bakıyor, bakması haram olur;
kuşluk vakti cariyeyi sahibinden alıyor, böylece ona helal olur;
öğle vakti onu azad ediyor, neticede haram olur;
ikindi vakti onunla evleniyor, böylece ona helal olur;
akşamleyin zihar ediyor (senin sırtın bana, annemin sırtı gibidir diyor), böylece ona haram olur;
yatsı vakti ziharın keffaretini vererek tekrar ona helal olur;
gece yarısı onu boşuyor, böylece ona haram oluyor;
şafak vakti rücu ediyor böylece kadın ona helal oluyor.”




Bihar, c. 50, s. 75-78 ;
İrşad-ı Mufid, s.299; Tefsir-i Kummî, s.169;
İhticac-ı Tabersî, s.245​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
7-Rabbani Âlimlerden Takdir

Muhammed b. İshak ve Hasan b. Âdem şöyle diyorlar:
Biz, Zekeriyya b. Âdem’in vefatından sonra hac amellerini yapmak için Mekke’ye doğru hareket ettik.
Yolun yarısında İmam Cevad (Muhammed Takî) (a.s)’ın mektubu bize ulaştı.

İmam (a.s) o mektupta şöyle yazmıştı:
“Allah Teala’nın, Zekeriyya b. Âdem hakkındaki kazasını hatırladım.
Allah-u Teala ona, doğduğu, öldüğü ve dirileceği gün rahmet etsin.
O, hayatı boyunca hakkı tanıyan bir şahıs olarak yaşadı,
ona kalpten inandı,
onun için bütün zorluklara katlandı,
Allah ve Resulünün sevdiği şeyi yapmaya çalıştı.
O, herhangi bir şeyi bozmadan ve haksız yere herhangi bir şeyi değiştirmeden tertemiz dünyadan göçtü.
Onun vasisi (Hasan b. Muhammed b. İmran) hakkında da görüşümüz değişmemiştir.
Biz onu söylenenden daha iyi tanıyoruz.



Bihar, c. 50, s. 104​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt