Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

iMAM MEHDî (AS)'DAN iBRETLi ÖYKÜLER (1 Kullanıcı)

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
1- İmam Mehdi (a.s) ile Mülakat

Allame Meclisi (r.a) babasından şöyle naklediyor:

Bizim zamanımızda Emir İshak Esterabadi (r.a) isminde çok mümin ve salih bir şahıs vardı.
Kırk defa yaya olarak hacca gitmişti.
Halk arasında tayy’ül arz (bir anda kaç fersah yolu kat eden) lakabıyla meşhur olmuştu.
Bir yıl İsfahan’a geldi. İ
sfahan’a geldiğinden haberim olunca görüşüne gittim.

Hal hatır sorduktan sonra ona;
“Acaba gerçekten sizin tayy’ül arz’ınız mı vardır?
Çünkü halk arasında böyle meşhur olmuştur” dedim.

Cevaben şöyle dediler:
Bir yıl Mekke’ye azim oldum,
hac kafilesiyle bir konağa vardık,
o konaktan Mekke’ye yedi veya dokuz konak (elli fersahtan fazla) bir mesafe vardı.
Ben bazı sebeplerden dolayı kafileden geriye kalmıştım,
yavaş-yavaş tamamıyla onlardan ayrı düştüm.
Asıl caddeyi kaybettiğimden dolayı şaşkınlık içerisinde kalmıştım.
Susuzluk beni öyle etkilemişti ki, diri kalacağımdan artık ümidimi kesmiştim.

Birkaç defa; “Ey Salih! Ey Eba Salih! (Ey İmam-ı Zaman!)
Beni caddeye hidayet et” diye feryat ettim.


Bu sırada uzaktan bir şebeh (karartı) gördüm, düşünceye daldım!
Kısa bir süreden sonra o şebeh yanımda hazır oldu.
Buğday renkli, güzel simalı ve temiz elbiseli bir genç olduğunu gördüm.
Siması büyük bir şahsiyet olduğunu gösteriyordu,

bir deveye binmişti, yanında da bir su kabı vardı.
Ona selam verdim, o da selamın cevabını verdikten sonra;
“Susuz musun?” diye sordu.
Ben de; Evet susuzum dedim.
Su kabını bana verdi, ben de o sudan içtim.

Sonra; “Kafileye yetişmek istiyor musun?” dedi.
Ben de, "evet" dedim.

Sonra beni devenin arkasına bindirdi, birlikte Mekke’ye doğru hareket ettik.
Ben her gün “Hırz-i Yemani” duasını okurdum, yine o duayı okumakla meşgul oldum.
Duanın bazı cümlelerinin yanlış olduğunu tezekkür verip şöyle oku diyordu.

Birkaç dakika geçmeksizin bana; “Burayı tanıyor musun?” diye sordu.
Bakınca Mekke olduğunu gördüm.
“İniniz!” diye emrettiler.
İndiğimde geri dönüp gözlerden kayboldu.
Bu esnada onun İmam Mehdi (a.s) olduğunun farkına vardım.

Ondan ayrılmama ve onunla birlikte olup da onu tanımadığımdan dolayı çok üzüldüm.
Yedi gün geçtikten sonra, bizim kafilemiz Mekke’ye ulaştı.
Kafilemizde olanlar, benim sağ kalmamdan ümitlerini kestikten sonra birden beni Mekke’de gördüler.
İşte bu yüzden halk arasında tayy’ül arz sahii olmakla meşhur oldum.

Allame Meclisi (r.a) bu hikayeyi nakl ettikten sonra, babasının şu sözünü de ekliyor:
“Hırz-ı Yemani” duasını onun yanında okudum,
yanlış yerlerini düzeltti,
onu nakil ve tashih etmeyi bana icazet verdiğinden dolayı da Allah’a şükür ediyorum.



Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 175​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
2- Hamamcı Ebu Racih ve İmam Zaman (a.s)

Necef’ul-Eşref’’in yakınlarında yer alan “Hille” şehrinin muhlis şiilerinden olan Ebu Racih, o şehrin umumi hamamlarından birisinin sorumlusu idi.
Bundan dolayı o şehrin halkının çoğu onu tanıyorlardı.
O zaman “Hille” şehrinin valisi Mercan Sağir isminde bir şahıs idi.
Bazı kimseler, Ebu Racih-i Hemmami’nin Resulullah (s.a.a)’in münafık ashabından bazılarına dil uzattığını ona söylediler.
Vali o şahısın ihzar edilmesini emretti.

