"Şüphesiz ki bizimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (eman, söz, güven ve zimmet) namazdır. Kim onu terkederse küfre girer."
Münâvî bu hadisi açıklarken (onlar) dan maksat, münafıklar*dır) demiştir.
Abdullah b. Şakiyk el-Ukayli diyor ki:
"Resûlüllah'ın (a.s.) as*habı, amellerden hiçbirini değil, yalnız namazın terkini küfür gö*rürler (sayarlar) di."
Abdullah b. Amir b. Âs (r.a.)'dan yapılan rivayette, Peygam*ber (a.s.) Efendimiz bir gün namazdan söz ederek dedi ki:
"Kim namaz kılıp onu muhafaza ederse, namaz onun için Kıyamet gü*nünde bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur. Kim de onu muha*faza etmezse, onun için ne bir nûr, ne bir burhan, ne de bir kur*tuluş olur. O, Kıyamet gününde Karun, Fir'avn, Haman ve Ubey b. Halefle beraber olur."
Hadislerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- Adamla küfür arasındaki alâmet-i farika namazdır. Böyle*ce namazı terketmek küfrü gerektiren sebeplerden biridir.
2- Namazı terkeden küfre girer.
3- Namazı kılıp muhafaza eden, kendi lehine bir nûr ve kesin delil kılmayan da kendi aleyhine bir delil hazırlamış olur.
Hadislerin ışığında ilim adamlarının görüş ve tesbitleri:
Namazı, farziyetini inkârla terkeden kimsenin küfre gireceğine hiçbir ilim adamı muhalif bir görüş ortaya koymamıştır. Meğer ki, İslâm'a daha yeni girmiş bulunsun. O takdirde mazur sayılabilir veya müslümanlardan uzak bulunup namazın farziyeti hakkında kendisine bir bilgi ulaşmamış olsun...
Namazın farziyetini kabul etmekle beraber gevşeklik veya bık*kınlık gösterip veya işlerinin çokluğundan fırsat bulamadığını bahane ederek kılmayan kimse hakkında nasıl bir hüküm verilebilir? Bu hususta ilim adamları farklı görüşler izhar etmişlerdir:
a) İmam Mâlik ve İmam Şafii'ye göre, kâfir olmaz, sadece fasık sayılır. Tövbe ederse mesele yok. Etmediği takdirde ölüm ce*zasına çarptırılır ve infaz için kılıç kullanılır.
b) Seleften bir cemaate göre, kâfir olur. Bu, Hz. Ali (r.a.)'den ve İmam Ahmed'den rivayet edilmiştir. İmam Ahmed'den bir di*ğer rivayet ise, kâfir olmadığını ifade etmektedir. Abdullah b. Mü*barek ve İshak b. Rahuye de öylesinin kâfir olacağını söylemiştir. Şafii'nin arkadaşlarından bir kısmı da aynı görüştedir.
c) İmam Ebû Hanîfe, rey tarafdarları ve Şafiî'nin yakın ar*kadaşı el-Müzenî'ye göre, kâfir olmaz ve öldürülmez, sadece na*maz kılıncaya kadar hapsedilir.
İmam Mâlik ve İmam Şafiî bu konuda şu âyetle istidlal etmiş*lerdir:
"Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışla*maz? bundan başka (günahları) dilediği kimseler için bağışlar..."
Kılıçla öldürüleceği hakkındaki görüşlerini ise şu hadîse da*yayıp istidlal etmişlerdir:
"İnsanlar, La ilahe illallah deyinceye, na*maz kılıncaya ve zekât verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, -haklı bir sebep dışında- kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar..."
Ayrıca bu konuda şu âyetle ihticacda bulunmuşlardır:
"Haram ayları çıkınca artık müşrikleri bulunduğunuz yerde öldürün; yakala*yıp tutuklayın; gelip geçecek bütün gözetleme yollarını tutun. Tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse onları serbest bırakın git*sinler..."
Münâvî bu hadisi açıklarken (onlar) dan maksat, münafıklar*dır) demiştir.
Abdullah b. Şakiyk el-Ukayli diyor ki:
"Resûlüllah'ın (a.s.) as*habı, amellerden hiçbirini değil, yalnız namazın terkini küfür gö*rürler (sayarlar) di."
Abdullah b. Amir b. Âs (r.a.)'dan yapılan rivayette, Peygam*ber (a.s.) Efendimiz bir gün namazdan söz ederek dedi ki:
"Kim namaz kılıp onu muhafaza ederse, namaz onun için Kıyamet gü*nünde bir nur, bir burhan ve bir kurtuluş olur. Kim de onu muha*faza etmezse, onun için ne bir nûr, ne bir burhan, ne de bir kur*tuluş olur. O, Kıyamet gününde Karun, Fir'avn, Haman ve Ubey b. Halefle beraber olur."
Hadislerin açık delâletinden şu hükümler anlaşılmaktadır:
1- Adamla küfür arasındaki alâmet-i farika namazdır. Böyle*ce namazı terketmek küfrü gerektiren sebeplerden biridir.
2- Namazı terkeden küfre girer.
3- Namazı kılıp muhafaza eden, kendi lehine bir nûr ve kesin delil kılmayan da kendi aleyhine bir delil hazırlamış olur.
Hadislerin ışığında ilim adamlarının görüş ve tesbitleri:
Namazı, farziyetini inkârla terkeden kimsenin küfre gireceğine hiçbir ilim adamı muhalif bir görüş ortaya koymamıştır. Meğer ki, İslâm'a daha yeni girmiş bulunsun. O takdirde mazur sayılabilir veya müslümanlardan uzak bulunup namazın farziyeti hakkında kendisine bir bilgi ulaşmamış olsun...
Namazın farziyetini kabul etmekle beraber gevşeklik veya bık*kınlık gösterip veya işlerinin çokluğundan fırsat bulamadığını bahane ederek kılmayan kimse hakkında nasıl bir hüküm verilebilir? Bu hususta ilim adamları farklı görüşler izhar etmişlerdir:
a) İmam Mâlik ve İmam Şafii'ye göre, kâfir olmaz, sadece fasık sayılır. Tövbe ederse mesele yok. Etmediği takdirde ölüm ce*zasına çarptırılır ve infaz için kılıç kullanılır.
b) Seleften bir cemaate göre, kâfir olur. Bu, Hz. Ali (r.a.)'den ve İmam Ahmed'den rivayet edilmiştir. İmam Ahmed'den bir di*ğer rivayet ise, kâfir olmadığını ifade etmektedir. Abdullah b. Mü*barek ve İshak b. Rahuye de öylesinin kâfir olacağını söylemiştir. Şafii'nin arkadaşlarından bir kısmı da aynı görüştedir.
c) İmam Ebû Hanîfe, rey tarafdarları ve Şafiî'nin yakın ar*kadaşı el-Müzenî'ye göre, kâfir olmaz ve öldürülmez, sadece na*maz kılıncaya kadar hapsedilir.
İmam Mâlik ve İmam Şafiî bu konuda şu âyetle istidlal etmiş*lerdir:
"Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışla*maz? bundan başka (günahları) dilediği kimseler için bağışlar..."
Kılıçla öldürüleceği hakkındaki görüşlerini ise şu hadîse da*yayıp istidlal etmişlerdir:
"İnsanlar, La ilahe illallah deyinceye, na*maz kılıncaya ve zekât verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, -haklı bir sebep dışında- kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar..."
Ayrıca bu konuda şu âyetle ihticacda bulunmuşlardır:
"Haram ayları çıkınca artık müşrikleri bulunduğunuz yerde öldürün; yakala*yıp tutuklayın; gelip geçecek bütün gözetleme yollarını tutun. Tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse onları serbest bırakın git*sinler..."