Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İçinden geçeni paylaş... (1 Kullanıcı)

sahaff

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Kas 2009
Mesajlar
276
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Dün gece yar hanesinde
yastığım bir taş idi
Altım çamur, üstüm yağmur
Yine gönlüm hoş idi
 

MaVi_GüL

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
31
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
En vazgecilmez sandiklarimizdan vazgectik...
En güvendigimiz kisilerin güvenilmez oldugunu gördük...
Donuk suratlar, kati kalpler gördük...
Bitmez sandigimiz sevginin tükenisini...
Emek verdigimz sevdalarin düsüncesizce savrulusunu gördük...
Acele etmiyorum hayat, seni yavas yavas ögreniyoruummmm....:a36:
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Para hayattaki en önemli şey değildir

Yaşamak, ihtiyaçlarımızı karşılamak, en azından faturaları ödemek için paraya ihtiyacımız var.
Ama ihtiyaç sandığımız isteklerimizi, vazgeçilmez sandığımız lükslerimizi hayatımızdan elimine ettiğimizde paraya daha az ihtiyaç duyacağımız kesin.
Kendimize fuzuli ihtiyaçlar icat ettiğimizde, arkadaşlarımıza bakıp gereksiz harcamalar içine girdiğimizde ayın sonunu getirmekte zorlanıyoruz.
Oysa paranın satın alamayacağı şeyleri hayatımıza sokarsak maddi-manevi daha da zenginleşeceğinizden emin olabilirsiniz.
Para acınızı azaltmaz, yalnızlığınızı hafifletmez, derdinizi dinlemez, mutluluğunuzu paylaşmaz.

Giyinmenize, yemenize ve gezmenize yardımcı olan bir araçtır; sihirli bir değnek değil.
 

sahaff

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Kas 2009
Mesajlar
276
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Para hayattaki en önemli şey değildir

Yaşamak, ihtiyaçlarımızı karşılamak, en azından faturaları ödemek için paraya ihtiyacımız var.
Ama ihtiyaç sandığımız isteklerimizi, vazgeçilmez sandığımız lükslerimizi hayatımızdan elimine ettiğimizde paraya daha az ihtiyaç duyacağımız kesin.
Kendimize fuzuli ihtiyaçlar icat ettiğimizde, arkadaşlarımıza bakıp gereksiz harcamalar içine girdiğimizde ayın sonunu getirmekte zorlanıyoruz.
Oysa paranın satın alamayacağı şeyleri hayatımıza sokarsak maddi-manevi daha da zenginleşeceğinizden emin olabilirsiniz.
Para acınızı azaltmaz, yalnızlığınızı hafifletmez, derdinizi dinlemez, mutluluğunuzu paylaşmaz.

Giyinmenize, yemenize ve gezmenize yardımcı olan bir araçtır; sihirli bir değnek değil.

Para iyidir iyidir.))
 

suda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2010
Mesajlar
336
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
para benim için olmazsa olmaz değil yerine geçebilecek bir sürü şey var değilmi
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Düşünmeli insan: Bu yaşantımın sonucu cennet olabilir mi?
Bu halimle ben yüce Yaradan’a mı şeytana mı yaklaşıyorum?
En azından 54 farzı biliyor ve ona göre yaşıyor muyum?
Allah’ın şiddetle beni men ettiği şeylerin içerisindeki hayatta ısrar edersem ilahi huzurda halim nice olur?
Yana yakıla dua etmeli insan: ‘Allah’ım beni zinaya yaklaşmaktan, lokma kadar kul hakkından, kibirden, edepsizlikten, cahillikten, faizden, kumardan, inkârdan, şirkten, anne babaya isyandan koru!’ diye yalvarıp durmalı.
Bir avcının esaretine düşmekten çekinen ürkek bir kuş gibi dört tarafından gözlemeli ve hilekâr şeytanın şerrinden sürekli Allah’a sığınmalıdır.”
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
“Kalp sevabın ışığının günahın karanlığıyla çarpıştığı bir okyanus gibidir. Günahın ele geçirdiği kalp karanlık, sevabın ele geçirdiği kalp aydınlıktır. Kalp karardıkça karamsar, üzüntülü, ümitsiz, sevgisiz, kinli, kibirli ve kıskanç tutumları tetikler. Aydınlığı artan kalptense sevgi, sükunet, ümit, sevinç, şevk ve huzur duyguları yayılır.

Gıybet, iftira, yalan, çıkarcılık ve hırs günahlarının ortasında yaşamaya çalışan bir kalbin çaresi, çeperlerine bulaşan günah kirinden bolca tövbeyle kendisini arındırmasıdır. ‘Ey Rabbim, bilerek ve bilmeyerek işlediğim küçük ve büyük günahlardan beni arındır.’ diyerek ve ısrarla yalvaran her gönül gün gelir arındığını hisseder.

Yüce Yaradan ‘Hayır, doğrusu onların kazandıkları günahlar birikmiş ve kalplerini kaplayıp karartmıştır.’ (Mutaffifin, 14) buyurur. Bu kararmanın çaresini ise Hz. Peygamber (asm) şu ifadesiyle açıklar: ‘Kalplerin cilası/parlatıcısı tövbedir/bağışlanma dileğidir.’(Beyhaki) Öyleyse birlikte bağışlanma dileyelim: ‘Ey Rabbimiz, bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz küçük ve büyük günahlardan bizi arındır.’ Amin
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Bazen gazetelerde insanın tüylerini ürperten resimler görürüz. Çoğunlukla Kuzey Afrikalı fakir ve perişan insanların resimleri... Her biri sanki canlı birer iskelet... Kemiklerle etler arasında nerdeyse mesâfe kalmamış. Bu halleriyle bize olanca güçleriyle haykırırlar: “Biz açız, bize yardım elinizi uzatın!” diye...

İşte maddî açlık insanı böyle perişan, böyle zayıf, böyle güçsüz ediyor... Beride maddî problemleri yok denecek kadar az, ama kendilerini eğlenceyle, sefahatle, içkiyle yahut uyuşturucuyla avutmak isteyen huzursuz kalabalıklar. Bunların dertleri öncekilerinden daha ileridir.

Ruh, beden ülkesinin sultanıdır. Açlıktan kıvranan insanlarda hizmetçi zayıf düşmüştür, huzursuz insanlarda ise sultan perişandır. Birincilere her insaf ve vicdan sahibi acır, merhamet eder. İkincileri ise herkes kınar, herkes onlara düşman kesilir. Halbuki asıl acınmaya, el uzatılmaya muhtaç olanlar bunlardır... Çünkü bunlar hem hastadırlar, hem de ilâç düşmanıdırlar. Bunlara karşı, tedavi ehlinin çok şefkatli ve çok sabırlı olması gerekir. “Fâsıklara ancak ârifler acır.” Abdulkadir Geylâni (ks.)

Bugün huzur ve saadet arayanlar sadece bu insanlar değildir. Hemen herkes bu dertten bir iz taşımaktadır. Öyle ise biz öncelikle kendi nefsimize bir şeyler söylemeye çalışalım:

Neden yer yer ruhî sıkıntılara giriyor, sabırsızlanıyor ve bir şeyler yapamamanın ıstırabıyla ruhumuzu kıvrandırıyoruz. Beden sıhhatimizden, mali durumumuza, toplumdaki itibarımızdan dünyevî zevklerimize kadar her şeyi kendimize dert ediniyor ve bunları çözemeyince de üzülüyor, rahatsız oluyoruz...

Niçin, dünyanın üstünde gezeceğimize altına giriyor, bize hizmet etmesi gereken eşyaya biz hizmetçi oluyoruz.

Bu halimiz ruhumuzu hayli yoruyor ve takatten düşürüyor. Bütün bu olup bitenlere karşı sabırla karşı koymayı da başaramıyoruz. Zira, Üstat Bediüzzaman hazretlerinin o güzel teşhisiyle, biz sabır kuvvetimizi maziye ve müstâkbele dağıtıyoruz; hâle karşı sabrımızda güç kalmıyor ve sonunda sıkıntıya, ümitsizliğe düşüyoruz.

Bütün bunların kaynağına indiğimizde şu yanlışla karşılaşırız: “Biz nefsin doymasıyla, kalbin tatmin olmasını birbirine karıştırmışız.”

Yanlış yoldan giden yorulur. İşte bizi yoran, sıkıntıya düşüren ve sonunda perişan eden bu büyük hatadır. Bundan döndüğümüz an huzur ve saadete yönelmiş olacağız.

Nefis şerle beslenir. Şer ise kalbi yaralar, vicdanı rahatsız eder ve huzuru kaçırır. İşte bu fasit daire, stresin ve huzursuzluğun önemli bir kaynağıdır. Bu çemberi aşamayanlar, nefislerini besledikçe kalp ve vicdanlarında huzur melekesini kaybederler. Ve bunun çaresini yeniden nefsin tatmininde ararlar.

Sadece birkaç misâl:

Nefis cimrilikten yanadır. Para biriktirdikçe mutlu olacağını zanneder. Halbuki, kalp ve vicdan muhtaçları doyurmaktan zevk alırlar.

Nefis büyüklenmekten hoşlanır. Kalp ve ruhun rahatı ise tevazuda, alçakgönüllü olmaktadır.

Nefis oyun ve eğlence düşkünüdür. Akıl ise çalışmayı ve gayreti emreder, onunla rahat bulur.

Ve nihayet nefis, fâni ve geçici eşyanın meftunudur. Kalp ise bekâya, ebediyete aşıktır. İşte bütün huzursuzluklar bu çelişkilerin ürünüdür. Ve insan, nefsini beslemekle değil, kalbini tatmin ile saadet bulur.

Ve her türlü bunalım ve huzursuzluğun İlahî reçetesi:

“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur (Allah’ı anmakla sükûnet bulur). (Ra’d Sûresi, 28)

Maddî ve manevî nice rızıklara muhtaç olan insanoğlunun kalbini, ancak Allah’ı zikir, yâni Onu yâd etme, Onu hatırlama tatmin edebilir. O halde insan, Ondan başka neyi yâd etse mahlûku yâd etmiş, Ondan gayri neyi sevse fâniyi sevmiş olur. O ulvî kalp, bu süflî eşya ile tatmin olmadığı içindir ki, gafil insanı daima rahatsız eder. İşte can sıkıntısı, huzursuzluk, bunalım, stres dediğimiz şeyler hep bu doymayan kalbin açlık feryatları, ölüm çığlıklarıdır.

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
35
Konum
.........
Hüzün ve sürur ile üzüntü ve sevinç insanın iradesine bağlı olarak kalbe zorla gelen şeyler değildir. Bilakis kişinin iç aleminde sevinçle ilgili duygular hâkim olduğu anda, ister istemez kalbinde sevinç hasıl olur. Tersine kişinin iç aleminde hüznü gerektiren duygular hâkim olursa, o zaman da kalbinde hüzün meydana gelir. İnsanın iç aleminde meydana gelecek hüzün ve sevinç ise iki kısma ayrılır.

Biri; dünyalık namına olan hüzündür. Örneğin bir ticarette kâr etmeyen veya zarar eden kimse üzülür. Fakat bu üzüntüyü kısa kesmeyip sürdürmek İslam’a göre yanlıştır. Çünkü her olayın arkasında bir de kaderin parmağı vardır. Kadere rıza göstermek imanın gereğidir. “Kadere iman eden kederden kurtulur.” hadisini esas almak gerekir.

Diğeri, dini açıdan kayıpta olduğunu düşünen kimsenin kalbine gelen hüzündür ki, sorudaki hüzün buna işarettir. Yani durup dururken kimse hüzünlenmez. İnsan kendi günahlarını, Allah’a karşı kusurlarını, ahiret günündeki hesabını düşünerek korkması ve hüzünlenmesi, onun imanının gücünü, şuurunu, dinçliğini gösterir. Söz konusu rivayette bu husus tavsiye edilmektedir.

Şunu da unutmayalım ki, uhrevî, dinî açıdan gelen hüzünler de çok çeşitlidir, kişilerin dinî performanslarına göre farklılık arz eder. Örneğin biri, kendi günahlarına ağlar, bir aile fertlerinin günahına da ağlar. Biri Müslümanların yanlışlarına ağlar, bir diğeri bütün insanların yanlışlarına ağlar. Biri cenneti kaybetme korkusundan hüzünlenir, biri cehennem korkusundan ağlar, bir diğeri cennette sık sık Resulullahı (a.s.m) göremem endişesinden ağlar. Bir diğeri Cenab-ı Hakk'ın cemaline olan iştiyakından ağlar.

Özetle hüznün kalpte hâkim olması, kişinin iman gücüne ve amel potansiyeline paralel olarak güçlenir veya zayıflar. İşin şakası olmadığını bilenler hep hüzünlü olmuşlar. Kendileri için ve başkaları için hüzünlenmişler.

özellikle içimden bu yazıyı paylaşmak geldi...
 

Nadas06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ocak 2012
Mesajlar
4,313
Tepki puanı
7
Puanları
0
Sen alemin sebebisin

Hem Rahman’ın habibisin

Hakkın nurdan kandilisin

Şefaat kıl ya Muhammed ...

 

TakeOne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2008
Mesajlar
6,069
Tepki puanı
43
Puanları
48
Konum
Ankara
Allahım, senin dinin için senin için, kulların beni ve dostlarımı senin düşmanın ilan ettiler ya, buda senin bir lütfundur diyorum. Sana sonsuz defa hamd olsun rabbim. Sen yüceler yücesisin. Alemlerin rabbisin. Sana şükürler olsun rabbim. bizleri 1 sn dahi nefsimizle başbaşa bırakma rabbim. Bizleri zikrinden ayrı bırakma.

Emri maruf nehyi münker yapmaya devam edeceğim. Beni yalnız bırakma rabbim.
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
56
Konum
istanbul
Saatin pili bitince eylemez tık tık.

Vakti zamanı gelince ruha derler çık çık.

Hâkk’a kulluk eyle; zira Ahirette dinlemezler hık mık! ‘

Mevlana
 

kardelele

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2009
Mesajlar
15,425
Tepki puanı
28
Puanları
0
Yaş
56
Konum
istanbul
Canım mervecim.
Istanbul 'da piknik havası yok.
Nasıl geçti ?
Piknik
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt