Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ (1 Kullanıcı)

A

Arzu_76

SELAMUNALEYKUM Sevgili kardeşlerim,

Sizden rica ediyorum hatta yalvarıyorum bugün benim doğum günüm kim bilir kaç gün ,kaç dakika ya da kaç saniye yaşabilirim ama bugün itibariyle rabbim nasip ederse hayatımda köklü değişiklikler almaya karar verdim. Bir müslüman gibi yaşamak ve bir müslüman gibi ölmek istiyorum.

Bu yüzden namazımı kılmaya
Oruçlarımı eksiksiz tutmaya
İbadetlerimi yapmaya
Bir müslaman kadına yakışır gibi edepli ve hayalı giymeye karar verdim rabim nasip ederse
geç uyandım ne olur bana ba davamda yardımcı olun dualarınızı eksik etmeyin.

Önce ALLAHA (CC) yalvarıyorum duamı kabul et
Sonrada size dualarınızı ne olur benden eksik etmeyin

Bu siteyi bana öğreten arkadaşımdan ALLAH razı olsun sayesinde gerçekleri bir kez daha gördüm. Rabbim ondan da razı olsun.

NE OLUR BEN ACİZ KARDEŞİNİZİ YANLIZ BIRAKMAYIN BANA YARDIMCI OLUN NEFSİMİN VE ŞEYTANIN OYUNLARINDAN KURTULMAM İÇİN BANA DUA EDİN
KURTULUŞA ERMEM İÇİN DUA EDİN
ALLAH AŞKININ ARTMASI İÇİN DUA EDİN
HAKKINIZI HELAL EDİN

DUA İLE:(
 

sebos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2007
Mesajlar
100
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Web Sitesi
www.cilginbiyologlar.com
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

aleykum selam kardesım Allah (c.c) dogru yolda gıdenın yardımcısıdır.sende dogru yoldasın allahın izniyle rabbim yolunu acık gonlunu hos eglesın girdiğin bu yolda önüne cıkacak engelleri kolaylıkla atlatmanı nasip eglesin inşallah nefse zor gelir seytan daha cok ugraşır bole allaha dönen yüreklerle ama emınım sen bunu atlatırsın allah yar ve yardımcın olsun inşallah dualarda bulusmak dilegiyle..allaha emenet ol ..B)B)B)B)
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Sevgili Seboş Allah (CC) RAZI OLSUN SENDEN VE TÜM DOSTLARDAN

Dua ile
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Dua ve önerileriniz lütfen
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

selamün aleyküm kardeşim.
bu kadar güzel niyetlerle yola çıkmışsınız.. Rahman'ın rızası doğrultusunda kararlar almışsınız ve şuna inanın ki, hayata geçirmenizde rabbimiz yardımcınız olacaktır inşallah.. siz ve sizin gibiler her zaman dualarımızda.. ve Rabbimizin de yardımıyla inşallah gözünüzde çok daha kolay olacaktır.. O, isteyene veriyor.. istemeniz, karşılığını alacağınızın garantisidir inşallah..

Allah c.c yar ve yardımcınız olsun, selam ve dua ile.
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Sevgili aliye kardeşim Allah (CC) sizlerden de razı olsun

Rabbim dualarınızı ve duamı kabul etsin

Dua ile
 

volide

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
255
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

ALLAHIN SELAMI RAHMETİ BEREKETİ ONUN HABİBİ (HZ) PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞAFAATI SİZİN VE TÜM ÜMMETİ MUHAMMEDİN ÜZERİNE OLSUN ALLAHIN RAHMETİ KALBİNİZDEN BEREKETİ EVİNİZDEN HİÇ EKSİK OLMASIN YÜCE ALLAHIN RAHMET KAPILARI HEP SİZLERE AÇIK OLSUN ALLAHIN RAHMETİ KALBİNİZDEN BEREKETİ EVİNİZDEN EKSİK OLMASIN EVİNİZE KALBİNİZE NUR DOLSUN EVİNİZDE BEREKET HUZUR MUHABBET OLSUN RAHMET KAPILARI SİZLERE AÇIK OLSUN ...SİZLER AMİN DEYİN VE SİZDE BANA DUA EDİN...SELAMETLE KALIN
 

l@l

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Şub 2007
Mesajlar
656
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Selamün Aleyküm önemli olan niyettir gerisi Allah(c.c.)ın izniyle gelir. Yüce Rabbim yar ve yardımcımız olsun, şeytana uydurmasın amin inşaallah....
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

ve aleykum selam.
Rabbim aldığınız bu güzel kararları uygulamada kolaylık ve sabır versin inşallah. Hepimize ibadetlerimizi yaparken şuur ve ihlas nasip etsin Allah c.c.
Mevla yar ve yardımcınız olsun. dualarımda olacaksınız Allah'ın izniyle..B)B)B)
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Amin Allah razı olsun
Dua ile
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

B)
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Ve aleykümselam....Allah(c.c) razı olsun inşallah...Ne iyi yola başlamışsınız...Rabbim kolaylıklar devam etmenizi nasip eder inşallah...Amin...

Zaten bu yolda olanlar..Allah(c.c)'ın izniyle maneviyat bakımından içi rahattır....

Allah(c.c)'ya emanet olun ..Hayırlı günler.... B)B)B)
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

ALLAH RAZI OLSUN RESUL KARDEŞ

RABBİM NEFSİMİ YENMEYİ
VESVESELERDEN KURTULMAYI NASİP ETSİN

AMİN


DUA İLE
 

ozen72

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2007
Mesajlar
90
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Arzucum isteklerin dileklerin girdigin yol çok güzel 6-7 aydir bende ayni senin gibi dusunup nefsimle mücadele ediyorum. nefsini aliskanliklarina kendi kendine bile olsa değiştirmek bazen zor oluyor. Bu siteyi google dan buldum bu süre zarfinda hergün sıkı takipçisi haline geldim siteye emeği olan tüm herkese çok teşekkür ederim. ALLAH cc razı olsun. Bizlerden dualarinizi eksik etmeyin ne olur gerçekten dualarınıza ihtiyacımız var. Allah cc cümlenizden razı olsun.

Arzucum çok oku okudukça dahada imanı güzelleşiyor insanın.

Dualarinizi bizim gibi bocalayan mücadele eden isteyen kullardan esirgemeyin ne olur.

B)
 
A

Arzu_76

RE: HİDAYETE ERMEK VE İBADETİMİ TAM YAPMAM İÇİN NE OLUR BANA DUA EDİN VE ÖNERİLERİNİZ

Selamün aleyküm Allah razı olsun kardeşlerim.

Özen 72 kardeş Allah (CC) sizden de razı olsun. Rabbim sizin, herkesin ve benim yardımcım olsun.

Dualarınızı benden eksik etmeyin

Hakkınızı helal edin.


Dau ile
 

Hidayet ve ermek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
HİDAYET e ERMEK

HİDAYET e ERMEK


Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, hidayet çağında sizlere hidayeti en kısa şekilde anlatabilmeyi diliyorum. Konumuz: Hidayet. Hani şu Peygamber Efendimiz (S.A.V) zamanında yaşanan ama sonradan unutulan ve ne olduğu belli olmayan bir kavram kargaşasına dönüştürülen hidayet.
Bugün insanlara hidayetin ne olduğunu sorarsanız size diyeceklerdir ki: “Hidayet doğru yoldur.” Böyle söyleyenlere yanılgılarını anlatabilmek için ikinci bir sual daha sormak lâzım: “Hidayete doğru yol diyorsunuz. Pekalâ. Peki, Sıratı Mustakîm nedir?” Sıratı Mustakîm için de başka bir cevapları yok. Gene aynı şeyi söyleyecekler: “Sıratı Mustakîm de doğru yoldur.” Gerçekten sırat; yol demektir. Mustakîm de istikamet üzere olan demektir. Öyleyse istikamet üzere olan bir yoldan bahsediyoruz. İşte bu yol, Sıratı Mustakîm adını alır. İnsanın ruhunu, vücudundan ayrıldıktan sonra Allah’a ulaştıran yol.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

Allahû Tealâ: “Bana istikametlenmiş yol.” diyor. “Bana istikametlenmiş yol.”, “Allah’a istikametlenmiş yol.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim, demek ki Kur’ân-ı Kerim’de bir kavram var. Sıratı Mustakîm kavramı ayrı bir kavram, hidayet kavramı ayrı bir kavram. Sıratı Mustakîm, gerçekten bir yol. Doğru yol mu? Evet, doğru bir yol. Ama doğru yol demek, konuyu sadece kargaşa haline getirmek mânâsına gelir. Çünkü doğru yol dediğimiz zaman, bir tarif vermiyoruz. Böylece hidayet müessesinin muhtevası kaybolduğu gibi Sıratı Mustakîm’in de muhtevası kayboluyor. Sıratı Mustakîm; “sırâtun aleyye mustekîm” kelimesiyle açık bir şekilde ifade edildiği gibi Allah’a ulaştıran yolun adıdır. Allahû Tealâ Nisa Suresinin 175. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

-4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

“Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ında yok olmayı, Allah’a sarılmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e vasıl eder, iletir, ulaştırır.”
Sıratı Mustakîm’in ne olduğu, burada açık bir şekilde bir defa daha ifade edilmektedir; Allah’a ulaştıran bir yol. Sıratı Mustakîm; Allah’a ulaştıran yolun adıdır. Ama hidayet; Allah’a ulaşmaktır. Hidayet çağının en önemli kavramı artık hidayettir. Türkçemizde hidayet adıyla kullandığımız kelime, Arapça’da “hudâ” adıyla kullanılır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

“İnne: Muhakkak ki;
el hudâ: Hidayet,
hudallâhi: Allah’a hidayet olmaktır.”
Bakara Suresinin 120. âyet-i kerimesinde ise Allahû Tealâ diyor ki:

-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.

“İnne: Muhakak ki şüphesiz ki,
hudâllâhi: Allah’a ulaşmak, Allah’a vasıl olmak,
huve: İşte o,
hudâ: Hidayettir.”
Allahû Tealâ burada açık bir şekilde hidayetin Allah’a ulaşmak olduğunu ifade etmektedir. Birtakım insanlar, hidayeti menfezinden (takip ettikleri yoldan) çıkarmışlar. “İnsan ruhunun ölmeden evvel Allah’a ulaşması diye bir şey olamaz.” demişler. “Çünkü insana hayat veren ruhtur. Ruh vücuttan ayrıldığı zaman insan ölür.” demişler.
Ruh, vücuttan ayrıldığı zaman insan ölmez sevgili kardeşlerim. İnsan öldüğü zaman, ruh vücuttan ayrılmak zorunda kalır. İkisi birbirinin tamamen zıttı iki olaydır. Herkesin bir yaşam süreci vardır. Bu yaşam, bir gün sona erecektir. Kişinin hayatı bir gün sona erecektir. Sona erdiğinde, ölüm olayı vücuda gelir. Ölümü vücuda getiren melekler, Azrail (A.S) ve onun etrafındaki yardımcılarıdır. Gelirler ve kontağı kapatırlar. O kişinin vücudundaki milyonlarca mitokondri, artık elektrik enerjisi üretemez hale gelir. Çünkü kontak kapatılmıştır. Enerji üretilemeyince, vücuttaki bütün fonksiyonlar elektrik enerjisi ile fonksiyonel halde oldukları için enerji tükendiğinde, artık fonksiyonlarını eda edemezler (görevlerini gerçekleştiremezler). İşte o zaman beyinden başlayan bir ölüm bütün vücuda yayılır. Kişi bir anda ölmez ve de neticede ölüm olayı vücuda gelir.
Ölüm; vücudun manyetik alanını kaybetmesi halidir. Vücudun (+) manyetik alanı ruhu, (–) manyetik alanı nefsi kendisine çeken bir özelliktedir. Bu özellik sebebiyle ruh ve nefs, fizik vücuda daima merbud (irtibatlı, bağlantılı) durumda olurlar. Bu statüde ruha Allahû Tealâ bir yetki vermiştir. Dilediği an ruh vücuttan ayrılabilir ama bu ayrılması, Allah’a dönüşü gerçekleştirebilecek olan bir ayrılık değildir. Ruh vücuttan ayrılır; dilediği yere gider ama tekrar dönüp o fizik vücudumuza girmek zorundadır.
Ruhumuz vücudumuzdan ayrıldığında biz insanlar, onu hissedemeyiz. Ruh vücuttan ayrılır, dilediğini yapar, dilediği yere gider, tekrar döner. Hiçbir günahın işlenmesinde ruhun o günaha iştirak etmesi söz konusu değildir. Günahı, fizik vücudumuzla nefsimizin afetleri işlerler. Nefsin afetleri günaha yöneliktir. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, iptilâlar. Her birisi ayrı bir açıdan bizi Allah’ın yasaklarını işlemeye, Allah’ın emirlerini yerine getirmemeye yönlendirmeye çalışırlar. Böylece ya bir emrin çiğnenmesi ya da bir yasağın işlenmesi, bizi günah adı verilen bir müesseseye ulaştırır. Arkasında sadece nefsimiz vardır ve fizik vücudumuzun nefsimize uyarak bu hatayı işlemesi vardır.
Öyleyse nefsimiz (afetlerle mücehhez olan bu vücudumuz), Allah’ın emirlerini asla yerine getirmeyi istemez, yasak ettiği fiillerin de hepsini işlemek ister. Çünkü afetler bu hüviyette yaratılmıştır. İşte sevgili kardeşlerim, ruhumuz canı istediği an vücudumuzu terk eder; dilediği yere gider ve tekrar geri döner (vücuda tekrar girer). Ne vücudumuza girdiğini, ne vücudumuzdan çıktığını hissetmemiz söz konusu değildir. Günah işlediğimiz zaman, ruhumuz vücudumuzdan mutlak olarak ayrılır; günaha iştirak etmez. İşte böyle bir ortamda, tekrar Allahû Tealâ ruha o yetkiyi vermiştir. Allahû Tealâ Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde ruh için şöyle buyurmaktadır:

-32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

“Biz insana ruhumuzdan üfürdük, sonra ona fuadler verdik (görme, işitme ve kalpteki idrak etme hassalarını, fuadlerini verdik).”
Allahû Tealâ burada “efidet” diyor, fuadler. Görme, işitme ve idrak etme hassaları verilmiş insana. Ama ruh üfürülmüştür. İşte üfürülen bir ruhumuz, dizayn edilen (sevva edilen) nefsimiz, yaratılan (halk edilen) bir fizik vücudumuz vardır. Allahû Tealâ Âdem (A.S)’ı yaratmış, halk etmiştir. O’nun kaburga kemiğinden Hz. Havva’yı (Havva anamızı) yaratmış ve bütün insanlar onlardan türemişlerdir.
İşte hidayet, Allah’a ait olan; bizde bir emanet olan ruhumuzun bizden ayrılarak Allah’a geri dönmesi işleminin adıdır. Bilerek, isteyerek, insanoğlu Allah’a ruhunu ulaştırmayı Allah’tan talep ederek bunu gerçekleştirecektir. Allah’ın sözü vardır: Kim, Allah’a ulaşmayı yani hidayete ermeyi dilerse, o kişi mutlaka Allah’ın Zat’ına Allah tarafından ulaştırılır. İşte bunun adı hidayete ermektir.
Biz insanlar Allah’a ulaşmayı dilediğimiz anda hidayet üzereyiz. 3. basamakta insanoğlu Allah’a ulaşmayı diler. Veya dilemez; ömür boyunca 2. basamakta kalır, gideceği yer de cehennem olur. Ama dilerse, hidayet başlamıştır. Hidayetin başlangıç noktasındayız ama dalâletten kurtulduğumuz kesindir. Bir insanın dalâletten kurtulduğu nokta, Allah’a ulaşmayı dilediği noktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

-30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

“Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve Allah’a karşı takva sahibi ol. Venamaz kıl ve müşriklerden olma. O müşrikler ki aralarında fırkalara ayrılmışlar ve hizipler oluşturmuşlardır. Her hizip (her grup) kendi elindeki ilimle ferahlanır.”
İşte 72 fırkaya ayrılan insanların herbir fırkasının içinde küçük bir grup vardır. Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu küçük gruplar. İşte hidayet üzere olanlar onlardır. Allah’a ulaşmayı dileyen herkes artık dalâletten kurtulmuştur ve hidayet üzeredir. Hem de takva sahibi olmuştur. Ama Allahû Tealâ: “Dilemeyenler hidayette değildir.” diyor. Yunus Suresinin 45. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

-10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).

“Her kim Allah’a mülâki olmayı inkâr ederse, onlar hüsrandadırlar ve onlar hidayette değillerdir.”
Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse hidayette değildir. Dileseydi hidayet üzere olacaktı; hidayete ermiş olmayacaktı ama hidayet üzere olacaktı. Diledi kişi, diler dilemez hemen Allahû Tealâ’dan ona yardımlar yağmaya başlar ve bu kişi 14. basamakta mürşidine Allahû Tealâ tarafından ulaştırılır. 12 tane ihsanla o kişi mürşidine ulaşır:

1. O kişinin görmeyen gözleri açılmıştır.
2. İşitmeyen kulakları açılmıştır.
3. İdrak etmeyen kalbi açılmıştır.
4. Görme hassası açılmıştır.
5. İşitme hassası açılmıştır.
6. İdrak etme hassası açılmıştır.
7. Kalbe ihbat konulmuştur.
8. Allah, o kişinin kalbine ulaşmıştır.
9. Kalbini Allah’a çevirmiştir.
10. Göğsünden kalbine nur yolu açmıştır.

İşte hidayet ile ilgili bir âyet-i kerime, burada devreye giriyor.

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

“Allah, kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse, onun göğsünü yarar, şerh eder ve İslâm’a yani Allah’a ruhunu, vechini, nefsini ve iradesi teslim etmeye açar (göğsünü yarar ve teslime açar).”
11- O kişi zikir yaptığı zaman, Allah’ın katından gelen rahmetle fazl nurları, Allah’ın yardığı bu yarıktan geçerek kalbe ulaşırlar ama kalbin içine yalnız rahmet nuru sızabilir.
12- Bu sızıntı %2’yi bulduğu zaman kişi huşû sahibi olur. Hacet namazını kıldığında da mutlaka mürşidini (kişi kime ulaşacaksa) görür. Allahû Tealâ onu mürşidine ulaştırır.
Allahû Tealâ’dan o güne kadar 12 tane ihsan alan bu kişi, mürşidine tâbî olduğu o noktadan itibaren 7 tane de ni’met alacaktır. Bu ni’metler, hidayetin 2. bölümünün mükâfatıdır. Hidayetin 1. bölümü, Allah’a ulaşmayı dilemektir; 2. bölümü, mürşide ulaşmaktır.
Kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu gelir. O kişinin ruhuna vücuttan ayrılıp Allah’a dönüşün, Allah’a mülâki olma gününün (yevm’et talâkın) geldiği emri verilir. Kim tarafından? Devrin imamının ruhu tarafından. Ruh vücuttan ayrılır. Devrin imamının ruhu, kişinin başının üzerine gelir yerleşir.

-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
 

Hidayet ve ermek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Kişinin bütün günahları tâbiiyetle sevaba çevrilir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

O kişinin fizik vücudu afetler karşında güçlenmeye başlar. Neden güçlenir? Çünkü o kişi nefs tezkiyesine başlar. Kalbine îmân yazılmıştır. O kişi zikir yapar. Zikir yapınca Allah’ın katından gelen rahmetle fazl ve rahmetle salâvât nurlarından fazıllar, nefsin kalbine ulaşır ve oradaki îmân kelimesinin çekim gücüne kapılarak kalbin duvarına yapışır. Bu, kalbin nurlar tarafından işgale başlamasının başlangıç noktasıdır. %2 rahmetten sonra artık o kalbe %98’e kadar ulaşacak olan fazıllar yerleşmeye başlar.
İşte bu olay olurken, kişinin mürşide ulaşıp tâbî olduğu anda ruh vücudu terk eder; Allah’a doğru bir yolculuk yapar. Ruhun vücudu terk etmesi, vuslata ulaşma konusundaki bir yeni başlangıçtır. Ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşacak ve Allah’ın Zat’ında yok olacaktır. Vücuttan ayrılan ruh, devrin imamının dergâhına ulaşır. Oradan kafile halinde yukarıya doğru bir yükselme başlar. Nefsinin kalbindeki her %7 nur birikimi ile o kişinin ruhu, Allah’a doğru 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. gök katlarını birer birer aşacaktır. Her seferinde yeniden %7 nur birikiminin o kişinin kalbinde oluşması gerekir.
İşte sevgili kardeşlerim, böyle bir hususun gerçekleşebilmesi gördük ki; kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesiyle vücuda gelir. Mürşidine ulaştığı zaman o kişinin ruhu vücuttan ayrılır. Ulaşmazsa, ruhun vücuttan ayrılması mümkün değildir. Allah’a doğru yolculuğu da hidayeti ermesi de mümkün değildir. Allah’a ulaşmayı dileme yoksa hidayet yoktur, hidayet başlamamıştır. Hiç kimse kendi kendine ruhunu Allah’a ulaştıramaz. Mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesi, mutlaka mürşidine ulaşması lâzımdır. Mürşidinin önünde geçen bir tâbiiyet merasiminden sonra, ruhunun vücuttan ayrılması ve Allah’a doğru yola çıkması söz konusudur.
Ruh yola çıktıktan sonra, nefsin kalbindeki fazılların her %7 artışına paralele olarak bir gök katı yükselmek suretiyle, diğer ruhlarla beraber 7. gök katına ulaşır. 7. gök katında 7 tane âlem aşar. En son zikir hücrelerine gelir. Zikir hücrelerinde kendisine düşen görevi yerine getirmek suretiyle Allah’ın Zat’ına ulaşabilecek olan bir noktaya gelir ve Sidretül Münteha’ya ulaşır. Burası İndi İlâhi’nin en yüksek noktasıdır. Oradan Allah’ın Zat’ına yükselir ve Allah’ın Zat’ında yok olur. Allah’ın Zat’ına yükselmesi, Allah’ın Zat’ına ulaşması ve Allah’ın Zat’ında, vechinde yok olması söz konusu olur. Allahû Tealâ Rad Suresinin 20, 21 ve 22. âyetlerinde diyor ki:

-13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.

-13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

-13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.

“Onlar Allah’ın ahdini yerine getirdiler ve misaklerini bozmadılar.”
Allah’ın ahdini yerine getirmek demek, o kişinin iradesini Allah’a teslim etmesi demektir. O kişinin iradesini Allah’a teslim etmesi, teslimlerin sonuncusudur. İradenin Allah’a verdiği misaki gerçekleştirmesidir.
21. basamakta; ruh Allah’a ulaşır.
22. basamakta teslim olur.
25. basamakta fizik vücut Allah’a teslim olur.
26. basamakta nefs teslim olur.
27. basamakta kişi muhlis olur.
28. basamağın 4. kademesinde irade de Allah’a teslim olur.
Hidayetler birbiri arkasından bir hidayet toplumu sonucuna ulaşılır. Birbiri arkasından hidayetler gerçekleşir; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin hidayeti. Hepsinin birer birer Allah’a teslimi söz konusudur.
İşte Rad Suresinin 20, 21 ve 22. âyetlerindeki duruma bakıyoruz. Kişi böyle yaparak iradesini Allah’a teslim ederek, iradesini Allah’a verdiği misakini bozmamış oluyor; yerine getirmiş oluyor. Ama iradenin misakinin evvelinde ruhun misaki vardır. Ruh, Allahû Tealâ’ya o kişi hayattayken ulaşılacağına dair ezelde Allah’a misak vermiştir. İşte bu misak itibariyle Allahû Tealâ: “Onlar misaklerini bozmazlar.” ifadesinden sonra diyor ki: “Ve onlar Allah’ın Allah’a ulaşmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.” Rad Suresinin 21. âyet-i kerimesi bunu söylüyor. Sonra da, “Onlar kötü hesaptan korkarlar ve Allah’ın emrini yerine getirirler. Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını dileyenlerdir. Onlar kötü hesaptan korkarlar. Rab’lerine karşı huşû duyarlar.” diyor. Yani Allah’a ulaşmayı dileme huşûsu, ruhunu Allah’a ulaştırma huşûsu, daha sonra fizik vücudu, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etme huşûsu; hepsi birbirinin arkasından gelecektir. Herbiri ayrı bir hidayeti oluşturmak üzere.
İşte sevgili kardeşlerim, ne zaman bir insan bu istikamette bir gayretin sahibi ise, gayretin sahibi olduğu andan itibaren o kişi hidayet üzeredir. Ruhun Allah’a ulaşması 3. hidayeti ama 1. teslimi içerir. Ruh, 21. basamakta Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allahû Tealâ Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesinde şunu söylüyordu:

-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

“Allah, dilediğini Kendisine seçer ve onlardan kim Allah’a yönelirse, Allah onu Kendisine ulaştırır. Yani Allah onu hidayete erdirir.”
İşte Allah’a ulaşmayı dileyen insanların bir gün Allah’ın Zat’ına ulaşmaları söz konusu olur. İşte böyle bir olgunun gerçekleşmesi, o kişi için Allah’ın bir lütfudur.
Sevgili kardeşlerim, bir insanın ruhunu Allah’a ulaşmasına kadar geçecek zaman aralığında, Allahû Tealâ o kişiye yardım etmeyi garanti etmiştir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse (hidayete ermeyi dilerse), Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırmaya ve onu hidayete erdirmeye garanti verir. Eğer Allah ona 6-7 aylık bir ömür vermişse, mutlak olarak Kendisine ulaştırır. Vermemişse, kişinin hayatını ne kadar devam ederse oraya kadar yürür. Ama bu kişi gene Allah’a ulaşmayı dilediği an, zaten cenneti hak etmiştir. Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin gideceği yer 1. kat cennettir ama mürşide ulaşan, 2. kat cennetin, ruhunu Allah’a hayatta iken ulaştıran kişi, 3. kat cennetin sahibi kılınır.
İşte Allahû Tealâ’nın hidayet adı verilen bir mekanizması vardır. Hidayeti kişinin talebi üzere gerçekleşir. Kişi sadece Allah’a ulaşmayı dilediği taktirde hidayet üzere olur. Çağımız hidayet çağıdır, sevgili kardeşlerim. Doğru yol adı ile hüviyeti değiştirilen ve asırlar öncesinde unutulan (500 yıldır unutulan) bir hidayet kavramı, Allahû Tealâ’nın bize öğretmesiyle, artık herkesin mutlaka öğrenmesi gereken bir noktaya getirilmiştir. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; Allahû Tealâ bize hidayeti öğretti. Sevgili kardeşlerim, unutmayın; bizden başka hiç kimse hidayetin ne olduğunu, Kur’ân’da hangi âyetlerde yer aldığını söyleyememiştir. Kavram asırlarca evvel unutulmuştur.
Sevgili kardeşlerim, bu muhtevada Allahû Tealâ’nın dizaynı, hidayeti mutlak olarak emretmek şeklindedir. Allahû Tealâ herkesin hidayete ermesini mutlak olarak üzerlerine farz kılmıştır. Herkesin hidayete ermesi, Allah’ın temel emridir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

“Üzerinize azap gelmeden önce Allah’a yönelin ve Allah’a teslim olun. Yani ruhunuzu da vechinize de nefsinize de iradenizi de Allah’a teslim edin.”
Allahû Tealâ Fecr Suresinin 28. âyet-i kerimesinde de şöyle buyurmaktadır:

-89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

“Rabbine rücû et, Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş yani hidayete er.”

-51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.

“Allah’a kaç, Allah’a sığın.”

-73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

“Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Rabbine geri dön, Rabbine ulaş.”

Fecr-28’deki “İrciî ilâ rabbiki” emri, “Rabbine geri dön.”dür. Bu emir, Allahû Tealâ tarafından ruha verilen bir emirdir. Ruhun Allah’a geri dönmesi emrediliyor. Ne nefsin ne fizik vücudun Allah’a ulaşması asla söz konusu değildir. Allah’a ulaşacak olan sadece ruhumuzdur, sevgili kardeşlerim. Allah ruhundan üfürmüş, bize bir emanet bırakmış ve emanetini geri istiyor.
İşte hidayet; Allah’a ulaşmayı dilemekten başlayan ve Allah’a ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimi ile devam eden bir silsile içinde, 28 basamakta tamamlanan bir bütündür. 4 tane hidayeti de Allahû Tealâ üzerimize farz kılmıştır.
Ruhumuzu Allah’a teslim ederiz; 22. basamaktayız.
Fizik vücudumuzu Allah’a teslim ederiz; 2. teslim, 2. hidayet; 25. basamaktayız.
Nefsimizi daimî zikre ulaşarak Allah’a teslim ederiz; 26. basamaktayız.
İrademizi Allah’a teslim ederiz; 28. basamağın 4. kademesindeyiz.
Böylece bütün teslimler ve hidayet de tamamlanır. Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe hidayetin bütününe ulaştılar, irşad makamına tayin edildiler. Tövbe Suresinin 100. âyet-i kerimesi bunu ifade etmektedir:

-9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

“O sabikûn-el evvelîn var ya, onların bir kısmı ensardandı, bir kısmı muhacirîndendi, bir de ensara ve muhacirîne ihsanla tâbî olanlardandı.”
İster ensar olsun (Medine’deki yardımcılar), ister muhacirîn (Medine’den göç edenler) ikisine de mutlak olarak tâbî olunmuş ve hepsi irşad makamının sahibi olmuşlardır. Hidayetin bütününü gerçekleştirmişlerdir.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir Allah sohbetinde sizlerle hidayet kavramını konuşmayı Allahû Tealâ nasip kıldı. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz.
 

Hidayet ve ermek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
İSLAM dan KOPARILAN KAVRAM NEFS TEZKİYESİ

İSLAM dan KOPARILAN KAVRAM NEFS TEZKİYESİ


Kur’ân’dan kopan kavramlardan biri olan nefs tezkiyesi. Allahû Tealâ Kur’ân’ı Kerim’de “nefs tezkiyesi” diye bir olaydan bahsediyor. Ama bugünün dîn adamları nefs tezkiyesiyle bir ilişki içersinde değiller, ilişkilerini tamamen kaybetmişler. Oysaki bu, üzerimize farz olan bir husustur.
Allahû Tealâ’ya teslim olmanın vazgeçilmez bir safhası nefs tezkiyesidir ve daha ötede nefs tasfiyesidir. Bir insan nefsi ile birlikte doğar ve o kişiye doğduğu zaman ruh üfürülür. Ruh insana hayat vermez. Hayatı Allah verir ve sadece Allah alır. 28 basamaklık İslâm merdiveninde nefs tezkiyesi 14. basamaktan 21. basamağa kadar bir alanı kaplar. Nefs tezkiyesi, nefsimizin kalbine Allah’ın nurlarını yarıdan daha fazla yerleştirebilmenin adıdır.
Bütün insanlar bir neftsen, bir ruhtan, bir de fizik vücuttan oluşurlar. Nefsimiz %100 afetlerle doludur. Öfke, kin, kıskançlık, haset, isyan, düşmanlık, iptilâlar, cimrilik, cehalet hep nefsimizin afetlerinin muhtevasıdır. Ruhumuzsa %100 hasletlerle doludur. Cimriliğe karşılık cömertlik oradadır, düşmanlığa karşılık dostluk oradadır, nefrete karşı sevgi oradadır. Nefsimizin bütün afetlerinin pozitif karşılığı ruhumuzda mevcuttur. Ruhumuz %100 bu hasletlerle doludur ve hasletler nurlarla temsil olunurlar. Nefsimizin kalbi ise %100 afetlerle doludur. Afetler karanlıklarla tefsir olunurlar. Kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata başlarız.
Vücudumuzun kumandanı akıldır. Nefsimiz de akıldan talepte bulunur, ruhumuz da akıldan talepte bulunur. Akıl hangisinin talebini kabul ederse o talep devreye girer, onu gerçekleştirir. İnsanların akıllarıyla hareket etmeleri, Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu kanunlar gereği, uygun olan bir durumdur. Vücudun kumandanı akıldır. Akıl hangi âlemde şuur kazandıysa, o âlemin standartlarına göre şekillenir. Eğer Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, yasak edilen fiillerin de işlenmesinin mübah olduğu bir ortam söz konusuysa, aklın fizik vücuttaki taleplerden nefsin talebine yeşil ışık yakacağı tabiîdir.
Bizim ülkemiz gibi bir ülkede Allah’ın emirleri yasaklanmakta, yasak edilen fiillerin de hepsi serbest bulunmaktadır. Böyle bir statüde akıl mutlaka şerri emredecektir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-95/TÎN-4: Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.

“Biz nefsi ahseni takvim içinde yarattık. Yani afetlerle donanımlı olarak yarattık ama belli bir zaman parçasında, bir takvim içinde ahsene ulaşabilecek olan özellikle, Allah’a ulaşabilecek, Allah’a teslim olabilecek olan bir özellikte yarattık.”
Ahsen olmak, bir kişinin nefsinin bütün afetlerini yok ettikten sonra 19 kademe o kişinin aklanmasıdır. Nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra yani o kişi nefs tezkiyesini gerçekleştirdikten sonra, o kalbin 19 mertebe müzeyyen olması sonucunda ulaşılan yer, ahsen olmakla adlandırılır.
Ahsenül Hüsna, “ahsenlerin en güzeli, ahsenlerin ahseni” 19 kademe o kişinin nefsinin kalbinin müzeyyen olmasıdır. Bir insan daimî zikre ulaştığı zaman ahsen olur. Nefsinin kalbindeki bütün afetleri yok olan yerine ruhun hasletlerine paralel olan faziletler (%98 fazilet, %2 rahmet) yerleşmiş olan kişi ahsen olmuştur. Bu, nefsin ahsen oluşudur. Ama Ahsenül Hüsna olmak, bihakkın takvaya ulaşmak; nefsin kalbini nefsteki bütün afetler yok olduktan sonra 19 kademe müzeyyen kılıp, Allah’ın irşad makamına tayiniyle gerekleşen bir husustur. Öyleyse tezkiye, yolun yarısını ifade eder.
Nefsimizin kalbinin %51 nura büründüğü yer neresiyse orası tezkiyedir. Orada ne olur? Ruh Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Nefs tezkiyesi herkes için Allah’ın garantisinde olan bir işlemdir ve Allah’ı zikretmek suretiyle tahakkuk eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

İşte nefs tezkiyesinin anahtarı, bu âyet-i kerimedir. Allah’ın ismiyle zikretmek. Tesbihinizi “Allah, Allah, Allah…” diye çekeceksiniz ve Allahû Tealâ sizi mutlaka Kendisine ulaştıracak. Kimleri? Hangi şartlarla? Allah’ın dizaynında muhteva tayini bu standartlar içindedir. Bir insan Allah yolunda bütün güzellikleri yaşamak için yaratılır. Sonsuz mutluluk herkesin hakkıdır ama bu hak ona vazifesini yaptığı takdirde gerçekten verilir.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o mutlaka Allah’a ulaştırılır. Kim daha ötesi için talipse daha ötesinin zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. Zikrini devamlı arttırmak mecburiyetindedir. Öyle bir noktaya ulaşacaktır ki kişi daimî zikrin sahibi olacaktır. “Allah’ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaş.” ifadesi, nefs tezkiyesini sonuç itibariyle vermektedir. Nefs tezkiyesinin anahtarı zikirdir. Nefs tezkiyesi; nefsin %100 kapkaranlık olan, %100 afetlerle dolu olan kalbini %50’den fazla, %51 oranında Allah’ın nuruyla doldurmaktır. Bunun %49’u fazıldır, %2’si de rahmettir.
Birinci basamakta insanlar olayları yaşar, herkes yaşar. İkinci basamakta, olayları değerlendirir ve tavrını koyar. Herkes olayları değerlendirir, herkes tavrını koyar. Allahû Tealâ insanları yılda iki, üç defa mutlaka musîbetlerle imtihan eder. Bu imtihan ettiği musîbetlerle kişinin kimliği oraya çıkar. 2. basamakta insanlar iki kısma ayrılırlar:
1- Allah’a ulaşmayı dileyenler.
2- Dilemeyenler.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenler iki ayrı bölüm oluşturur:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler
2- Kendileri Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başka insanları da Allah’ın yolundan saptırmaya çalışanlar, Allah’a ulaşmayı dilemekten men etmeye çalışanlar. Allahû Tealâ tarafından seçilmezler.
Bu insanlar, toplam insanların %10’undan daha aşağıda bir sayısal değere sahiptirler. İnsanların % 90’dan fazlası Allahû Tealâ tarafından seçilir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Demek ki kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onları Kendisine ulaştırır. İşte Allah ile olan ilişkilerimiz bu minval üzere cereyan eder.
2. basamakta kişi Allah tarafından seçilir. Allah tarafından seçilenler de ikiye ayrılır:
1- Allah’a ulaşmayı dilemeyenler. Onlar 2. basamakta kalırlar.
2- Allah’a ulaşmayı dileyenler (3. basamaktakiler)
1. ve 2. basamaktakilerin gideceği yer cehennemdir. İnsanoğlu kim olursa olsun, eğer Allah'a ulaşmayı dilememişse cehennemden kurtuluşu kesinlikle söz konusu değildir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler Allah’ın cennetine girebilirler.
Öyleyse Allah’ın dizaynı onu gösteriyor ki kişi Allah'a ulaşmayı dilemelidir. Dilemezse ne olur?
Dilemezse, bu kişi şirktedir.
Dilemezse, bu kişi dalâlettedir.
Dilemezse, bu kişi Allah’a karşı takva sahibi değildir.
Dilemezse, bu kişi küfürdedir.
Bu kişinin gideceği yer cehennemdir.
Bu kişi fısktadır.
Bu kişi hüsrandadır.
Bu kişi Allah’ın âyetlerinden gâfildir.
Allah’a ulaşmayı dilemek, bu kadar önemli bir konudur ve Allah’a ulaşmayı dilemeyen, hiçbir zaman nefs tezkiyesini gerçekleştiremez. Çünkü nefs tezkiyesi insanı Allah’a ulaştıran tatbikatın adıdır.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilemişse mutlaka 3. basamağa ulaşır. Çünkü Allahû Tealâ semîul âlimdir; işitir ve bilir. Hem de basîrdir; görür. Kalbinize bakar, kalbinizde Allah'a ulaşma talebini işitir, bilir ve görür. İşte böyle bir ortamda Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişi 3. basamağa geçmiştir. Ne olur? 4. basamak hemen oluşur. Allah o kişinin üzerinde Rahîm esmasıyla tecelli eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

Allah’ın Rahîm esması özel kişilerde teşekkül eder, yansır. Allah’ın Rahîm esması bu insanlar için geçerlidir. Allah’ın Rahmân esması herkes için geçerlidir. İnsana hayat veren Allahû Tealâ, onun yaşaması için gerekli şartları hazırlar. Bu, Rahmân esmasıyla teşekkül eder. Herkes bundan faydalanır ama Rahîm esması sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler içindir. Çünkü Rahîm esması, Allah’ın rahmet, fazl ve salâvât göndermesini ihata eden esmasıdır.
Kişi Allah'a ulaşmayı diledi, Allah Rahîm esmasıyla tecelli etti. Ne olur? O kişinin gözleri vardır, görmez; irşad makamını irşad makamı olarak görmez. Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla kişiye engel olan hicab-ı mestureyi gözlerden alır. O kişinin basar isimli görme hassasında gışavet adlı bir perde vardır. Allahû Tealâ o perdeyi o kişinin görme hassasının üzerinden alır. O kişinin kulaklarında vakra vardır; Allah kulaklarındaki vakrayı alır. İşitme engeli sebebiyle, kişi irşad makamının sözlerini irşad makamının söylediği mânâda algılayamaz. Sonra Allahû Tealâ o kişinin işitme hassasının mührünü açar. Ondan sonra kalple meşgul olunur. Allah kişinin kalbinin mührünü açar, o kişinin kalbindeki ekinneti alır ve kalbin içine ihbat koyar. Allahû Tealâ bu işlemleri tamamladığı zaman kişi 7. basamaktadır. Bu noktadan sonra 8. basamakta Allahû Tealâ o kişinin kalbine ulaşır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.

9. basamakta Allahû Tealâ kişinin kalbini Allah’a çevirir.

-50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).

10. basamakta kişinin göğsünü yarar ve göğsünden kalbine bir nur yolu açar.

-6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse, o kişinin göğsünü yarar ve kalbini teslime açar. Allah’a ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini teslim etmesi için şartları hazırlar. Bugünkü konumuz sadece ruhun Allah’a teslimini içeriyor. (Nefs tezkiyesi).
11. basamakta kişi zikir yaptığı zaman, “Allah, Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ın ismini zikrettiği zaman o kalbe Allah’ın katından rahmetle fazl isimli iki nur gelir. 11. basamakta bu nurlar kalbe kadar ulaşırlar ama kalbin içine ancak rahmet nuru sızabilir, girebilir. Bu nurlar sızmaya başladığı zaman Allahû Tealâ’nın Zumer Suresinin 22. âyet-i kerimesinde söylediği gerçekleşir:

-39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.

“Allah kimin kalbini yarıp o kişinin kalbine Allah’ın nurlarını gönderirse, o kalp kalbi kasiyet bağlamış kişinin kalbi gibi değildir.” diyor. Kalbi zikir sebebiyle kasiyet bağlamış, kararmış ve sertleşmiş olan kişinin kalbi gibi olmaz. Allah’ın kalbine nur gönderdiği ve Allah’a teslim olması, İslâm olması için Allah’ın göğsünü yararak göğsünden kalbine yol açtığı kişinin kalbine gönderdiği nur sebebiyle o kişinin kalbi, kalbi kasiyet bağlamış kişinin kalbiyle eşit değildir. Kalbin içine nurların sızmaya başladığı bu noktadan itibaren kalbe sadece rahmet nuru sızar. Burası 11. basamaktır.
12. basamakta bu nurlar %2’ye ulaşır ve bu kişi huşû sahibi olur.

-57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.

Bu noktadan itibaren kişinin kalbinde %2 nur birikmiştir, kişi huşû sahibi olmuştur. Ne olur? Bu kişi mürşidine ulaşmak için Allah’a karşı hacet namazını kılar ve mürşidini Allahû Tealâ’dan talep eder.
Mürşid farz mıdır? Ruhu Allah’a ulaştırmayı dilemek nasıl farzsa zikir de farzdır. Ruhu Allah’a ulaştırmak nasıl farzsa, zikir de farzdır ve mürşid de farzdır. Bunlar birbirini tamamlayan faktörlerdir. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

-5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Demek ki Allah’a ulaştıracak olan vesile yani mürşidi Allah’tan istemekle hepimiz vazifeliyiz. Bu, üzerimize farzdır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Her mürşidin bulunduğu dergâhtan, devrin imamının bulunduğu ana dergâha, gözle görülmeyen, manevî yollar vardır. O yola sebîl denir. Sebîllerin tayini, aslında mürşidlerin tayini demektir. Bu Allah’a ait olan bir vetiredir. Sizin mürşidinizi Allahû Tealâ seçer. Mürşidinizi istediğiniz zaman sizi o mürşide mutlaka Allah ulaştırır.
 

Hidayet ve ermek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
13. basamakta kişi hacet namazını kılar. Mürşide ulaşmanın yolu hacet namazını kılmaktır. Mürşid sadece Allah’tan sorulur. Bunun adı istianedir. Fatiha Suresinde Yüce Rabbimize diyoruz ki: “Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden istiane isteriz.”

