gecekondu
Kayıtlı Kullanıcı
“Bulanık su denize gitmeyi ister; ama balçık suyun ayağını tutmuştur, çeker de çeker.”(Hz. Mevlânâ - Mesnevi)
Nefis balçık gibidir, hep karanlığına çeker seni.
Gayret atına binmek istersin; tutar, boş heveslerle oyalar seni…
Gecelerini ibadet kandilleriyle süslemek istersin, uykunun tadıyla
bağlar yolunu. Şu sınanma yurdunda gayret, hamiyet ufkunda
yol almak istersin, heva ve hevesin ne cazibeli tuzaklarıyla tutar seni.
Senin gönlünde dünyaya ilişkin bağlar vardır; sayısız gizli bağla
dünyaya bağlanmışsın ki ötelere bakamıyorsun. İçindeki ibadet
kuşu seni alıp yücelere kanatlandırmak ister; ama gaflet
zincirleri seni yatağa çeker.
İçindeki azim, istek meltemi kavrulmuş yüreklere serinlik ol,
der, tembellik, umursamazlık hastalığı bünyeni esir alır.
Birkaç yüreciğe merhem olmak istersin, olamazsın.
Bedenin ruhuna kopmaz bir bağ olmuştur; hazlara, yiyeceğe,
gösterişe, mala-mülke çeker seni.
Gözün ruh yüceliğinde olsa bile kendinde o gücü bulamıyorsun;
beden bir vakum gibi yutuyor sermayeni.
“Bu dünya tuzaktır, yemi de istek…”
İstek tuzakları balçık gibi tutuyor seni, kalp ve ruh iklimine
varamıyorsun. Ama ecele dek olan beden beraberliği sona
erince ne edeceksin?
Düşün ki bedenin gıdası arpa, samandır; ruhun gıdası
manevi azıklar... Öyleyse eğreti ışığa bağlanıp kalacağına,
hiç sönmeyen ışığa kenetlen de seni yüceler yücesine ağdırsın.
Senin mayan “eşref” iksiriyle yoğrulmuşsa, dünyadaki hiçbir
geçici haz, heves, güzellik seni mutlu etmeyecektir.
Aklını kullanmazsan basiretsizlik tutar yolunu.
Gönlünün sesini duymazsan nefis çelme atar durur.
Her şeyi dünyada ararsan, dünya ayağına bağ olur.
Gözünü yücelere dik, öteler senin dünya yükünü hafifletsin.
Çok yiyip içtin mi dünya ehli kesilir, toza toprağa bağlanmış olursun.
Biriktirdiğini yiyemeden göçüp gidenlerden olacağına
seninle birlikte gelebilecek azığın bol olsun.
Kısacası, deniz de senin içindedir, balçık da;
gül bahçesi de biter nefesinden, dikenlik de…
Bir anda balçık deryasından kopabilirsen
aştan ayağa güzel kokuyla donanır,
gönül ehlinin bahçesine gül olursun...
Nefis balçık gibidir, hep karanlığına çeker seni.
Gayret atına binmek istersin; tutar, boş heveslerle oyalar seni…
Gecelerini ibadet kandilleriyle süslemek istersin, uykunun tadıyla
bağlar yolunu. Şu sınanma yurdunda gayret, hamiyet ufkunda
yol almak istersin, heva ve hevesin ne cazibeli tuzaklarıyla tutar seni.
Senin gönlünde dünyaya ilişkin bağlar vardır; sayısız gizli bağla
dünyaya bağlanmışsın ki ötelere bakamıyorsun. İçindeki ibadet
kuşu seni alıp yücelere kanatlandırmak ister; ama gaflet
zincirleri seni yatağa çeker.
İçindeki azim, istek meltemi kavrulmuş yüreklere serinlik ol,
der, tembellik, umursamazlık hastalığı bünyeni esir alır.
Birkaç yüreciğe merhem olmak istersin, olamazsın.
Bedenin ruhuna kopmaz bir bağ olmuştur; hazlara, yiyeceğe,
gösterişe, mala-mülke çeker seni.
Gözün ruh yüceliğinde olsa bile kendinde o gücü bulamıyorsun;
beden bir vakum gibi yutuyor sermayeni.
“Bu dünya tuzaktır, yemi de istek…”
İstek tuzakları balçık gibi tutuyor seni, kalp ve ruh iklimine
varamıyorsun. Ama ecele dek olan beden beraberliği sona
erince ne edeceksin?
Düşün ki bedenin gıdası arpa, samandır; ruhun gıdası
manevi azıklar... Öyleyse eğreti ışığa bağlanıp kalacağına,
hiç sönmeyen ışığa kenetlen de seni yüceler yücesine ağdırsın.
Senin mayan “eşref” iksiriyle yoğrulmuşsa, dünyadaki hiçbir
geçici haz, heves, güzellik seni mutlu etmeyecektir.
Aklını kullanmazsan basiretsizlik tutar yolunu.
Gönlünün sesini duymazsan nefis çelme atar durur.
Her şeyi dünyada ararsan, dünya ayağına bağ olur.
Gözünü yücelere dik, öteler senin dünya yükünü hafifletsin.
Çok yiyip içtin mi dünya ehli kesilir, toza toprağa bağlanmış olursun.
Biriktirdiğini yiyemeden göçüp gidenlerden olacağına
seninle birlikte gelebilecek azığın bol olsun.
Kısacası, deniz de senin içindedir, balçık da;
gül bahçesi de biter nefesinden, dikenlik de…
Bir anda balçık deryasından kopabilirsen
aştan ayağa güzel kokuyla donanır,
gönül ehlinin bahçesine gül olursun...