nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İhtiras, sözlük anlamı itibariyle, şiddetli arzu, aşırı heves, istek, gözün ve gönlün doymaması demektir. Hırs da, bir şeye aşırı düşkünlük, şiddetli istek anlamındadır.
İnsanın bedeni, birbirine zıt olan dört türlü maddeden yaratılmıştır. Her çeşit madde, başka şeyler istemekte ve başka şeylerden kaçmaktadır. İnsanın şehvani istekleri, bedenden doğmaktadır. Gadab etmesi, istememesi de bedenden ileri gelmektedir. Hayvanlarda da şehvet, gadab, hırs, hased vardır. İnsanın hayvana benzeyen tarafı, hayvani ruhtan ileri gelen şehvet, gadab ve hırs gibi kuvvetlerdir. Bu kuvvetler, hayvanlarda, insandan daha kuvvetlidir. Şehvet, insanın kendine tatlı gelen şeyleri isteme kuvvetidir. Bunun orta miktarına iffet, namus denir. İnsan, tabiatının muhtaç olduğu şeyleri, İslamiyet’e ve insanlığa uygun olandan yani lüzumundan fazla isterse, yaparsa buna, hırs ve fücur denir. O zaman insan, helal, haram demeden, her istediğini elde etmeye çalışır. Başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplar. Bu sebeple Peygamber efendimiz; (Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından daha çoktur) buyurmuşlardır.
İmam-ı Gazali hazretleri de; “Hırslı insan, helal haram demeden her istediğine kavuşmak, başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplamak, ister. Hırs veya tamah, kalb hastalıklarındandır. Hırs ve tamahkârlığın en kötüsü insanlardan bir şeyler beklemektir” buyurmuştur.
Habib bin Salim Rai hazretleri, Selman-ı Farisi hazretlerinin sohbetine kavuşmuş, Tabiinden bir zattır. Bu zat, koyunlarını Fırat Nehri kenarında otlatır ve insanlardan uzak yaşardı. Büyüklerden biri şöyle nakleder:
“Bir gün onun yanına uğramıştım. Namaz kılıyordu ve koyunlarını da, kurtlar otlatıyordu. Kendi kendime, ‘bu ihtiyar zatı ziyaret edeyim, büyüklüğünü görürüm’ diyerek bekledim. Namazını bitirince, ona selam verdim ve bana;
- Ey oğul niçin geldin, dedi.
- Ziyaret için geldim, dedim.
- Allahü teâlâ sana hayırlar versin, dedi.
- Efendim, kurtlarla koyunları bir arada görüyorum deyince;
- Koyunları güden, Allahü teâlâ ile beraberdir de, onun için böyledir, buyurdu. Ağaçtan bir kabı vardı. O kabı bir taşın altına tuttu. Taştan biri süt, biri bal olmak üzere iki çeşme akmaya başladı.
- Efendim, bu dereceye ne ile kavuştunuz, dedim.
- Muhammed aleyhisselama tabi olmakla kavuştum, dedi. Sonra;
- Ey oğul, Musa aleyhisselamın kavmi, Ona muhalefet ettiği halde, hare taşı onlara su verdi. Derecesi Musa aleyhisselamdan yüksek olan Muhammed aleyhisselama tabi olduktan sonra, taş bana süt ve bal vermez mi, dedi.
- Bana nasihat eder misiniz, dedim.
- Kalbini hırs kutusu ve mideni haram kabı yapma! İnsanoğlu bu ikisinden helak olur. Bu ikisine dikkat eden kurtulur, buyurdu.”
Ebü’l-Abbas-ı Mürsi hazretleri anlatır:
“Mevki sahibi, zengin bir kimse, büyüklerden birisine;
- İhtiyaçlarınızı bildirirseniz, size yardım etmek isteriz deyince o zat;
- Biz iki şeyi emrimiz altına aldık, onlar bizim esirimiz, kölemiz oldu. Siz ise, o iki şeyin esirisiniz ve onlar size hükmediyor. Biz, o iki şeyi kahrettik, sizi ise, o iki şey kahretti. O iki şeyden birisi şehvet, diğeri ise hırstır. Şehvet; nefsin aşırı ve zararlı istekleridir. Hırs ise, azgınlık, kızgınlık, sonu gelmeyen arzu demektir. Yani siz, benim kölelerimin kölesisiniz. Kölelerimin kölesi olan birine, ihtiyaçlarımı bildirip, ondan fayda ve menfaat beklemem doğru olur mu? buyurur.”
Netice olarak, bir şey için olan hırs ve gayret, o şeye olan sevginin neticesidir. Bu sebeple ihtiras, gafillerin kalbinde şeytanların sultanıdır. Hatim-i Esam hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Şu üç halde iken ölümün sizi yakalamasından sakının! Kibir, hırs ve böbürlenme. Allahü teâlâ, kibirleneni zelil etmeden, gururlananı aç ve susuz bırakmadan, hırslı kimseyi de idrar ve necasetin içinde bırakmadan ruhunu almaz, bu dünyadan ayırmaz.”
İnsanın bedeni, birbirine zıt olan dört türlü maddeden yaratılmıştır. Her çeşit madde, başka şeyler istemekte ve başka şeylerden kaçmaktadır. İnsanın şehvani istekleri, bedenden doğmaktadır. Gadab etmesi, istememesi de bedenden ileri gelmektedir. Hayvanlarda da şehvet, gadab, hırs, hased vardır. İnsanın hayvana benzeyen tarafı, hayvani ruhtan ileri gelen şehvet, gadab ve hırs gibi kuvvetlerdir. Bu kuvvetler, hayvanlarda, insandan daha kuvvetlidir. Şehvet, insanın kendine tatlı gelen şeyleri isteme kuvvetidir. Bunun orta miktarına iffet, namus denir. İnsan, tabiatının muhtaç olduğu şeyleri, İslamiyet’e ve insanlığa uygun olandan yani lüzumundan fazla isterse, yaparsa buna, hırs ve fücur denir. O zaman insan, helal, haram demeden, her istediğini elde etmeye çalışır. Başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplar. Bu sebeple Peygamber efendimiz; (Mal ve şöhret hırsının insana zararı, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından daha çoktur) buyurmuşlardır.
İmam-ı Gazali hazretleri de; “Hırslı insan, helal haram demeden her istediğine kavuşmak, başkalarının zararına da olsa, beğendiği şeyleri toplamak, ister. Hırs veya tamah, kalb hastalıklarındandır. Hırs ve tamahkârlığın en kötüsü insanlardan bir şeyler beklemektir” buyurmuştur.
Habib bin Salim Rai hazretleri, Selman-ı Farisi hazretlerinin sohbetine kavuşmuş, Tabiinden bir zattır. Bu zat, koyunlarını Fırat Nehri kenarında otlatır ve insanlardan uzak yaşardı. Büyüklerden biri şöyle nakleder:
“Bir gün onun yanına uğramıştım. Namaz kılıyordu ve koyunlarını da, kurtlar otlatıyordu. Kendi kendime, ‘bu ihtiyar zatı ziyaret edeyim, büyüklüğünü görürüm’ diyerek bekledim. Namazını bitirince, ona selam verdim ve bana;
- Ey oğul niçin geldin, dedi.
- Ziyaret için geldim, dedim.
- Allahü teâlâ sana hayırlar versin, dedi.
- Efendim, kurtlarla koyunları bir arada görüyorum deyince;
- Koyunları güden, Allahü teâlâ ile beraberdir de, onun için böyledir, buyurdu. Ağaçtan bir kabı vardı. O kabı bir taşın altına tuttu. Taştan biri süt, biri bal olmak üzere iki çeşme akmaya başladı.
- Efendim, bu dereceye ne ile kavuştunuz, dedim.
- Muhammed aleyhisselama tabi olmakla kavuştum, dedi. Sonra;
- Ey oğul, Musa aleyhisselamın kavmi, Ona muhalefet ettiği halde, hare taşı onlara su verdi. Derecesi Musa aleyhisselamdan yüksek olan Muhammed aleyhisselama tabi olduktan sonra, taş bana süt ve bal vermez mi, dedi.
- Bana nasihat eder misiniz, dedim.
- Kalbini hırs kutusu ve mideni haram kabı yapma! İnsanoğlu bu ikisinden helak olur. Bu ikisine dikkat eden kurtulur, buyurdu.”
Ebü’l-Abbas-ı Mürsi hazretleri anlatır:
“Mevki sahibi, zengin bir kimse, büyüklerden birisine;
- İhtiyaçlarınızı bildirirseniz, size yardım etmek isteriz deyince o zat;
- Biz iki şeyi emrimiz altına aldık, onlar bizim esirimiz, kölemiz oldu. Siz ise, o iki şeyin esirisiniz ve onlar size hükmediyor. Biz, o iki şeyi kahrettik, sizi ise, o iki şey kahretti. O iki şeyden birisi şehvet, diğeri ise hırstır. Şehvet; nefsin aşırı ve zararlı istekleridir. Hırs ise, azgınlık, kızgınlık, sonu gelmeyen arzu demektir. Yani siz, benim kölelerimin kölesisiniz. Kölelerimin kölesi olan birine, ihtiyaçlarımı bildirip, ondan fayda ve menfaat beklemem doğru olur mu? buyurur.”
Netice olarak, bir şey için olan hırs ve gayret, o şeye olan sevginin neticesidir. Bu sebeple ihtiras, gafillerin kalbinde şeytanların sultanıdır. Hatim-i Esam hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Şu üç halde iken ölümün sizi yakalamasından sakının! Kibir, hırs ve böbürlenme. Allahü teâlâ, kibirleneni zelil etmeden, gururlananı aç ve susuz bırakmadan, hırslı kimseyi de idrar ve necasetin içinde bırakmadan ruhunu almaz, bu dünyadan ayırmaz.”
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.