Onu getirdiklerinde onun suratına o kadar yumruk ve tekme vurdular ki,
dişleri yerinden çıktı!
Dilini çıkarıp çuvaldızla deldiler, (bıçakla) burnunu kestiler,
onu çok vahim bir halde bir grup gaddar kimselere teslim ettiler.
O zalimler de onun boynuna bir ip atıp Hille şehrinin sokak ve caddelerinde dolaştırdılar!

Bedeninden o kadar kan aktı ki, artık yürümeye gücü kalmadı, onun yaşayabileceği ümit edilmiyordu.
Vali onu öldürmek isteğinde, orada hazır olanlardan bazıları şöyle dediler:

“O yıpranmış yaşlı bir kişidir, yeterince cezalandırılmıştır,
ister istemez çok geçmeksizin ölecektir,
siz onu öldürmekten vazgeçiniz.”

Ama ertesi günü halk, onun namaz kılmakla meşgul olduğunu görünce şaşırıp kaldılar;
her açıdan salimdi, dişleri kendi yerinde idi, bedeninin yaraları iyileşmişti,
o yaralardan hiçbir eser göze çarpmıyordu.
Hayretle şöyle dediler:

“Nasıl kurtuldun, sanki sana hiç dayak atmamışlar?!
Ebu Racih cevaplarında şöyle dedi:
“Ben ölüm yatağına düştüğümde, hatta dilimle mevlam Hz. Veliyy-i Asr (a.s)’dan yardım dileyecek bir gücüm bile kalmamıştı;
bundan dolayı kalbimde O Hazrete tevessül ettim,
O’ndan yardım diledim.
Gece tam karanlık çöktüğünde, aniden evim aydınlandı!
O anda gözüm mevlam İmam Zaman (a.s)’ın cemalına ilişti,
İmam (a.s) öne gelip mübarek elini yüzüme çekerek şöyle buyurdu:

“Kalk! Ailenin geçimini temin etmek için dışarı çık;
Allah Teala sana şifa verdi!”


Şimdi sağlığımın yerinde olduğunu sizler de görüyorsunuz.
Onun sağlık ve bu ilginç durumunun haberi çok geçmeksizin her tarafa yayıldı.
Hille’nin valisi kendi memurlarına, Ebu Racih’i onun yanına ihzar etmelerini emretti.
Onu getirdiklerinde vali, Ebu Racih’in kıyafetinin tamamiyle değişmiş olduğunu,
yüzü ve bedenindeki onca yaralardan hiçbir eser kalmadığını gördü;
dünkü Ebu Racih ile bugünkü Ebu Racih kesinlikle kıyas edilemezdi

Vali bu durumu görünce, onun kalbine bir korku düştü;
o bu olaydan o kadar etkilendi ki, artık ondan sonra (çoğu Şia olan) Hille halkına karşı tavırları tamamen değişmiş oldu.
Hille valisi önceleri, Hille’de İmam Zaman (a.s)’ın Makamı'yla meşhur olan yere geldiğinde,
o kutsal mekana saygısızlık yapması için alay edercesine kıbleye sırt çeviriyordu.
Ama bu olaydan sonra, o kutsal mekana gelip kıbleye doğru dizleri üstünde oturuyordu
ve Hille halkına saygılı davranıp onların yanlışlıklarını görmezlikten geliyor,
iyi iş yapanlara da yardımcı oluyordu.

Bununla birlikte ömrü çok uzun sürmedi.


Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 70
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
3- Hz. Mehdi (A.S)’ın Doğumu

Hz. Hüccet b. Hasan İmam-ı Asr (Hz. Mehdi -a.s-) Hicretin 255. yılı Şaban ayının on beşinde “Samerra”da gözlerini dünyaya açtı.

İmam Muhammed Taki (a.s)’ın kızı Hekime şöyle naklediyor:
İmam Hasan Askeri (a.s) beni çağırıp şöyle buyurdu:
“Hala ! Bu gece Şaban ayının yarısıdır, bu gece bizim yanımızda iftar et!
Allah Teala bu gece kendi hüccetini aşikar edecektir (dünyaya getirecektir.)"

Hekime; “Doğacak oğlun annesi kimdir?”diye sordu.

İmam (a.s); “Nercis’tir” dedi.

Hekime, “
Fedan olayım ! Ben onda hamilelikle ilgili hiçbir eser görmüyorum!”dedi.

İmam (a.s); “Maslahat budur; dediğim gibi olacaktır” diye buyurdu.

Hekime şöyle ekliyor:
Eve girdim, selam verip oturdum. Nercis hatun geldi, ayakkabılarımı çıkarıp şöyle dedi:
- “Benim banum (hanım efendi)! İyi geceler.”

Hekime- “Bizim ailenin banusu sensin!”dedi.
Nercis- “Hayır! Ben nerede, bu yüce makam nerede!”dedi.

Hekime-
“Kızım! Bu gece Allah-u Teala sana öyle bir evlat verecek ki, dünya ve ahiretin efendisi olacaktır” dedi.

Hekime diyor ki:
Nercis bu sözü benden duyunca utanarak oturdu.
Ben namazımı kıldım, iftar edip uyudum.
Gece yarısı uyandım, gece namazını kıldım,
Nercis’in de uyumuş olduğunu gördüm,
onda doğum alametlerinden hiçbir şey gözükmüyordu.
Namazın takibinden (dua ve zikirden) sonra tekrar yattım.

Çok geçmeksizin ıstırapla kalktım,
Nercis’in de uyanmış olduğunu gördüm; namaz kılıyordu.

Ama yine de doğum nişanelerinden hiçbir şey onda gözükmüyordu.
Biraz şüpheye düştüm.

Bu esnada İmam Hasan Askeri (a.s) kendi yerinden yüksek bir sesle: “Halacığım! Acele etme, doğum vakti yaklaşmıştır” buyurdular.

İmam’ın sesini duyduktan sonra, Elif lam Mim (Bakara), Secde ve Yasin surelerini okumakla meşgul oldum.
Aniden Nercis ıstırapla uykudan uyandı ve ayağa kalktı.
Ben ona yaklaştım, Allah’ın ismini dile getirdim (söyledim),
"kendinde bir şey hissediyor musun?" diye sordum.

Nercis- “Evet, halacığım!” dedi.
Hekime- “Mustarip olma, güçlü ol; işte bu sana verilen müjdedir” dedi.

Daha sonra beni ve Nercis’i uyku bastı.
Uyananca, o göz nurunun doğmuş olduğunu gördüm, yedi uzvuyla secde halinde idi.
Onu kucağıma aldım, onun doğum pisliğinden tertemiz olduğunu gördüm.

Bu sırada İmam Hasan Askeri (a.s) bana seslenerek:
“Halacığım! Oğlumu yanıma getir” diye buyurdular.

Ben de o çocuğu İmam’ın yanına götürdüm.
İmam (a.s) onu bağrına bastı, dilini onun ağzına bıraktı, elini gözü ve kulağına sürerek;
“Oğlum! Benimle konuş” buyurdu.
O bebek de şöyle dedi:
“Eşhedu en la ilahe illellah, vahdehu la şerike leh ve eşhedu enne Muhammed’en Resulullah.”

Daha sonra Hz. Ali’den babası İmam Hasan Askeri’ye kadar diğer İmamlara salat ve selam gönderdi.
Sonra sustu.

İmam (a.s);
“Halacığım! Onu annesinin yanına götür, ona da selam versin; sonra tekrar yanıma getir!”
buyurdu.

Onu annesinin yanına götürdüm, selam verdi, annesi de onun cevabını verdi. Tekrar onu babasının yanına götürdüm..."



Bihar’ul-Envar, c. 51, s. 2​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
04-Hz. Ali (A.S)’ın Düşüncesinde Hz. Mehdi (A.S)

Esbeğ b. Nebate şöyle diyor:

Bir gün Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s)’ın yanına vardım.
O Hazret düşünceye dalarak (bir ağaçla) yere vuruyordu.
Bundan dolayı:
“Ey Emir’el-Muminin, neden düşünceye dalmışsınız ve niçin yere vuruyorsunuz;
acaba o yere bir rağbetiniz mi vardır?” diye sordum.

İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
“Allah’a and olsun ki, hayır!
Ne bu yere ve ne de bu dünyaya hiçbir zaman rağbet etmedim.
Sadece benim soyumdan gelecek olan 12. İmam hakkında düşünüyordum.
Onun ismi Mehdi’dir;

O, dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.”


Arzettim ki:
“Ey Emir’el-Muminin! Buyurduğunuz bu söz gelecekte gerçekleşecek mi?”

İmam (a.s) cevaben:
“Evet, söylediğim bu söz gerçekleşecektir;
ben bunları ilim üzere diyorum.
Ey Esbeğ! Onlar (Hz. Mehdi (a.s)’ın ashabı) bu ümmetin iyileridirler
ve onlar bu ailenin iyileriyle birlikte olacaklardır”
buyurdu.

Arz ettim ki: “Ondan sonra ne olacaktır?”

Buyurdular ki:
“Daha sonra Allah Teala dilediğini yapacaktır. Şüphesiz O’nun bir takım irade ve maksatları vardır.”




 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt