Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İfade Özgürlüğü (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
İfade Özgürlüğü
Bir şeyi özgürce ifade etmek; düşünülen, hissedilen, bilinen, öğrenilen bir şeyin, özgürce dışa vurulması, belirtilmesidir.
Orta çağlarda, günümüz Avrupa ülkelerine hükmeden krallar, kiliseyle birlikte halka, eğitimcilere, bilim adamlarına, düşünürlere baskı uygulamaktaydılar. Bilimsel meseleler dahil bir çok hususta, yönetimin ve kilisenin görüşüne aykırı, yazılı veya sözlü fikir beyan edenlerin kitapları yakılmakta, hatta sırf bu yüzden hapsedilmekteydiler.
Mesela; Galileo 1633 yılında, sırf, dünyanın güneşin etrafında döndüğünü iddia ettiği için ev hapsine çarptırılmış ve hayatının geriye kalanını bu şekilde geçirmiştir.
Batı Avrupa halkları bu baskılar ve zulümlere daha fazla katlanamayarak kralı devirmişler, laik ve demokratik sistemi benimseyerek kiliseyi dünya işlerinden uzaklaştırmışlardır. Asırlardır fikirlerini açıkca ifade edememekten muzdarip halk, yeni kurulan devletleri "özgürlükler" üzerine temellendirmekle ifade özgürlüğünü garanti/koruma altına almaya çalışmışlardır.
Fransa'da 26 Ağustos, 1789'da çıkan; İnsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi'nin 11'inci maddesi: "Düşüncelerin ve fikirlerin özgürce paylaşılması; insanın en mühim haklarından biridir. Her vatandaş özgürce konuşmalı, yazmalı ve yayımlamalı, muhafaza etmeli (gerekliyse) kanunların sunduğu olanaklarda özgürlüğünün çiğnenmesine cevap vermelidir."
Ardından dünyanın dört bir yanında, buna benzer kanunlarla ifade özgürlüğü kabul görmüştür.
Avrupa Birliği'nin 2000 yılında yayımlanan temel kanunlarının 11'inci maddesi: "-1. Herkesin ifade özgürlüğü vardır. Bu hak; insanların fikirlere sahip olma ve bilgiyi halk otoritesi olmadan, sınırsızca alma ve verme hakkını tanır. -2. Özgürlük ve basın kuruluşların çoğulculuğuna saygı duyulmalıdır."
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı Kararıyla ilan edilmiş İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, madde 19: "Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir."
Amerika Birleşik Devletleri'nin 15 Aralık 1791'de çıkan, anayasasının bir numaralı kanunu:
"Kongre, din kurumuna saygı göstermeyen, dinin serbestçe uygulanmasını engelleyen ya da ifade ve basın hürriyetini ortadan kaldıran veya barışçı bir şekilde toplantı yapma hakkını ve şikayetlerinin düzeltilmesi için hükümete dilekçe verme hakkını engelleyen hiçbir kanunu çıkaramaz."
1982 yılının Çin Anayasası'nın 35'inci maddesi: "Halkın Çin Cumhuriyeti vatandaşları ifâde, basın, birleşme, ortaklaşma, ilerleme ve gösterme özgürlüğünden zevk alır."
7 Kasım 1982'de kabul gören Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 25'inci maddesi: "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz."
Ne varki bu kadar kutsal görülen ifade özgürlüğü, her toplumda sınırlandırılmakta, zıt görüşlerin, aykırı fikirlerin ifadesi yasaklanmaktadır. Hatta bu hususta kanunlar çelişmektedir. Mesela; T.C.'de Anayasanın yukarıda belirtilen kanunu, halka ifade özgürlüğü sunarken, başka bir bendi veya ceza kanununun başka bir kanunu da, buna izin vermez. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. maddesi: "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
Kanunların çelişkili olmasının yanı sıra, ifade özgürlüğü belli kesimlere uygulanmaktadır. Özellikle Müslümanların yaptıkları gösteriler, kurdukları siyasi İslami partiler, yazdıkları İslami literatür, Batı'nın hayata bakışına zıt İslami fikirler beyan ettikleri takdirde ateş hattına alınmaktadırlar.
Peygamberimizi (sav) aşağılayan karikatür, İslam'a saldıran Fitne filmi gibi İslam'ın mukaddesatına yapılan doğrudan saldırılara Ümmetin verdiği tepkiler dahi Batı'nın gözünde cahillik, geri kafalılık, çağdışılıktır.
İfade özgürlüğünün ütopya olduğu kanunların çelişkilerinden ve bu çifte standarttan anlaşılmaktadır. Bu tek yönlü ifade özgürlüğü anlayışının aslında gizli bir arka planı vardır. İfade özgürlüğü, İslam topraklarında Kapitalizmi yayma aletlerindendir. Batı, mesela medya vasıtasıyla, İslam topraklarında kendi hayata bakışını yayabilmek, ideolojisini yerleştirebilmek, İslam ideolojisini aslından uzaklaştırabilmek, İslam'ın terörizme ve şiddete eşit olduğu yalanının propagandasını yapabilmek için ifade özgürlüğünün ardına saklanmaktadır.
İfade özgürlüğü, Batı ve İslamî değerlerin çatıştığı birçok arenadan sadece birisidir. Kapitalizmin vardığı ifade özgürlüğü, dinin devletten ayrılmasının/laikliğin bir meyvesidir. Şöyle ki; laikliğin esası, insanın Yaratıcısının rehberliğini reddedip bizzat kendisinin doğruları ve yanlışları belirleme cürretini göstermesidir. Bu esastan yola çıkarak Kapitalist sistemde bizzat insan, kendi kendine ifade hakkını tanır ve sınırlarını belirler.
Bu durum ise baştan sona Islam'a aykırıdır. Zira Rabb'in (cc) gönderdiği Nur olmadan, insanoğlu kör olur ve yolunu mutlaka sapıtır. Dolayısıyla insan hiçbir fiilinde özgür olmadığı gibi ifadesindede özgür değildir. Ancak, insana kendini ifade etme kabiliyetini veren, Allah (cc) bu hakkın sınırlarını belirler.
Rasulullah (s.a.v.) Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği sahih hadisi şerifte şöyle buyuruyor:
"Her kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa hayır söylesin, yahut sussun."
Hadiste geçen hayır kavramı, İslam veya İslam'ın onayladığı/tasvip ettiği sözlere işaret etmektedir. Yani kulun dilini istediği gibi kullanma özgürlüğü olmadığı gibi sadece hayır konuşmasına cevaz verilmiştir. Şeriatın, kulun kendisini ifade etme kabiliyetini kullanma hususuna getirdiği ölçü ve sınır budur.
Müslüman'ın diline Allah (cc) ideolojik ve siyasi açıdan görev yüklemiş ve bazı haklar tanımıştır.
İslam, bazı durumlarda zulüm ve münkere karşı Müslümanların seslerini yükseltmelerini farz kılmıştır. Rasulallah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir münker görürse onu eliyle değiştirsin, gücü yetmezse diliyle değiştirsin, ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (buğz etsin). Bu ise imanın en zayıfıdır." (Müslim, İman, 70)
Bu hadisi şerifle Müslümanlara, Allah (cc) tarafından zulme karşı seslerini yükseltme hakkı verilmiştir. Aynı şekilde bu hadisle Müslümanlara münkere, münker ideolojilere, bunları uygulayanlara karşı seslerini yükseltme ve bunları değiştirme görevi yüklenmiştir.
Mükellef kılındığımız bu farziyeti yerine getirenler hakkında Rasul (sav) şöyle buyurmaktadır: "Şehitlerin efendisi; Hamza b. Abdulmuttalib ve zalim bir imam karşısında Allah (c.c)'ın hükümlerine bağlanmayı emrettiği için öldürülen kişidir." (Hakim rivayet ettiği Hasen hadis)
Müslümanlar, kendilerine verilen hakkı kullanmak ve görevlerini yerine getirmek isteyince zalim liderleri ve özgürlüklerin bekçisi Batı tarafından susturulmaya çalışılmaktadır. Direnenler anti-terör yasası çerçevesinde tutuklanmakta, işkence görmekte ve şehit edilmektedirler. Fakat unutulmamalıdır ki bu, Yaratılmışların Sahibi'nin (cc) verdiği bir haktır. Müslümanlar zulme karşı seslerini yükseltme görevini, demokratik sistemin kendilerine ifade özgürlüğü tanıdığı için değil, kendilerini ölüme götürse dahi, Allah'ın (cc) emri olduğu için yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu hakkı Müslümanların ellerinden, İslam veya Batı alemindeki hiçbir yönetim alamayacaktır.
Yönetimler tıpkı bugün Orta Doğu'da olduğu gibi bu iradenin karşısında duramamakta, zalim yöneticilerin koltukları sallanmakta ve saltanatları yerle bir olmaktadır.
Müslümanlar zalim idarecilere karşı ayaklanmıştır. Fakat bilinmelidir ki idareciyi zalim yapan, yukarıda geçen hadistede belirtildiği gibi, münkerle yönetmesidir. Dolayısıyla meydanlara dökülen ve hükümetleri deviren Müslüman halkların, zülme karşı seslerini yükseltme haklarına sahip çıkmakta gösterdikleri güçlü iradeyi, münkeri yani bozuk kapitalist rejimleri değiştirip, yerine mağrufu getirmekdede göstermeleri gerekmektedir. Zira zalim idarecilerin koltuklarını terk etmeleri, münkerin yeryüzünden yok olduğu anlamına gelmez. Münkeri yok edecek olan, mağrufun siyasi arenada uygulanması yani Hilafet'tir.
Hilafet'in yönetim sisteminde, İslam devletinin tebaasının haklarını, tutuklama veya işkence veya hapis korkusu olmadan, talep etme ve savunma sistemi mevcuttur. Bunlar ana hatlarıyla şu üç noktada hayata geçirilir: Ümmet meclisi, medya araçları ve siyasi partiler. Bunlarla Ümmete konuşma ve görüş belirtme hakkı sağlanır.
Ümmet meclisi: Seçim vasıtasıyla, İslam devletinin tebaasını temsil eden şahısların (kadın, erkek, Müslüman, gayri Müslim), Rasul'un (sav) örneği doğrultusunda, oluşturduğu bir meclistir. Bu meclis, şura (karar alınmadan önce görüş talep etmek veya dinlemektir). (Halifenin, Ümmet meclisine, kendilerine istişare gerektiren işlerde başvurması) hakkına sahiptir. Allah'ın (cc) Müslümanlara yöneticileri muhasebeyi (karar alındıktan sonra veya iş infaz edildikten sonra itiraz etmektir) farz kıldığından dolayı, Ümmet meclisinin yöneticileri muhasebe (yöneticilerin ve devlet görevlilerinin, politikaları ve kanunları uygulamalarında şeriata uygun davranıp davranmadıklarının muhasebesi) etmesi üzerine vaciptir. Herhangi bir baskı ve engel olmadan görüş belirtme hakkına sahiptir. İdarecilerin karşılık vermeleri gerekir.
Medya: Bağımsız bir organ olarak doğrudan Halifeye bağlıdır. Mesela; gizlenmesi gereken askeri meseleleri Halife belirler.
İslam devleti tabiiyetini taşıyan herkes görsel, işitsel veya yazılı medya aracı kurma hakkına sahiptir. Devletle alakalı, gizli tutulması gereken haberlerin dışındaki haberleri, televizyon, radyo ve gazete gibi medya araçları sunmakta herhangi bir izine tabii değillerdir. Medyayla alakalı Şer'i kanunlar ihlal edildiği takdirde, medya aracının sahibi bundan sorumlu tutulur.
Siyasi partiler: İslam devleti vatandaşlarının, fikirlerini ifade edebilecekleri siyasi parti kurma hakları, Kur'an'ı Kerim'den gelmektedir. Şöyle ki; Allah (cc) en az birtane siyasi partinin olması gerektiğini Müslümanların üzerine farzı kifaye kılmıştır:
"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Ali İmran 104)
Ayeti kerimede, bu grubun görevinin, iyiliği emretmek ve münkerden nehyetmek olduğu belirlenmiştir. Bu genel bir hükümdür. Dolayısıyla bu hüküm, yöneticileri muhasebe etmeyide kapsar. Bu ise siyasi partilerin yapacağı en önemli siyasi iştir.
Evet, seslerini duyurabilmek için Müslümanların, asıllarına yabancı sistemlere ihtiyacları yoktur. Kalkınma önünde engelin ve geriliğin İslam'da, kurtuluşun demokraside olduğunu iddia eden Batı, bilmelidir ki esasında kurtuluş Müslümanların ellerindedir. Zira ifadenin sınırlarını Allah (cc) belirlemiş ve bunu gönderdiği İslam şeriatı, özellikle Ümmet meclisi, medya araçları ve siyasi partilerle koruma altına almıştır.
Velhasıl, Batı'nın pazarlamaya çalıştığı ifade özgürlüğü şişirilen bir balon, ütopyadır. İnsanın, dilini pervasızca istediği yöne eğip dönderebileceğini düşünmesi ise büyük bir cahilliktir. Zira insanoğlunun söylediği her söz iki melek tarafından kayıt altına alınmaktadır. İnsan söylediği her sözden sorumludur ve mutlaka bundan hesaba çekilecektir.
"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın." (Kâf 18)
Rasul (sav) şöyle buyurmuştur: "Kişi, Allâh'ın rızasına uygun bir söz söyler ve buna kalbinde bir önem vermez. Ancak Allah Teâlâ bu sözden dolayı onu pek çok derece yükseltir. Yine kişi, Allah Teâlâ'yı öfkelendiren bir söz söyler ve bunu önemsemez. Fakat bu söz sebebiyle cehenneme yuvarlanır." (Buhârî, 6478)
Bu yüzden Rasul (sav), dili kontrol etmenin öneminin altını ısrarla çizmektedir.
Muaz b. Cebel Peygamber Efendimize (sav): 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz söylediklerimizden sorumlu muyuz?' diye sordu. Peygamberimiz (s.a) şöyle cevap verdi:
"Ey Cebel'in oğlu! Annen matemini tutsun! İnsanları burunları üzerine ateşe sürükleyen dillerin mahsulünden başka ne olabilir?" (İbn Mâce, Hâkim)
Allah (cc) dilimizi hayırlara vesile kılsın! Müslümanların sesini, gür bir nida ile İslamı arzulayan, Ümmetin tek sesi haline getirsin... (Amin)
Esma Sıddık
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt