ziya_izmit
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eki 2006
- Mesajlar
- 97
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Bir trenin kompartmanında pencereden dışarıyı seyrediyoruz. Güzellikler akıp gidiyor gözümüzün önünden. Uzanıp birini alsak diyoruz, hareket halinde olduğumuzdan çarpıp elimizi kanatıyor.
Doymak bir tarafa, tutamıyoruz. Ekrandan seyrediyoruz hayatı. Tatmadığımız ne lezzetler, gitmediğimiz ne şehirler, tanışmadığımız ne güzellikler var. Vakit kısıtlı, imkânlar sınırlı. Farklı olabilirdi hayatımız. Çok ama çok zengin olabilirdik. Yalılarımız, yatlarımız, özel uçaklarımız olabilirdi. Güzelliğimiz dillere destan, kabiliyetlerimiz sınırsız, coşkuyla seyredilen bir sanatçı, ya da meşhur bir aktör olabilirdik. Yaşanıyor olsa da yaşanmıyor olsa da, milyonda biri bile değil bildiklerimizin. Her şey bir gün geçmişte kalacak. Biz hareket halindeyiz, onlar hareket halinde. Her şey bir özlem olarak kalıyor bu dünyada. Bir de her durakta inenler oluyor. Bize bizi de bir durakta indireceklerini hatırlatıyor. Merak etmemek elde değil, yeni bir hayata mı başlanıyor? Yoksa her şey bitiyor mu trenden inince? İnenler boşluğa mı düşüyor? Yoksa geniş bir vadiye mi ayak basıyorlar? Hikmetle planlanmış bu kadar güzellik, en ince ayrıntısına kadar işlenmiş sanat eserleri bize gösteriliyor sonra onlar da biz de yok mu oluyoruz. Yok olmayı mı bekliyoruz bu yolculukta? Yüce Sultan’ın beyanı yolcuların imdadına yetişiyor. Asla ve Katiyen. 'Sizi bir beldeye davet ediyorum. Dünya da en mesut halde geçireceğiniz bin sene hayat, orada geçireceğiniz bir dakikaya denk gelmez.' 'Anne karnındaki bebeğe, doğacağı dünya ne ise, sizleri davet ettiğim alem de bu dünyaya nispeten öyledir.' Yani güzellikler geçmişe dökülmüyor, geleceği anlatıyor. Bir film gibi seyrettiğimiz, seyrederken aşık ve müptela olduğumuz bu cazibeli güzellikler yüce sultanın hazinelerindeki cevherler aslında. Ne dilersen hepsi var. Güzel bir ses, kabiliyet, zenginlik, mutluluk. Sadece tadılabilmiş fakat doyulamamış, görülmüş fakat yaşanılmamış. Her cazibe saçılmış etrafa, cevherleri eline alanlar bırakıyorlar inerken belli ki kendilerine ait değil emaneten verilmiş numunelerdir bunlar. Seyrettiğimiz bütün güzellikleri binlerce kez kusursuz olarak yaratmış ve dağıtmış olan Yüce Sultan vaat etmişse elbette vaadini yerine getirecektir. Bizleri sevdiklerimizle kavuşturacak. Hazinelerindeki cevherlerinden bizlere ikram edecektir. Yeter ki Yüce Sultan’ın davetine icabet edelim ve dostluğuna talip olalım. Bizi hakikatlerden haberdar edip korkularımızı gideren, içimizi rahatlatan Yüce Sultan’ımıza sonsuz teşekkür ederiz.
Doymak bir tarafa, tutamıyoruz. Ekrandan seyrediyoruz hayatı. Tatmadığımız ne lezzetler, gitmediğimiz ne şehirler, tanışmadığımız ne güzellikler var. Vakit kısıtlı, imkânlar sınırlı. Farklı olabilirdi hayatımız. Çok ama çok zengin olabilirdik. Yalılarımız, yatlarımız, özel uçaklarımız olabilirdi. Güzelliğimiz dillere destan, kabiliyetlerimiz sınırsız, coşkuyla seyredilen bir sanatçı, ya da meşhur bir aktör olabilirdik. Yaşanıyor olsa da yaşanmıyor olsa da, milyonda biri bile değil bildiklerimizin. Her şey bir gün geçmişte kalacak. Biz hareket halindeyiz, onlar hareket halinde. Her şey bir özlem olarak kalıyor bu dünyada. Bir de her durakta inenler oluyor. Bize bizi de bir durakta indireceklerini hatırlatıyor. Merak etmemek elde değil, yeni bir hayata mı başlanıyor? Yoksa her şey bitiyor mu trenden inince? İnenler boşluğa mı düşüyor? Yoksa geniş bir vadiye mi ayak basıyorlar? Hikmetle planlanmış bu kadar güzellik, en ince ayrıntısına kadar işlenmiş sanat eserleri bize gösteriliyor sonra onlar da biz de yok mu oluyoruz. Yok olmayı mı bekliyoruz bu yolculukta? Yüce Sultan’ın beyanı yolcuların imdadına yetişiyor. Asla ve Katiyen. 'Sizi bir beldeye davet ediyorum. Dünya da en mesut halde geçireceğiniz bin sene hayat, orada geçireceğiniz bir dakikaya denk gelmez.' 'Anne karnındaki bebeğe, doğacağı dünya ne ise, sizleri davet ettiğim alem de bu dünyaya nispeten öyledir.' Yani güzellikler geçmişe dökülmüyor, geleceği anlatıyor. Bir film gibi seyrettiğimiz, seyrederken aşık ve müptela olduğumuz bu cazibeli güzellikler yüce sultanın hazinelerindeki cevherler aslında. Ne dilersen hepsi var. Güzel bir ses, kabiliyet, zenginlik, mutluluk. Sadece tadılabilmiş fakat doyulamamış, görülmüş fakat yaşanılmamış. Her cazibe saçılmış etrafa, cevherleri eline alanlar bırakıyorlar inerken belli ki kendilerine ait değil emaneten verilmiş numunelerdir bunlar. Seyrettiğimiz bütün güzellikleri binlerce kez kusursuz olarak yaratmış ve dağıtmış olan Yüce Sultan vaat etmişse elbette vaadini yerine getirecektir. Bizleri sevdiklerimizle kavuşturacak. Hazinelerindeki cevherlerinden bizlere ikram edecektir. Yeter ki Yüce Sultan’ın davetine icabet edelim ve dostluğuna talip olalım. Bizi hakikatlerden haberdar edip korkularımızı gideren, içimizi rahatlatan Yüce Sultan’ımıza sonsuz teşekkür ederiz.