Hadîs-i Zaîf:
Sahîh ve hasen olmayan hadîs-i şerîfler. Zaîf hadîsi bildirenlerden birinin hâfızası, adâleti gevşek olur veya îtikâdında (inancında) şübhe bulunur. Zaîf hadîslere göre fazla ibâdet yapılır; fakat ictihâdda bunlara dayanılmaz.
MEVKUF ve MAKTU' HADİSLER ZAYIF HADİSLERDEN MİDİR ?
Mevkuf sözüyle, sahabeden rivayet edilen söz, fiil ve takrirler kastedilmektedir.
Mevkuf hadislerin içinde de zayıf olanları vardır. Fakat bu zayıflık hadisin mevkuf oluşundan gelmemektedir. Diğer bir ifadeyle mevkuf olduğu için zayıf değildir; bilakis bu zayıflık hadisteki şaz, illet, ıztırab gibi durumlardan meydana gelmektedir. Yoksa mevkuf hadise de, isnad ve metinlerine bakarak, Rasulüllah (as)'a ref ' edilen hadisler gibi sahih, hasen, zayıf demek mümkündür.
(Ref': Hadisi, isnadını Hz.Peygamber (as)'e kadar ulaştırıp merfu' olarak rivayet etmeye denir).
Maktu' hadis ise, tabiinden rivayet edilen söz, fiil ve takrirlerdir. Maktu' -isnadının ve metninin durumuna göre- sahih, hasen, zayıf sıfatlarından birini alabilir, Maktu'un sahih ve hasen oluşu, değil Rasulü Ekrem (as)'den, sahabeden alındığı manasına dahi gelmez; aksine bizzat tabiinden rivayet edildiği anlaşılır. Bunlardan sadece büyük sahabilerle aynı çağda yaşamak bahtiyarlığına eren Said b. el-Müseyyeb , eş-Şa'bi , en-Nehai ve Mesruk gibi büyük tabiilerin maktu'larıyla ihticac etmemiz caiz olur.
ZAYIF HADİSLERİN RİVAYETİ ve ONLARLA AMEL ETME MESELESİ
Şu noktada hiç şüphe yoktur ki, -din nazarında- zayıf rivayetler ne şer'i (şeriatle ilgili) bir hüküm, ne de ahlaki bir fazilet için kaynak olur; zira zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez. Fezail (faziletler) de ahkam (hükümler) gibi dinin esas prensiplerindendir. Binaenaleyh bu prensipleri çürük bir temel üzerine, paramparça olacağı bir uçurum kenarına bina etmek doğru olamaz.
Zaten gerek şer'i ahkam ve gerekse fezail babında (bahsinde) elimizde, başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahih ve hasen hadis vardır
USULÜ'L-HADİS
Kabul ve red yönünden hadisin sened ve metnini inceleyen ilim dalı.
Hadis ilmi temelde rivayetu'l-hadis ve. dirayetu'l-hadis diye iki ana bilim dalına ayrılmaktadır. Rivayetü'l-hadis ilmi, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in söz, fiil, takrir ve hallerini; bunların zabt edilip usulüne uygun olarak sonraki nesillere nakledilmelerini (rivayetlerini) konu edinen hadis ilim dalıdır.
Mustalahu'l-hadis ve usûlü'l-hadis diye de isimlendirilen dirayetü'l-hadis ilmi, "Sened ve metnin durumlarını anlamaya imkan veren kaideler ilmi" olarak tarif edilmektedir. Bu tariften açıkça anlaşılacağı gibi dirayetü'l-hadis ilmi, genel ve teorik kaideler vaz ederek râvî, rivayet ve merviyy konularının tetkik ve tenkidine zemin hazırlamaktadır. Bu ilim edebiyatı da prensipler edebiyatı demektir (İsmail Lütfü Çakan, Hadis Edebiyatı, İstanbul 1985, 162).
Zaten usûl, aslın çoğulu olarak, asıllar, kökler, kaynaklar anlamındadır. Terim olarak da yol, yöntem, kaide, düzen ve metod anlamlarına gelen usül, bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi gereken esaslar, prensipler, başlangıç bilgileri ve teknikleri demektir. Böyle olunca, hadis usûlü, hadis ilminin dayandığı prensipler, hadis metodolojisi anlamına gelmektedir. Hadis usulcüleri denilince de hadis ilminin dirayete dayanan prensipler bölümü (usuliyyat) ile meşgul olan âlimler (usûliyyun) akla gelir.
Dirayetü'l-hadis ilmi ve dolayısıyla hadis usûlü edebiyatı da temellerini, rivayetü'l-hadis ilmi ve edebiyatı gibi ashab-ı kiramın hadis nakli ve rivayetinde gösterdikleri titizlik, araştırma (tesebbüt-taharri) ve denetim faaliyetlerinde bulmaktadır. Ashabın üst seviyede bir dikkat ve titizliğe sahip olmaları yanında, birbirlerinden duydukları hadisleri daha iyi bilenden tahkik etmekten de geri kalmadıkları bilinmektedir. Hz. Aişe'nin yirmi kadar sahabînin rivayetlerini tashih ettiğine dair hadisleri Bedreddin ez-Zerkeşî "el-Icabe" adlı eserde toplamış bulunmaktadır. Öte yandan Hatib Bağdadî de hadis öğrenmek ve bildikleri hadisleri kontrol etmek için uzun yolculuklara çıkan sahabîleri "er-Rihle fı talebi'l-hadis" adlı eserinde tanıtmaktadır.
Ashab ile başlayan bu araştırma ve tetkik gayretleri, dirayetü'l-hadise ait kaidelerin şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Tebliğ görevi ve Hz. Peygamber'e yalan isnad etmeme dikkati, hadis ilmine dair tüm faaliyetlerin temelinde yatan gerçek olmanın yanında, hadis usûlünün, en erken bir dönemden itibaren uygulama alanına intikalini de gerçekleştirmiş olan asıl sebeptir. Ancak hadis usûlüne dair edebiyatı müstakil hüviyetleri ile rivayetü'l-hadis edebiyatından daha sonraki bir dönemde bulabilmekteyiz (İsmail Lütfü Çakan, a.g.e., 162).
Hadis metinlerinin hadis kitaplarında bir araya getirilmesi, temelde "sahih" hadisleri tesbit amacından kaynaklanmaktaydı. Bu tesbit çalışmaları da belli kaidelere göre yapılıyordu. Bazıları kabul edilirken bir kısmı da güvenilir bulunmuyor ve reddediliyordu. Ne var ki bu tesbit, red ve kabullere esas teşkil eden kaideler (usûl) belli kitaplarda toplanmış değildi. Kaidelerin biliniyor ve uygulanıyor olması yeterli görülmekteydi. Hadis metinlerinin bu uygulanan canlı kaidelere göre tesbitinden sonra, geleceğin araştırıcılarına hadis edebiyatının hangi kaidelere göre oluşturulduğunu anlatma görevi de yerine getirilirdi. Nitekim bu da geciktirilmemiş, Kütüb-i Sitte dönemini takip eden yıllarda usül edebiyatı da müstakil mahsullerini vermiştir.
Ancak yine bu arada hatırlanması uygun olan bir durum söz konusudur. O da -müstakilen olmasa bile- bazı hadis usûlü kaideleri daha önceki kaidelere ait eserlerde yer almıştır. Meselâ İmam Şafiî'nin er-Risale'si, Ahmed b. Hanbel'in, kendisine sorulan suallere verdiği cevaplar, Müslim'in Sahih'ine yazdığı mukaddime, Ebu Davud'un Mekkelilere yazdığı mektup, Tirmizî'nin Cami'i ve sonundaki Kitabu'l-İlel'i bu konuda ilk anda sayılabilecek eserlerdir. Yine Buharî'nin üç Tarih'i cerh ve ta'dil bilgilerinin değerlendirilmeleri de hadis usûlü kaidelerinin alt kaynaklarıdır (İsmail Lütfi Çakan, a.g.e., 162).
Hadis usûlü konusunda müstakilen vücûda getirilmiş eserleri şöyle bir sırayla ele almak mümkündür.
1- Ebu Muhammed el-Hasen b. Abdirrahman b. Hallâd er-Ramehurmuzî'nin "el-Muhaddisu'l Fasıl Beyne'r-Ravi ve'l-Vai" adlı eseri.
2- el-Hakim Ebu Abdillah en-Neysâburî'nin "Ma'rifetu Ulumi'l Hadis"i.
3- Ebu Nuaymel-Isfehanî'nin "el-Müstahrec"i.
4- el-Hatib Ebu Bekir el-Bağdadî'nin "el-Kifaye fi İlmî'r-Rivaye"si.
5- Kadı Iyaz'ın "el-İlma' ilâ Ma'rifeti Usûli'r-Rivaye ve Takyidi's-Sema" adlı eseri.
6- Ebu Hafs Ömer b. Abdülmecid el-Meyancî'nin "Ma'la Yeseu'l Muhaddise Cehlûhu" adlı risalesi.
7- İbn Salah'ın "Ulumu'l-hadis"i ve bu eseri ihtisar etmiş olan müelliflerden,
a) en-Nevevî'nin "et-Takrib ve'tTeysir"i
b) İbn Kesir'in "İhtısâru Ulumi'lHadis"i ve
c) İbn Hacer'in "Nuhbetu'l-Fiker fi Müstalahi Ehli'l-Eser"i son derece önemli eserlerdendir.
8- Suyutî'nin "Tedribu'r-Râvî fi Şerhi Takribi'n-Nevevî" adlı eseri.
9- Cemaleddin el-Kasimî'nin "Kavâîdu't-Tahdis" ve
10- Tahir el-Cezâirî'nin "Tevcihu'n-Nazar ilâ Usuli'l-Eser" isimli kitapları hadis usûlü kitaplarının başta gelenleridir.
Hiç şüphesiz hadis usûlü kitapları bunlardan ibaret değildir. Zaman içerisinde hadis usulü meseleleri, te'lif, ihtisar, şerh, nazım şeklinde telif olunan geniş kapsamlı kitaplardan incelemeye ve tetkike çalışılmıştır. Özellikle H. XIV. asır başlarından itibaren İslâm dünyasında yeniden canlanan hadis usûlü çalışmaları giderek müsbet yönde gelişmektedir. Hadis usûlü konusunda yazılmış olan eserler, bize her şeyden önce Müslümanların sağlam ve sahih hadis metinlerine sahip olmak için göstermiş oldukları fevkalade ilmî ciddiyetin ölçüsünü göstermektedir. Hadise ve hadisle ilgili bilinmesi gereken konulara Müslümanlar burada görüldüğü gibi büyük önem atfetmişlerdir. İlmî ve tarihî hakikatın böyle olmasına rağmen bazı yazarların, âlimlerin hadise gereken önemi vermedikleri şeklindeki iddialarının vakıayla bağdaşmayan gayr-i ciddi sözlerden olduğu da açıkça anlaşılmaktadır.Sabahattin YILDIRIM
1. Sahih Hadislerin Sayısı Ne Kadardır?
Sahih hadislerin sayısı hakkında kesin bir rakam vermek mümkün değildir. Sahih adıyla telif edilmiş hadis kitaplarında bulunan hadisler ile diğer sahih hadis kaynaklarındaki hadislerin toplamı aşağı-yukarı yirmi bini bulur. Ancak unutulmamalıdır ki, sahih, hasen ve zayıf gibi terimlerle anılan hadisler hakkında daima farklı görüş beyan edenler olabilir. Çünkü bu değerlendirmeler, araştırmaya dayalı nisbî değerlendirmelerdir. Günümüzün bilgisayar teknolojisinden yararlanılarak kendilerine "sahih" hükmü verilmiş hadislerin bir sayımını yapmak mümkündür. Önümüzdeki yıllar, muhtemelen bu konuda belli rakamlara ulaşmamızı mümkün kılacaktır.
2. Sahih Hadisler Sadece Kütüb-i Sitte'de mi Bulunur?
Hadisler çoğu kere, "bu, Kütüb-i Sitte'de var mı?" veya "Buharî bunu nakletmiş mi?" yahut da "Müslim'in kitabında geçiyor mu?" cümleleriyle araştırılmaktadır. Bu tür sorular, aslında, sahih hadislerin sadece Kütüb-i Sitte'de veya Buharî ve Müslim'in el-Cami'u's-sahîh'lerinde bulunduğu, bunların dışındaki hadis kitaplarına güvenilemeyeceği kanaatından kaynaklanmaktadır. Bu, çoğu kişinin her şeyi Kur'an'da aramasına benzemektedir. Yeterli din kültürü almamış kimseler, dinî bir esas kendilerine hatırlatılınca hemen "bu Kur'an'da var mı?" diye itiraz anlamında sorular sorarlar. Her şeyi Kur'an'da aramak nasıl hatalı bir tutum ise, hadis diye duyulan her sözü de mutlaka Buharî ya da Müslim'de bulmaya çalışmak, yahut Kütüb-i Sitte'de görmek istemek de en azından o kadar hatalıdır. Güvenilir her hadisin mutlaka Buharî ve Müslim'de olması lazım geldiği düşüncesinden vazgeçilmelidir. Zira Buharî de Müslim de "bütün sahih hadisleri toplamak" amacıyla kitaplarını tasnif etmiş değillerdir. Kitaplarına aldıklarının kendilerine göre "sahih" olmasına dikkat etmişler, fakat bütün sahihleri toplamak gibi bir çalışma içine girmemişlerdir.
Buharî ve Müslim dışında hatta Kütüb-i Sitte dışında kalan diğer hadis kitaplarında da sahih hadisler bulunmaktadır. Şu kadar var ki alimler, Buharî ve Müslim'in her ikisinin birden kitabına aldığı (müttefakun aleyh) hadisleri, en güvenilir sahih hadisler olarak kabul etmişlerdir.
3. Şerhsiz Hadis Okumak Doğru mudur?
Kur'an'ı ve dolayısıyla İslam'ı Sünnet'e müracaat etmeden anlamak ve yaşamak ne kadar mümkünse, şerhlere baş vurmadan hadis okumak suretiyle İslam'ı anlayıp yorumlamak da ancak o kadar mümkündür. Çoğu yerde insan, kendi anlayışının yetersizliği sebebiyle sıkıntıya düşebilir. Bu sebeple, kısa da olsa şerh ihtiva eden eserlerden hadis okumak, başlangıçta doğacak anlayış hatalarını önleyecektir.
Memleketimizde uzunca bir süreden beri, sadece tercümesi ile halkımıza sunulmuş bulunan Riyazü's-salihin'in, çok okunan bir hadis kitabı olarak, tatmin edici bir şerhinin bulunmaması büyük bir boşluk doğurmaktaydı. Son yıllarda yoğunlaşan ilgi ve ihtiyacı dikkate alarak, elinizdeki bu tercüme ve şerhi gerçekleştirmeye çalıştık.
Bu çalışmamızla necip milletimizin sünnet bilgi ve kültürüne bir katkıda bulunabilirsek, gerçekten mutlu olacağız. Zira biz, sünnetteki yorumuyla Kur'an'ı ve İslam'ı kavramak ve yaşamakla iyi müslüman olunacağına inanmaktayız. Bunun yolu da hadis kitaplarımızdan yararlanmaktır.
Geçmişte İslam alimleri hadis metinlerini büyük hacimli ve belli tertiplere sahip kitaplarda toplamışlar, böylece ümmetin istifadesine sunmuşlardır. Özellikle hicrî ilk üç-dört asır bu tür çalışmaların yoğunlaştığı asırlardır. Daha sonraki dönemlerde, bu hacimli hadis kitaplarından seçmeler yapılmak suretiyle farklı tertip ve muhtevada hadis kitapları meydana getirilmiştir. Hadis kültürü bakımından kendisine çok şey borçlu olduğumuz İmam Nevevî ve onun Riyazü's-salihîn adlı eseri bu alanda müstesna bir yere ve kıymete sahip bulunmaktadır
En iyisini ve en doğrusunu bilen şanı yüce Allah'tır.
.......
__________________