Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İlk görüşme ve evlilik süreci (1 Kullanıcı)

inspector

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2012
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
80
Selamün Aleyküm,

Hayırlısıyla evlenmeye karar veren 25 yaşında bir müslüman erkeğim. Daha önce bu anlamda bir teşebbüsüm veya tecrübem olmadı.
Bir vesileyle bir hanımla tanışıp görüşme arefesindeyim. Hanımefendi de şu ana kadar iffetini muhafaza etmiş, değerli, kültürlü ve birçok anlamda kendisiyle küfuviyet kesbettiğimiz bir insan. Kendisi de öğretmen olarak bir özel eğitim kurumunda çalışıyor. Ben de bir kamu kurumunda vazifeliyim.

Bana özellikle ilk tanışma bağlamında ve müslümanca bir evlilik süreci için ne tavsiye edersiniz? Nasıl bir yol,yordam izleyeyim?
 

inspector

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2012
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
80
vay arkadaş, yazıklar olsun be..bu konuya cevap yazmıyorsan daha ne işe yarar bu forum üyeliğiniz? çiçek böcek resimleri ile menkıbe anlatarak mı geçiriyorsunuz zamanınızı?
 

sinemm89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2012
Mesajlar
601
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Selamün Aleyküm,

Hayırlısıyla evlenmeye karar veren 25 yaşında bir müslüman erkeğim. Daha önce bu anlamda bir teşebbüsüm veya tecrübem olmadı.
Bir vesileyle bir hanımla tanışıp görüşme arefesindeyim. Hanımefendi de şu ana kadar iffetini muhafaza etmiş, değerli, kültürlü ve birçok anlamda kendisiyle küfuviyet kesbettiğimiz bir insan. Kendisi de öğretmen olarak bir özel eğitim kurumunda çalışıyor. Ben de bir kamu kurumunda vazifeliyim.

Bana özellikle ilk tanışma bağlamında ve müslümanca bir evlilik süreci için ne tavsiye edersiniz? Nasıl bir yol,yordam izleyeyim?

aleyküm selam ben dün gece okudum mesajınızı birşeyler yazmayı düşündüm ama bilemedim yaşımdan dolayı çekindim açıkcası.takdir edersiniz ki hayat tecrübesi olanların yazması daha mantıklı olur
 

sinemm89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2012
Mesajlar
601
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
bende faydalanırım diye bakıyım dedim ama kimse bişey yazmayınca üzüldüm rabbim doğru yoldan ayırmasın ne diyim
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Evliliğe niyet etmek, sonsuz bir beraberlik için atılan ilk adımdır. Kişi henüz bu niyet safhasında iken meseleyi ciddîye alır, ölçülü ve mâkul davranırsa, ilerisi için sıhhatli ve huzurlu bir yaşayışın temelini atmış sayılır.Çünkü yaratılış, mizaç ve huy bakımından farklı olan değişik çevre ve muhitte yetişen iki ayrı insanın beraberliği söz konusudur. Aile hayatının istenilen şekilde olması ve arzu edilen saadet ve huzurun temini açısından ilk teşebbüslerdeki davranışlar mühim bir yer tutmaktadır. Mesut bir yuvanın fertleri hem dünyaları, hem de dinî hayatları bakımından kazançlı kimselerdir. Geçimsiz bir evde ise, maddî ve manevî sarsıntıların her an ortaya çıkması mümkündür. İşte, yuvanın temeli atılırken, dikkatli, ihtiyatlı ve akıllıca hareket etmek lâzımdır.

Evlenmeye teşebbüs eden insan, ilk olarak araştırma ve soruşturmaya başlar. Müsait bir aday bulunca, nasıl bir insan olduğunu öğrenmek için görmek ve bazı hususiyetlerini bilmek ister. Bu hal, şahsın bizzat kendisi tarafından yapılabildiği gibi, yakınları veya itimat ettiği kimseler tarafından da gerçekleştirilebilir. Bu meselede dinimizin gösterdiği yol ve tavsiye ettiği usûl en mâkulü ve en isabetlisidir.

İstenmeyen birtakım durumların ortaya çıkmasını baştan önlemek için tarafların birbirlerini görmeleri istenmiş ve bu görme sünnet olarak vaz edilmiştir. Ashabdan Muğire bin Şube, bir gün Peygamberimize gelerek bir kadınla evlenmek istediğini söyler. Resul-i Ekrem Efendimiz, "Onu gördün mü?" diye sorunca, "Hayır" der. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Git, o kadına bak. Çünkü bakman, evlendiğinizde aranızda ülfet [uyuşma, geçim> ve sevginin devam etmesi için daha uygundur" buyururlar. Hz. Muğîre, Peygamberimizin dediğini yapar, daha sonra kadınla evlenir. Hz. Muğîre, Peygamberimizi tavsiyesi üzerine yaptığı bu evlilikten mesut olduğunu ve çok iyi anlaştıklarını söylemektedir.(1)

Yine bir başka Sahabi Peygamberimize gelerek, Ensâr kadınlarından birisiyle evlenmek istediğini söyler. Peygamberimiz, ona da "O kadına baktın mı?" diye sorar.Görmediğini söyleyince Resulullah, "Öyleyse git, o kadına bak. Çünkü Ensarın gözlerinde bir şey vardır" buyurur.(2)
Rivayetlerde Ensar kadınlarının bazılarının gözlerinin küçük veya gece körlüğüne müptelâ olduğu bildirilmektedir. Muhammed bin Mesleme'ye de Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Allah, bir erkeğin kalbine bir kadınla evlenme isteğini attığı zaman, artık onun o kadına bakmasında hiçbir beis yoktur."(3)

Ulemâdan Âmeş ise bu hususta şöyle demektedir:"Hangi evlenme ki bakmaksızın ve tetkik etmeksizin olmuştur, sonu üzüntü ve sıkıntıdır."(4)

Bütün mezhep imamları evlenmek niyetinde olan kimsenin talip olduğu kadına, kadının da erkeğe bakmasının caiz olduğu hükmüne varmışlardır. Ancak, bu görüşme esnasında, kadının yanında mahremlerinin birisinin bulunması şartı aranmaktadır. Çünkü taraflar her ne kadar evlenmek niyetiyle bir araya gelmişlerse de, nikâh olmadığı müddetçe birbirlerine yabancı ve nâmahremdirler. Yalnız olarak bir arada bulunmaları doğru olmaz.

Tarafların birbirlerini görmeleriyle sadece güzellik veya çirkinlikleri belli olur. Fakat, diyanet ciheti, ahlâkı ve ev hanımında bulunması gereken özellikleri ise, ya bizzat kendisi sorar veya sözlerine güvendiği bir kimse vasıtasıyla öğrenebilir. Bu meselede dikkat edilmesi gereken en mühim husus, tarafların açık fikirli ve iyi niyetli olmalarıdır. Daha işin başındayken alışkanlık ve huylarını anlatmalıdırlar. Hattâ sevip sevmediği yemeklere varıncaya kadar konuşmalarında fayda vardır. Sadece beğenilen huyların bahsedilmesi, hususî mizaç ve alışkanlıklardan söz edilmemesi, ileride bazı rahatsızlıklara meydan verebilir.

Çok kere tarafların yüz yüze konuşmaları mümkün olmaz. Bu durumda her iki adayın durumu bir başkası kanalıyla öğrenilir. Bu hususta îmam-ı Gazalî Hazretleri şu tavsiyede bulunmaktadır: "Kadının gerek ahlâkını ve gerekse güzelliğini, ancak, doğru, basiret sahibi, iyiye kötüyü birbirinden ayırd edebilen birisinden öğrenmelidir. Kendisiyle istişare edilen kişi, istenilen kıza fazla taraftar olmamalı ki, kızın vasıflarını olduğu gibi anlatsın. Aynı zamanda bu kişi kızı sevmeyen birisi de olmamalı ki, onun iyi vasıflarını gizleyip, meziyetlerinden gereği gibi bahsetmemesi durumu ortaya çıkmasın.Çünkü insan tabiatı, evliliğin başlangıcında ve kendisiyle evlenilmek istenen kadınların vasfında ya ifrata veya tefrite meyledicidir. Bu hususta normal hareket edip, gerçeği söyleyen pek azdır. Bu sebeple, ihtiyatlı hareket etmek, hanımından başkasına gönül vermekten korkan bir mü'min için çok mühimdir."(5)

Gerçekten de, çevremizde mübalağacı bazı kadınların erkeği veya kızı aşırı derece övmesi, onlarda bulunmayan vasıfları bir bir sayması büyük mahzurlara yol açmaktadır. Evlilik gerçekleşip, eşler bir araya geldiklerinde, birbirlerinde söylenenleri bulamayınca huzursuzluklar başlamaktadır. Bunun için, herşeyi olduğu gibi anlatmalı, ifrata ve tefrite kaçmamalıdır.

1. Neseî, Nikâh: 17; tbni Mâce, Nikâh: 9.
2. Müslim, Nikâh: 74.
3. tbni Mâce, Nikâh: 9.
4. ihya, 2: 40.
5. A.g.e.

Kaynak : Mehmet Paksu, Kadın, Aile, Hayat, Nesil Yayınları
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Flört, Müslümanlarların lügatında yeri olan bir kelime olmadığı gibi, ifade ettiği mânâ da Müslümanlarda hayat bulan bir olay değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin, İslâm böylesine hissi bir konuda erkekle kadına sınırlar çizer ve Efendimiz (asv)'in meşhur ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya alır, muhafaza eder.
Nedir Efendimiz (asv)'in kesin ve çok makul olan ikazı?
"Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır!.."
Evet, biribirine yabancı iki karşı cinsin tenha bir yerde baş başa kalışları; hislerinin isyanına, yaratılışta var olan duyguların ayaklanmasına vesile teşkil eder. Cinsi hislerin ayaklanması ve isyanından sonraki safhaları ise kimse kestiremez. Nerede başlar, nerelere kadar gider. Zaten toplum hayatındaki pişmanlıkların, hatta cinayetlerin ve kötülüklerin büyük çoğunluğunun bu ikaza kulak asmayıştan, aradaki sınırı aşıp taşmaktan kaynaklandığı da yaşanan günlük olaylarla sabittir.
Bunun istisnası yok mu, her kadın, her erkek böyle mi?
Elbette öyle bir iddiamız olmaz. Elbette her kaidenin istisnası olur. Lakin istisnalar hep müstesna kalır, umumi hükmü değiştirmez. Bildiğim gerçek odur ki, kadın kendisini şaibe altına sokacak laubaliliklerden uzak kalmalı, kolay elde edilen, kolayca da terk edilen eğlence metaı haline gelmemelidir.
Bilindiği üzere kolay elde edilen şeyin kıymeti pek bilinmez, kolayca da terk edilmesinde mahzur düşünülmez. Değerli şeyler ise hep zor elde edilir, böylece de kolayca terk edilmezler. Kadın, değerlerin en yücesi, itibarını korunması lazım gelenlerin de en önde gelenidir. Kadının bir gün falanın yanında, öteki günü de filanın kolunda olması, bir başka gün ise kimin yanında olacağının bilinmez hale düşmesi, onu hayatı boyunca itibarsızlığa mahkum eder. Bir değerli hayatı böylesine değersiz ve itibarsız hale düşüren şeye ise, siz ister flört deyin, isterse başka bir şey; ne savunulur ne de sonucu basite alınacak bir doğallık olarak görülebilir.
Yine bir kudsi beyandan öğrenmekteyiz ki sonu evliliğe varmayan gayri meşru yakınlaşmalardan taraflar öylesine pişmanlık duyacak ki ahirette:
– Keşke ateş parçası tutsaydım da böyle sonuçlar verecek başlangıçlar yapmasaydım diye feryat edeceklerdir.
Ama bunun faydası olmayacaktır. Çünkü ok yaydan çıkmış, kurşun hedefi vurmuş; tamiri mümkün olmayan tahribat vaki olmuştur.
Onun içindir ki dindar ailelerde kadın, kuracağı yuvada mutlu ve huzurlu olmak için geride şaibeli bir geçmiş bırakmamaya çok dikkat eder, vardığı yerde başına kakılacak bir sürü yanlışların sahibi olmama konusunda büyük titizlik gösterir. Bu dikkat ve titizliğinden dolayı da ömür boyu sevinç duyar, itibar sahibi olmanın mutluluğunu yaşar.
Kadını tertemiz mutlu bir ailenin kurucusu değil de, günlük zevklerin malzemesi haline getiren erkekler, yahut da kendilerini bu duruma düşürmüş kadınlar elbette konuyu bizim gibi yorumlamayacak, hallerine uygun düşen hayatın savunucusu olacaklardır. Böylelerine bizim ne söyleyecek sözümüz, ne de verecek cevabımız olur. Kendi düşen ağlamazdan başka...
(Ahmed Şahin, Aile İlmihali, 142)
İlave bilgi için tıklayınız:
Evlenmeyi Düşünenlere
Evlilik öncesi görüşme...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Hemen herkes ruh ikizini aradığını söyler… Kendisini en az kendisi kadar hatta kendisinden daha iyi anlayacağını umduğu ruh ikizini… Oysa ruh ikizi ile karşılaşmak, ruh ikizini bulmak çok nadir mümkün olabilecek bir durumdur. Birçoğumuzun bulduğunu sandığı şey eş ruhumuzdur ve eş ruh ile ruh ikizi arasında çok büyük fark vardır…

Eş ruh olmak ile ruh ikizi olmak aynı sanılan ancak biri diğerinden çok farklı kavramlardır. Ruh ikizleri bir diğer deyişle ikiz ruhların özü aynıdır. İki ayrı enerjiye bölünerek fiziksel bedenlerine kavuşmuş olan ruhlardır. Zıt kutuplar birbirini çeker teorisinin tersine aynı özün parçası olan bu iki ruh arasında çok kuvvetli bir çekim vardır ve her halükarda bir gün mutlaka karşılaşırlar. Bu karşılaşma onların tekamül sürecinin hızlanması ve bütüne ulaşılması için gereklidir. Eğer bu karşılaşma ikiz ruhlardan birinin ya da ikisinin henüz hazır olmadıkları bir zamanda gerçekleşirse; karşılaşma her iki taraf için de acı verici deneyimlere neden olacaktır.

İkiz ruhlar demek, eş yaşamlar demek değildir. İki enerjiye bölünerek beden bulan ikiz ruhlar birbirlerinden çok farklı hayatlar sürmüş/sürmekte olabilirler. Farklı deneyimlerle olgunlaşmış iki zıt karakter olma ihtimalleri de vardır. Buradaki ruh ikizi demek denk hayatlar demek değildir. Oysaki eş ruhlarda durum farklıdır.

Eş ruhlar ruh ikizleri gibi zıt değil tamamlayıcıdırlar. Eş ruhların birbirlerini tamamlama özelliği vardır çünkü eş ruhlar aynı titreşimlere sahiptirler. Eş ruhların yaşantısı uyum temeline dayanır ancak yapı değişkendir. Zaman içinde eş ruhlar erozyona uğrayabilirler. Değişken ve devingen olan zaman eş ruhların, ruhsal ihtiyaçlarının değişimi ile yaşananları sıradanlaştırabilir ve eş ruhların uyum temeli temelinden sarsılabilir. Hayat serüvenin içinde birden fazla eş ruhla karşılaşmak mümkündür. Ama ruh ikizi ya da diğer deyişle ikiz ruhlar nadir olarak vardır ve nadir olarak bir araya gelirler yani nadiren karşılaşırlar.

[h=2]Ruh İkizi İle Karşılaşma Anı: İkiz Ruhlar Karşılaştıklarında..[/h]İkiz ruhlar karşılaştıklarında her iki taraf için de yoğun ve güçlü bir çekim söz konusu olur. Ancak bu çekim tutku diye tanımlanan duygu yoğunluğu değildir. Burada söz konusu olan her iki tarafın da birbirinin gözlerinde bir diğerinin yansımasının algılanmasıdır. İkiz ruhlar, karakter yapıları ve fiziksel özellikleri ile birbirlerine benzerler ancak fark kişiliklerinde saklıdır. İkiz ruhunuz kendisinden bahsederken, siz sizi anlattığı hissine kapılırsınız. Ruh ikizi olmak koşulsuz sevgiyi beraberinde getirir. O büyük karşılaşma anına kadar diğer kişilere karşı farklı davranan ruh ikizleri birbirlerine karşı aşırı derece de tahammüllü ve tolere edicidirler. Ruh ikizleri için önemli olan birlikte olabilmektir gerisi teferruattır. Koşulsuz, yargısız ve karşılıksız sevgi söz konusudur ki ruh ikizlerinin birbirlerinden vazgeçmesi de neredeyse imkansızdır. Çünkü vazgeçmek kendini terk etmekle eş değerdir ki bu söz konusu bile olamaz.

Ruh ikizlerini bekleyen çok büyük engeller vardır. Öncelikle taraflar için şartların olgunlaşmadığı zamanlarda ruh ikizleri birbirinden ayrı düşmek durumunda kalır ki bu çok acılı ve sancılı bir durumdur. Erken karşılaşan ikiz ruhlar aralarındaki çekimi anlamlandıramazlar. Tam da bu sırada hayat ya da şartlar ikiz ruhları birbirinden ayırmak için zaten durmaksızın çalışmaktadırlar ve dünya hayatında bir arada kalmaları zorlaşır ve ayrılırlar.

İkiz ruhlar ayrılık sonrası fiziksel ve ruhsal olarak çok sıkıntılı bir dönem geçirirler. Uzun süre ruhsal felç olma durumu yaşarlar ki ruhlarının ikizini kaybetmenin acısı dayanılacak gibi değildir.

Aşkı daha önceden deneyimlemiş dahi olsalar ikiz ruhlar bu tanıdıkları duygudan çok daha öte ve farklı bir bağ ile birbirlerine bağlanırlar. Adını aşk diye tanımlasalar da bu durum çok daha farklıdır. Ruh ikizleri kendilerini karşısındakinde bulmayı, ait olmayı ve ben kavramının yok olmasını yaşarlar. İkiz ruhlar çaresizliği, sabrı ve koşulsuz sevmeyi birbirlerinden öğrenirler.

Ruh ikizlerin bir araya gelmesinin mutlaka bir sebebi vardır. Temel nedenlerden biri koşulsuz ve ilahi sevgiyi öğrenmektir. İlahi sevgiyi öğrenmenin farklı yolları olsa da bu en etkili yoldur. Ruh ikizleri biri birinden farklı duygu yoğunluklarına sahip olabilirler. Bu farklılık zaman zaman farklı farkındalıklar gelişmesine neden olabilir. Ruh ikizine rastlayan kişi bazen yüreğindekini kendine bile itiraf etmekten çekinir. Kimi zaman sosyal konumu, kimi zaman da hazırlıklı olmamak gözünü korkutur ve kimseye zarar vermemek adına ruh ikizinden vazgeçer. Bu öyle bir vazgeçiştir ki ruh ikizi olmadan yaşamak kendi benliği olmadan yaşamak gibidir. Gönülleri, benlikleri, sahip oldukları her şey ruh ikizleri ile birlikte gitmiş, salt bir beden kendilerine kalmıştır. Şanslı olanlar bunu fark ettikleri zaman duygularını dinlemeyi öğrenirler ve uygun şartlar gelişirse tekrar bir araya gelebilirler.

Ruh ikizini bulmak koşulsuz olan sevgiyi yakalamak demektir. Koşulsuz sevgi; içinde çıkar barındırmayan, her hangi bir nedenden ötürü olmayan sevgidir. Eş ruhlar birbirlerini koşullu severler. Koşulsuz olarak sevgiyi yaşayabilenler sadece ruh ikizleridir.

Tekrar altını çizmekte fayda var: Ruh ikizleri nadir olarak vardır ve nadiren bir araya gelirler. Bu durumda eğer siz de bir gün ruh ikizinize rastlarsanız onu kaybetmemek için neyin ne olduğunu öğrenmenizde yarar var…
 

sinemm89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2012
Mesajlar
601
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Evliliğe niyet etmek, sonsuz bir beraberlik için atılan ilk adımdır. Kişi henüz bu niyet safhasında iken meseleyi ciddîye alır, ölçülü ve mâkul davranırsa, ilerisi için sıhhatli ve huzurlu bir yaşayışın temelini atmış sayılır.Çünkü yaratılış, mizaç ve huy bakımından farklı olan değişik çevre ve muhitte yetişen iki ayrı insanın beraberliği söz konusudur. Aile hayatının istenilen şekilde olması ve arzu edilen saadet ve huzurun temini açısından ilk teşebbüslerdeki davranışlar mühim bir yer tutmaktadır. Mesut bir yuvanın fertleri hem dünyaları, hem de dinî hayatları bakımından kazançlı kimselerdir. Geçimsiz bir evde ise, maddî ve manevî sarsıntıların her an ortaya çıkması mümkündür. İşte, yuvanın temeli atılırken, dikkatli, ihtiyatlı ve akıllıca hareket etmek lâzımdır.

Evlenmeye teşebbüs eden insan, ilk olarak araştırma ve soruşturmaya başlar. Müsait bir aday bulunca, nasıl bir insan olduğunu öğrenmek için görmek ve bazı hususiyetlerini bilmek ister. Bu hal, şahsın bizzat kendisi tarafından yapılabildiği gibi, yakınları veya itimat ettiği kimseler tarafından da gerçekleştirilebilir. Bu meselede dinimizin gösterdiği yol ve tavsiye ettiği usûl en mâkulü ve en isabetlisidir.

İstenmeyen birtakım durumların ortaya çıkmasını baştan önlemek için tarafların birbirlerini görmeleri istenmiş ve bu görme sünnet olarak vaz edilmiştir. Ashabdan Muğire bin Şube, bir gün Peygamberimize gelerek bir kadınla evlenmek istediğini söyler. Resul-i Ekrem Efendimiz, "Onu gördün mü?" diye sorunca, "Hayır" der. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Git, o kadına bak. Çünkü bakman, evlendiğinizde aranızda ülfet [uyuşma, geçim> ve sevginin devam etmesi için daha uygundur" buyururlar. Hz. Muğîre, Peygamberimizin dediğini yapar, daha sonra kadınla evlenir. Hz. Muğîre, Peygamberimizi tavsiyesi üzerine yaptığı bu evlilikten mesut olduğunu ve çok iyi anlaştıklarını söylemektedir.(1)

Yine bir başka Sahabi Peygamberimize gelerek, Ensâr kadınlarından birisiyle evlenmek istediğini söyler. Peygamberimiz, ona da "O kadına baktın mı?" diye sorar.Görmediğini söyleyince Resulullah, "Öyleyse git, o kadına bak. Çünkü Ensarın gözlerinde bir şey vardır" buyurur.(2)
Rivayetlerde Ensar kadınlarının bazılarının gözlerinin küçük veya gece körlüğüne müptelâ olduğu bildirilmektedir. Muhammed bin Mesleme'ye de Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: "Allah, bir erkeğin kalbine bir kadınla evlenme isteğini attığı zaman, artık onun o kadına bakmasında hiçbir beis yoktur."(3)

Ulemâdan Âmeş ise bu hususta şöyle demektedir:"Hangi evlenme ki bakmaksızın ve tetkik etmeksizin olmuştur, sonu üzüntü ve sıkıntıdır."(4)

Bütün mezhep imamları evlenmek niyetinde olan kimsenin talip olduğu kadına, kadının da erkeğe bakmasının caiz olduğu hükmüne varmışlardır. Ancak, bu görüşme esnasında, kadının yanında mahremlerinin birisinin bulunması şartı aranmaktadır. Çünkü taraflar her ne kadar evlenmek niyetiyle bir araya gelmişlerse de, nikâh olmadığı müddetçe birbirlerine yabancı ve nâmahremdirler. Yalnız olarak bir arada bulunmaları doğru olmaz.

Tarafların birbirlerini görmeleriyle sadece güzellik veya çirkinlikleri belli olur. Fakat, diyanet ciheti, ahlâkı ve ev hanımında bulunması gereken özellikleri ise, ya bizzat kendisi sorar veya sözlerine güvendiği bir kimse vasıtasıyla öğrenebilir. Bu meselede dikkat edilmesi gereken en mühim husus, tarafların açık fikirli ve iyi niyetli olmalarıdır. Daha işin başındayken alışkanlık ve huylarını anlatmalıdırlar. Hattâ sevip sevmediği yemeklere varıncaya kadar konuşmalarında fayda vardır. Sadece beğenilen huyların bahsedilmesi, hususî mizaç ve alışkanlıklardan söz edilmemesi, ileride bazı rahatsızlıklara meydan verebilir.

Çok kere tarafların yüz yüze konuşmaları mümkün olmaz. Bu durumda her iki adayın durumu bir başkası kanalıyla öğrenilir. Bu hususta îmam-ı Gazalî Hazretleri şu tavsiyede bulunmaktadır: "Kadının gerek ahlâkını ve gerekse güzelliğini, ancak, doğru, basiret sahibi, iyiye kötüyü birbirinden ayırd edebilen birisinden öğrenmelidir. Kendisiyle istişare edilen kişi, istenilen kıza fazla taraftar olmamalı ki, kızın vasıflarını olduğu gibi anlatsın. Aynı zamanda bu kişi kızı sevmeyen birisi de olmamalı ki, onun iyi vasıflarını gizleyip, meziyetlerinden gereği gibi bahsetmemesi durumu ortaya çıkmasın.Çünkü insan tabiatı, evliliğin başlangıcında ve kendisiyle evlenilmek istenen kadınların vasfında ya ifrata veya tefrite meyledicidir. Bu hususta normal hareket edip, gerçeği söyleyen pek azdır. Bu sebeple, ihtiyatlı hareket etmek, hanımından başkasına gönül vermekten korkan bir mü'min için çok mühimdir."(5)

Gerçekten de, çevremizde mübalağacı bazı kadınların erkeği veya kızı aşırı derece övmesi, onlarda bulunmayan vasıfları bir bir sayması büyük mahzurlara yol açmaktadır. Evlilik gerçekleşip, eşler bir araya geldiklerinde, birbirlerinde söylenenleri bulamayınca huzursuzluklar başlamaktadır. Bunun için, herşeyi olduğu gibi anlatmalı, ifrata ve tefrite kaçmamalıdır.

1. Neseî, Nikâh: 17; tbni Mâce, Nikâh: 9.
2. Müslim, Nikâh: 74.
3. tbni Mâce, Nikâh: 9.
4. ihya, 2: 40.
5. A.g.e.

Kaynak : Mehmet Paksu, Kadın, Aile, Hayat, Nesil Yayınları
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


çok sağolun paylaşımlarınız içinn
 

inspector

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2012
Mesajlar
5
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
80
Gül Berra hanım, paylaşımlarınız için çok teşekkürler ama ben bu kitabi bilgileri zaten biliyorum. Bilmeyen bir insan olsam islamiyet.gen.tr diye bir foruma gelmem zaten

Bana lazım olan günümüz şartlarında bu durumun nasıl yaşanılabileceği, sosyal hayattan örneklerle kendi görüşünüzü yazmanızdır. Yine de teşekkürler, sağlıcakla kalın
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Denk gelmemiş veya göze çarpmamış olabilir (Tecrübeli kişilere) ben başlığa bakınca uzuuun bi yazı var zannettim. tecrübeli kişiler zaten bu bilgilere ihtiyacı olmadığından başlık onlar için dikkat çekici olmamış olabilir :) ...

ama benim düşüncem ilk görüşmede karakter ve iç ısınması mevzusu olur gibi sonrada düşünceler konuşulur :)
Tabi bu sadece benim düşüncem : ))
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
Ha birde konuyu daha yeni açmışsınız biraz sabırlı olun abi : ))
ALLAH Hayırlı eylesin :)
 

MELEK DİLBER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
611
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
gül berra hanım, paylaşımlarınız için çok teşekkürler ama ben bu kitabi bilgileri zaten biliyorum. Bilmeyen bir insan olsam islamiyet.gen.tr diye bir foruma gelmem zaten

bana lazım olan günümüz şartlarında bu durumun nasıl yaşanılabileceği, sosyal hayattan örneklerle kendi görüşünüzü yazmanızdır. Yine de teşekkürler, sağlıcakla kalın
,




sizden yaşça küçüğüm yazacagim sey sizi yanıltmasın yanlıs da anlamayın ama verilen bilgiler ya da cevaplar size uygun günümmüz sartlarına da yakın daha ne bekliyorsunuz??
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
ALLAH Sizden razi olsun sinem ve melek arkadasim ama sanirim istenen cevabi verememisim..sizlerin begenmesine cok memnun oldum tesekkur ederim...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
EVLENMEK ŞART MI?

Kimse Robinson Crusoe değildir. O bile bir dost bulduğunda sevinçten zıplamıştı. Kendi başına da dünyanın en huzurlu insanı olan ve hatta doğrudan Rabbine muhatap olabilen Peygamberimiz (a.s.m.) bile, bazen eşine “Yâ Âişe, konuş benimle!” dermiş, kitaplarda böyle nakledilir. Konuşmak, paylaşmak ve yardımlaşmak bu zorlu imtihan dünyasına tek başına gelen insanın en büyük ihtiyacıdır belki de.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil [karşılık] bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler [paylaşsınlar] ve lezaizde [güzel şeylerde] birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”
“Evet, bir işte mütehayyir [hayret veya tereddüt içinde] kalan veya birşeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun [hayalî bile olsa], ister ki, birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın.”
“Kalplerin en latifi [duyarlısı], en şefiki [şefkatlisi], ‘kısm-ı sani’ [diğer yarım] ile tabir edilen kadın kalbidir.”

Zaten evlilik, değil bu insanî ve ulvî ihtiyaçları, insanın en temel ihtiyaçlarını—barınma, beslenme ve üreme—dahi karşılayan bir kurum olduğu içindir ki, tartışmasız her asırda, her kültürde el üstünde tutulmuş, şart gibi görülmüş, hatta kutsanmıştır. Gelin görün ki, en fazla şikayet edilen kurumdur da aynı zamanda. Bir problemi olan, işleri yolunda gitmeyen, gençliğindeki ideallerini yakalayamamış kişiler, evliliğinden şikayet ederler genellikle. Sanki bekârlığında çok mutluymuş gibi, sanki bekâr kalsa ideallerine ulaşacakmış gibi. Hem evlenir, hem şikayet ederler; hem şikayet eder, hem de evlilikten vazgeçmezler. Olan da bekâr gençlere olur. Kafalar karışır: “Evlenmesek mi?”

Siz bakmayın onlara. Hatta bana da bakmayın siz, bazen ben de “Bekâr bayan yarımdır, evlenince tam olur. Bekâr erkek yarımdır, evlenince tamamen biter” gibi espriler yaparım ama, bal gibi biliyor, açıkça da görüyorum ki; bekârlık yıllarımda hedefsiz ve sonuçsuz bir koşturmaca hâlinde geçen hayatım, evlenince, bir tezgahın başına oturup üretime başlamak gibi bir değişim geçirdi ve maddî, manevî, sosyal sahalarda bugüne dek ne ürettiysem, hep evlendikten sonra oldu. (Eşime buradan teşekkürler!) Eski resimleri karıştırdığımda zaman zaman kendi kendine konuşan, yalnızlık sebebiyle arada kasvete dalan o genci görüp bugünkü hâlime şükrediyorum.

Geçenlerde Ulusal Psikiyatri Kongresi’ne katılmıştım. Epeydir görmediğim birçok meslektaşım ve dostumla görüştüm. Son katıldığım kongreden bu yana peşpeşe iki çocuğum daha olduğu için benimle sohbet eden arkadaşların konuşmaları evlilik, çoluk-çocuk gibi konulara yöneldi genellikle. Benim de dikkatim bu konuya çevrildi tabiî. Kim evlenmiş, kim bekâr kalmış, kim boşanmış, kimin kaç çocuğu var? Dikkat ettim, kim ki evlenip yuva kurmuş; daha huzurlu, daha verimli, hedeflerini gerçekleştirmiş. “Nasılsın?” diye sorunca gevrek gevrek gülerek “İyii” diyor. Kim ki düzenli bir aile hayatı kuramamış; huzursuz, şaşkın, meslekî yönden de verimsiz, başıboş dolanıyor. “Yaa, bildiğin gibi işte, birşey yok, ne olsun?”

O yüzden Bediüzzaman’ın “Bekârlık, bikârların kârıdır” sözüne aynen katılıyorum. Bekârlık, bu hayatta kazancı olmayanların işidir yani. Üstelik onun, az önce yazdığım espriden çok daha hakikatli bir sözü daha var ki; “Bekâr erkek üçte iki erkek, üçte bir çocuktur. Bekâr kadın üçte iki kadın, üçte bir erkektir.” Yani erkeklerin haylazlıktan kurtulup olgunlaşmaları, bayanların ise kişiliklerini oturtmaları için evlenmeleri lâzımdır.

Peki, evleneceğiniz kişiyi nasıl seçeceksiniz?§ ÖNCE NE İSTEDİĞİNİZİ BELİRLEYİN

“Ne iş olsa yaparım abi” diyen birinin, iyi ve uygun bir iş bulması çok zordur malûm. Hatta iş bulması bile zordur. Oysa kişi ne istediğini belirlese, aradığını bilmenin rahatlığı ile çok daha kolayca bulabilir. Evlilik için de böyledir bu. Nasıl biriyle evleneceğine karar vermek, işin yarısını halletmek demektir. Ama bunun için de tabiî önce kendi kişiliğinizi, yönelimlerinizi ve ihtiyaçlarınızı belirlemeniz gerekir. Yani kendinizi tanımanız lâzımdır önce.

İkili ilişkilerde, aile hayatında sizin için önemli olan nedir? Huzur mu, paylaşım mı, destek mi, heyecan mı, ya da güven mi? Vazgeçemeyeceğiniz öncelikler hangileridir, kesinlikle kabul etmeyeceğiniz şeyler nelerdir? Bunların adını doğru koymanız gerekir. En az on cümleyle ihtiyaçlarınızı, beklentilerinizi, şartlarınızı sıralayın; elinizde ve aklınızda bulunsun.

Tabiî, bu istekleri sıralarken, abartmayın da lütfen.
Adam arkadaşına sormuş:
—Evlenmiyor musun?
—Şartlarımı tutarsa olur.
—Ne istiyorsun ki?
—Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, zengin olsun, kültürlü olsun, şefkatli olsun, ciddi olsun, itaatli olsun, bir de esprili olsun.
—Ama abi, demiş öteki, birden fazla evlilik yasak artık!
Fıkra, önerimi unutturmasın ama. Ne istediğinizi belirlemelisiniz mutlaka. On cümle lütfen.

§ İDEAL BİRLİĞİ ŞART, AMA YETMEZ

Hayat arkadaşını seçerken en çok dikkat edilmesi gereken noktaların başında ideal birliği gelir. Hayatı beraber yaşayacağınız kişinin hayatı ne gözle gördüğü, hedefinin ne olduğu ve değer yargıları, en çok üzerinde durulması gereken konudur.