-1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

Gerçekten yalnız Allah’tan mı mürşid istenir? Bakara-45 ve 46. âyetleri konuya açıklık getiriyor. Allahû Tealâ bu kişinin ne yapacağını belirtmek sadedinde şöyle buyurmaktadır:

-2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

-2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

“Sabırla ve namazla Allah’tan istianeyi, mürşidinizi isteyin. Ama bu zor, kebîretun, büyük bir iştir. Allahû Tealâ herkese mürşid göstermez, huşû sahipleri hariç.” Eğer huşû sahibi olan birisi Allah’tan istianeyi, mürşidini isterse Allah onlara mutlaka gösterir.
Kim huşû sahibidir? Allahû Tealâ tarif ediyor: “Onlar ki Allah’a mülâki olacaklarına yani ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ilka edeceklerine, Allah’a ulaştıracaklarına kesin şekilde inananlardır. Yakîn hasıl ederek inananlardır. Onlar huşû sahipleridir.”
Kim ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştıracağına kesin olarak inanıyorsa, mutlaka Allah onu Kendisine ulaştıracaktır. Evvelâ bunun için mürşidine ulaştıracaktır. Böyle bir kişiyi Allah mutlaka mürşidine ulaştırır.
İşte Allah ile olan ilişkilerimizde irşad makamının dizaynına baktığımız zaman bunu görüyoruz. O kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi söz konusudur ve Allah onu mürşidine ulaştırır. Bu kişi mürşidine Allahû Tealâ tarafından ulaştırılıyor.
Kişi hacet namazını kıldı, mürşidini gördü ve Allahû Tealâ o kişiyi mürşidine ulaştırdı. Ne yapacak? Kişi el öpecek ve mürşidine tâbî olacak. Tâbiiyet çok açık bir şekilde o kişinin Allah’ın huzurunda mürşidine tâbî olması halidir. Allahû Tealâ Nebe Suresinin 38. âyet-i kerimesinde mürşidin önünde yapılan bir tövbeden bahsetmektedir. Arşı tutan meleklerin ve onların etrafındaki kişinin de orada olduğunu ve Allah’ın yetkisiyle bu işlemin gerçekleşebileceğini ifade etmektedir. Mürşidin önünde bir tövbenin yapılacağını ve bu tövbede sevap söyleneceği yani günahların sevaba çevrileceği ifade ediliyor:

-78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffan), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.


Allah’ın tayin ettiği mürşid hacet namazı kılınınca mutlaka gösterilir; yetmez, o mürşidi mutlaka Allahû Tealâ o kişiye sevdirecektir. Kişi mürşidine ulaşıp tâbî olduğu anda 7 tane işlem oluşur.
1- Kişinin kalbinin içine îmân yazılır.
2- Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine ulaşır.

-58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

Demek ki birinci işlem o kişinin kalbinin içine Allah’ın îmân kelimesini yazmasıdır. Önemli mi? Çok önemli bir konu. Neden önemli? Çünkü kalbimize yazılan îmân kelimesi bir manyetik alanın sahibidir ve Allah’ın katından gelen fazıllar karşıt manyetik alanın sahibidir. Zikir yaptığımız zaman Allah’ın katından gelen rahmet-fazl ve rahmet-salâvât nurlarından fazıllar karşıt manyetik alanın sahibi oldukları için kalbe ulaştıklarında, kalbin duvarına yazılmış olan îmân kelimesine yapışmaya başlarlar. Manyetik alan fazılları kendisine çeker, yapıştırır. Oraya yapışan fazıllar, nurlardır ve kalbi aydınlatmaya başlarlar. Fazıllar oraya yapıştıkça, yerleştikçe kalp devamlı fazıllar tarafından işgal edilir. İşte bu işgalin başlangıç noktasında %2 rahmet görmüştük, daha kişi mürşidine ulaşmamıştı. Mürşide ulaşmadan kalbe fazl girmesi mümkün değildir. O kişinin yapacağı şey zikir yapmaktır. “Allah, Allah, Allah…” diye Allah’ın ismini tekrar etmektir.
Böyle bir dizaynda bizler için önemli şeyler söz konusudur. Allah yolunda yapılan gayretler her istikamette mutlaka Allahû Tealâ’dan hayırla karşılanır. İşte kim Allah'a ulaşmayı dilemişse Allah onu mutlaka mürşidine ulaştıracaktır. Tâbiiyet kesinleştiği anda da o kişinin kalbinin içine Allah îmânı yazacaktır. Nefs tezkiyesinin başlangıcı için kişinin başının üzerine de devrin imamının ruhunu gönderecektir. Ne yapar bu ruh? Mu’min Suresinin 15. âyet-i kerime, o ruhun ne yaptığını bize söylüyor. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

Allahû Tealâ burada “Arşın sahibi Allah” demekle, arşı tutan melekleri ve arşı tutan meleklerle beraber bulunan devrin imamını kasdetmektedir. “Dereceleri yükselten” demekle de yapacağı bir işlemden bahsetmektedir. Allahû Tealâ o güne kadar kişinin 1 derecelik sevabına 10 katını verirken, 1 derecelik günahına karşılık da amel defterine 1 derece yazdırır, mürşidine ulaşan bu kişinin o noktadan itibaren 100 kat alması mümkündür, bu imkânı 100 kat olarak alması söz konusu olur. 10 kat, 100 kata tebdil edilmiştir. Bu rakam, insan ruhu 1. gök katına çıktığı güne kadar 1’e 100, 2. gök katına çıktığında 1’e 200, 3., 4., 5., 6., 7. gök katlarında 1’e 700’e kadar yükselecektir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ilk Cuma hutbesinde: “Ey sahâbe! Ölmeden evvel ölünüz ki Allah size 1’e 700 versin.” buyurmaktadır. Nasıl öldüğümüz zaman ruhumuz bizden ayrılarak Allah’a ulaşıyorsa, ölmeden evvel ölmek; sağ iken ruhumuzun bizden ayrılıp Allah’a ulaşmasını ifade eder.
İşte konumuz da ruhu Allah’a ulaştırmak üzere harekete geçen bir insanın yaptığı eylem, nefs tezkiyesidir. Sonuç; o kişi dünya hayatını yaşarken ruhun Allah’a ulaşmasıdır. Mu’min-15’te Allahû Tealâ bunu ifade etmektedir: “O kişinin başının üzerine Allah’ın katından, Allah’ın emrinden ruh gönderilir.” Bu ruh, arşı tutan meleklerin ve devrin imamının sahibi olan Allah tarafından, o kişiye Allah’a mülâki olma gününün (yevm’it telâkın) geldiğini haber vermek için gönderilir. Bu olaylardan geçerek mürşidine ulaşan kişiye devrin imamının ruhu ulaşır ve kişinin ruhuna der ki: “Senin yevm’it telâkın, Allah’a mülâkî olma günün, Allah’a ulaşma günün, ilka olma günün geldi. Vücudu terk et ve Allah’a doğru yola çık.” Ruh vücudu bunun üzerine terk eder. Ruhun vücudu terk etmesi olayı, Allah’a doğru yaptığı bir yolculuğu ifade eder. Nebe-38’deki mürşidin önünde yapılan bu tövbenin neticesi, Nebe-39’da ifade edilmektedir:

-78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

İşte o gün Hakk günüdür yani o kişinin ruhunun Hakk’a ulaşmak için yola çıkma günüdür. Bu âyet-i kerime Mu’min-15 ile tam bir uyuşma halindedir. Kimin ruhu Allah’a doğru yola çıkar da Allah’a ulaşırsa Allah o kişinin ruhuna meab (sığınak) olur.

-3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.

Allah’ın Zat’ı Allah’ın katındaki en güzel sığınaktır. İşte o sığınağa ulaşan kişi meâb olur. Allah’ın Zat’ına ulaşmış ve sığınmış olur. Meâb olan, sığınağa ulaşmış kişiye evvab denir. Ruhunu Allah’a hayattayken ulaştırmış olan kişi. İşte o kişiye verilen mükafâtlar, işlevler şöyledir:
1- Kalbine îmân yazılmasıdır.
2- Başının üzerine devrin imamının gelip harekete geçmesi, ruhu vücuttan ayırmasıdır.
3- Ruhun vücuttan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkmak üzere önce kendi mürşidine sonra da devrin imamının dergâhına ulaşmasıdır.
4- O kişinin dereceleri 1’e 10 iken 1’e 100’e çıkması ve 700’e kadar yükseleceği ve o kişinin bütün günahlarının sevaba çevrilmesidir.
Allahû Tealâ Furkan Suresinin 69. âyet-i kerimesinde cehenneme gideceklerden bahsediyor:

-25/FURKÂN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.

Furkan-70’de ise buyuruyor ki: “Kim mürşidin önünde tövbe eder de îmânı artan bir mü’min olursa ve nefs tezkiyesine (amilüssalihata) başlarsa, Allah o kişinin seyyiatını hasenata çevirir.”

-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

5- O kişinin nefs tezkiyesine başlamasıdır.
6- Fizik vücudun nefs tezkiyesi sebebiyle şeytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya başlamasıdır.
7- İrademizin güçlenmeye başlamasıdır.
Kişi, “Allah, Allah, Allah…” diye kalbinin üzerinde zikir yapar. Bu zikri Allah’ın katından rahmetle-fazl ve rahmetle-salâvât isimli iki tane nur indirir. Bu iki grup nur o kişinin göğsüne gelir, göğsündeki yarıktan geçerek kalbe ulaşır. Bu nurlar kalbin içine girebilmek için üst menfezdeki yani kalbe girişteki mühre baskı yapıp, onu zülmanî kapıya kadar indirirler. Kalpteki mührün üzerinde devamlı olarak rahmet-fazl ve salâvâtın baskısı devam edeceği için, mühür aşağıdaki kapının üzerine kilitlenir. Neydi? Yukarıdaki kapı kapalıydı, mühürlüydü. Alttaki kapı açıktı ve nefsin kalbi %100 karanlıklarla doluydu, her tarafı afetlerle doluydu. Zikir başlayınca ne oldu? Allah’ın katından inen nurlar Rabbanî kapıdan içeri girdiler, Rabbanî kapı açıldı ve aynı boyutta olan mühür zülmanî kapıyı kapattı. Mührün üzerine devamlı rahmetin, fazlın ve salâvâtın baskısı olduğu için zülmanî kapı artık açılamaz ve nefsin kalbine nurlar girmeye başlar. Nefsin kalbi Allah’ın nurlarıyla dolmaya başlar. Fazıllar %7’ye ulaştığı zaman -evvelce %2 rahmet nuru girmişti- kişinin ruhu 1. gök katına ulaşır. Burası Nefs-i Emmare kademesidir. Hz. Yusuf diyor ki:

-12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

1. gök katına ulaşan ruhun orada kalması yetmez. Kişi zikrini arttırmaya devam eder. Zikir arttıkça nefsin kalbine yerleşen fazılların miktarı da artar. 2. defa %7 fazl birikiminde ruh 2. gök katına ulaşır. Burası Nefs-i Levvame kademesidir.

-75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

Kişi nefsini levm etmeye, kınamaya başlar. Aslında kötülük işlemek istemez ama nefsi ona yaptırır.
3. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Mülhime kademesine ulaşılır. Ruh 3. gök katındadır. Kişi Allah’tan ilham almaya başlar.

-91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

-91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

-91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

Burada kişi Allah’tan ilham almaya başlamıştır.
4. defa %7 nur birikimi gerçekleştiğinde Nefs-i Mutmainne kademesine ulaşılır.

-13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

Kişi mutmain olmuştur. Allah’ın kendisine verdikleri ona mutlaka yeterli gelmektedir. Bu noktada ruh 4. gök katındadır.
5. defa %7 fazl birikiminde Nefs-i Radiye kademesine ulaşılır. Bu noktada Allah’tan razı oluruz. Ruhumuz 5. gök katındadır.
6. defa %7 nur birikiminde Nefs-i Mardiyye kademesine ulaşılır. Burada Allah da bizden razı olmuştur. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

-89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

-89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
 

Hidayet ve ermek

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
“Ey mutmain olan nefs (4. gök katı), Allah’tan razı ol (5. gök katı) ve Allah’ın rızasını kazan (6. gök katı). Ey ruh, Rabbine rucû et, Rabbine geri dön. Ey fizik vücut, kullarımın arasına gir ve cennetime gir.” İşte Radiye ve Mardiyye, 5. ve 6. kademelerdir.
Tezkiye 7. kademedir, ruhun Allah’a ulaşmasıdır.

-35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

7. gök katında 7 tane âlem geçilir, en son Sidretül Münteha’ya ulaşılır. Oradan da Allah’a doğru yapılan dikey bir yolculukla ruhun Allah’ın Zat’ına ulaşması, Allah’ın Zat’ında yok olması söz konusu olur. Ruhun Allah’ın katında yok olması, fenâfillâh makamını ifade eder. Böyle olan insanlara evvab denir. Meaba ruhu ulaşmıştır.
Nefsin kalbinde başlangıçtaki %2 rahmete ilâveten yedi defa %7 fazl birikimi gerçekleşmiştir, %49 fazl oluşmuştur, %2 rahmet oluşmuştur. Böyle bir dizaynda o kişinin nefsinin kalbi karanlıklardan daha fazla nura sahip olmuştur. Başlangıçta bu kişinin kalbi %100 afetlerle doluydu ve böyle olduğu için de o kişi devamlı bir huzursuzluğun içindeydi, nefsi %100 kapkaranlıktı. Ama şimdi şeytanın %100 hükümferma olduğu, nefsin bütün afetlerine tesir etmek imkânının olduğu bir noktadan bu kişi nefsin kalbinde %51 nura kavuşulan bir yere ulaştı. Karanlıklar yani şeytanın hâkimiyeti altındaki kesim %100’den %49’a düştü. Hâkimiyet artık Allah’ın nurlarına geçti. İşte burası nefs tezkiyesinin tamamlandığı yerdir.
Allahû Tealâ diyor ki: “Kim nefsini tezkiye ederse onun ruhu Allah’a ulaşır.” (Fatır-18) Ruh Allah’a ulaşmıştır. Allah’a ulaşırsa ne olur? Allah’ın verdiği söz gerçekleşir. Allahû Tealâ buraya kadarki işlevi garanti etmektedir. Buyuruyor ki: “Kim Bana ulaşmayı dilerse Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” (Şura-13). İşte Allahû Tealâ bu noktada görevini tamamlamış olur. O kişi Allah'a ulaşmayı dilemiştir, Allah da onu Kendisine ulaştırmıştır. İşte bu ulaşma keyfiyeti, ruhun Allah’a vasıl olması, Allah’ın Zat’ında yok olması işleminin tamamlanmasıdır. Nefsin kalbi %49 fazl, %2 rahmet olmak üzere karanlıklardan daha çok nurlarla dolmuştur; burası yolun yarısıdır. Nefsin kalbinin yarı yarıya aydınlandığı, %51 aydınlandığı bir nokta. Allahû Tealâ buraya kadarını garanti ediyor. O kişi kendisi Allah’a ulaşmamıştır, Allah onu Kendisine ulaştırmıştır. Bu hidayete ermektir.
Hidayet nedir? Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

“Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır.”

-2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.

“Muhakkak ki Allah’a ulaşmak, işte o hidayettir.”

-18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

Kim Allah’a ulaşırsa o kişi hidayete erenlerden birisi olur. Nefs tezkiyesi; nefsinizin kalbinde karanlıklardan fazla nurların belirtilmesi, Allah’ın verdiği sözü yerine getirmesidir. Allah'a ulaşmayı dilediğiniz zaman 1. kat cennetin sahibi olursunuz (3.basamak). Mürşidinize ulaşıp tâbî oldunuz, 2. kat cennettesiniz (14. basamak). Ruhunuz Allah’a ulaştı, Allah’ın Zat’ında yok oldu; 22. basamaktasınız. Allah’ın garantisi buraya kadardır. Dünya saadetinin %51’i sizlerin olur.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt