Kâinattaki ilâhi nizam gereği, insanlar ve cinlerin dışındaki canlılardan zikri bitenin, ömrü de biter. Bu demektir ki, Allah Teâlâ’nın yarattığı bütün canlılar için hakîkî hayat; zikrin feyiz ve bereketiyle geçen hayattır. Dolayısıyla Allah’ı unutan bir kalp, zâhiren yaşıyor olsa da, hakîkatte ölü demektir. Zikrin, kalpler üzerindeki bu hayâtî ehemmiyetine dâir, Sâmi Efendi Hazretleri de şöyle buyurmuşlardır:
“Hakîkî hayat sahibi, ancak kalbi diri olan kimsedir. Çünkü kalp, Beytullah’tır (nazargâh-ı îlâhîdir). Orada Allah muhabbeti ve zikri yoksa o kalp ölüdür…”
Gaflet ve kasvete müptelâ bir kalbin en tesirli ilâcı, “zikrullah”tır. Nitekim âyet-i kerîmede:
“…Bilesiniz ki kalpler, ancak Allah’ın zikriyle itmi’nâna (hakiki huzura) erer!” (Ra’d, 28) buyrulmaktadır.
Öte yandan, sırf dil ile zikretmek kolaydır. Lâkin Rabbimiz’in biz kullarından asıl murâdı; zikrin feyziyle dolarak dâimâ Allah ile beraberliğin şuur ve idrâki içinde bulunan, rakik, hassas ve ârif bir kalptir.
“Hakîkî hayat sahibi, ancak kalbi diri olan kimsedir. Çünkü kalp, Beytullah’tır (nazargâh-ı îlâhîdir). Orada Allah muhabbeti ve zikri yoksa o kalp ölüdür…”
Gaflet ve kasvete müptelâ bir kalbin en tesirli ilâcı, “zikrullah”tır. Nitekim âyet-i kerîmede:
“…Bilesiniz ki kalpler, ancak Allah’ın zikriyle itmi’nâna (hakiki huzura) erer!” (Ra’d, 28) buyrulmaktadır.
Öte yandan, sırf dil ile zikretmek kolaydır. Lâkin Rabbimiz’in biz kullarından asıl murâdı; zikrin feyziyle dolarak dâimâ Allah ile beraberliğin şuur ve idrâki içinde bulunan, rakik, hassas ve ârif bir kalptir.