Hayat, keyif peşinde, rahat içinde mi yaşanacak, yoksa idealler peşinde, gereğinde fedakârlıkla mı? Kazanılan para ile daha iyi yaşamak mı hedeflenecek, yoksa o kazanç olabildiğince hayır yollarına mı sarf edilecek? Çocuk sahibi olunduğunda, çocuk hangi prensiplere göre büyütülecek, ona nasıl bir eğitim verilecek? Sosyal hayatta kimlerle nasıl bir diyalog kurulacak? Bu gibi temel tercihlerde uyum, iyi bir evlilik için olmazsa olmaz şarttır.

Sizin hayatınızı bile uğruna feda edebileceğiniz ideallerinizi eşiniz yarım kulakla dinliyorsa, her satırını didik didik okuyup yaşamaya çalıştığınız kitaplarınızı eşiniz dinlerken uyukluyorsa, siz teheccüde bile kalkarken eşiniz yatsıyı bile kılmadan yatıyorsa, bırakın sevgiyi, saygı bile kalmaz ki aranızda.

İlginç bir araştırma okumuştum. “Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir?” sorusuna her iki cinsin en çok verdiği üç cevaptan birisi, hatta birincisi ‘inanç ve ideal birliği’ idi. (Diğerleri de sevgi ve cinsel uyum imiş.) O yüzden evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakacağınız nokta, aynı idealleri paylaşıp paylaşmadığınızdır. Yani size sizin yolunuzda ‘yoldaş’ da olabilmelidir eşiniz.

“Şimdilik istediğim gibi değil, ama ileride düzelir” diye de kendinizi kandırmayın. Âyetin verdiği dersi hatırlayın: “Sen sevdiğine hidayet edemezsin, ancak Allah dilediğine hidayet eder.” Değişeceğine dair garantiniz var mı? Ya da o, garanti verebiliyor mu? Yoksa siz kumar meraklısı mısınız? Veya tehlikeyi çok mu seviyorsunuz?

Ancak fikir uyumu önemli derken de ölçüyü kaçırmayalım. En önemli noktadır bu, ama tek önemli nokta değildir. Gereklidir, ama yeterli değildir. Bu noktada özellikle bir fikir grubu içinde olan ve idealleri yolunda yaşayan kişilerin çokça düştüğü bir hata vardır: iyisine kötüsüne bakmadan, sırf aynı fikirleri paylaştığı için uyumsuz biriyle evlenmek. “Zaten benim fikrimde olan az; ideallerimi paylaşan birisini bulursam, huyuna suyuna bakmaz evlenirim” diyenler çoktur. Ama unutmayalım ki, meselâ Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb de aynı yola baş koymuşlardı. Fakat bu mutlu bir beraberlik kurmalarına yetmedi.

Zaten düşünürsek, aynı ideali bile farklı insanlar farklı biçimlerde yaşamaz mı? En basit bir örnekle, evde oturup kitap okumak, yazı yazmak da bir ideale hizmet biçimidir; sürekli gezip sohbetlere, faaliyetlere katılmak da. Ama arada dağlar kadar fark vardır. Sadece fikir birliğini önemseyip kişilik uyumunu yok saymak gibi bir hataya düşmeyiniz lütfen. Fikirleri size uyanlar içinde huyu da size uyan birini mutlaka bulursunuz.
§ SEVGİ GEREKLİ, AŞK RİSKLİDİR

Neredeyse klasik bir münazara konusudur: Evlilikte aşk lâzım mı, değil mi? Beylik bir cevap olarak herkes “Tabiî ki lâzım” der. Oysa bence sevgi şarttır, ama aşk şart değil, hatta risklidir bile. Hemen itiraz etmeyin, önce isimlendirmeyi doğru yapalım. Kullandığım mânâda sevgi, karşısındakine ihtiyacını hissetmek, onunla beraber olmaktan mutluluk duymak, onun eksiklerini de hoşgörmektir. Aşk ise ona muhtaç olmak, onsuz olamamak, eksiklerini ise görmemektir. Böyle bir aşk, aslında sağlıksız (gözü kör de denir) bir ruh hâli değil midir? Peki sağlıksız bir duyguyla sağlıklı bir beraberlik nasıl kurulur? Depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların abartılı aşk duygularını da azalttığını biliyor muydunuz? Saplantı düzeyindeki aşk, bir hastalık bile sayılabilir aslında.

Ama modern çağın klişelerinin dayatmasıyla, çoğu gençler aşk evliliğini en büyük hayalleri olarak kabul ederler. Bu kişilerin çoğu, aşık olduklarında karşılarındaki kişinin eksiklerini, uyumsuz yönlerini görmez, o coşkulu duygunun esiri olup mantığı tamamen bir kenara atarak yanlış evlilikler yaparlar. Aşık olmuş birisi için karşısındaki, dünyanın en mükemmel kişisidir, kusursuzdur, onun için yaratılmıştır, o olmazsa hayat boyu mutsuz kalacaktır. Oysa aşk bir duygu ve duygular da geçici olduğu için bir süre sonra aşk küllenmeye başladığında, önceleri görülmeyen yanlışlar göze batmaya başlar. Coşkuyla başlayan ilişki hüsranla biter çoğunlukla.

Aslına bakarsanız, aşık olan için bu denli riskler taşıyan bu duygu, aşık olunan kişi için bile çok rahatsız edicidir. Düşünün; siz öylesine, gelişigüzel bir söz söylüyorsunuz (“İnecek var şoför bey!”), aşığınız “Ne hoş bir cümle kurdun” diyor. Siz sıradan gündelik bir davranışınızı yapıyorsunuz, o “Ne güzel içiyorsun çorbayı!” diyor. Böyle olduğundan büyük görülmek insanı rahatsız etmez mi sizce? İlişkinin doğallığını, davranışların içtenliğini öldürmez mi?

Zaten o yüzden değil midir ki, çılgınca aşık olunanlar genellikle aşıklarına karşılık vermez, acı çektirir? “Delice sevdim, ömrümü verdim” diye başlayan şarkılar, “O beni sevmedi, kalbini vermedi” diye devam etmez mi hep? Tesadüf değildir bu. Aklı başında hiç kimse, olduğundan büyük görülmek, hak ettiğinden fazla ilgi ve sevgi görmekten mutlu olmaz—kısa süreli bir zevk dışında.

Üstelik bu tip gerçekçi olmayan sevgiler, abartılı hayranlıklar, yöneldiği kişinin zihnine “Ben onun zannettiği gibi mükemmel değilim. Öyle olmadığımı fark ettiğinde ne olacak?” tedirginliğini kazır. Böyle seven, sevdiğini zorlu bir cendereye sıkıştırmıştır aslında. Ve göğe çıkaranlar, hayallerinin gerçek olmadığını görünce ortada bir yerde kalamaz, bu kez de yerin dibine batırırlar sevdikleri(!) kişiyi. Büyük beklentiler büyük hayal kırıklıklarını hazırlar.

Siz siz olun, eğer karşınızdaki size olduğunuzdan daha fazla kıymet veriyorsa, sizi olduğunuzdan mükemmel görüyorsa, size sırılsıklam aşıksa, uzaklaşın ondan.
Dozunca seven, hatalarınızı da gören, ama iyi yönlerinizin hatırına onları affeden, sizden abartılı şeyler beklemeyen, zorlamayan, destekleyen bir sevgi çok daha güzel değil mi?
§ TEK BAŞINA DA MUTLU MUSUNUZ?

Meşhur atasözüdür: İki çıplak bir hamama yaraşır. Yani, iki mutsuz birleşince mutlu olmaz. Tek başına mutluluğu bulamamışsanız, ancak bir başkasına dayanarak mutlu olacaksanız, olmayın daha iyi. Zaten olamazsınız. Üstelik bu dayanma tarzı, o hapşırınca sizin nezle olmanıza yol açacak, fazla dayandığınızda da omuzu ağrıyacaktır.
O yüzden, ilk anda size ters gelecek belki ama, eğer bekârken de mutlu, kendi içinde uyumlu bir insansanız, evlenince daha da mutlu olursunuz muhtemelen. Yok eğer bekârlığınız sıkıntılı, problemli, huzursuz geçiyorsa evlenince mutlu olma hülyası kurmanız gerçekçi olmaz. Kendi içinizde bir toparlanma yaşamalısınız evliliği düşünmeden önce. Unutmayın, iyi bir evlilik kötü bir hayatı düzeltmez, ancak düzelmiş bir hayatta iyi bir evlilik yapılır.

Bu sözlerimle bazılarının tatlı hayallerini bozuyor olabilirim ama, tüm sıkıntılarının evlenince mucizevî biçimde geçeceğini sanmak maalesef çok düşülen büyük bir yanılgıdır. Evliliğe bu kadar fazla anlam yüklemek de hem mantıksızdır, hem de riskli. Karşınızdaki de sizin gibi bir insandır; beyaz atlı prens değil.

Bu aldatıcı beklentinin uzun vadede en çok görülen sonucu ise (başlarda da dediğimiz gibi) evlilik de mutluluk getirmezse eşini suçlamaktır bu kez. Şu diyalogu o kadar çok yaşadım ki bugüne kadar:

—Çok sıkıntılı ve mutsuzum doktor bey.
—Sebep nedir sizce?
—Eşim. Evlendiğimden beri bana destek olmuyor hiç.
—Bekârken çok mu mutluydunuz?
—Eeee, sorunlarım vardı tabiî. Gençliğimde de tedavi görmüştüm aslında.

Bu gibi kişiler—hayal ve masalların da etkisiyle—evlenince tüm sorunlarının aniden biteceğini bekledikleri için, aynen devam eden sıkıntılar ciddi bir hayal kırıklığını ve öfkeyi de beraberinde getirir maalesef. Oysa, eğer biz değişmezsek, yarın bugünden farklı olmayacaktır. Nikahta sadece keramet vardır; mucize değil.
O yüzden, önce siz tek başına da mutlu olmayı öğrenin, sonra evlenin. Mutluluk paylaşıldıkça artar.
§ KONUŞABİLMEK LÂZIM

Evlilik anlaşmaktır. İnsanlar da konuşa konuşa anlaşırlar, malum. Beğendiğiniz kişi dış görünüşüyle, huyuyla, yaşama biçimiyle size çok uyuyor ama konuşmaya başladığınızda bir kopukluk oluyorsa dikkat! Dozunda olunca tartışmak bile güzeldir, ama konuşamamak bir felakettir. Onunla konuştuğunuzda zihniniz açılıyor, 1+1=3 ediyorsa bu çok güzel. Eğer fazla olumlu bir katkı almıyor ama meramınızı anlatıp onu da anlayabiliyorsanız 1+1=2 ediyor demektir ki, idare eder. Ama—ne kadar seviyorsanız sevin—onunla konuşurken kendinizi anlatamıyor, onun da ne demek istediğini kavramakta zorlanıyorsanız, yani 1+1, 2 bile etmiyorsa işiniz zor. Hayat boyu mimiklerle anlaşamazsınız çünkü. Onunla konuşamazsanız ya kendi kendinize konuşmaya başlarsınız ya da başkalarıyla. İkisi de risklidir.

“Mutlaka evlenin. Anlaşırsanız mutlu olursunuz, anlaşamazsanız filozof” diyenlere de katılmıyorum. Size muhatap olabilen, zihninizi açan, fikrinizi zenginleştiren biriyle evlenirseniz filozof değil evliya bile olabilirsiniz.
§ FLÖRT NE İŞE YARAR?

Konuşma deyince akla beraber çıkma ve flört de geliyor. İnsanların birbirlerini tanımak istemeleri çok normal tabiî. Ama flört dönemi, gerçek beraberliği aksettirmez çoğu zaman. Eğer flört, gerçek hayatın aynısı olarak yaşanabilse, belki evliliğin nasıl gideceğine dair ipuçları verebilir, ama bunun da başka bedelleri vardır malûm. Bildiğimiz anlamdaki flört, yani arada sırada görüşüp gezmek, sohbet etmek ise, aslında gerçek hayatta olunandan farklı bir kişiliğin sergilendiği bir dönemdir.

Örneğin kişi günün yirmi üç saati tek başına, sessiz ve sakin bir hayat sürüyor, biriken sohbet ve gezme ihtiyacını günde bir saatlik buluşmalara saklıyorsa, o bir saatte çok konuşkan, canlı, eğlendirici biri gibi davranabilir. Ve çıktığı kişi de canlı, atak, sosyal insanlardan hoşlanıyorsa onun gözüne hoş görünebilir. Ama iş evliliğe gelince, o hareketli görünen kişinin günde ancak bir saat gezmeye ve sohbete tahammül edebildiği, aslında çok durgun ve sakin bir hayatı sevdiği açığa çıkar ve sürtüşmeler başlar tabiî.

Ben üç-dört yıl flört edip birbiriyle çok iyi anlaşan, ama evlenince birkaç ayda hayal kırıklığı yaşayan nice insanlar gördüm. Evlilik hayatı başlayınca “Reklamları izlediniz, şimdi haberler” anonsu yapılmış gibi olur.

“Peki, flört bile olmadan evlenilecek kişi nasıl seçilebilir?” diyebilirsiniz. Aslına bakarsanız bir insanın, karşısındaki kişiyi tanıması o kadar da uzun bir zaman gerektirmez. Yapılan araştırmalar özellikle bayanların, karşılaştıkları kişiyi ilk üç dakika içinde değerlendirip kategorize edebildiğini göstermiştir. Dikkatli bir insan için yüz hatları, mimikler, ses tonu, konuşma biçimi, hatta kullanılan kelimeler bile kişiliğe dair önemli işaretler taşır. Ve özellikle hanımlar bu tip işaretleri çok iyi değerlendirirler.

Meselâ karşınızdaki kişiye “Hava bu gün ne güzel, değil mi?” diye sordunuz diyelim. Hepsi de ayrı bir kişilik yapısına işaret eden çeşit çeşit cevaplar alabilirsiniz.

—Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
—Böyle havaları çok mu seversin? (Karşısındakiyle ilgilenen.)
—Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
—Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
—Esas üç gün önce çok daha güzeldi. (Geçmişte yaşayan.)
—Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte. (Şikayetçi, karamsar.)

Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi bakın, dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin. Böylece yakışıklı prensi bulmak için yüzlerce kurbağayı öpmeniz gerekmez.
§ ONU İYİ TANIYIN

Yukarıdaki konunun devamı olmakla beraber ayrı bir paragraf olmayı hak eden bir önemi vardır bu bahsin. Bir insanın karşısındakini iyi tanıyabilmesi için bile, önce kendi sıkıntı ve saplantılarından arınması gerekir. Şimdi onu bir düşünün. Nasıl bir insan olduğunu tarif edebilir misiniz? Eğer onun kişiliğini en az on cümle ile tarif edemiyorsanız, onu tanımıyorsunuz demektir. (Ayrıca bu on cümleyi başta hazırladığınız tarifle kıyaslayacağınızı da anladınız tabiî.)
Eğer onu tam olarak tanımadığınız halde ondan çok hoşlanıyorsanız, bu sizin farketmediğiniz bir kompleksinizle ilgili olabilir, dikkat edin! Ne demek istediğimi bir örnekle anlatayım:

Faraza, diyelim ki, siz maddî sıkıntı yaşıyorsunuz. Fena halde zorlanıyorsunuz. Acilen borç para bulmanız lâzım. Ve bu arada bir yazarla tanıştınız. Çok ilginç fikirleri var. Size son çıkan kitabını anlatıyor. Ama siz onun fikirlerini dinlemiyorsunuz bile. Neden? Çünkü aklınız para probleminizde. Bu haldeyken onu ancak şöyle dinlersiniz: “Acaba kitabı iyi sattı mı? Parası var mı? Bana borç verir mi?” Anlattığı fikirleri dinlemezsiniz bile. Sonuçta sizin acil ihtiyacınız, meşgul olduğunuz probleminiz, onu tanımanızı engeller—saatlerce konuşsanız bile.

Aynen bunun gibi; diyelim ki sizin beğenilme, önemsenme konusunda bir kompleksiniz var. İnsanların size hak ettiğiniz ilgiyi göstermediğini düşünüyorsunuz. Bu durumda yalancı ve ahlâksız biri bile size aşırı ilgi gösterse, peşinizden koşsa, sizi göğe çıkarsa, sizi elde etmesi kolaydır. Siz uğraştığınız tek konuda derdinize deva olacağını düşündüğünüz bu kişinin, aslında kolayca fark edilebilecek bir yığın yanlışını fark etmezsiniz. Sonra da “Evlenmeden önce anlayamamıştım onun böyle biri olduğunu” diye şikayet edersiniz. “Küçücük çocuklar bile karşılarındaki insanın huyunu-suyunu hissedebilirken, siz nasıl oldu da onun bu yönlerini görmediniz?” diye sorulduğunda da “Bilemiyorum, fark etmemişim” dersiniz. Aslında cevap açıktır: O yönlerine hiç bakmadınız ki... Sizin ilgilendiğiniz tek bir konu vardı. Saplantınız yani.
O yüzden “Önce kendi saplantılarınızı bulup çözmeniz lâzım, doğru seçim yapabilmek için” diyorum. Ve sonra da duru bir gözle karşınızdakine bakıp onu tanımaya, anlamaya çalışmanız. Eğer karşınızdakinin huyunu-suyunu doğru düzgün tarif edemiyor, size sorulan “şu şu yönleri nasıl?” sorularına cevap bulamıyorsanız, tekrar bir değerlendirme yapmanız gerekiyor demektir. Bu değerlendirmeyi güvendiğiniz kişilerle beraber yapmanızda da fayda var bence.
§ BİRKAÇ BİLENE DANIŞIN

Evleneceğiniz kişiyi tabiî ki kendiniz seçeceksiniz, ama fikrine güvendiğiniz kişilere danışmanızın da çok faydasını göreceksiniz. Hele aşık iseniz (yukarıda değindiğimiz gibi), tarafsız yorum yapamayacağınız için olaya üçüncü bir gözle bakan tecrübeli kişilerin yorumlarını da alın mutlaka. Sizi denk ve uyumlu bir çift olarak görüyorlar mı? Tecrübe, sandığınızdan (ve benim de gençliğimde sandığımdan) çok daha önemlidir.

Ancak burada da abartıya kaçmamalı, mutlaka son kararı siz vermelisiniz. Hata yapma korkusu veya kararsızlık sebebiyle evleneceği kişiyi anne-babasına veya büyüklerine seçtirenlerin şikayete hakkı olmayacaktır ileride. Sizin yerinize seçim yapacakların da saplantıları olmadığı ne malûm?

Hep söylerim, hayli bağımlı bir toplum olduğumuz ve ilişkilerimizde özerkliğe pek yer vermediğimiz için, iki uç arasında salınıp duruyoruz maalesef. Bir yanda gençlerin kararlarını onların yerine almak, başkalarının hayatını yönetmeye çalışmak, çocuğunu vesayete muhtaç bir aciz gibi görmek yanlışına düşen aileler, büyükler olduğu için; diğer yanda ya boyun eğmiş, sorumluluğunu üstlenmekten korkan ve her işini başkasının aklıyla yapan gençler yer alıyor ya da bu baskıyı reddedip ipleri tümden koparan, tamamen kendi başına davranıp kimseye danışmayan isyankârlar. Orta noktayı bulmak çok mu zor sizce?

Burada özellikle sevdiği kişiyle evlenmesine ailesi izin vermeyen (ya da sevmediği biriyle evlenmesi istenen) gençlere de seslenmek isterim. Aileniz eğer bu dayatmayı bazı saplantıları doğrultusunda yapıyorsa, bununla onları (usulünce) yüzleştirmeyi deneyin. “Anne, sen mutsuzluğunu maddî sıkıntına bağladığın için benim illa ki o zengin çocukla evlenmemi istiyorsun; ama senin esas problemin para değil, babamın seni sevmediğini sanıyorsun. Zaten bak, filanca da zengin, ama hiç de mutlu değil” gibi.
Eğer siz kendi tercihinizin sizi mutlu edeceğini yeterince ve mantıklı biçimde açıklarsanız neden kabul etmesinler ki? Kim çocuğunun mutsuz olmasını ister? Ha, eğer “Düşünce biçimleri yanlış, kuşak farkı var, anlamıyorlar” diyorsanız, yeterince konuşmuyorsunuz demektir. Onlar da sizin gibi genç oldular vaktiyle, siz meramınızı doğru anlatırsanız mutlaka anlayacaklardır.

Bu konu üzerinde çok durmamın sebebi, mutlu bir yuva kuracağım diye arkanızda harabeler bırakmanızı istemeyişimdir. O harabe görüntüleri sizin hayalinizde hep yaşar, ne kadar iyi bir evlilik yapsanız da. Sizin iyiliğiniz için söylüyorum yani, aileniz için değil.
§ ONUN AİLESİ NASIL PEKİ?

“Anasına bak kızını al” sözü boşuna söylenmemiştir. Hele hele yapı olarak ailesine daha düşkün ve bağlı olan kızların, ailelerinin tarz ve kişiliğinden çok farklı olmaları hayli nadirdir. O yüzden özellikle bir erkeğin, evleneceği kızın ailesini iyi tanıması gerekir. Erkeklerin ise ailelerinden biraz uzağa düşebileceklerini de eklememiz lâzım, her ne kadar “Armut dibine düşer” ise de.

Aileyi incelerken kişinin anne-babasıyla ilişkilerine de çok dikkat etmek gerekir. Zira psikolojik bir gerçektir ki, kız çocuğunun babasıyla, erkeğin de annesiyle ilişkisi, evlendiğinde de sürdüreceği bir iletişim tarzının temelini atar. Babasıyla mesafeli büyümüş bir kız, eşiyle de mesafeli olacaktır muhtemelen. Annesinin şefkatli ev kadını kimliğini benimsemiş bir erkek, çalışan ya da sosyal yönü kuvvetli bir kadına (sebebini bilemediği halde) tahammül edemez. Babası kendisine aşırı düşkün bir kızın, eşinden de yüceltilme beklemesi veya annesi baskın bir erkeğin pasif bir bayanla mutlu olamaması gibi örnekler de verebiliriz.

Tabii “Ailesine bakın” derken aileler arasında uyumu da değerlendirmek lâzım. Eşler birbiriyle ne denli uyumlu olursa olsun, ailelerle veya aileler arasında yaşanan sürtüşmeler en azından tatsızlık sebebi olacağından, bu konuda da denklik aramakta fayda vardır. “Ailelerimiz anlaşabilir mi? Ben onun ailesiyle uyuşabilir miyim” diye de sorulmalıdır yani.
§ DOĞRU ZAMANLAMA

Yanlış zamanda yanlış karar verilir. Eğer bir bunalım dönemi yaşıyorsanız kesinlikle hayatınızı bağlayacak önemli bir karar vermeyin. Zira denize düşen yılana sarılır. Biz, depresyon gibi sıkıntılı dönemlerdeki hastalarımızı mutlaka uyarırız: “Şu an sağlıklı değerlendirme yapamayabilirsiniz. Kendinizi toparlayana kadar önemli bir karar almayın.” Öylesi bunalım dönemlerinde öncelikler değişir çünkü ve sağlıklı düşünmek pek mümkün olmaz.

Depresyonda iken yaşadığı keyifsizliğin etkisiyle çok hareketli, neşeli birisine aşık olup evlenen bir hastam, düzeldiğinde “Ben bu havai, boşboğaz insanla nasıl yaşarım?” demeye başlamıştı. Evdeki huzursuzluktan kurtulmak için ilk çıkan kısmete evet diyen kızlarımızın çok yanlış seçimler yaptıkları ve daha büyük sıkıntılara düştükleri de yine çok gördüğüm bir örnektir. Yağmurdan kaçan doluya tutulur genellikle.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
§ KAÇ YAŞINDA EVLENMELİ?

Zaman deyince, uygun evlenme yaşı da çok önemli bir konudur. Cinslere göre konuşursak, erkek, yapı olarak daha geç olgunlaşır. Bu, fizyolojik olarak da bilinen bir gerçektir. Bunu bazı şovenist erkekler “Erkek olmak zor bir iştir” diye yorumlarlar. Şaka bir yana, erkeğin evlilik sorumluluğunu üstlenecek kıvama gelmesi yirmibeş yaşından önce zordur gerçekten de. Hele bizim gibi bağımlı özellikleri olan, gençlerin bile çocuk muamelesi gördüğü bir toplumda, bu yaşı otuza bile taşıyabiliriz. Ancak geç evlenmenin erkekler için bazı hatalara düşme riskini arttırdığını da unutmamak lâzım.

Bayanlar ise çok daha erken dönemlerden itibaren evlilik ve anneliğe hazır gibidirler. Dolayısıyla günümüzde genel kabul gören ortalama olan yirmi yaş civarı mantıklı sayılır. Tabii bu yaşı eğitim vb sebeplerle biraz ileriye almak da mümkündür, ama kişilik fazla kemikleşmeden evlenmekte de fayda vardır bayanlar için. Zira evlilik bir ölçüde elastik olmayı, uzlaşabilmeyi, gereğinde taviz verebilmeyi gerektirir. Yaş fazla ilerlemiş, yaşama tarzı oturmuş ise, karşısındakine uyum sağlamak güçleşecektir.

“Bunca yıllık huyumu değiştiremem ki!”

İdeal olanı, erkeğin sorumluluk üstlenecek, gerektiğinde eşine yol gösterecek bir olgunluğa eriştiği yirmibeş-otuz yaşlarında, bayanın da kendini ve hayatı tanıyıp fazla da kişiliği kemikleşmeden yirmi yaşlarında yapacağı evliliktir. Arada beş-on yaş fark olması da tavsiye edilir zaten; özellikle ileriki yıllar açısından.
§ DÖRT DÖRTLÜK OLMALI MI?

Yukarıda anlattıklarımız iyi bir evlilik yapabilmek için dikkate alınması gereken (bazı) faktörlerdir. Bu saydıklarımızın hepsinden tam not almak zorunda değilsiniz elbette ama, hepsini dikkate almanız sizin yararınızadır. Bu dünya cennet olmadığına göre ve birçok peygamber bile evliliğinde sorunlar yaşadığına göre, mükemmel, kusursuz bir uyum arzulamak fazla iyimserliktir tabiî ki. Evlenmek için illa da karşınıza dört dörtlük birisinin, bir masal kahramanının çıkmasını beklemeyin.

”Onun bu’su eksik, bunun şu’su fazla” derken sonunda eli böğründe kalıp hiç olmayacak biriyle evlenenler çoktur.

Dört dörtlük uyum deyince şu soruyu sorasım geldi: “Dünyanın bir yerinde aynı sizin gibi, fiziğiyle, huyuyla tıpatıp size benzeyen birisi var” desem inanır mısınız? İnanmazsınız tabiî. Çünkü insanlar, hiçbiri diğerinin aynı olmayacak bir çeşitlilikle yaratılmışlardır. En benzer dediğimiz kişilerin bile, biraz dikkat ettiğimizde pek çok farklılıklarının olduğunu görürüz. Peki o zaman şu soruyu sorayım: “Dünyanın bir yerinde tıpatıp sizin hayalinize uyan birisi var” desem inanacak mısınız? Buna da inanmayın. Hayaller, idealler, yıldızlar gibidir. Onlarla yolumuzu buluruz ama, onlara ulaşamayız. Onların gerçekleşme yeri başka diyardır. Bu dünyada bulabildiğiyle yetinmek de bir fazilettir.

İsterseniz formüle edelim: Dört dörtlük beklemeyin, dörtte ikiye de razı olmayın; dörtte üçü hedefleyin.
§ SÖZLEŞME YAPIN

Eğer tüm bu muhasebeler sonunda evlenme kararı alınmışsa, bu kararın şartlarını kağıda dökmenizi tavsiye ederim. (Sadece ben değil, tüm evlilik terapistleri tavsiye eder bunu.) Evlilikte uyulacak kurallar, hangi konularda kimin nasıl bir fedakârlık yapacağı, kimin neyden sorumlu olacağı, hatta hangi şehirde yaşanacağı gibi konuların bile yazılı anlaşma hâline getirilmesinde fayda vardır. Böylece evlilik sırasında olabilecek sürtüşmelerde “Benim dediğim mi olacak, senin dediğin mi?” tartışmaları yaşamazsınız. “Burada yazdıklarımız olacak. Ne söz vermiştik? Bak, altında imzamız bile var.”

Ama bunun faydası sadece evlilik süresince çıkan problemlerin çözümüne yardım da değildir. Bence esas, çıkabilecek problemleri önceden görmeye ve belki de kötü bir evliliği engellemeye veya baştan düzeltmeye yarar; doğru karar vermeyi kolaylaştırır. O heyecanlı dönemin coşkusu içinde size önemsiz gibi gelen ve “anlaşarak hallederiz, bir yolunu buluruz” denilen nice gizli uyumsuzluk bu esnada açığa çıkabilir.

Meselâ ailelerle ilişkinin düzeyi, edinilecek malların nasıl kullanılacağı, çocuk bakım ve eğitiminde eşlerin payları, özel ilgilere ne kadar zaman ayrılacağı, hatta televizyonda ne seyredileceğine kadar yazın bakalım. Hiç tahmin etmediğiniz kaytarmalar, itirazlar olabilir.

Olmuyor mu? Hemen evlenin o zaman. Allah bir yastıkta kocatsın.
smile.gif


Dr. Yusuf Karaçay​
 

sinemm89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2012
Mesajlar
601
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
ALLAH Sizden razi olsun sinem ve melek arkadasim ama sanirim istenen cevabi verememisim..sizlerin begenmesine cok memnun oldum tesekkur ederim...

gülberra arkadaşım asıl ben sana çok teşekkür ediyorum hayır tam aksine bence verdiğin cevaplar gayet doğru ve istenen cevaplar bence bi zahmet bundan ders almak isteyen biraz günümüze uyarlayıp ders çıkarsın ki zaten içinde herşey mevcut madem daha hala anlaşılmıyor ozaman konunun uzmanı olan insanları bulsunlar bizler nacizane elimizden geldiği kadar forumda yardımlaşmaya çalışıyoruz herşey dört dörtlük olacak diye birşey yok yada aradığımıza %100 uyacak şeyler olacak diye birşey yok herkes az yada çok faydalanabildiği kadar faydalansın herşey net açık günümüzede da gayet uygun anlaşılır sana çok teşekkür ederim uğraştın emek verdin güzek yürekli kardeşim
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
gülberra arkadaşım asıl ben sana çok teşekkür ediyorum hayır tam aksine bence verdiğin cevaplar gayet doğru ve istenen cevaplar bence bi zahmet bundan ders almak isteyen biraz günümüze uyarlayıp ders çıkarsın ki zaten içinde herşey mevcut madem daha hala anlaşılmıyor ozaman konunun uzmanı olan insanları bulsunlar bizler nacizane elimizden geldiği kadar forumda yardımlaşmaya çalışıyoruz herşey dört dörtlük olacak diye birşey yok yada aradığımıza %100 uyacak şeyler olacak diye birşey yok herkes az yada çok faydalanabildiği kadar faydalansın herşey net açık günümüzede da gayet uygun anlaşılır sana çok teşekkür ederim uğraştın emek verdin güzek yürekli kardeşim


dusuncelerin icin cevaplarin icin sana cok tesekkur ederim inan boyle dusunmeme beni cok memnun etti...saolasin..ben bu yazilari yaplasti okuyup kendimize dusune alalim diye sonucata biz karsimizdaki inasanin tam olarak ne yasantisini nede hayatini biliyoruz onun icin ona tavsiye vermek benim haddim degil ama bu yazilar genel anlamda cok ders verici herkzin bir kerede degil bir kac kere okumasi gereken yazilar diye dusunuyorum..sonucta evlenmek icin evlenilmiyor...eger rabbimin rizasina uygun kisileri bulup ve o sekilde evlenilirse insannin evliligi mutlu gider rabbimin izniyle..ben hep sunu derim nasil bir insan ile evlenmek istiyorsan oyle olki rabbim duani kabul buyursun duamiz ayri davranslarimiz farkli olurda duamiz ne kadar gercekci olabilirki...her dim dogru olalimki rabbim dogru insanlari karsimiza cikarsin insallah...
 

sinemm89

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2012
Mesajlar
601
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
dusuncelerin icin cevaplarin icin sana cok tesekkur ederim inan boyle dusunmeme beni cok memnun etti...saolasin..ben bu yazilari yaplasti okuyup kendimize dusune alalim diye sonucata biz karsimizdaki inasanin tam olarak ne yasantisini nede hayatini biliyoruz onun icin ona tavsiye vermek benim haddim degil ama bu yazilar genel anlamda cok ders verici herkzin bir kerede degil bir kac kere okumasi gereken yazilar diye dusunuyorum..sonucta evlenmek icin evlenilmiyor...eger rabbimin rizasina uygun kisileri bulup ve o sekilde evlenilirse insannin evliligi mutlu gider rabbimin izniyle..ben hep sunu derim nasil bir insan ile evlenmek istiyorsan oyle olki rabbim duani kabul buyursun duamiz ayri davranslarimiz farkli olurda duamiz ne kadar gercekci olabilirki...her dim dogru olalimki rabbim dogru insanlari karsimiza cikarsin insallah...

sende sağol emeğinine sağlık merak etme çok ders verici konular yazdın işine gelipte ders çıkarmak isteyen için fazla bile.anlamak isteyene..
 

MELEK DİLBER

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
611
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
gülberra arkadaşım asıl ben sana çok teşekkür ediyorum hayır tam aksine bence verdiğin cevaplar gayet doğru ve istenen cevaplar bence bi zahmet bundan ders almak isteyen biraz günümüze uyarlayıp ders çıkarsın ki zaten içinde herşey mevcut madem daha hala anlaşılmıyor ozaman konunun uzmanı olan insanları bulsunlar bizler nacizane elimizden geldiği kadar forumda yardımlaşmaya çalışıyoruz herşey dört dörtlük olacak diye birşey yok yada aradığımıza %100 uyacak şeyler olacak diye birşey yok herkes az yada çok faydalanabildiği kadar faydalansın herşey net açık günümüzede da gayet uygun anlaşılır sana çok teşekkür ederim uğraştın emek verdin güzek yürekli kardeşim



sinem kardeşime katılıyorm bilgiler yeterince acık ve net daha fazlası abartı ve sımarıklıga giriyo burdaki bilgilerle yetinmeyen arkadaslar hocalara ya da benzeri kurumlara danısabilirler gül berra ablamız ise bizlere hem somut hemse soyut bilgiler vermeye devam ediyor ve edecektir allah razı olsun inşallah allah yar ve yardımcısı olsun bizlere bu duru ve akıcı bilgilere yer verdiği için ayrıca bu siteden cok memnunum cıkarandan da allah razı olsun...
Selam ve dua ile:)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt