Bazen kelam küfür gibi görünür fakat sahibini kafir yapmaz.
Bazen kelam küfür gibi görünür fakat sahibini kafir yapmaz.
نعىمة;856714' Alıntı:
sen kurban ol da İslamı, Müslümanların imanın kurban etme
evet medenice cevab ver soru sordum :
EVET , çok güncel bir konu : iman nedir ? - soruyorum sana "Hz Muhammede (sav) inanmaya gerek yok "diyen F Gülen ve ona tabi olanlar iman ehli midir ?
net olarak cevab ver soruya ...( güzel güzel )
SELAMUN ALEYKUM...
BUNU SİZE GÜLEN CEVAPLASIN...
Soru: Bir kitabınızda yer alan 'Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani 'Muhammed Allah'ın Resulüdür' kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere bile rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır." söyleriniz bazı kesimler tarafından tenkit ediliyor. O sözü şerh eder misiniz?
Evvela, bir sözü doğru değerlendirmek için o sözün siyak ve sibakına (öncesine ve sonrasına) da bakmak gerekir. (Söz konusu yazının yer aldığı kitabı isteyip alakalı bölümü açıyor) Bakın size o bölümü okuyayım da kendiniz değerlendirin: “Bu konuda bana, başkaları tarafından anlatılan bir vakayı arzetmek istiyorum. Çok eski yıllarda birisi gelmiş bana İslami cemaatlerden birisini sormuş. Ben de: "Onlar, ufkumuzda yalancı bir şafağın bile olmadığı dönemde, Edirne'den Ardahan'a kadar ülkemizin her tarafını köy-kent demeden dolaşarak kurslarla, yurtlarla, pansiyonlarla donattılar." demişim. Aradan bir iki ay geçmiş. Bornova'da akşam sohbetleri sırasında yine aynı soruyu sormuşlar, ben yine benzer şeyler söylemişim. Belki aradan birkaç ay geçmiş o zat tekrar gelmiş, yine aynı soruyu sormuş. Ben de ilk söylediğime benzer şeylerle soruya cevap vermişim. Bu meselenin bir de öteki yüzü var. -Bilmiyorum söylesem mi?- O zat benim, haklarında böyle konuştuğum cemaate gitmiş, dediklerimi aktarmış. İhtimal bu hususta ölçüyü tam anlamıyla kavrayamayan birisi benim için "Aktörlük yapıyor." demiş. İkinci ve üçüncü seferlerde de aynı şekilde cevap alınca "Bir insanın beni tanımadan, nereden geldiğimi bilmeden, farklı zamanlarda ne niyetle sorulduğunu bilmediği bir soruya hep aynı şekilde cevap verebilmesi mümkün değildir ve bu katiyen aktörlük olamaz" demiş. Evet bizim için temel ölçü, din ve diyanete, hangi yolla olursa olsun, hizmet etmektir. Biz az veya çok bu uğurda katkısı bulunan herkesi, ama herkesi alkışlar, başlarımızı ayaklarının altına kaldırım taşı gibi koyabiliriz. Kaldı ki bu ölçüyü biz koymuyoruz ki? Allah ve Resulü bu hususla alakalı ölçüyü asırlar önce koymuşlar: "La ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah diyen herkes, bizim din kardeşimizdir. Ayrıca kabirde Münker-Nekir, "Rabbin kimdir, nebin kimdir, dinin nedir?" diye soracak. O sorular arasında falanı filanı kabul etme yoktur. Yani onları kabul etme iman esasları arasında değildir. O halde ben, ne diye şu ya da bu sebeple beni tasvip etmeyen din kardeşlerime cephe alayım ki?"
İşte bunlar söylendikten sonra söz konusu cümle yer alıyor ve deniyor ki: "Hasılı, herkes kelime-i şehadeti esas alarak etrafındaki insanlara bakış açısını yeniden ayarlamalı. Hatta onun birini söyleyip diğerini, yani "Muhammedün Resûlullah"ı söylemeyen insanlara bile, rahmet nazarıyla bakmalı. Çünkü hadislerde anlatıldığına göre, Allah'ın o engin rahmeti ahirette öyle tecelli edecektir ki, şeytan bile: "Acaba ben de istifade edebilir miyim?" diye ümide kapılacaktır. Şimdi böyle bir rahmet enginliği karşısında, cimrilik yapma ve o cimriliği temsil etme bize yaraşmaz. Hem bize ne? Mülk Onun, hazine Onun, kul O'nun...Öyleyse herkes haddini bilmeli...'"
Kaldı ki, tenkit ettikleri o cümleden hemen sonra şu paragraf yer alıyor ve kelime-i tevhidin bütününe dikkat çekiliyor: "Söz buraya gelmişken bir düşüncemi arzederek bu faslı da kapatmak istiyorum. 70li yıllardan beri beni ve hizmetimizi yakın plana alan ve yakaladığı her fırsatı değerlendirerek gammazlayan, hatta devlet ricalini iğfal eden ve bir gazetede sahibi olduğu sütunu çoğunlukla bunlara ayıran bir yazar bir gün "Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlullah" dese inanın bana, o gün benim için bayram olur. O şahsın bana yıllardan beri durmadan, usanmadan, yılmadan düşmanlık yapmasını hiç önemsemeden onu bağrıma basarım. Evet, önemli olan o zâtın Allah ile arasındaki düşmanlığı aşabilmesi ve O'na yakın olabilmesidir."
Soru: Yani, tenkit edilen sözleriniz ınücerred "Lâ ilahe illallah" demenin kurtuluş için yeterli olduğu manasına gelmiyor; onu söyleyen bir insanın "Muhammedün Resûlullah" demese de ahiret azabından kurtulacağını söylemiş olmuyorsunuz;öyle mi?
Tabii ki... Bediüzzamanın ifadeleriyle söyleyecek olursak, "Kelime-i şahadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber (aleyhissalâtü vesselam) Hâtemül-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz." Ben hayatım boyunca herkese karşı cennet hâzinleri gibi yumuşak edalı olup, yarım kelimeyle dahi olsa insanlara bir ümit vererek bir kurtuluş yolunun olabileceğini hatırlatmaya çalıştım. Bazen mükellefiyetlerin tam-tekmil edasının bile insanın kurtuluşu için yetmeyeceğini söyleyip asıl meselenin Rahmet-i İlahiye ye iltica olduğunu anlattım. Bu sözü de Efendimizin bir hadis-i şeriflerine dayanarak söyledim: “Bir gün Allah Resulü 'Hiç kimse ameliyle kurtulamaz." deyince, Sahabe Efendilerimiz: "Sen de mi ey Allah'ın Resulü?" diye sorarlar. Efendimiz, "Evet, ben de kendi amelimle kurtulamam. Ancak Allah rahmet ederse kurtulabilirim." cevabını verir. Ama aynı Allah Resulü bir başka hadislerinde, "Lâilahe illallah deyin kurtulun." buyurur. Zanne diyorum, havf ve reca dengesini anlamayanlar en masumane sözleri de kendi anlayışlarına göre bir yerlere çekiyor ve keyiflerine göre yorumluyorlar.
Soru: Peyganıberimiz'in risaletinin ilk senelerinde kelime-i tevhidin sadece ilk kısmım söylediğini iddia ettiğiniz hususu tenkit ediliyor?
Önce şunu ifade edeyim ki; bu benim iddiam değil; insanları, az da olsa bildikleri ulûhiyet inancına ve tevhit düşüncesine çağırmak ve daha sonra söyleyeceklerine alıştırmak için Efendimizin kullandığı bir tebliğ yoludur. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Allah (celle celâluhu) tarafından bütün insanlığa son elçi olarak gönderilmiş ve kendisinden önceki peygamberler gibi başta tevhid (Allah'ın varlığı ve birliği) olmak üzere itikada ve amele müteallik değişik esasları insanlara tebliğ etmekle vazifelendirilmiştir. Evet, diğer elçiler gibi o En Büyük Elçinin de ilk vazifesi, insanları değişik putlara tapmaktan, onların esaretinden kurtarmak suretiyle bütün kâinatta farklı eser ve tecellileriyle varlığını ve birliğini apaçık gösteren bir tek Yaratıcıya inanmalarını; dolayısıyla da her türlü zihni, ruhî ve kalbi dağınıklıktan kurtulmalarını sağlamaktır.
Efendimiz risalet vazifesiyle tavzif edilir edilmez, adeta mahalle mahalle, çarşı çarşı, kapı kapı dolaşarak muhataplarına Allah'ın tek yaratıcı olduğunu, dünya saadetinin ve ahirette kurtuluşun buna inanmakla mümkün olabileceğini anlatmaya çalışmıştır. Haddizatında, bu teklifte bulunan belli ki bir peygamberdir ve O'nun tevhid davetini kabul eden de Ona inanmak suretiyle nübüvvetini de kabul etmiş demektir.
Başta Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i olmak üzere değişik pek çok kaynakta geçen bir hadis-i Şerif şöyledir; Rabîa bin Abbâd anlatıyor: “Allah Resûlü'nü Zü'1-Mecaz panayırında gördüm. İnsanların arasında dolaşıp onları Allah'a inanmaya çağırıyor ve durmadan tekrar ederek "Kûlû lâ ilahe illallah, tüflihû - Allah'tanbaşka ilâh yoktur deyin, kurtulun!" diyordu. (Yani kurtuluşu la ilahe illallah demeye bağlıyordu.) İnsanlar da sükûnetle dinliyorlardı. Yalnız Allah Resûlü'nün arkasında saçları örülü ve aynı zamanda da şaşı birisi vardı ki, Allah Resulünü susturmaya uğraşıyor, etrafındakilere de "Bu adama inanmayın, -hâşâ- o bir yalancıdır; sizi atalarınızın dininden döndürmek istiyor!" deyip duruyordu, Oradakilere adamın kim olduğunu sordum. Bana "Allah Resûlü'nün amcası Ebû Leheb'tir." dediler.
Efendimizin peygamberliğinin ilk yıllarında gerçekleşen bu hadise ve Onun “Lâ ilahe illallah deyin kurtulun!"”demesi, Ebû Cehil’in orada bulunması ve Efendimizin mübarek yüzüne toprak savurması gibi değişik ek ve nüanslarıyla Müstedrek’te. İmam Buharî'nin Tarihu'l-Kebîr'inde, Beyhakînin Sünen'inde ve daha başka eserlerde anlatılmıştır. Sahih-i Buharı şerhi Fet-hu'î-Barî'de İbn-i Hacer, Efendimizin "Allah'tan başka ilah yoktur deyin, kurtulun" ifadesinin. O'nuın kavmine ilk çağrısı olduğunu ve Yemen'e gönderdiği Hazreti Muaz'a da, “Onları davet edeceğin ilk şey Allah'ın birliğine şehadet etmeleri olsun.” dediğini nakleder.
NOT:BEN DE GÜLENE TABİ DEĞİLİM.
........................................................................................................