Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İçinden geçeni paylaş... (1 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Dünyada bir kişi yoktur ki hayatında bir kez dahi hayal kırıklığı yaşamamış olsun. Bu kadar çok yaşanan ve değişik şekillerde sıklıkla başa gelen bir durumken hayal kırıklığı neden insanda büyük bir yıkım yaratır?

Aslında bunun o kadar çok nedeni vardır ki; her neden, herkes için farklıdır. Herkesin kendince söyleyecek sözleri, anlatacak hikâyeleri vardır derinlerinde. Fakat bazen iki farklı insanın benzer aynı olayı yaşamalarına rağmen, yaşadıkları hayal kırıklığı karşısında verdikleri tepkinin farklı olması çok düşündürücü değil midir?
Bazen aynı aileden iki kardeş aynı anda travmatik bir olay yaşıyor ve yaşanılan bu olay karşısında bir tanesi yıkılıyor, derinden sarsılıyor, bir diğeri ise bütün aileyi ayakta tutmaya çalışıyor. Yaşanılan şiddetli durumla başa çıkabiliyor ve bir şekilde ayakta kalıyor ve hayatını kaldığı yerden devam ettirebiliyor. Kendinde yaşama gücü buluyor, yaşamak için nedenleri oluyor. Peki neden?
Bu soru Van’da yaşanan büyük depremle beraber zihnimi daha fazla meşgul etmeye başladı. Çünkü kimi insan büyük kayıplar yaşamış olmasına rağmen, hayatını bir yerden devam ettirme gücünü kendinde bulurken, kimi de yaşanan büyük yıkım karşısında hayal kırıklığı, endişe hali, panik atak nöbetleri ve depresyon belirtileri gösterebilmektedir. Bu belirtiler karşısında insan kendini güçsüz, yorgun, yetersiz, hasta gibi hissedebilmektedir…
Bu tarz ruhsal sıkıntıları olan kişinin bağ kurabileceği yakınlarının olması, arkadaşlarının olması, destek alması, zor koşullarda toparlanması için oldukça önemlidir. Eğer kendi için yardım çağrısında bulunabilecek yakınları varsa psikolojik ve ya medikal destek alabilir. Öbür türlü insan kendi yıkımıyla tek başına baş etmekte zorlanabilir.
Bilinen çok önemli bir şey var ki yaşanan büyük deprem karşısında herkesin el ele vererek hiç bir karşılık beklemeksizin yardımlaşması çok muhteşem bir olay. Sanki anne –çocuk arasında kurulan karşılıksız sevgi bağının, makromize edilmiş hali gibi. Çünkü hiç tanımadığımız, kim olduğunu bilmediğimiz insanlara nerede olurlarsa olsun sıkıntıda ise yardım götürme, yaraları sarma, merhamet besleme ve bakımını üstlenme; yönleriyle anaçlık tarafımızın ön plana çıktığı bir toplumuz.
Anaçlık, annelik, merhamet gösteren, bakım veren, onaran, saran, kuşatan gibi birbiri ile bağlantılı ve her birinin bir diğerini anlattığı manidar kelimeler… Yani anneliğe has vasıflar, insanda var olabilecek psikolojik yıkımları onarıyor veya yıkılmadan önleyebiliyor.
Bilinen o ki bir çocuk dünyaya geldiği andan, üç yaşına kadar acizdir. Kendi işini kendi halledemez. Hep yardım ve destek bekler pozisyondadır. Bu acziyeti de, onu kendine bakım veren kişiye karşı önce bağımlı sonra ilerleyen dönemlerde de yarı bağımlı yapar. Çocuğa bakım veren kişi annedir. Anne, kendine has vasıfları ile yardıma ve kendine muhtaç olan çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayabilirse, çocuk iç dünyasında darbe almadan, hayatında karşılaşabilecek büyük ve yaralayıcı olaylar karşısında hayal kırıklığına yelken açmadan yoluna güvenle devam edebilir. Onu huzursuz edebilecek durumlarla baş edebilir ve güçlü olur. Aksine bu dönemde çocuk- anne arasında temel güven ilişkisi kurulmadığında, bu durumun göstergesi de kişinin iç dünyasında baş edilmesi zor bir durum karşısında kendini ilk fırsatta belli eden ruhsal çatlaklarıdır.
Her ne kadar evleri n yıkılması, binaların içinde derin büyük çatlakların olması bizi fazlası ile etkilese de, iç dünyamızda yer alan hayal kırıklıklarının oluşturduğu çatlakların derinliği ve de tamiri kadar zor değildir.
 

ahmet_99

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
1,767
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Allah'ım.. Başlayacağım bu yeni gün için Sen'den hayırlar diliyorum ve bugünün içindeki şerlerden Sana sığınıyorum.. Günah işlemekten, bir kuluna haksızlık etmekten, birisinden zulüm görmekten Sana sığınırım.. Korkaklıktan, tembellikten, acizlikten, cimrilikten, hastalıktan, bunaklıktan, şirkten, kabir azabından ve diğer dünyevi, uhrevi kötü hal ve akibetlerden Sana sığınırım.. Bugün yapacağım bütün işlerin ibadet olmasını nasip eyle Ya Rabbi.. Amin..

Sabah şerifleriniz hayırlı olsun inşAllah...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Hayat; yaşamayı, Mutluluk; gülümsemeyi, sevgi; Haketmeyi, vefa; hatırlamayı, dostluk;paylaşmayı bilen için vardır. Yüreğinizden umut yüzünüzden tebbessüm eksik olmasın... Baharın güneşi bahtına doğsun acılar kederler gönlünden uzak olsun. Tüm güzellikler ve mutluluklar senin olsun... Duygular vardır anlatılamayan, sevgiler vardır kalplere sığmayan, dostluklar vardır hiçbir şekilde yıkılmayan, bazı insanlar vardır asla unutulmayan.... herkeze selamlar ve günaydınlar olsun herkeze güzel bir gün geçirmenizi dilerim...
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
503
Puanları
83
Yaş
45
Ve Aleyküm Selam ve Rahmetüllahi ve Berekatüh.

Maşallah kardeşimz sabah sabah güzel temmeniler
ve dualar dolusu yazılar..
Ellerinize yüreğinize sağlık.

selam ve Dua ile
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Dilekçem: Vicdanımdaki Ürperti, Pişmanlık Tövbedir
Devletler tarafından sık sık yapılan bir uygulama vardır. "Pişmanlık kanunları". Bazen eğitimini aksatmış insanlara "Af" çıkarılır, bir hak daha denir. Bazen hapishanelerdeki değişik suç işlemiş insanlara bir "Af" ilan edilir. Bazen de bu "Af" ilanı öyle bir noktaya gelir ki kanun tanımaz, toplum hayatına neredeyse zehir durumuna gelmiş bir "Terörist" bir eşkıyaya bile "Af" yasaları "Pişmanlık kanunları" çıkarılır. Ve devletin şefkat eli herkesimden insana uzatılır, uzatılmak istenir.

Peki, bu pişmanlık yasaları bize neler hatırlatıyor.

Ben kendimce "Pişmanlık Dilekçesi" ile başvurulan resmi kurumlardaki dilekçe gibi bir "Tövbe Dilekçesi" vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Dünyada pişmanlık dilekçesi vermeyen ya eğitimden okuldan mahrum, ya da hapishanelerde kalıp çıkarılan yasadan yararlanamayacaktı. En fazla 60 – 70 senelik dünya hayatının keyif ve lezzeti eksik olacaktı. Peki, tövbe dilekçesi vermezsek ne olurdu? Allah muhafaza ebedi hayatımızı berbat edebilirdik.

Evet sizi bilemem ama; İşlemiş olduğum günahlardan dolayı, Bende bir kaçkınım, ben de bir asiyim, ben de sahibime başkaldırmışım, "Yok mu bana bir pişmanlık yasası, yok mu bana da bir af?" deyip durmam gerekmez miydi? Nefsimin, arzularımın tutsağıydım. Ben de özgür olmak istiyordum. Bir kuş gibi, tövbe ve istiğfar kanatlarıyla özgürlük semasına "Rıza" semasına uçabilmeliydim. Olabilirdi. Evet, İstesem yapabilirdim.

Bazen "Sonunda falanca kişi de, Pişmanlık yasasından yararlandı" haberleri duyuyordum. Peki, ümit edilmeyen kişiler bile pişmanlık yasalarından yararlanabilirken, ben niye pişmanlık kanunundan(tövbe) yararlanmayayım? Evet, mahşerde o büyük diriliş gününde, belki benim içinde "Sonunda Turan'da pişmanlık yasasından yararlandı" denilseydi, ne olurdu? Ahh…Ne olurdu…

Pişmanlık yasalarından faydalananlar, itiraflar yaparlardı ve itiraflarına görede cezaları değişirdi. Bende onun huzurunda ellerimi açıp, kusurlarımı görüp onun "Settar" ismine sığınmalıydım. İtiraf edene merhamet ediliyordu. Banada "Erhamürrahimin" merhamet edecekti ve edeceğini müjdelemişti de.

"Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler" (Âl-i İmrân,135)

Bu gibi müjdeler her an için geçerliydi, her yerde de yapılabilirdi. Evet her şeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Kutlu Nebi (s.a.s) "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm anında boğazında hırıltı başlamadıkça, kabul eder" diyordu. Demek elimi çabuk tutmalıydım. Her an ecel aslanı pençesini indirebilirdi. Ben tövbemi, pişmanlığımı her yerde de yapabilirdim, çünkü O "her yerde hazır ve nazırdı". Aracısızda yapabilirdim, çünkü O "her şeyi işitendi"…

Onun affı rahmeti yağmur gibiydi. Her yere yağardı, ama kayaların yağmurdan hissesiz kalması gibi, katı yürekli pişmanlık ateşiyle gönlünü eritmeyenler, bundan nasipsiz kalacaktı.

Bülbül her yere konar mıydı? Ancak pişmanlık ateşiyle günah kirlerinin yandığı, temiz bir gönül bahçesinde af bülbülü işitilebilirdi.

Nerede Of Of diyeceğini bile bilemeyişime OF.

Elimdeki bunca verilenlere şükür edemeyişime OF.

Geçmiş zamanımı ibadet yağmurlarıyla sulamayıp, bir çöl gibi bırakmanın pişmanlığını duyamayışıma OF.

Günahların ızdırabını içimde duyamayışıma OF.

Çeşme gibi çeşmimden(göz) yaşlar akıtmam gerekti. Kutlu Nebinin(s.a.s) "Ürpermeyen kalpten sana sığınırım" dediği gibi, ben de günahlarımı her daim ha
 

Zindanda_Mahkum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Nis 2012
Mesajlar
1,367
Tepki puanı
15
Puanları
88
Konum
Çerkezköy 59
Dinimizin faydalı konularını beraber öğrenebilmemiz çok güzel..

İnşallah burda öğrendiklerimizi ebediyen uygulayabilmek nasip olur.
 

TakeOne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2008
Mesajlar
6,069
Tepki puanı
43
Puanları
48
Konum
Ankara
2 gündür neyden ses çıkartmaya çalışıyorum. Ne zor işmiş yarabbi ! :)
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
56
Konum
istanbul
Rabbim içimizi aşkıyla doldursun..
Öyle bir aşk ki kabımıza sığmamacasına..
Rabbim içimizi, dışımızı düzeltmeyi nasip etsin..
Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek idrak, ilim nasip etsin..
Dosdoğru yolundan şaşırtmasın bizleri..

AMİN AMİN AMİN......
SELAMETLE KALIN.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
32
Allah ım ne güzel maneviyat kokan o yerlere gitmeyi bana da nasip ettin.
her karış toprağı maneviyat kokan,her adımında evliyaullah yatan Bursa..
ve bir tarafı güzelliklerle dolu,diğer yanı kötülüklerden geçilmeyen İstanbul..
sizi iman gözü ile görmek ,1000 yıl öncesine akıp gitmek ne güzel..
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
56
Konum
istanbul
İbret Al Yere Düşen Yaprağa ; O da Senin Gibi Tepeden Bakardı Toprağa ...
 

salavatqetir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2010
Mesajlar
1,596
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
32
resimseli.net_komik_kedi.jpg

Hala böyle tipler var ben şahidim :D
 

salavatqetir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2010
Mesajlar
1,596
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
32
Kelime fukarası gibi göründüğüme bakma,
Ben kelimeler eskimesin diye sustum sana . . . ♥

|duha enes
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Allah'a iman eden kimse, Onu tanıdıkça hem çok sevecek hem de çok korkacaktır. Bu nedenle Onu sevmenin ve ondan korkmanın yolu Onu, sıfatlarını, isimlerini ve eserlerini tanımaktır. Ayrıca ibadetleri yamakla ve günahlardan sakınmakla da artacaktır.

Muhabbetullah, Allah Teâlâ'nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu, kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Safî neşe ve huzura kavuşur. İnsan ruhunu yüksek erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı, Allah sevgisidir.

Cenâb-ı Hak, insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir. Bu sonsuz muhabbet, ancak zât ve sıfatlarıyla nihayetsiz kemâlde bulunan Allah içindir. Yâni, insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah'ı sevmek içindir.

İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl, yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever. Meselâ, bir Müslüman peygamberleri, evliyaları, irfan ve fazilet sahibi zâtları, onlardaki “kemalât-olgunluk-erdem” için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri, onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever. Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever. İnsan, aklen ve vicdanen bilir ki, kemâllerini takdir ettiği, ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah'ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl, cemâl ve ihsanlar, hep O'ndan gelmektedir.

Öyleyse, insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini, evvela ve bizzat Allah'a verecek, diğer bütün muhabbete lâyık zâtları, nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir. Bozulmamış her akıl, tefessüh etmemiş her vicdan, bu hakikati kabul eder.

Buna binâen, biz Müslümanlar başta Peygamberimiz (s.a.v) olmak üzere, Dört Halifeyi, Âl-i Beyt'i, bütün sahabe-i kirâmı Allah nâmına, “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği” için seviyoruz. Eğer bu zâtları, Allah için değil de, sırf kendi şahsiyetleri için sevsek, o zaman Hristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz. Zira, onlar Hz. İsa'yı (as) Allah'ın bir Resulü, elçisi olarak Allah namına değil de, - hâşâ - Allah gibi seviyorlar. O'nu, Allah'a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar.

Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur'ân-ı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine... ölçü koyduğu gibi, fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur.

Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâb-ı Hakk'ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah'ı sevmeye ve O'ndan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek”, Allah korkusunun ölçüsü ise, “takvâ” yâni günahlardan sakınmaktır.

Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü” üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz.

Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah'ı severiz. Sonra Peygamberimizi (s.a.v) severiz. Ama, O'nu (s.a.v) -hâşâ- Allah gibi değil, Allah'ın kulu ve Resulü olarak severiz. O'ndaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah'tan olduğuna iman ederiz. O'nun, Cenâb-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan kısaca her şeyimizden daha çok severiz.

Allah ve Resulü (sav)'nden sonra diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz... Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.

Allah'ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur'ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:

“De ki: Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.”

Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah'a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seveceksiniz, Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah'ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O'na benzemek ise, O'na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O'na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin.”

Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah'ı sevmenin yöntemi, Peygamber Efendimize (s.a.v) uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah'a benzemek ve O'nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah'ı sevmiş olur. Ashâb-ı kirâmın büyüklüğü, Resulüllah'a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide, Hz. Ali (r.a) ve Âl-i Beyt'in de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimize (s.a.v) tâbi olmakla sorumludur. Sonuç olarak, Peygamberimiz (s.a.v) Allah'ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel'e benzediği ölçüde Allah'ı sevmiş ve O'nun muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize (s.a.v) benzemek ise, fiilleriyle, sözleri ve emirleriyle, davranışlarıyla O'nun bütün Sünnet-i Seniyye'sine tâbi olmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye'ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (s.a.v) gibi -farz, vacip, sünnet- bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur'an'ı okuyacak, O'nun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. O'nun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.
 

_semra_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ağu 2011
Mesajlar
465
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
İstanbul bugun gene cok guzelsın hafıfı hafıf esen ruzgar cam agaclarının kokusu kus seslerı muhtesem havasıyla ..AMA benım oldugum ıstanbulda trafkten uzak sesız sakın :)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt