Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hz. Mevlana'nın aşkı tarifi (4 Kullanıcı)

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
Hz. Mevlana'nın aşkı tarifi

Alıntıdır.
Ateşin olduğu yerden nasıl dumanlar çıkarsa, bir gönüle aşk şimşeği düşünce, artık o gönülde bir başka gönül kesilir. Katır çobanı incinin kıymetini bilmediği gibi, sıradan adamlar da âşıkların halini bilemez. Âşık kimse bir an dünyaya dalıp huzur bulursa aşk ondan yüz çevirir. Maşuk da araya binlerce perde çeker. Aşk hançerinin ciğerde açtığı yara ilaç kabul etmez. Onun şifası sevgilinin yüzüdür. Şimdi aşk padişahı Hazret-i Mevlana konuşsun. O söylerse güzel söyler:

"- Aşk, yüzüme binlerce nükteler yazdı; âşıksanız gönlümün halini görün de okuyun.
Ne kadehtir her an âşıklara sunulup duran kadeh; erseniz siz de bu çeşit kadehi alın, çekin!
Balıkların suyu da denizdir, ekmeği de; balıksanız ne diye ekmeğin dudağına âşıksınız?
Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba var, adı benden. Atın taşı, kırın o kırbayı da tamamıyla kurtulun gitsin."

"Sevgilinin gam güneşiyle zerre-zerre olduk; senin içindeyse böyle bir heves belirmedi bile; uyuyakal.

Onun razılığını aramak için su gibi koşup duruyoruz; o nerdeymiş, derdin bile değil, uyu sen."

"Gökyüzünde aydın ay, yıldızların arasında nasıl belirir, görünürse âşık da yüzlerce kişi arasında öyle belirir, öyle görünür.
Akıl, bütün yolları-yordamları bilir de aşkın yolunu-yordamını bilmez, şaşırır kalır.
Aşk ab-ı hayatından tadan kişi, Hızır'ın gönlüne sahiptir; arı-duru sular, güzelim kaynaklar hiç olur, hiçe sayılır onca."

Evet: Aşk kuşu her başa konmaz, âşıkların derdini de her tabip bilmez.
Ey dünya fidanında meyveler yetiştiren kimse; bir de gönül fidanında meyveler yetiştirmeyi dene... Sabah-akşam, gündüz-gece dünya ile boğuşup duruyorsun da eline gamdan başka ne geçiyor? Gam köyüne çadır kuranlar yine bin türlü dertle bu dünyadan kopup gideceklerdir.
Şimdi dikkat kesil, kulağındaki dünya pamuğunu çıkarıp at, dostun dosta ettiğine iyice bak...
Belh Sultanı İbrahim bin Edhem, tacâ tahta tekmeyi vurup Allah ( C.C) yoluna revan olmuştur. Bu yol çok çetin ve zahmetli bir yoldu.

Zehirle pişmiş aştan yemedikçe menzile varmak da mümkün değildi...
Nice belâlara, dertlere, felâketlere uğraya uğraya yoluna devam ediyordu...
Kıvrım kıvrım uzayan yollar onu nereye götürüyordu? Gidiyordu ya canı da dudağına gelmişti sanki. Dehşetli bir yağmur yağıyor, rüzgâr onu kuru yapraklar gibi savuruyordu. Soğuk ve tipi nefesini donduracak haldeydi.

Nihayet bin türlü zahmetle bir kasabaya ulaştı. Gariplik boynunu bükmüştü. Gidecek, sığınacak bir yeri yoktu ki...
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Sevgiyazarı, derlerdi garibin birine; inanırdı. Öttüğü için güneşdoğuyor sanan horozlar gibi de sevinirdi!
Meğer, ne imişsevgi!..
Otuz yıl okuyup, on yıl yazmak gerekiyormuş; öğrenmeyebaşlamak, yani diz çöküp susmak için!..
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Hz. Mevlana'nın aşkı tarifi

Alıntıdır.
Ateşin olduğu yerden nasıl dumanlar çıkarsa, bir gönüle aşk şimşeği düşünce, artık o gönülde bir başka gönül kesilir. Katır çobanı incinin kıymetini bilmediği gibi, sıradan adamlar da âşıkların halini bilemez. Âşık kimse bir an dünyaya dalıp huzur bulursa aşk ondan yüz çevirir. Maşuk da araya binlerce perde çeker. Aşk hançerinin ciğerde açtığı yara ilaç kabul etmez. Onun şifası sevgilinin yüzüdür. Şimdi aşk padişahı Hazret-i Mevlana konuşsun. O söylerse güzel söyler:

"- Aşk, yüzüme binlerce nükteler yazdı; âşıksanız gönlümün halini görün de okuyun.
Ne kadehtir her an âşıklara sunulup duran kadeh; erseniz siz de bu çeşit kadehi alın, çekin!
Balıkların suyu da denizdir, ekmeği de; balıksanız ne diye ekmeğin dudağına âşıksınız?
Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba var, adı benden. Atın taşı, kırın o kırbayı da tamamıyla kurtulun gitsin."

"Sevgilinin gam güneşiyle zerre-zerre olduk; senin içindeyse böyle bir heves belirmedi bile; uyuyakal.

Onun razılığını aramak için su gibi koşup duruyoruz; o nerdeymiş, derdin bile değil, uyu sen."

"Gökyüzünde aydın ay, yıldızların arasında nasıl belirir, görünürse âşık da yüzlerce kişi arasında öyle belirir, öyle görünür.
Akıl, bütün yolları-yordamları bilir de aşkın yolunu-yordamını bilmez, şaşırır kalır.
Aşk ab-ı hayatından tadan kişi, Hızır'ın gönlüne sahiptir; arı-duru sular, güzelim kaynaklar hiç olur, hiçe sayılır onca."

Evet: Aşk kuşu her başa konmaz, âşıkların derdini de her tabip bilmez.
Ey dünya fidanında meyveler yetiştiren kimse; bir de gönül fidanında meyveler yetiştirmeyi dene... Sabah-akşam, gündüz-gece dünya ile boğuşup duruyorsun da eline gamdan başka ne geçiyor? Gam köyüne çadır kuranlar yine bin türlü dertle bu dünyadan kopup gideceklerdir.
Şimdi dikkat kesil, kulağındaki dünya pamuğunu çıkarıp at, dostun dosta ettiğine iyice bak...
Belh Sultanı İbrahim bin Edhem, tacâ tahta tekmeyi vurup Allah ( C.C) yoluna revan olmuştur. Bu yol çok çetin ve zahmetli bir yoldu.

Zehirle pişmiş aştan yemedikçe menzile varmak da mümkün değildi...
Nice belâlara, dertlere, felâketlere uğraya uğraya yoluna devam ediyordu...
Kıvrım kıvrım uzayan yollar onu nereye götürüyordu? Gidiyordu ya canı da dudağına gelmişti sanki. Dehşetli bir yağmur yağıyor, rüzgâr onu kuru yapraklar gibi savuruyordu. Soğuk ve tipi nefesini donduracak haldeydi.

Nihayet bin türlü zahmetle bir kasabaya ulaştı. Gariplik boynunu bükmüştü. Gidecek, sığınacak bir yeri yoktu ki...

Tabi ki biz halen buradayız...
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
mevlana ve ilahi aşk sözleri
Sen uzattığın elini tutmayan ele mi dargınsın, tutmayacak bir ele uzattığın için kendine mi kızgınsın.. Hz.Mevlana Aşk bir gül gibidir Yusuf'a benzer...Kokusunu almaya bir yakup ister....Aşkı ALLAH korur kurda yem etmez.hz.Mevlana DÖNMEKTİR SANIRSIN MARİFET.ARŞ DÖNÜYOR ,YILDIZLAR DÖNÜYOR DERSİN:ZAHİRİDİR GÖRDÜĞÜNZAHİRDE DÖNERSİN.MARİFET DÖNMEK DEĞİL BULMAKTIR.BİLESİN. mevlana



Her Sabah hüzünle karışık bir umut var içimde, Sensizliğin hüznüne yeni bir günün seni getireceği umuduyla başlıyorum, Her doğan gün yeni bir umut yeni bir arayış benim için Belki sana kavuşacağım güne birgün daha yaklaşıyorum!!! 'marifet donmek degil,bulmaktir!' .,. en guzeli: biraktigi yerde durmaktir..!,,


Yagmurlarında ıslandıgı bir yağmur vardır...adı ask... Ateslerinde yanıp kul oldugu bir ates vardır...adı ask... Kelebekleri intihara surukleyen yıldızlarıda kaydıran aslında ...ask... Golgelerin golgede kaldıgı bir durumdur, sırların sır verdigi bir haldir ...ask... Ve aslında askında asık oldugu bir ask vardır......ilahi ask...


Mecnun Leylâ'ya hasret
Leylâ sevdaya hasret
Sevda murada hasret
Murat vuslata hasret


Bahar bülbüle hasret
Bülbül gülüne hasret
Savaş barışa hasret
Barış huzura hasret


Elem gülene hasret Gülen neşeye hasret Sıla gelene hasret Gelen yarene hasret Ey Davut! Beni tanıyıp bilmeyen nasıl sever! Gece bastırdığında benden uzak, uykuya dalanın, beni sevdiğini iddia etmesi yalandır. Her seven sevgisi ile yalnız kalmayı sevmez, beklemez mi? Ey Davut! Sevenler için beni görmekten başka bir deva yoktur


Ey âdemoğlu! Eğer sevgimi istiyorsan, kalbinden dünya sevgisini çıkar. Ben, benim sevgim ve dünya sevgisini asla bir kalpte birlikte bulundurmadım. Ey âdemoğlu! Dünya sevgisiyle birlikte benim sevgimi nasıl istiyorsun? Sevgimi ve rızamı dünyayı terk etmekte ara




Hz Muhammed(Sav) buyuruyorlar ki "Sizin davranışlarınıza bakıp da Müslümanlığa özenen insanlar yoksa imanınızı gözden geçirin."
Hz. Mevlana’nın vasiyeti:Ben size, gizli ve aleni, Allah’tan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi,oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, daima şehvetten kaçınmanızı,..vasiyet ederim♥ ♥ ♥



iman hem nurdur hem kuvvet hakiki imanı elde eden kainata meydan okur..



Üzülme...der Mevlana ve devam eder;Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun,Tek kanatla uçulmaz zaten.Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil,Kilimin tozunu almaktır.Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır.Niye kederlenirsin?Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz.Yüzük ol...mak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır.


Ölüyüm ama mezarda değilim.Diriyim ama hayatta değilim..mevlana


Bir sırrı ne kadar içinde saklarsan o kadar derinleşir

Aşka yanmalı, Can dediğin... Ya canın olmalı; Ya da,canını almalı... Yar diyemezsin ki herkese, İçindeki yaran olmalı... Herkesin de bir yüreği vardır amma, Yürek dediğin de, Bir Aşka yanmali...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
''KENDİN DÖNMEKTİR SANIRSIN MARİFET''...
''BAK ARŞ DÖNÜYOR ,YILDIZLAR DÖNÜYOR DERSİN:ZAHİRİDİR GÖRDÜĞÜN ZAHİRDE DÖNERSİN.''
''MARİFET DÖNMEK DEĞİL BULMAKTIR.BİLESİN.'' ....... Mevlana R.A.

Bilseniz dönmenin sırrını ...İsterdiniz dursun her şey...Sadece döndürsün beni ...?

Sırrı ifşa ; bu kadarla sınırlı olsun...
Selamlar...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Mevlana R.A.'in Mevlana 'ya kavuştuğu an 'a selam olsun...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Her önemli denilen konunun sonu nedir bilirmisiniz ?

La İlahe İllallah...
İşte bu kadar ...Kelime-i Tevhide ulaşıyorsanız ne mutlu size...
O Zaman Mevlana R.A. Göz kırpar size...
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
Mevlana yaktin her yanimi ama sirlarina eremedim hala
Nerdesin? nerdesin hala??
Benzedim, benzedim sana benzedim ama Semsin özlemi yakar hala...
Rabbim ne zormus dostlarini sevmek, sevince ister ki insan sohbetine ermek
Erenlerin sofrasina varinca , buyur denilirse beklenir edep
Edep ? edep hala mi? Rabbim lutfen göster artik nedir bendeki olmayan edep???
Yanmaya raziyim erimeye raziyim, yerlerde surunmeye raziyim, yeter ki denmesin artik edep
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Prof. Dr. İskender PALA'dan ''AŞK'' :
Bir çoğalmadan ibarettir aşk, bir coşmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlı artmayan bir duygunun aşk olması ne mümkün?
Sözün var olduğu günden beri, en fazla sarf edildiği alan aşktır. Aşk üzerine söylenmiş sözlerin sınırı yoktur. Belki söylenmemiş söz de yoktur; ama her dönemde başka türlü söylenmekten dolayı çoğalan söz vardır. Söz nötr bir varlıktır, üst derecesi kelam, alt derecesi laftır. Sözün kelam derecesinde konusu aşktır. Söze en güzel manayı aşk verir. Bütün boyutlarıyla sözü aşkla söylediğiniz zaman sözün güzelliğini hissedersiniz. Bir cümleyi aşkla yazın; görün cümle ne kadar güzelleşir. Usulen yazılan cümleden muhatabın alacağı pek bir şey yoktur.
Hayatın aşktan yoksun olduğu hiçbir zaman gösterilemez ki. Bitkinin hayatı olsun, insanın hayatı olsun, dünyanın hayatı olsun, bütün hayatların her kademede aşka ihtiyaçları vardır.
Aşkla bakmak; yürekle bakmak demektir. Göz sadece bir fonksiyonu yürütür; ama fonksiyonun içini dolduran, onu san’ata dönüştüren gönüldür. Biz gözümüzle bakarız; ama gören gönüldür. Gönlümüzde aşkvarsa, gözün gördüğü güzeldir.
“Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür” der bir bilge. Üç çeşidini söyleyelim: Aşk beşeridir; şakayla başlar, sorumluluk getirir. Gözdengirer, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır. Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Siretini süslemeyenler yol şaşırır. Aşk İlahidir; imanla başlar,vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yasar. Sırrı saklamayanlar, başını verir.
Aşk, Allahu Teala’nın “Bilinmeyi istedim kainatıyarattım” buyurduğu noktada başlar. Ve oradanbir ırmak gibi birdenbire coşkuyla akar, binlerce yola ayrılır, binlerce ırmak oluşur. Bir baştan binlercebaş oluşur. Onun için bir türlü aşk vardır. Varlığımızı sürdürdüğümüz medeniyet birikiminin içinde aşkın bütün çeşitleri mevcut. Bugün dahi mevcut, biz hangi boyutunda yaşıyorsak aşkın, o türlüsünü tadıyoruz demektir.
Beşeri aşkın (mecazi aşkın) İlahi aşka dönüşmesi tabii bir seyir. Pek çok mutasavvıf İlahi aşk için beşeri aşkı ilk basamak olarak görür. Çünkü Allah güzeldir, güzelliği sever. Mevcudattaki o İlahi kudretin eserine bakarak ancak bir izden asıla gidebilir, görüntüden orijinale geçebilir manasında beşeri aşkı ilk basamak olarak görmüşlerdir ve atlamışlardır oradan.
İşte; Leyla ile Mecnun. Leyla’nın bir beşer olarak aşkını Kays’in biriktirmesi… Kays içinde büyüyen o aşkla ileride bireşikten atlayarak Leyla ile bütünleştirmesi… Buradan da ileri giderek başka boyutlara yol alması… Artık o Hallacın “enel hak” dediği noktadır, o Nesimi’nin cübbemin altında “Allah’tan gayrisi yoktur” dediği noktadır. Gerek başverirsiniz gerek derinizi yüzerler. Sırları ifşa etmek noktasında aşk biter.
Salt sırdır aşk. Aşk bir kişilik sırdır, iki kişiye müsaadesi yoktur. Zaten aşk tekildir. Sevilen hiçbirzaman aşkın içinde değildir. Aşkın içinde seven vardır o kadar. Sevilenin haberi bile olmayabilir aşktan, olması önemli de değildir üstelik. Aşk tekil olduğu için sırları da, kederleri de,acıları da, firkati de, hicranı da, gözyaşı da, ateşi de tekildir. Yani içinde bulunduğu ateş sadece bir kişiyi yakar, gözyaşı da bir kişiden akar, ayrılığı bir kişi çeker.Aşkı bunlar çoğaltır, aşkın“eksilmeyen fakat artan” özelliği aynı zamanda buradan beslenir. Gözyaşı aşkı artırır, hicran, hasret bu duygular aşkı devamlı büyütür, katmerler, yuvarlar bir çığ gibi. Yani aşk, acı çekmeyi baştan göze almayı gerektiriyor. Aşkın bir tarifi de acı ve bütün bu acılardan duyulan mutluluk. Onun ötesinde de insanın kabiliyeti. Aşk her gönülde aynı kıvamda varolamaz. Gönül medeniyetindeki gönüllerimiz aşkı değişik boyutlarda alacaktır, o zaman işin içine sırrı da girer. Yani benim sırrım benim kalbime sığacak olan kadardır, daha ötesini kaldıramaz. Sır, acı ve hasret varsa aşk vardır ve o aşk tekildir bir kişiyi ilgilendirir.
Biz aşkı genel kabulümüzde “beşeri aşk”derken bir zaaf olarak algıladık “İlahi aşk“ı da birhedef olarak gördük. Beşeri aşkın ve İlahi aşkın ikisinin de aynı anda ve aynı bünyede tezahürü bir geçiş itibarıyla mümkündür.
Ahsenü’l-Kasas buyurulmuş Yusuf Suresi’nde; aşkı anlattığı için bu sure. Mevlana “Zeliha o hale gelmişti ki…” diyor, “… çörekotundan öd ağacına kadar her şeyin adı Yusuf’tu onun için. Yusuf’un adını başka adlara gizlemişti, mahremlerine bu sırrı söylemişti. Mum ateşte yumuşadı, dese; sevgili bize alıştı, yüz verdi, demiş olurdu. Bakın ay doğdu, dese; söğüt dalı yeşerdi, dese (…); başım ağrıyor, dese; başımın ağrısı geçti, iyiyim, dese hep ayrı manaları vardı bu sözlerin. Birini övse onu överdi, birinden şikayet etse onun ayrılığını söylemiş olurdu. Yüz binlerce şeyin adını ansa, maksadı da Yusuf’tu onun, dileği de…”
Hiçbir insan bir kadına aşık olmayı veyahut da birkadının bir erkeğe aşık olmasını, “beşeri aşk” dediğimiz duyguyu yadsıyamaz, ayıplayamaz. Ne din, ne deyasalar yasaklamıştır aşkı; yürekler Allah’a aittir çünkü. Gönül ki Allah’ın evidir, aşkın her çeşidine itibar eder.
Bütün milimetrekarelerinde aynı sevgili olmayan bir gönül aşkı bilir mi acep?!. Bir kuru yakınlaşmayı, ilgiyi, arzuyu aşk sanarak yaşanılan ömür adına va veyla ve va esefa!.. Bir Cemal’e kul, bir Ahmed’e köle, bir Leyla’ya deli ve bir ışığa pervane olmayanın aşkı mı vardır, ya aklı mı vardır ki!.. Alem bir aşk için yaratılmış ve “Aşk imiş her ne var alemde!…
“Muhabbetten Muhammedoldu hasıl
Muhammedisiz muhabbetten ne hasıl.”
Sevgi üzerine kullanılabilecek bütün mecazları üstüne alınmadır aşk. Aşk acıdır, hasrettir. Hicran ve hayrettir, firkat ve gurbettir. Gözyaşı ve ahtır; tazarru ve münacattır. Aşk ölümdür, can vermedir, kurban olmadır. Canların birbirinde kaynayıp erimesidir; canların can özünde yitirilmesi ve aranmamasıdır aşk. Parçalara böldükçe demiri, mıknatısı güçle bütün parçaların yine birbirlerini aramalarıdır. Arama gücünü yitiren, zayıflatan, küçülten parçalar bırakır; ancak birbirini kovalamayı. Tasıniçinde saklı olan ateştir aşk; bir kıvılcım çakınca kuşatır bütün evreni. Atom çekirdeği etrafında saniyede iki bin kilometrelik hızla dönen elektronların karıdır bu. Kudretin ve İlahi san’atın özündeki cevherden beşeri estetiğe akıp gelenilhamdır o. Bir şehre Ussakbir köye Aşıklar adını vermektir. Aşk ki şiirde Sukasidesi, mimaride Selimiye, musikide Ferahfeza’dir. Aşk, haddehanelerden dökülen ateş, manaya gebe sözdür. Aşk, meşktir.
“Kim aşık olur da iffetini muhafaza eder, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehit olarak vefat eder.” diyen bir hadis-i şerif rivayet ediliyor.
Kalplerimizin incelmesi, yüreklerimizin güzellikleri tatması ve tanıması açısından her insanin aşka ihtiyacı vardır. Bunu yasaklayamazsınız. Fakatgizlilik esastır. Aşık olan insan aşkını herkese ilan edemez, bu ayıp bir şeydir. Çünkü sevgilinin adı onun için kutsaldır. Sevilen insanın eskiden beri adının ulu orta söylenmesi aşık’ı incitir. Aşık olmak değil, aşkı söylemek ayıptır. Çünkü aşk bir sırdır dedik. Aşkı mutlaka kötü yorumlamamak lazımdır. Çünkü aşk olgunlaştırıcıdır. Gönlümüzle, Allah’ın işaretlerini görebilmemizi sağlayacak en önemli vasıtalardan birisidir aşk. Gönlü açmak ancak sevmekle olur. Aşktan kaçış ta yoktur, siz istediğiniz kadar yasaklayın o, kişiye bir gün gelir. Seyh Galib’in dediği gibi “Birden bire bu aşkı bu tuhfe bulanındır.” (Tuhfe:hediye)
Önce beşeri aşkın rafine edilmesi lazım, İlahi aşka yükselmesi için. Bir insanın eşine veyahut da bir başkasına beslediği aşk-ı mecazi var. Daha sonra bu insan Aşk-ı İlahi‘ye yükseliyor. Bu hal ailesine karşı olan aşkında bir düşme göstermeyecektir. İlahi aşkın içerisinde beşeri aşkın cüzleri zaten mevcuttur. İlahi aşka vasıl olmak bilakis beşeri aşkların temelini sağlamlaştırır. Denizin içinde damla vardır; ama deniz damladan ibaret değildir. Bugün aşkla ibadet edebilen bir insan, yarın ibadet eder gibi aşık olabilir. Bugünkü işini aşkla yapan da, aynı işi yarın aşk ile yapamayabilir.
Aşk sayesinde insan ebedilik kazanır ve lamekan olur. Aşk bir hiçliktir tasavvuf neşvesinde. Fakat o hiçlikte kendinizi “hiç” hissettikçe var olursunuz ve hiçlik büyük bir varlığa sebep olur. Can verirsiniz; ama can verdikten sonra yaşamaya başlarsınız, kendinizi feda edersiniz feda olduktan sonra şöhret olursunuz.
“Güzelsiz olmazız amma oluruz etsiz ekmeksiz”.
Beşeri boyutta aşkın mekanı ve zamanı çok kısıtlı, insanlar sadece birisinin gözlerini görebiliyor. “Küçüksu’da gördüm seni, gözlerinden bildim seni” gözlerinden başka bir yerinden de bilmesi mümkün değil zaten. Böyle bir kıyafet, böyle bir toplum yapısı, sokakta olmayan bir kadın. Beşeri aşkın sadece gözyaşı getirdiğini, sadece acı getirdiğini, dolayısıyla bizim şairlerimizin de “sevgili” diye hitap ettikleri insanların ancak kokularını duyabildikleri; saba yeli sevgilinin saçının kokusunu getirdiği zaman, acısının en fazla olduğu, yoldan geçecek diye günlerce yolda beklemek, bir haber gelecek diye bir süzgün bakışına, bir gamzeli bakışına muhatap olurum diye günlerce uykusuz kalmak. Bütün bunlar içerisinde beşeri ilişki ve birliktelik çok sınrlı. Bu sınırlılık aşkın bir gömlek daha yükselmesini sağlayabiliyor. İçinizde büyütüyorsunuz, hasretinçoğalması aşkın da çoğalması demek.
“Eyitti ol peri bir gün düşüne gireyim bir seb, Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku” : O sevgili bir gün bana dedi ki hadi gönlün olsun rüyana gireceğim bir gece,bu sözü duyduğumdan sonra sevincimden nice yıllar geçiyor hala uyku uyuyamadım. Böyle bir tek söz, bazen bir çift göz ömür boyu süren bir aşkın merkezidir. Böyle bir toplumda o güzellikten, o sözden yola çıkan insan İlahi aşka gidebiliyor.
Aşkın en büyük özelliği ruhterbiyesine müsait olması. Seven daima niyazda, sevilen daima nazda. Sonuçta insanın yaratılışındaki özü, mutlak suretle hissetmesini sağlayacak bir acı ve kederle kalbi yumuşatmak, mumları eritmektir. Kalp mumlaşıpmum da eriyince ister istemez bir yanış, “Hamdım, piştim, yandım”olur. Yanma son noktadadır. Artık çeşitli tecellileri kabul etmeye hazırız; hoşgörü, affetme, sabır ve hatta bütün ömrünüz boyunca ulaşacağınız duyguları kapsar. Bunu yapmadıkça,kalp çiğ kalır, ister istemez meseleleri de hazmetmek zor olur. Onun için ayrılık vardır, acı ve hasret vardır. Aşkta vuslat yoktur, vuslat olduğu an aşk yoktur. Vuslat aşkın düşmanıdır üstelik.
Bugünün nişanlılıkları üç ay, evlilikleri iki-üç sene sürüyor. Çünkü aşk diye yaşanılan şeyler riyakarca yürütülen bir oyundan ibaret. Her iki taraf da gerçek yüzlerini gizliyorlar, karşı tarafa hoş gelecek geçici bir hale bürünüyorlar. Oğlan bir simit alıp gelesiye kadar, kız yeni bir sevgili bulabiliyor mu kendine, ona bakmak lazım. Bu kadar vazgeçilebilir duygulara aşk diyebiliyorlarsa onu sorgulasınlar.
Aşk sorgulanmalıdır; bir ilgi midir, bir sevgi midir, bir tutku mudur. Anormalliktir; ama bu anormalliğe geçiş sürecinde bizim duygularımızı hangi derecede, hangi merhalede tuttuğumuza bağlı. Bir üstünlük, bir ayrıcalık vesilesi yani. Oysa bugün hepsine aşk diyoruz, hatta cinselliğe bile aşk deniyor, aşk yapmak aşk adına çok küçültücü bir şey üstelik. İnsanın bir ilgiyi aşk sanması; onun aşkıdır; fakat aşkın ancak bir nebzesidir. İçinde aşk yok değil mutlaka vardır; ama aşkın ne kadarıdır işte ona bakmak lazımdır. Mutlak aşktan herkes ancak nasibi kadarını alabilir.
Bir şeyin aşk olabilmesi için tutkulu olması, patolojik olması, anormal olması gerekir. İştahla yemek yerken hatırlayıp sevileni, yemek boğazda düğümleniyorsa; derin uykularda görülen rüyadan sonra bir daha uyku girmiyorsa gözlere, sen bir mecliste adı anıldığında onun, inziva engin bir boyut kazanıyorsa, hamasi bir söylevin tam ortasındaki bir kelime, bir cümle ne dediğini bilmezleştiriyorsa insanı, işte odur aşk. O ki, göz kapakları kapandığında karanlıkları son bulmuyorsa, ne cür’et aşktan söz edile!?.
Eskiler “Ah mine’l-Aşk” yani “Ah aşkın elinden!…” demişler. Galiba biz de “AhBine’l-Aşk ” yani “Ah aşka ulaşmak!…” demeliyiz.
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Mevlana yaktin her yanimi ama sirlarina eremedim hala
Nerdesin? nerdesin hala??
Benzedim, benzedim sana benzedim ama Semsin özlemi yakar hala...
Rabbim ne zormus dostlarini sevmek, sevince ister ki insan sohbetine ermek
Erenlerin sofrasina varinca , buyur denilirse beklenir edep
Edep ? edep hala mi? Rabbim lutfen göster artik nedir bendeki olmayan edep???
Yanmaya raziyim erimeye raziyim, yerlerde surunmeye raziyim, yeter ki denmesin artik edep

Sadece bir kıvılcım veya sinyal o kadar ....gerisi İNŞALLAH gelir Allah C.C. dan...Biz aciz KUL ne anlar ...
Edep,hep edep, işin gerçeği hep edep ...Hep edep...
Sonuçta La İlahe İllallah ...
Yeter bu kadar şimdilik...
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Mevlana'nın aşka dair sözleri







Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi
ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
· Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
. Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..
. Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
. Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..
· Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
. Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..
· Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
· İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
· Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
· Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır
· Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
· Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
· Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
· Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
· Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
· Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar
· Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.
· Genişlik, sabırdan doğar.
· Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
· Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.
· Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
· Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
· Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
· Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.
· Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
· Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
· Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
· Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder. Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir.
Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur.
· Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah'tır. Tamahkarın kıblesi ise altın torbası.
. Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur..
· Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde
olmayış,kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın.
· İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.
· Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz. Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.
· Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış,oysa önünde yüzlerce dağ var
· Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
· Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak.
· Hiçbir kafire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü.
· Şu deredeki su,kaç kere değişti,yıldızların akisleri hep yerinde.
· Yol kesenler olmadıkça ,lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça,sabırlılar ,gerçek erler,yoksulları doyuranlar nasıl belirir,anlaşılır?
Oyun ,görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır.
· Anlayış,edep şehirlilerdedir. Ziyafet,garip konaklamak da köylülerde.
· Resimler ister haberleri olsun,ister olmasın,hepsi de ressamın elindedir,o elden çıkar.
· Alışsan güvercin sallanan kamıştan kaçar mı hiç?O kamıştan göklere uçan yere alışmamış olan güvercin ürker,kaçar.
· Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak,malı yitmekten korur.
· Çalınmış kumaş,devamlı kalmaz insanda. Hırsızı da darağacına götürür.
· Ağlayışın,feryat edişin bir sesi,sureti vardır. Zararınsa sureti yoktur. Zararda insan elini dişler ama zararın eli yoktur.
· Her korkuda binlerce eminlik vardır,göz karasında onca aydınlık mevcut.
· Verdiğini geri alan kişi, gibi kusmuğunu yemiş olur.
· Şarap kadehtedir ama kadehten meydana gelmemiştir ki. Ağzını,şarabı verene aç.
· Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür. Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür,karşılığını bulma günüdür.
· Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
· Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
· Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
· Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler
· Çayırlıktan, çimenlikten esip gelen yel, külhandan gelen yelden ayırt edilir.
· Dünya malı, bedene tapanlara helaldir.
· Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu, miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.
· Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.
· Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır.
· Kötü nefis, yırtıcı kuştur.
· Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.
· Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır. Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler.
· Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.
· Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır.
· Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu, gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da.
· Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammet'in yolunun toprağıyım. Birisi
sözlerimden bundan başka söz naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de.
· Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir. Sevgiden, dertler şifa bulur. Sevgiden, ölüler dirilir. Sevgiden, padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir.
· Mumundur karanlık veren sana. Anlatırdım bunu ama, gönlünün beli kırılıverir. Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez.
· Rüşvet alan para pul padişahı değiliz. Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz.
· Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
· İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte.
· İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak dostu görene denir.
· A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.
· Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana.
· Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.
· Saman çöpü gibi her yelden titrersin. Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin.
· O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
· Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra
· Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.
· Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
· Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç. Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç.
· İnanmışsan, tatlı bir hale gelmişsen, ölüm de inanmıştır, tatlılaşmıştır. Kafirsen, acılaşmışsan, ölüm de kafirleşir, acılaşır sana.
· Doğruluk, Musa'nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
· Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah'ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.
· Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.
· Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker. Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
"Ey Can; Hiç Kimseye Hak Ettiğinden Fazla Değer Verme; Ya Onu Kaybedersin Ya da Kendini Mahvedersin..." | Hz.Mevlana |...

Beni bir ben bilirim, bir de Yaradan.Bana bir ben lazımım, bir de Anlayan.

Gerçek aşkta ne vefa vardır ne cefa.

Göklerin yolu, içtedir, gönüldedir, sen aşk kanadını aç, aşk kanadın kuvvetli olursa merdiven arama derdin kalmaz

Kim demiş gül yaşar dikenin himayesinde? Dikenin itibarı gül sayesinde. Hz.Mevlana

Yüzde ısrar etme, doksan da olur. İnsan dediğinde, noksan da olur... Sakın büyüklenme, elde neler var. Bir ben varım deme, yoksan da olur... Hz.Mevlâna

Gönül lehcesinde çok söz var amma beyhude konus ki söz alinmasin , gönül bahçesinde cok gül var amma dikeni al ki gül şımarmasın. Hz.Mevlana

Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır; dilinle söylediğini kalbinlede söyle.
Dikiş tutmuyorsa şayet, söylenmeyi bırak; sus, kalbinden geçmeyeni diline değdirme..

Bir insan bilmiyorsa ne istediğini hem seni ziyan eder , hem kendini...
Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi ,sonunu görmediğin sevgiye teslim etme kendini.

Ey Gönül..! Aşkı arama inanki ararken kaybolursun..! Bulduğunda ya veli yada deli olursun.. Hz.Mevlana

Aşk nasip işidir, hesap işi değil! Aşk adayıştır, arayış değil! Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda, aşk seni bulmaya gelir!''

Aşk olmayan kimsede ne can,ne cihan,ne de canan vardır..
aşksız hayat hayat değil,can çekişmedir..
aşkın okuna hiçbir sine tahammül edemez.
taki..maşukiyet yolunda olsun..
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Yazı için teşekkürler ancak çok teferruat var...Bu kadar düşünmek niye...
Aşığa yakışır aşkında yok olmak...
Kalsın sadece ...
La İlahe İllallah...
Bu yeter aşkı izaha...
Dök göz yaşını çıkar kendini aradan ...
Bak onunla sensiz...
Konuş onunla sen olma ...
İşte oldu o zaman ...
La İlahe İllallah...
 

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
[h=2]Aşka dair bir diyalog[/h]
-Biliyor musun artık aşkı aramadığımı anladım.
-Nasıl yani, âşık olmak istemiyor musun?
-Eskisi gibi olsun istemiyorum, aşk bir yerde kendini kaybetmek, bir başkasına teslim olmak demek çünkü.
-İyi de gönüllü bir teslimiyet bu, en azından aşkı tüm coşkusuyla yaşarken hissettiklerini düşünsene şöyle bir; ayaklarını yerden kesen o heyecanı, sabah uyandığında içine dolan yaşam sevincini; giyinirken, saçlarını tararken, makyajını yaparken kendine gösterdiğin özeni, gözlerindeki ışıltıyı, yanaklarındaki pembeliği, her gün geçtiğin yollarda giderken sanki başka bir dünyadaymışsın gibi düşünmene neden olan ruh halini, en ciddi ortamlarda bile yüzünden eksik olmayan o tebessümü… Sırf bu anlar için bile değmez mi yani?
-İnanması zor ama ben tüm bu söylediklerini birine âşık olmadan yaşayabildiğimi fark ettiğim için artık aşkı aramadığımı anladım zaten. Kendi kendime yetebildiğimi görüyorum, sırf var olduğum için mutlu olabildiğimi… Bir süredir sabahları uyandığımda sözünü ettiğin sevinç kendiliğinden, nedensizce ortaya çıkıveriyor, o sevinçle giyiniyor, saçlarımı tarıyor, makyajımı yapıyorum, aynaya baktığımda gözlerimin ışıl ışıl parladığını görüyorum, her gün geçtiğim yollarda daha önce algılamadığım güzellikleri algılıyorum; ağaçların yaprakları arasında ışıldayan güneşle cilveleşiyorum, bir evin bahçe parmaklıklarından başını uzatan küçük bir çiçeği koklayabilmek için karşı kaldırıma geçiyorum, işe biraz geç kalacağımı bilsem bile yol üstündeki küçük kahvede kendime bir çay ısmarlıyorum, şehrin onca gürültüsüne rağmen martıların çığlıklarını işitebiliyor ve gözlerimi kapatıp bir süreliğine ben de onlarla birlikte uçabiliyorum, sonra yüzümde bir tebessümle açıyorum gözlerimi… Ve bunların hepsini hayatımda bir başkası olmadan, aşkın büyüsüne kapılmadan yaşayabiliyorum.
-Böyle hissetmen çok güzel ama yalnızlığı aşka tercih etmeni anlayamıyorum yine de. Birine dokunmanın, sarılmanın, el ele yürümenin, güzel bir yerde yemek yemenin, sohbet etmenin doyumundan mahrum bırakıyorsun çünkü kendini.
-Sen beni yanlış anlıyorsun, ben kendimi aşka kapattım demedim, artık aşkı aramıyorum dedim. Pek çok kişi, benim âşık olmadan hissedebildiğim güzellikleri sadece aşkın etkisiyle hissedip ancak bir başkasının varlığı sayesinde sevinç duyabiliyor hayattan, yaşadıkları o bir başkası ile anlam kazanıyor. Sonra, aşk bittiğinde tüm o güzellikler de solup gidiyor, bir süre önce görülenler görülmez oluyor, aynadaki yüz değişiyor, gözlerdeki ışıltı kaçıyor, geçilen yollara kasvet çöküyor, güneş her zamanki gibi parlasa da yüreği aydınlatamıyor, bahçelerdeki çiçekler bile boşuna açıyor. Demek ki aşk gelip geçici bir mutluluk yaratıyor, oysa âşıkken bize mutluluk veren şeyler aslında hep buradalar ve ben her daim onların farkında olup değerini bilirsem aşk geldiğinde artı mutluluklar getirir hayatıma, öyle değil mi? Hem o zaman aşkın yanılsamaları da ortadan kalkar, yalnızken kendine her anlamda yetebilen bir kişi aşkı bulduğunda duygularından daha çok emin olur. Çevreme baktığımda insanların yalnızlığa katlanamadıkları, kendilerinden sıkıldıkları için birilerine kapıldıklarını ve bunu aşk olarak nitelendirdiklerini görüyorum. O kadar bunalmış oluyorlar ki sırf bir partnerleri olsun diye kendilerine ilgi gösteren ilk kişinin üstüne atlayıveriyorlar ve illüzyon başlıyor… Aşkın gerekleri yerine getiriliyor; romantik ortamlar, mum ışığında yenen yemekler, tokuşturulan kadehler, süslü paketlerden çıkan küçük hediyeler, dudaklardan dökülen şairane sözcükler, el ele yapılan yürüyüşler, şehvetli sevişmeler… Çok hoş… Lakin beklenti her zaman hayal kırıklığı getirir, bunu deneyimlerimle öğrendim ben, yalnızlıktan bunalıp aşka sığınan insanların o aşka çok fazla şey yüklediklerini gördüm, oysa yük denilen şey eninde sonunda ağır gelir, yorar, tüketir. Kendilerini âşık oldukları kişiye beğendirmek adına olduklarından başka türlü davranan kadınları, erkekleri gözlemledim, bir vakitler benim de aynı durumlara düştüğümü fark ettim; rol yaptığımı, farklı bir kimliğe büründüğümü, davranışlarımdaki sahteliği… Niye diye sorarsan? Karşılığını almak için tabii ki, beklentiler için…
-Beklenti içinde olmanın ne kötülüğü var ki, insanın sevdiği kişiyle bir şeyleri paylaşmak istemesi yanlış mı sence?
-Kendi kendine yetebilen iki insan bir araya geldiğinde beklenti olmaz, paylaşım olur. Kendi kendine yetemeyen iki insan bir araya geldiğinde ise beklenti artar ve paylaşım zoraki bir hal alır bana göre. Olmak ve yapmak arasındaki fark gibi. Sessizken ve hiçbir eylemde bulunmazken bile sevinç duyabilen, o anın içindeki sihre erişebilen insanlar vardır, onlar içsel anlamda o denli doludurlar ki canları sıkılmaz; olmak, mevcudiyete kalite getirir. Bir de sürekli bir şeyler yapma derdine düşenler vardır, içsel anlamda o denli boşturlar ki o boşluğu ancak belli aktivitelerde bulunarak giderebileceklerini zannederler, oradan oraya koşturur, programlar yapar, bir an bile sessiz ve sakin kalmaya tahammül edemezler, beklenti içindedirler hep ve bu yapıları ilişkilerine de yansır doğal olarak.
-Biraz daha açar mısın ne demek istediğini, daha doğrusu aşkla olan ilintisini.
-Aşk bir arayışın sonucunda gerçekleşmediyse, yani gerçekse, yanındaki insanın varlığı yüzeyde kalmaz, üç-beş kalp çarpıntısından ibaret olmaz, içine nüfuz eder, ruhunun derinliklerine ulaşır, bir tutku ya da bir duygu olmanın ötesine geçer. O insanın seni tamamladığını hissedersin, senin varlığını zenginleştirdiğini, sana kendin olma özgürlüğünü verdiğini. Romantik bir aptal olmazsın o zaman, pek çok bakımdan senden farklı olan biriyle birlikte olmanın sorumluluklarının bilinciyle davranırsın, saçma sapan hayallere kapılmaz, güllerin yanında dikenler olduğunu da kabul edersin. Beklentisizce ve koşulsuzca seversin karşındaki insanı.
-Koşulsuzca sevmek derken neyi kastediyorsun?
-Düşünsene, onca büyük aşk bir süre sonra bitiveriyor ve birbirlerini çok sevdiklerini iddia eden o insanlar ayrıldıkları anda nefrete boğuluyorlar. Sevgi gerçekse bence asla nefrete dönüşemez. Demek ki bu durumda onlarınki koşullu sevgi oluyor; talepler, beklentiler karşılandığında sürüyor, karşılanmadığında sona eriyor. Yani, bir tür hesap kitap işi… Hesabın yapıldığı yerde duygu olur mu sence?
-…
-Eeee?
-Bu noktaya nasıl geldin merak ediyorum.
-Kendimi sevmeden başkasını sevemeyeceğimi anladığımda…
-Peki, kendini sevmeyi nasıl öğrendin?
-Yaşadığım acı dolu deneyimlerin sonunda başkalarını ya da kaderi suçlamayı ve yargılamayı bırakıp hayatımın sorumluluğunu almaya karar verdiğimde. Çünkü, başkalarına yönelttiğim her yargılamanın ve suçlamanın ardında aslında kendi güvensizliklerim, değersizlik duygularım, kaybetme korkularım vardı. Beni incittiklerini, yaraladıklarını düşündüğüm insanlara karşı hissettiğim öfkeyi bile gerçekte kendime hissettiğimi fark ettim. Fark etmek çok önemli biliyor musun, farkında olmak ve hayata o farkındalıkla bakabilmek… Dönüşüm, farkında olmak ve sorumluluk almakla gerçekleşiyor çünkü. Bunu başardıkça kendimi sevmeye, kendime değer vermeye başladım, güvensizliklerim gitti, değişimimin etkileri yaşadığım her âna yansımaya başladı; hazırladığım sofralara kendim için koyar oldum çiçekleri ve mumları, yağmurlu havalarda balkona çıktığımda ıslak toprak kokusunu içime çekerek aldığım her nefese şükrettim, geceleri başımı gökyüzüne kaldırıp yıldızlara ve aya bakarken sonsuzluğun içinde küçücük bir kum tanesine benzediğimi düşünerek kendime acımak yerine genişlemeyi ve tüm evrenle bir olduğumu imgelemeyi öğrendim, en yakın dostumla sohbet eder gibi konuştum köpeğimle, bir çocuğun saçlarını okşarmışçasına okşadım saksıdaki çiçeklerimi, bağıra bağıra söyledim sözlerini ezberlediğim şarkıları, hatta tango bile yaptım Piazzolla’nın müziği çalarken… Bir başımayken artık sıkılmadığımı gördüm, meğer kendime tahammülüm yokmuş, kaçtığım, korktuğum kendimmişim… Ve aşkı aramamın nedeni bir başkasına sığınıp onun içinde kendimi kaybetme arzummuş… İşte bu yüzden şimdi aşkı aramıyorum, kendimi buldum çünkü ve biliyorum bir gün gerçek aşk da beni bulacak.
-Ne diyeyim, aşkolsun sana.​
 

kalbinur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2012
Mesajlar
2,602
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
35
Sadece
La İlahe İllallah...

La İlahe İllallah...
La İlahe İllallah...
 

Muhtazaf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Mar 2008
Mesajlar
9,637
Tepki puanı
1,009
Puanları
113
Yaş
67
Web Sitesi
www.aydin-aydin.com
Mevlana’dan Aşk ve Şevk Üzerine...

Büyük mürşit, aşkı ve şevki yol edinmiş gönül sultanı Mevlana, bir gün, dergâhın işlerini yürüten talebesini çağırdı ve şöyle dedi:
“Dergahın eşeğini satınız.”
Eşek, dergâhın kıdemli bir hizmetkârıydı. Hayvana bile vefa dersi verilen mektebin öğrencisi, bu isteği anlayamadı ve sordu:
“Efendim, dergâhımıza herhalde bir eşek lazımdır.”
Gönül sultanı, sözünü kesti ve isteğini vurguladı:
“Evladım, bu eşeği satın ve başka bir eşek alın.”
“Ama neden?” dedi öğrencisi ve ekledi:
“Biniyoruz, götürüyor; yüklüyoruz, taşıyor. Üstelik nereden bıraksak, dergâhın yolunu şaşırmadan bulup yerine geliyor…”
Bunun üzerine, Allah dostu, gerekçesini açıklamak zorunda kaldı ve buyurdu ki:
“Evladım, dikkatimi çekti, bu eşek bir haftadan beri anırmadı. Aşksız ve şevksiz…
Şevksizliğinin size bulaşmasından korkarım!
Bu sebeple satın bu eşeği de bir başkasını alın.”
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Gerçek aşkı bulursan o zaman anlarsın Aşk-ı İlahinin ne olduğunu...
Gerisi beyhude ancak yaşayarak öğrenebilirsin...
Bir saniyede yaşadığını...istersin yaşayayım her an...
Zerren dahi mutlu olur aşktan...unutulmaz geçse de yıllar ...Unutulmaz inan...
Allah'ım C.C. bize de yaşat o anı İNŞALLAH...
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
Allah razi olsun, emekleriniz zayi olmasin
Tüm paylasimlara, tüm paylasanlara bir oldugumuzu gosterdiniz bana
Bircok kalp var ama tek birsey icin atar galiba, tabiki Resul Muhammed Mustafa S.A .V. aski ve Allah 'in (C.C) yolu sevdasi, yaklastirir ayni kalpleri
Edepsizim Rabbim anladim, ogrenecegim insalllah, acelem yok anladim ki yolun sonu deseler , yok yolun sonu yok
Cabamiz, sevdamiz, bir nasilsa (ALLAH, Edebin Rabbimin gibi olmasi gerekir galiba ama Rabbim zor, ben kimim ki? bir garip)
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Öğrenmek veya öğretmek bir noktaya kadar dır...
Gerisi Allah C.C. na aittir o da Sırrı İlahidir...
Ancak kendisi karar verir ve uygular,uygulatır ''Allah C.C''....İnsana düşen layık KUL olmaktır...
Hepsi bu kadar...
Yolunuz ve bahtınız ...Açık olsun...
Hepimizin/Herkesin...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt