Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ilimiz, In Evliyalari (1 Kullanıcı)

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
aaaa bilmezmiyim annem.malcılarda okudum.bahar pastanesinde az pasta yemezdik.:)siz küplüpınarda oturuyorsunuz anladığım kadarıyla.ben gazcılarda oturuyordum ama şimdi bahar mah. taşındık.hiç alışamadım buraya.şimdi allah izin verirse tekrar gazcılara taşınmayı düşünüyorum.inşallah annem tabiki isterim.bende tanışmayı çok isterim.

HADİ AKRABA ÇIKIYORMUŞUZ :K MALCILAR LİSESİ BENİM BÜYÜDÜĞÜM MAHALLE GAZCILARDA KARDEŞİM OTURUYOR YENİ ADLİYE BİNASININ YANINDA BENZİN İSTASYONUNUN ARASINDA EVET KÜPLÜPINARDA OTURUYORUM :H
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,205
Tepki puanı
3,577
Puanları
163
Yaş
46
HADİ AKRABA ÇIKIYORMUŞUZ :K MALCILAR LİSESİ BENİM BÜYÜDÜĞÜM MAHALLE GAZCILARDA KARDEŞİM OTURUYOR YENİ ADLİYE BİNASININ YANINDA BENZİN İSTASYONUNUN ARASINDA EVET KÜPLÜPINARDA OTURUYORUM :H
adliyenin yanındaki okulda okuyor kızım.ama gazcılarda cıvıltı market varya orda oturuyordum.annem napıyoruz ya açık adres veriyoruz :Kkızlarınla aynı yaştamıyız acaba.sınıf arkadaşı olmayalım annem:K
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Benim Kizimda Malcilar Da Okudu O Zaman Orta Okuldu Liseyi De Atatürk Lisesinde Okumuştu Kizimin Adi Yasemin 76 Doğumlu Kizim şimdi Yeni Alişveriş Mağazasi Açildi Kipa Da Boynerde Kozmetikte çalişiyor Hemen Girişte :H
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Abdurrahman Gazi, Erzurum’un kuzeydoğu istikametinde türbesi bulunup, kendisinin Sahabe-i Kiram’dan olduğu bilinen bir zat-ı muhteremdir. Türbe, kesme taşlardan yapılmıştır. Hemen yanıbaşında aynı adla bir cami vardır. Türbe içindeki mezar bir sandukadan ibaret olup boyu yaklaşık 3.5 m kadardır. Bu uzunluğun şahsın kendi uzunluğu olduğuna inanılır. Bu türbe hakkında şöyle bir rivayet dilden dile dolaşır. Münkire karşı verilen savaşta Abdurrahman Gazi kellesi kopmuş olduğu halde başını koltuğuna alıp başsız olarak düşmanı kovalamaktadır. Bunu gören bir bayan sesli olarak “şu adama bakın başı koltuğunda yinede düşmanı kovalıyor” diyince Abdurrahman Gazi oracıkta şehit düşer ve üzerine bugün ki türbe inşa edilir. Şehri adeta kucağına almış olan Abdurrahman Gazi hazretleri, bir manevi mimar ve muhafız görevi üslenmiştir. Özellikle yaz aylarında bahçesi bir seyrangah olarak kullanılır.

MAŞALLAH MAŞALLAH NE GÜZEL TANITMIŞSIN BEN DUYMAMIŞTIM ALLAH RAZI OLSUN İNŞ ÖĞRENMİŞ OLDUK A.E.O
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA

ESKİCİ BABA

Eskici babanın ebedi istirahatgâhı Bursa'da Tezveren Hz. giderken dar sokakların hemen kenarındaki yol üzerinde bulunmaktadır Sokakta bir adam , başını iki eli arasına almış, ağlıyordu. Binek taşının üzerine oturmuştu! Hava iyice ayazlamıştı, neredeyse sabah ezanları okunacaktı. Ağlayan adam, birden dizi dibinde bir kimsenin belidiğini gördü. Gelen çok sessiz gelmişti. Onun zuhur anında , ağlayan , içinde en ufak bir kederi, bir sıkıntısı kalmadığını anlayıverdi.başını kaldırıp gelenin yüzüne baktıçocuksu çocuksu , gözlerini, göz yaşlarından ıslanan sakalını sildi. -Neden ağlıyorsun? --Karım evden kovdu? -Kimsin Sen? --Ben mi? Eskici Baba! şu köşedeki küçücük dükkanda... Beni hiç görmedinmi? -Gördüm. Ben kimim. biliyormusun? --Şeyh Üftade'sin.

Seni tanımayan varmı? -Neden evden kovuldun? --Hacca gidemediğim için... Karım hacı karısı olmak istiyor... Yıllardır başımın etini yer, ama ben fukara bir eskiciyim, iki kuruşu bir araya getiremiyorum ki! -Şimdi hacca gitmek istermisin? --Neye yarar? Yarın hacılar Arafat'ta olacaklar, onlara yetişmemin imkânı yok ki! - İstersen sen de yarın Arafat'ta olabilirsin. --Benimle şaka etme üftade! -Hayır , şaka etmiyorum, kapa gözünü! Haydi Allah selamet versin! Davacı kadını, Bursanın en ünlü kadısı Aziz Mahmut Hüdaî Efendinin önüne getirdiler; nefes almadan belki bir saat konuştu. "Artık bu adamla oturamam Kadı Efendi!" diyordu. "Kurban bayramından iki gün evvel Bursa'da olduğunu herkes biliyor.

Halbuki ona sorun Hacca gitmiş, Arafat'a çıkmış, şeytan taşlamış, zemzemler, sürmeler getirmiş... beni aldatıyor, nasıl gidermiş? Bir alayda yalancı şahit bulmuş. Hepsi , Eskici Baba orada bizimle beraberdi diye yemin üstüne yemin basıyorlar. Kadı Şahitleri dinledi: Evet! Eskici Baba Hicaz'a gitmiş hacı olmuştu. Bursa'daki şahitleri dinledi:Evet Eskici Baba Kurban bayramından iki gün evvel Bursa'daydı. Bursa'nın ünlü kadısı şahitlerin sözüne göre , Eskici Babayı Hac yapmış kabul ederek kadının boşanma isteğini geri çevirdi. Fetvayı vermişti ama bu işte anlayamadığı bir yan vardı. Zaten son zamanlarda her işte ona iki yan görünüyordu; bir akıl erdirebildiği , bir de akıl erdiremediği yan! Bilgindi, develer yükü kitap okumuştu. Aklı herşeye erer zannediyordu. Fakat bir gece rüyasında cehennemi görmüş , rahatını huzurunu kaybedivermişti. O günden sonra Ferhadiye medresesinde kürsüdeyken ya da bir davayı halle uğraşırken aklına gelse soğuk terler döküyordu. Bozulmuş düzenini yerine getirecek, kaybettiği huzurunu ona geri verecek bir şey arıyordu. Bu aradığı neydi? kimdi? sorsanız ünlü kadı cevabını veremezdi. Aziz Mahmut Efendi, Eskici Baba'yı dükkanında buldu: -Bana bak eskici! Diye başladı. "Fetvayı aldın. Şahitlerin seni kurtardı Şimdi söyle bakalım bu işin iç yüzünde ne var?" Eskici saflık kapısından girdi, hangi işti, ne olabilirdi? iç yüzü filan yoktu... diye kem küm etti , kadıyı kandıramadı. İnkar kapısından girdi: gittim işte geldim işte... diye kem küm etti. kadıyı

kandıramadı.Yalanı, dolanı beceremezde... Oturdu, o sabah ezanı başına gelenleri bir bir anlattı. Lakırdısının sonu yarım kalmıştı. Kadı Üftade'nin adını duyunca yerinden fırladı. Aradığı oydu işte! Daha adını duyar duymaz gönlüne bir aydınlık gelmiş,kalbinin üstündeki ağır yük kalkmıştı. Şeyh üftade , Aziz Mahmut Hüdai'yi dinledi, dinledi, dinledi. sonra nazlı nazlı boynunu büktü: "Yazık Kadı Efendi!" dedi "Yalış kapı çaldın. Burası yokluk kapısıdır, biz yokluk kapısının kuluyuz. Sen ise varlık kapısının adamısın, ikimiz bağdaşamayız.

Senin ilmin var bilgin var şanın, şerefin, malın, mülkün... kısaca Allah'tan başka her şeyin, yani dünyan varç Bizim hiç, hiç bir şeyimiz yok! Allah'tan başka! Aziz Mahmut'un gözlerinden iki sira yaş iniyordu. "Her şeyimi, bu kapının önünde bırakıyorum. Şanımı şerefimi, malımı, mülkümü... her şeyimi. Yeter ki sen elini üzerimden çekme!" dedi. Ertesi gün ve daha sonraki günler Bursa Şer'iye mahkemesi'nin en ünlü kadısı , görevi başına gelmedi, makamı boş kaldı. İşini gücünü, kitabını defterini, adını şanını birakmışbir aba bir asâ, Üftadenin kapısına kul olmuştu. Halkın nazarında velî ile deli arasında büyük fark yoktur. Aziz Mahmut Hüdai'nin adı tez vakitte Bursa'da Deli Kadı oluverdi. Şehir çelkalandı, çalkalandı, günlerce bu olayı konuştu. Sonra her zaman olduğu gibi usandı, peşini bırakıverdi. Mürşid ve mürid baş başa, can cana kaldılar. Aziz Mahmut Hüdai mürsidini aştan üstün bir duyguyla seviyordu. Develer yükü kitabın ona öğretemediğini Üftade'nin bir bakışı öğretiyor, gönlünden geçen bir sualine bin cevap birden geliyor, müşküller müşkülden çözülüyor, imkânsızlar mümkün oluyordu. Üftade mürüdine "Hakkı sevmek ancak Khalkı sevmekle mümkün olur" diye öğretiyordu.

"Her zerrede Hakkı göreceksin, Her zerreye Hak muamelesi yapacaksın, başka yolu yoki bu böyledir." Aziz Mahmut , Hak tecellisiyle içi nur kesilmiş, mürşidinin yüzüne baktıkça gerçekten Hakkı görüyor ve "Ne doğru söylüyor" diyordu. Bir kış sabahıydı, gözlerini açtı ki mürşidin abdest alma vakti gelmiş , ama o abdest suyunu ısıtmaya geç kalmıştı. Bu gafletini affedemedi, ateş yakmaya vakit yoktu, bakır ibriği kalbinin üstüne koydu cübbesiyle sardı, içten zikre başladı"Allah! Allah!" diye inliyor, suyu ateşiyle ısıtmaya çalışıyordu. Üftade abdest alırken başını kaldırıp eline su döken ünlü Kadı'ya baktı. " Aziz'im!" dedi, "Bu su odun ateşiyle ısınmış suya benzemiyor, aşkının ateşiyle kaynamış bu su... Bizide yaktı."

-----*****-----

Aziz Mahmut Efendi, Eskici Baba'yı dükkanında buldu: -Bana bak eskici! Diye başladı. "Fetvayı aldın. Şahitlerin seni kurtardı Şimdi söyle bakalım bu işin iç yüzünde ne var?" Eskici saflık kapısından girdi, hangi işti, ne olabilirdi? iç yüzü filan yoktu... diye kem küm etti , kadıyı kandıramadı. İnkar kapısından girdi: gittim işte geldim işte... diye kem küm etti. kadıyı kandıramadı.Yalanı, dolanı beceremezde... Oturdu, o sabah ezanı başına gelenleri bir bir anlattı. Lakırdısının sonu yarım kalmıştı. Kadı Üftade'nin adını duyunca yerinden fırladı. Aradığı oydu işte! Daha adını duyar duymaz gönlüne bir aydınlık gelmiş,kalbinin üstündeki ağır yük kalkmıştı. Şeyh üftade , Aziz Mahmut Hüdai'yi dinledi, dinledi, dinledi. sonra nazlı nazlı boynunu büktü: "Yazık Kadı Efendi!" dedi "Yalış kapı çaldın. Burası yokluk kapısıdır, biz yokluk kapısının kuluyuz. Sen ise varlık kapısının adamısın, ikimiz bağdaşamayız. Senin ilmin var bilgin var şanın, şerefin, malın, mülkün... kısaca Allah'tan başka her şeyin, yani dünyan varç Bizim hiç, hiç bir şeyimiz yok! Allah'tan başka! Aziz Mahmut'un gözlerinden iki sira yaş iniyordu. "Her şeyimi, bu kapının önünde bırakıyorum. Şanımı şerefimi, malımı, mülkümü... her şeyimi. Yeter ki sen elini üzerimden çekme!" dedi. Ertesi gün ve daha sonraki günler Bursa Şer'iye mahkemesi'nin en ünlü kadısı , görevi başına gelmedi, makamı boş kaldı. İşini gücünü, kitabını defterini, adını şanını birakmışbir aba bir asâ, Üftadenin kapısına kul olmuştu. Halkın nazarında velî ile deli arasında büyük fark yoktur. Aziz Mahmut Hüdai'nin adı tez vakitte Bursa'da Deli Kadı oluverdi. Şehir çelkalandı, çalkalandı, günlerce bu olayı konuştu. Sonra her zaman olduğu gibi usandı, peşini bırakıverdi. Mürşid ve mürid baş başa, can cana kaldılar. Aziz Mahmut Hüdai mürsidini aştan üstün bir duyguyla seviyordu. Develer yükü kitabın ona öğretemediğini Üftade'nin bir bakışı öğretiyor, gönlünden geçen bir sualine bin cevap birden geliyor, müşküller müşkülden çözülüyor, imkânsızlar mümkün oluyordu. Üftade mürüdine "Hakkı sevmek ancak Khalkı sevmekle mümkün olur" diye öğretiyordu. "Her zerrede Hakkı göreceksin, Her zerreye Hak muamelesi yapacaksın, başka yolu yoki bu böyledir." Aziz Mahmut , Hak tecellisiyle içi nur kesilmiş, mürşidinin yüzüne baktıkça gerçekten Hakkı görüyor ve "Ne doğru söylüyor" diyordu. Bir kış sabahıydı, gözlerini açtı ki mürşidin abdest alma vakti gelmiş , ama o abdest suyunu ısıtmaya geç kalmıştı. Bu gafletini affedemedi, ateş yakmaya vakit yoktu, bakır ibriği kalbinin üstüne koydu cübbesiyle sardı, içten zikre başladı"Allah! Allah!" diye inliyor, suyu ateşiyle ısıtmaya çalışıyordu. Üftade abdest alırken başını kaldırıp eline su döken ünlü Kadı'ya baktı. " Aziz'im!" dedi, "Bu su odun ateşiyle ısınmış suya benzemiyor, aşkının ateşiyle kaynamış bu su... Bizide yaktı."
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Hadiyin Ilinizin Evliyalarini Yazin
 

erciyes1984

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Kas 2007
Mesajlar
1,019
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
KAYSERİ’NİN MANEVİ MİMARLARINDAN BİR BÜYÜK EVLİYA
SEYYİD BURHANEDDİN MUHAKKİK-I TİRMİZİ

Şehrimizde isimleri ile hizmetleri ile isimleri bu günlere gelmiş, Türk halkının gönül dünyasına taht kurmuş, birçok devlet adamı, mutasavvıf , ilim adamı ve şair vardır. Şöyle ilk planda aklıma gelen isimleri sayacak olursam: Kayseri’yi Türk yurdu haline getiren Danişmendli emiri Melik Mehmet Gümüştekin Gazi, Anadolu’da yetişmiş bir büyük insan Ahi Evran, Kayseri’nin mamur bir Selçuklu şehri olması için birbirinden eserlerle donatan Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, İkinci Kılıçaslan’ın kızı Gevher Nesibe Hatun, Birinci Alaeddin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun (Hunat Hatun), Bostancı Baba, Emir Çoban, Bilgin Kayserili Abdülmuhsin, Eretna devletinin kurucusu Alaeddin Eretna, ünlü mutasavvıf Kayserili Davud, Oğuzların Salur boyundan olan ve kendi adına beylik kuran, ünlü şair ve devlet adamı Kadı Burhaneddin , Somuncu Baba (Şeyh Hamid-i Kayseri), ünlü mutasavvıf İbrahim Tennuri, mimarların piri Mimar Sinan, Seyyid Halil Devletli, Develili Seyrani ve Dadaloğlu aklıma ilk gelenler arasındadır.
SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN YERİ BİR BAŞKADIR
Kayseri’ye ilk defa gelen birisi şehri şöyle bir turlamaya kalksa Kayseri’nin bir Erciyes zirvesine bakar, hayran olur; bir de Seyyid Burhaneddin Hazretleri’nin şehre verdiği manevi zirveyi görür, ona hayran olur. Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin türbesi adeta dolar taşar hergün. Kayseri’de oturan insanlar, onun gibi bir evliyanın yanıbaşlarında yatmasından manevi bir haz alırlar. Türbenin düzenlemesi gayet güzeldir. Atalarımızın mezarları bu ulu zâtın mezarının yanıbaşında sıra sıra dizilidir. Türbe ve mezarlar sanki bana bir camiin saf saf dizilmiş cemaati gibi gelir. Başta imam olarak Seyyid Hazretleri durmuş, ecdat da onun imametinde secdeye varmış gibidir. Yüzyıllardır koklanan bu hava Kayseri’nin manevi ikliminde çok etkilidir. Seyyid Hazretleri öleli 754 yıl olmuştur ama ondan alınan manevi terbiye, nesilden nesile ulaşmış, onun gibi halkı aydılatan ulemamız ve onun manevi ikliminden etkilenen cemaatımız hiç eksik olmamış ve günden güne de artmıştır.
SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİ VE MAARİF
Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin sözlerinin ve müridleri ile sohbetlerinin yer aldığı kitabına verdiği isim “Maarif”tir. Bu kitapta ibadetin sırları ve hikmetleri ayet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin ışığı altında açıklanmıştır. Maarif, Farsça yazılmış bir eserdir. Çünkü Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin yaşadığı devirde (M.1165-1244) Selçuklu Devletinin resmi dili Farsça idi. Bu eseri Farsça yazma nüshalardan Türkçe’ye önce Prof.Dr.Bediüzzaman Fürüzanfer (1960), sonra Abdulbaki Gölpınarlı (1972) ve kıymetli hemşehrimiz Ali Rıza Karabulut(1995) çevirmişlerdir.
SEYYİD BURHANEDDİN VE MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ
Seyyid Burhaneddin Hazretleri talebesi Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye hitaben şöyle demiştir: Yüce Allah, seni babayın (Bahaeddin Muhammed’in) derecesine ulaştırsın. Zira hiç kimsenin derecesi ondan üstün değildir, babayın derecesi bu kadar yüce olmasaydı, Allah seni onun derecesinden de üstün kılsın, diye dua ederdim. Fakat en son derece, onun ulaştığı derecedir, ondan yüksek derece de yoktur. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de: “Şüphesiz ki en son varılacak yer (derece, makam) Rabbinin huzurudur.” buyurulmuştur
*Seyyid Burhaneddin Tirmizi, “Maarif” Tercüme:Ali Rıza Karabulut, s.66
SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN KAYSERİ’DEKİ BİR KERAMETİ
Seyid Hazretlerine Kayseri’de Talas’tan bir kız öğrenci derse geliyordu. Birgün, kızın babasına komşuları dedikodu yaparak, “genç ve yetişmiş bir kızı, bekar bir hocaya nasıl gönderiyorsun?” dediler. Kızın babası, hocasının yaşlı bir evliya olduğunu, böyle düşünmekle, ona iftirada bulunduklarını söyledi. Sabahleyin de kızını yine hocasına gönderdi. Kız, gelip hocasının karşısına geçince, hocası ona bir paket vererek, bunu babasına götürmesini söyledi. hiçbirşeyden haberi olmayan kızcağız, paketi alarak tekrar Talas’a döndü. Emaneti babasına verdi. babası açtığında bir ateşin yanmakta olduğunu ve ortasında da bir demet pamuğun ateşin içinde yanmadan durduğunu gördü. Akşamleyin komşularının yapyığı ayıp Hocaya malum olmuş ve bu hareketiyle onlara cevap vermişti. Durumu dedikoducu komşulara kızın babası gösterdi. Hepsi gelip Seyyid Hazretlerinden özür dilediler. Ancak, Seyyid Hazretleri bir daha o kızı dersine kabul etmedi
 

erciyes1984

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Kas 2007
Mesajlar
1,019
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
SEYYİD BURHANEDDİN HAZRETLERİNİN KAYSERİ’YE GELİŞ SEBEBİ:
KAYSERİ’NİN YARALARINI SARMAK İÇİNDİ

Bu sorunun cevabını bulmak için Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye geldiği sırada Kayseri’de ceryan edenlere olaylara kısaca baktığımızda, Kayseri şehrinin tarihindeki en acılı dönemlerden birini yaşadığı görülmektedir: Moğol istilası ve bunun neticesinde büyük Türkmen kıyımı.


[/

Ruhuna el-fatiha
 

beyazz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
HACI BAYRAM_I VELİ HAZRETLERİ


Yıl: 1433, Yer: Edirne. İhtiyar subaşı nefes nefese huzura çıkar, Padişahı selâmlar.
-Engürü'deki şeyhi getirdik efendim!, Ama ...
-Aması ne?
-Bu zat söylendiği gibi etrafına çapulcu toplayan bir fitneci değil. Aksine büyük bir âlim ve gönül ehli.
-Nereden biliyorsun peki?

İhtiyar subaşı bunları değirmende ağartmadık gibilerden sakalını sıvazlayarak.
'Şu kadarını söyliyeyim, kendisi Şeyh Hamideddin-i Veli Hazretleri'nin halifesi!
-Sen ne diyorsun!
-Geleceğimizi biliyordu. Bizi yolda karşıladı. Boynunu büküp bileklerini uzattı,
-Haydi evladım, zincirleyin beni!' dedi
-N'aptık biz. Bir Allah dostunu zincire vurduk desene.
-Vurmadık efendim. Aksine yol boyu hizmet ettik.
-Gönlünü hoşça tutaydınız.
-Tutmaz mıyız.
BEŞİKTE YATAN YİĞİT


II. Murat:
-Ah Efendim!, Şu İstanbul'u fethetmeyi çok isterdim lâkin... Bilmem nasip olur mu bize?'
Hacı Bayram Hazretleri bir müddet sessiz kalır, tefekküre dalar.
-Hayır sultanım!. Bunu ne sen görürsün, ne de ben!
Sonra ayağa kalkar, bir köşede mışıl mışıl uyuyan şehzadeyi (Fatih'i) işaret eder.
-Ama!, Şu beşikte yatan yiğit ile bizim köse (Akşemseddin'e öyle derler) görse gerek!

BİR BUÇUK MÜRİD

Hacı Bayram Veli padişahın ısrarına rağmen dergâhına döner. Sultan ilk günün ezikliği ile bir ferman çıkarır. Onu ve onun talebelerini askerlik ve vergiden muaf tutar. Ancak bir zaman sonra Ankara'nın mali dengesi bozulur. Zira tahsildar hangi kapıyı çalsa, muhatapları
-Biz Hacı Bayram Hazretlerine intisaplıyız, derler.
Hacı Bayram Hazretleri de bizârdır, Kanlıgöl mevkiine büyücek bir çadır kurar ve ahaliyi toplar. Mübârek o gün celalli ve heybetli görünür. Elinde koca bir bıçak vardır.
-Ey benim sadık dervişlerim!, Şimdi sizleri kurban etsem gerek. Haydi sıraya dizilin, girin çadıra!
Ortalık bir anda boşalır. Sadece biri kadın, iki âşık gelir, takdire şâyan bir teslimiyetle boyunlarını uzatırlar. Hacı Bayram hazretleri memurlara döner
-Bu ikisini yazın, başka talebem yok!, der
Gerisi vergilerini de öderler, askere de giderler.
 

beyazz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
48
TACETTİN SULTAN
TEZVEREN SULTAN
KAR YAĞDI SULTAN
YÖRÜK BABA
ZEYNEL ABİDİN HAZRETLERİ
SECCADE SULTAN
GÜL BABA
ABALI BABA

ANKARA;DA daha çok evliya var ama şimdilik bu kadarı aklıma geliyor .ALLAH ŞEFAATLERİNE KAVUŞMAYI NASİP ETSİN :ALLAHA EMANET OLUN
 

gönül saray

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Ara 2007
Mesajlar
52
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Selamünaleyküm.hafize Annem çok Güzel Bir şey Başlatmişsin Allah Razi Olsun.bende Iznikte Oturuyorum.ve Bursa Ya Sik Sik Geliyorum.iş Icabi Geçici Göreve.ama Dayimlar çekirge De Teyze Oğlu Emirsultan Türbesinin Hemen Arkasi.ve Emirsultani çok özlüyorum.sürekli Gideyim Orada Kalayim Ayrilmak Istemiyorum.izniktede Abdülvahap Sancaktari Hz. Var.ve Daha Pek çok Türbe Var.inşallah Ayrintili Bilgi öğrenip Sizlere Aktaracağim.allaha Emanet Olun.slm.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Selamünaleyküm.hafize Annem çok Güzel Bir şey Başlatmişsin Allah Razi Olsun.bende Iznikte Oturuyorum.ve Bursa Ya Sik Sik Geliyorum.iş Icabi Geçici Göreve.ama Dayimlar çekirge De Teyze Oğlu Emirsultan Türbesinin Hemen Arkasi.ve Emirsultani çok özlüyorum.sürekli Gideyim Orada Kalayim Ayrilmak Istemiyorum.izniktede Abdülvahap Sancaktari Hz. Var.ve Daha Pek çok Türbe Var.inşallah Ayrintili Bilgi öğrenip Sizlere Aktaracağim.allaha Emanet Olun.slm.

Aleyküm selam İznikte de yatırların olduğunu duydum ama gitmedim inş senden öğreniriz A.E.O
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
Emirsultan H.z

Emirsultan H.z

hak.gif

EMİR SULTAN (K.S)HAYATI
ve
MENKIBELERİ

Besm.gif



HAYATI
İşte bu büyük insanlardan birisi de Emir Sultan Hazretleridir. Gönüllere huzur veren İslam’ın yeryüzüne yayılması mücadelesinde Anadolu asker fatihleri yanında alp-erenler diye bilnen (Ahmet Yesevi, Yunus Emre gibi) tasavvuf erbabı alim ve arif kişilerin, mü’min ve mü’tekit sanatkarların da büyük rolü vardır. Bunlar Anadolu’nun iknci fatihi ve gerçek anlamda Anadolu’yu aydınlatanlardır.

1367’de Buhara’da doğup, 1429’da Bursa’da vefat eden Emir Sultan Hz.leri iyi bir tahsil ve terbiye görmüş, ilmini artırmak ve hac vazifesini yapmak için Mekke-Medine’ye gitmiş, Hz.Hüseyin'in neslinden, peygamber sülalesinden olduğu haber verilen yüce bir velidir. Yıldırım Bayezid'e damat olmuş, İslam'ın hükümlerini, O'na karşı söylemekten hiç çekinmemiş, idaresinde adaletli davranmasını ve İslam birliğini kurmayı öğütlemiş, Anadolu Türk Beylikleri arasındaki dostluk, kardeşlik, birlik ve beraberliği, sulh ve sükunu sağlamakla kendisini manen görevli hissetmiş ve bunun için çalışmlış, yanında yolunu izleyen müridleriyle birlikte bunları ziyaret edip düşüncesini anlatmış, birlikten kuvvet doğar demişti. Her ikisi de müslüman olan, Timur ile Yıdırm'ın savaşmaması, müslüman kanının dökülmemesi için çok gayret etmiş ama takdiri ilahi muvaffak olamamıştı.1402 Ankara Savaşı’nda Timur tarafından esir edilmiş, Timur'la görüşmüş, Timur O'nun ilmine, irfanına ve güzel ahlakına hayran olmuş Bursa'ya dönmesine izin vermişti. Yıldırım Bayezit, Çelebi Mehmet ve 2. Murat dönemlerinde yaşayan Emir Sultan Hz.leri, II. Murat zamanında da Osmanlı Sarayı’nda saygı görmüş, padişaha kılıç kuşatmş, 1422 İstanbul kuşatmasına beşyüz kadar müridiyle bizzat katılmış, ordunun manevi gücü ve desteği olmulştu. Anadolu'nun müslümanlaşmasında Emir Sultan, sözleri ve öğütleriyle Anadoluya aydınlık getiren, özü sözü doğru bir mürşidi olmuştu.

Hergün yüzlerce insanın ziyaret ederek gönüllerini yıkayıp, ruhlanı serinlettikleri Emir Sultan'ın türbesi ve Camii eşi Hundi Hatun tarafından yapılmıştır. 1795'te zelzeleden zarar gördüğü için 3. Selim tarafından yeniden yaptırılan ve çevresi medrese, hamam, ,misafirhane gibi hayır müesseseleriyle donatılan türbede Emir Sultan Hz.leri ile birlikte hanımı Hundi Hatun, iki kızı ve oğlu Emir Ali bulundurmaktadır.

Kaynaklada da İmralı Adası'nın adını Emir Ali'den aldığı yazılmaktadır. Rivayete göre Emir Ali Bursa'nın Timur tarafindan işgali sırasında, Timur'un adamlan tarafından kandırılarak İmralı adasına kaçrılmış, etrafına topladığı epeyce bir güruhla birlikte Osmanlı Devleti aleyhine çalıştırılmıştı. Oğlunun bu durumu kendisine haber verildiğinde Emir Sultan Hz.leri onun ölümü için dua etmiş ve Yadigarı Şemsi adlı kitapta verilen bilgiye göre ölümü o gece vuku bulmuştu. Cenazesi daha sonra annesi tarafından Bursa'ya getirilerek babasının yanına bu türbeye defnedilmişti. Devletin selameti için evladını feda edebilmek ne yüce duygu, ne büyük mürüvvet ya Rab!.. İşte büyük insan ve işte büyük insana yakışan hareket...

YETİŞME TARZI


Emir Sultan Hz.leri ilk tahsilini her şeyiyle müsüimanlığın yaşandığı aile ocağında görmüştür. O'nun ilk hocası yukarıda vasıflarını saymaya çalıştığımız Allah Rasulünü kendisine rehber edinmiş bulunan babası Emir Külal Hz.leridir. Emir Külal Hz.leri, daha küçük yaşta, yedi yaşında iken annesi vefat edip öksüz kalan oğlu Muhammed Şemseddin'in örnek bir insan olarak yetişmesi için elinden gelen gayreti gösteriyordu. O, oğlunu İslam Dininin özünde var olan ve tasavvufun esaslanndan sayılan, yüksek insan sevgisi ile yetiştirmeye çalışıyordu.

İşin ilim ve ahlak yönünü ihmal ettneyen Emir Külal Hz.leri bunun yanında O'nun dünyalığıni da ihmal etmiyordu. O'nu namerde muhtaç, etmemek için elinden gelen gayreti sarfediyordu. Oğluna kendi mesleği olan çömlekçiliği öğretiyordu. Böylece dinimizin dünya-ahiret dengesini ihmal etmemiş oluyordu. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalşırken hemen ölecekmiş gibi ahiretiniz için çalışın." hikmetini oğlu üzerinde gösteriyordu. Zira O, biliyordu ki, gerçek müslümanlar "Dünyada kalacağınız kadar dünya için, ahirette kalacağınız kadar ahiretiniz için çalışın." hadis-i peygamberini unutmayan ve hayatlanni buna göre ayarlayarak yaşayanlardır. Terazinin bir kefesini alabildiğine doldururken diğerini boş bırakmak, ayrılacağımız yeri alabildiğine tamir ederken mutlaka gideceğimiz yerimizi tahrif etmek akıllı ve hesabnı bilen kişilerin işi değildir.
Emir Külal Hz.leri insanları seviyor ve onlara, hizmet etmekten haz duyuyordu. İnsanoğlu yaratılmışların en seçkinidir; sevilmeye, hizmet edilmeye, musamaha gösterilmeye layıktır inancına sahipti. Yine O biliyordu ki, insanoğlu titizlikle terbiye edilip, yetiştirilirse Cevher saçan hikmet sahibi birisi olur. İhmal edildiği zaman ise başıboş vahşi bir canavar haline gelir. Allah (cc) insanoğlunu her ortama uyabilme kaabiliyetinde yaratmıştır. Yaratılmışların en mükerremi, en mükemmeli, en iyisi olan insan, eğer eğitilmez, elinden tutulup doğru yol gösterilnez ise alçaklarm en alçağı durumuna düşebilecek yaratılıştadır.
İşte bu ince sırrı çok iyi bilen Emir Külal Hz.leri, adeta oğlunun gelecekte yükleneceği önemli görevleri biliyor ve oğlunu ona göre yetiştiriyordu. İnsanları sevsin; darda, sıkıntıda kalanların yardımına koşsun, insanlara hizmet etmeyi bir ibadet sevgisi ile yapsın diye oğlunun terbiyesine büyük önem veriyordu. Seyyid Emir Külal Hz.leri keşif ehli birisiydi. Keşfi açık olan yüce ruhlu ve ince duygulu kişiler perdeler kalkınca Allah'ın izniyle geleceğe ait görülebilecek olanlan görürlerdi.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
AİLE TERBİYESİ


Hayatta örneği, önderi Hazreti peygamber olan , Şeyh Emir Külal Hz.leri oğlunu iyi yetiştiriyor, onu güzel terbiye ediyordu. O'na para-pul, makam-mevki, şan-şöhret sevgisi değil; Allah sevgisi, peygamber sevgisi ve O'nun ashabının sevgisini ögretiyordu. İyi veya kötü dünyada yapılan her şeyin karşılığını mutlaka görüleceği ahiret inancını öğretiyordu. Çünkü O, biliyordu ki, yetişen nesillerin bozulmalarının sebebi onları ihmal eden, onlara dinlerini, onun farz ve sünnetlerini öğretmeyen ve öğretmeyi ihmal eden babalardır. Emir Külal Hz.leri bu düşünceyi etrafına telkin ediyor ve kendisi de eksiksiz olarak oğlu üzerinde tatbikat ediyordu.


İşte O'nun oğluna verdiği nasihatlardan bir örnek:


Oğlum Peygamberi anandan ve babandan daha çok seveceksin. Soyunla öğünmeyeceksin. Ağzından hiç yalan çıkmayacak; her gününü son gününmüş gibi tamamlamaya çalışacaksın. İlim öğrenecek ve bunda asla üşenmeyeceksin. Ak sakallı yaşlı da olsan kılıç çekmeyi, düşmana karşı cihad etmeyi hiç elden bırakmayacaksın. Selamsız hiçbir topluluğa girmeyeceksin. Nikahsız kadınla oturmayacaksın. Hadisler sana yol gösterecek; Hazreti Kur'an ise senin rehberin olacak. Oğlum! hayat her şeyi ve her yanıyla senin için bir mekteptir. Hayra koş; kötülükten kaçın. Unutma ki en büyük silahın Hz. Allah'a ettiğin duan olacaktır."

Babasının bütün bu işleri yaparken bir an bile Allah’ı zikretmeden, O’nu düşünmekte geri durmadığını, gafil olmadığını görüyordu. Kısaca O, daha çocuk yaşta iken kafa kafaya veren çömleklerle beraber, babası etrafında halka halka olup; İlimden, irfandan, hikmetten, saadetten bahseden dervişleri birlikte görüyordu. Dünya ile ahireti bir yürüten, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışırken hemen ölecekmiş gibi ahiret için hazırlık görmeyi ihmal etmeyen, madde ile manayı, birlikte yürüten manevi bir hatayı teneffüs ederek büyüyordu.Bu manevi baharda güller açacaktı, bülbüller ötecekti.


Neden Şemseddin de bir bülbül olmasındı? İslam’ın gül bahçesinde şakımasındı? Demirci dükkanında bulunan is kokusu, misk satan attarın yanında bulunana misk kokusu siner derler. Küçük Muhammed Şemseddin misk kokusu ile yetişiyordu. Hakkın istediği şekilde dünya ahiret dengesini alarak, dünyada ahiret hayatını kazanmak, Allah'a kul olmak. O'nun rızasına uygun olarak yaşamanın huzur ve mutluluğun kaynağı olduğu şuuruna ermiş bulunarak yetişiyordu.

Evet küçük Şemseddin geleceğin gönüller sultanı, Emir Sultan Hz.leri babasının irşadı ile zor olana talip olmuş,mayasındaki olgunlukla asil cevherini işletecek, süsleyecek olgunlukların elde edilmesine gayret etmiştir. Emir Sultan Hz.leri daha küçük yaşlarda iken Allah tarafından manevi yüceliklere eriştirilmiştir. Daha o yaşlarda iken yüce bir şahsiyet olacağına kesin gözüyle bakılır olmuştur.

BABASININ VEFATI


Emir Sultan Hz.lerinin küçük yaşta (yedi yaşında) anası ölmüş öksüz kalmıştı. Onsekiz yaşlarında iken de, kendisinin ilim, irfan kaynağı, hayatta maddi olarak tek dayanağı babası Seyyid Emir Külal Hz.lerini de kaybetmişti. Bebek yaşta öksüz kalan Emir Sultan Hz.leri şimdi de babasının vefatıyla yetim kalmıştı.
Bir süre babasının yakın dostları ve özellikle Seyyid İsa’nın yanında kalmış, O'nun ve arkadaşlarının sohbetlerine, derslerine devam etmiştir.
Zahiren yalnız kalan Muhammed Şemseddin’i, Buhara’nın arifleri, alimleri, şeyhleri ve baba dostları yalnız bırakmıyorlardı. Kendi sohbet halkalarında O'na da yer veriyorlar; yetişip daha da olgunlaşması için gerekli titizliği gösteriyor; kendilerine tevdi edilen bu kıymetli emaneti babasının arzusu doğrultusunda yetiştirmeye çalışıyorlardı. Bu arada Muhammed Şemseddin’in baba mesleği çömlekçiliğe devam ettiğini, babasından gördüğü dünya ahiret dengesini ihmal etmediğini de görmekteyiz.
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
HAC YOLCULUĞU

Küçük yaşta bazı kerametlerinin halk arasında yayılmasından ve kendisinden bahsedilmesinden rahatsız olan Emir Sultan Hz.leri hac vazifesini yerine getirmek için Hicaz’a gitmek üzere Buhara’dan ayrılmaya karar veriyor. Maksadı, insanların şöhret nevinden sözlerinden kurtulmak ve belki de fırsatını bulursa Medine’ye mücavir olarakyerleşmektir.

Büyük zatlar, yaptıklarını sırf Allah rıası için yaparlar Şöhretten, reklamdan nefret ederler. O da böyle yapıyor. Evliyadan olduğu halk arasında yaygınlaşmıştı. Gördüğü rüyada da Mekke-Medine’ye gitmesi söylenmişti. Bunun üzerine Emir Sultan Hz.leri, “tebdili mekanda ferahlık varır. Hikmetli sözüne uydu. Bir takım manevi işlerin de rehberliğinde hac kervanıyla yola düştü. Ahbabı yaranı ve baba dostlarıyla helallaşıp, vedalaşmayı ihmal etmedi. Kendisini uğurlayanlar arasında Seyyid İsa da vardı. Sade bir şekilde yapılan bu uğurlama merasiminde O’nun Emir Sultan Hz.lerine gerekli nasihat ve hayır dualarını esirgemediğini de görüoruz.

Dualarla hac kervanına katılan Emir Sultan Hz.leri Merv, Nişabur, Isfahan, Bağdat ve Basra üzerinden geçip, çölleri aşarak Mekke-Medine’ye ulaşır. Kabe-i Muazzama'yı ziyaret edip, Hac vazifesini, yaptıktan sonra tekrar Medine’ye döner. Niyeti oraya yerleşmek, geriye dönmemektir. Dedesi Allah resulü Hz. Muhamed (S.A.V.)’in Ravza-i Mutahhara’sı, tertemiz kabri etrafında, O’nun manevi huzurunda, O’ndan feyz alarak huzurlu bir hayat yaşamaktır.

Bu maksatla orada ikamet etmeğe başlar. Hac kervanı ile geriye dönmez.
Günler geçmekte, yirmi yaşlarındaki Peygamber aşığı genç, dinamik ve mütevazi Emir Sultan Hazretleri, yeni dostlar edinmekte, huzurlu ve cennet hayatı gibi tatlı bir hayat yaşamaktadır. Alimlerle, ariflerle Allah dostu, Resulullah aşığı muhterem kişilerle sohbet etmekte, onların sohbetlerine katılıp ilim ve irfanını o manevi havayı teneffüs ederek, aileden almış olduğu sağlam İslami terbiye ve edep doğrultusunda her gün daha da ilerlemekte idi.
Gerçek Hak erleri, Allah’ın veli kulları kendilerini gizlerler. Sırlarının bilinmesini istemezler. Kendilerini tanıtmazlar. Sırları halk arasında yayılınca bulundukları yerden yerlere giden nice veliler vardır. Emir Sultan Hazretleri de Medine de gördüğü bir rüya üzerine Anadolu ya geldi ve Bursa’ya yerleşti.


EMİR SULTAN HAZRETLERİ
BURSADA

Günlerce süren bu uğurlu kafilenin yolculuğu Bursa'da sona eriyordu. Sene 1389. Devrin padişahı Yıldırım Bayezid, Alimleri, din adamlarını. seven, onlara hürmet gösteren Yıldırım Bayezid. Daha sonraları, Emir Sultan Hz. lerine kaympeder olacak olan Yıldırım Bayezid. Kafile, Bursa’nın doğu kısmında o günkü adıyla, Gökdere vadisinde bir savmaya yerleştirilir.
Buhara’dan Mekke-Medine'ye, oradanda yüklenmiş olduğu manevi bir görevle, günlerce süren yolculuktan sonra Bursa'ya yerleşen Emir Sultan Hz.leri, gözden ırak bir hayat yaşamayı bir müddet denemiştir. Ancak Bursa'nın müslüman halkı bu cevheri keşfedip çıkarmayı başarmıştır.

Allah (cc) Hazretleri bir kulunu sever ve sevdirimek isterse, insanların kalbine onun sevgisini yerleştirir. Kişi gerçek anlamda Allah (cc)'i sever ve ona gönülden bağlanırsa, Allah (cc) da o kulunu sever ve kullarına da sevdirir.
İşte gerçek anlamda Allah'ı sevip 0'na kul olan Emir Sultan Hz.lerini kısa sürede herkes tanımış ve sevmişti. Bu, öyle bir sevgi ki; eskilerin tabiriyle ivazsiz, garazsiz sırf Allah rızasi olan bir sevgi. Avam havas, fakir-zengin, devlet adami esnaf, talebe, hoca herkes O'nda sevgi ve muhabbetle bahsediyor; O'nun hizmetinde bulunmayı zevkli bir, görev kabul ediyorlardi.

Hatta sonraları Osmanlı devletinin ilk şeyhül islamı Mola Fenari’nin de dikkatini çekmiştir, bu genç gönüller Sultanı’nın durumu. Molla Fenari o zaman Bursa kadısıdır. Sadreddin Konyevi’nin ana tarafından akrabasıdır. Alim ve faziletli birisidir. Kısaca O, Molla Fenari dahil, alim-fazıl, devlet ricali dahil herkesin kendisinden sitayişle bahsettiği bir kimse haline gelmiştir.
Evet O, Bursa’nın ufkuna bir güneş gibi doğmuştu. O, Bursa’ya gelince manevi kandiller, ışıklar sönmüştü; ama O, Bursa’nın bir ışığı, nuru, güneşi olmuştu. Halk gruplar halinde O’nun ziyaretine gidiyordu. Sohbetlerinden istifade ediyor ve tanımayanlara tanıtmakta birbirleriyle adeta yarış ediyorlardı. Bu manevi feyz çeşmesinden her müslümanın kana kana içmesi için yarışıyorlardı. Hülasa Seyyid Muhammed Şemseddin Buhari Bursa ve yakınlarında kısa sürede tanınıyor ve gönüllerde Emir Sultan olarak taht kuruyordu.
 

EBH

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 May 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Benim Kizimda Malcilar Da Okudu O Zaman Orta Okuldu Liseyi De Atatürk Lisesinde Okumuştu Kizimin Adi Yasemin 76 Doğumlu Kizim şimdi Yeni Alişveriş Mağazasi Açildi Kipa Da Boynerde Kozmetikte çalişiyor Hemen Girişte :H


S.A.
BEN DE 80 DOĞUMLU ATATÜRK LİSELİLERDENİM...


BİZDEN BİR ÖNCEKİ DÖNEM ATATÜRK LİSELİLERİN HİKAYELERİ ÇOK İLGİNÇTİR..
HATTA SIRF BU YÜZDEN ATATÜRK LİSESİ BURSA DA ÇOK POPÜLERDİR..
BİZİM DÖNEMDE BİRAZ SULAR DURULSA DA HALA BAZI İYİ -KÖTÜ GELENEKLER DEVAM ETMEKTEDİR...
AYRICA BEN BURSA NIN FETİH KAPISINDA İKAMET EDİYORUM..HER YÜZ METREDE BİR ,BİR TÜRBE VAR.

BURSALI ÜYELER BU KONUDA ÇOK ŞANSLI..VELİ SAYISININ 70000 OLDUĞU SÖYLENİYOR...

PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER..
 

hafize

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2006
Mesajlar
14,020
Tepki puanı
23
Puanları
36
Yaş
69
Konum
BURSA
S.A.
BEN DE 80 DOĞUMLU ATATÜRK LİSELİLERDENİM...


BİZDEN BİR ÖNCEKİ DÖNEM ATATÜRK LİSELİLERİN HİKAYELERİ ÇOK İLGİNÇTİR..
HATTA SIRF BU YÜZDEN ATATÜRK LİSESİ BURSA DA ÇOK POPÜLERDİR..
BİZİM DÖNEMDE BİRAZ SULAR DURULSA DA HALA BAZI İYİ -KÖTÜ GELENEKLER DEVAM ETMEKTEDİR...
AYRICA BEN BURSA NIN FETİH KAPISINDA İKAMET EDİYORUM..HER YÜZ METREDE BİR ,BİR TÜRBE VAR.

BURSALI ÜYELER BU KONUDA ÇOK ŞANSLI..VELİ SAYISININ 70000 OLDUĞU SÖYLENİYOR...

PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER..


ALEYKÜMSELAM HEMŞERİM Gerçekten bursalı olmak bir ayrıcalık evliyalar şehride denilebilir o havayı solumak o mübareklerle beraber hissediyor insan kendini BURSALILAR çoğalıyor çok güzel A.E.O:H
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt