yazının devamı
Yine Ebû Ali Dekkak da hüzün ehli mahzun kimselerin kıymetine işaretle şöyle bir söz nakleder. Sûfîlerden biri güneş batarken; “Ey güneş, bugün bir mahzun kişinin üzerine doğdun mu?” demiştir.
Hüzün, korku ile birlikte ağlamayı da beraberinde getirir. Gözyaşının bulunduğu yerde ise gülmekten pek fazla söz edilmez. Salikin ilâhî emirlere muhalefette bulunmak suretiyle boşa geçirdiği günler için üzüntü duyması, ibadet ve tâatlarındaki ihmalleri dolayısıyla mahzun olması hâli, zaten ağlamayı gerektiren bir durumdur. Cenâb-ı Hakk bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar.”
Ebû Saîd Kuşerî, bu âyet-i kerime ışığında ibadet noksanlığı ve boşa geçen zaman sebebi ile hüzne bağlı bir ağlamanın, yani sebebi hüzün olan gözyaşlarının gözü kör edeceğinden bahseder. Bunun tersi olarak sebebi şevk, özlem ve aşırı istekler olan bir ağlamanın ise gözü tamamen bürüyeceğini, o kimsenin artık mâsivâdan başka bir şey göremeyeceğini, buna bağlı olarak da hakikatlere karşı kör olacağını belirtir. Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de: “Dertli olan Yakub’un hüznünden gözleri ağarmıştı (kör olmuştu)” buyurduğu âyet-i kerimesi de onun bu görüşünü doğrulamaktadır.
Evet! Hakikaten hüzün, peşinden ağlamayı getirmektedir. Gerçekten Allah için dökülen gözyaşı çok kıymetlidir. Süfyan b. Uyeyne, hüzün sebebiyle Allah için dökülen bu gözyaşlarının kıymetini şu şekilde ifade etmektedir: “Ümmet içinde mahzun birisi ağlasa, (umulur ki) bu ağlama sebebiyle Allah Teâlâ o ümmete merhamet eder.”
Yine bir müminin amel defterinde bulacağı sevabın büyük bir ekseriyetini dert ve hüzün teşkil eder denilmektedir.