Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Güneydoğu Açılımına Farklı Bir Yaklaşım (1 Kullanıcı)

azizdolu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Şub 2009
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Güneydoğu Açılımına Farklı Bir Yaklaşım

Türkiye bir âlemdir canlar. Bir anda parlayan, sonrasında balık hafızasına sahip bir toplumsal sağduyu ile daha doğrusu vurdumduymazlıkla hareket ederek sorunlara yaklaşan insanların memleketidir ülkemiz. Hatta sorun yoksa sorun icat edilerek -maksat menfi (negatif) enerjinin boşaltılması kavlinden- meselelere yaklaşıldığı da sıkça görülür. Yoktan var edilen bir Kürt meselesi de bu minval üzere peyderpey ortaya çıkartılıvermiştir. Zira bölgenin iktisadi (ekonomik) geri kalmışlığı, bunun paralelinde eğitim, sağlık, kültürel üst kimliğe uyum (adaptasyon) diye giden sorunları -maalesef- ülkenin diğer yörelerinde de gözlemleyebilirsiniz. Söz gelimi Akdeniz’in, Karadeniz’in iç kesimlerinde, Anadolu’nun ücra yerlerinde o kadar acıklı insan manzaraları ile karşılaşabilirsiniz ki Güneydoğumuzun çoğu yerini mumla aratır cinstendir. Misâl çaresizlikten böbreğini satanlarla (Ticaret de demiyorlar mı, el-insaf…) ilgili haberler daha güncelliğini korumaktadır. Bununla birlikte ülkemizin güneydoğusunu yıllardır kana bulayan, yüreklerimizi yakan bir serencamın varlığını da inkâr etmiyoruz elbette. Yalnız, meseleyi Kürt sorunu diye adlandırarak kuş gribi, domuz gribi… diye giden tanımlamaların seviyesine daha doğrusu seviyesizliğine düşürmenin de, ne ülkemize ne de yöredeki insanımıza fayda getirmeyeceğinin bilinmesini istiyoruz. Türk adı verilen Anadolu çınarının dallarından birini, Kürtleri sorun olarak algılamak, adlandırmak ne vatanseverlikle ne de Müslümanlıkla bağdaşabilir. Dahası sosyal (-ist) demokrasiyle, demokratlıkla da bağdaşmaz cancağızlar.

Türkiye’nin Güneydoğusunda, son bir asırdır zaman zaman üst seviyelere kadar çıkan bir Kürt asabiyesinin varlığına şahit olmaktayız. Tıpkı Osmanlı döneminde, güney illerimizde görülen Yörük asabiyesinin bir benzeri yaşanmaktadır bugün doğu illerimizde. Bildiğiniz gibi Yörükler, özellikle de Karahacılı aşiretinden olmam hasebiyle mensubu olduğum Avşarlar neredeyse yüzyıl süren ve Osmanlı’yı hayli meşgul eden bir nevi kalkışma hareketine girişerek, Osmanlı’nın başını epeyce ağrıtmışlardır. Kalkışmanın temel sebebi de ana geçim kaynakları olan hayvancılığı bırakıp, yerleşik hayata yani tarım kültürüne geçmemek için direnmeleridir. Günümüzde Kürtlerin içinde bulunduğu durum, Avşarların 18.-19. yüzyıllarda geçirdikleri sürecin tıpatıp bir benzeridir. Hayvancılıkla geçinirken, bu meşguliyetlerini büyük oranda kaybeden ve hızla şehirleşmeye başlayan kasabalara, ilçelere hatta illere tıkılıp kalan Kürtler toplumsal bir şaşkınlığın, bunalmışlığın pençesinde kıvranıp durmaktadırlar. Buna bir de yörede yetersiz kalan sağlık hizmetleri, cahillikten kaynaklanan aşırı doğurganlık gibi etkenler de eklenince ister istemez bir sorun ortaya çıkmaktadır. İster istemez diyoruz, zira yöre insanının ezici bir çoğunluğu bugünkü adı pkk olan kanserli hücreye direnmektedir. Yalnız bu kanserli hücre, yabancı güçlerin de kaşıyıp durmaları sonucunda neşter vurulması gereken bir yara hâlini almıştır artık. Hâliyle bir delinin çıkıp, kuyuya taşı atmasının zamanı gelmiş hatta geçmiştir bize göre. Gerisi taşı çıkarmak için kafa yoracak olan akıllıların işidir. Tabi bu akıllılarda vatan, millet, devlet… diye giden ortak değerlere karşı azıcık bir duyarlılık varsa… Yoksa, zaten mesele de yoktur onlar için.

Evet canlar! Ülkemizin doğu ve güneydoğusunda yaşayan insanların, bizim insanlarımızın toptan bir suçlamaya muhatap kalmayı hak etmediğini düşünüyoruz. Oralarda doğan, yaşayan insanları gizli (potansiyel) suçlu gibi görmek insafsızlıktır ve de vicdansızlıktır. Niye derseniz o yörelerin kansız, savaşsız Osmanlı’ya katılmasında emeği olan Bitlisli Eşref Bey’i (Eşref-i Bitlisî) seviyoruz da ondan. ‘Şerefname’sini bir okuyun hele… Dahası yörede çıkan ayaklanmaların hiçbirine destek vermeyen, vermediği gibi de karşısında olan ‘Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi Bitlisli Said-i Nursî’yi de seviyoruz. Hatta bu vatan için savaşırken Ruslara esir düşenlerden biri de bizzat bu zat-ı muhterem idi. Ama ne yazık ki Rusya’ya sıvışanların (iltica, firar), sıvışanlara methiyeler düzenlerin makbule geçtiği bir zamanda yaşıyoruz. Bitmedi dostlar! Atatürk’ün, dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin akıl hocası olan ‘Türkçülüğün Esasları’, ‘Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak’ adlı eserleri kaleme almış Diyarbakırlı Mehmet Ziya Gökalp’ı da seviyoruz. Yine Cumhuriyetimizin büyük âlimlerinden, ‘Türk-İslâm Ülküsü’ adlı muhteşem eserin müellifi olan Van Bahçesaraylı Seyit Ahmet Arvasî’yi de çok seviyoruz biz. Dahası Osmanlı hakkında kurulmuş -belki de ilk- ciddi araştırma kurumu olan ‘Osmanlı Araştırmaları Vakfı’nın kurucusu ve ‘Bilinmeyen Osmanlı’ adlı eşsiz eserin yazarı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Bey’i de bir başka seviyoruz. Üstadın, Diyarbakır Çüngüş doğumlu olduğunu da belirteyim bu arada. Hele de ‘Bilinmeyen Osmanlı’ adlı kitabını bulursanız mutlaka okuyun derim. Zira Osmanlı ile kuru kuruya övünmek olsa olsa züğürt tesellisidir. Üstelik de bu millete züğürtlük yaraşmaz. Bu millete âleme beylik davası yaraşır.

Peki, Battal Gazilerin, Timurtaş Beylerin, Said Paşaların, Yakup Şevki Paşaların, Süleyman Naziflerin, Ahmet Kabaklıların, Cahit Sıtkı Tarancıların, Eflatun Cem Güneylerin, Ahmet Ariflerin, Şerif Mardinlerin, Nuri Sesigüzellerin, Coşkun Aralların, Sedat Bucakların çıktığı o topraklarda ne oldu da ayrık otları kabilinden Şeyh Saidler, Faik Bulutlar, Abdullah Öcalanlar da çıktı? Biraz da bu noktanın irdelenmesi gerekmiyor mu? Öyle ya, kimse anasından vatan haini; kimse anasından sütü bozuk doğmadığına göre… Ki Müslüman’ız da elhamdülillah! Dahası birinci kısımdakiler saymakla bitmezken, ikincilerin adam yerine konmasına ne demeli? El-insaf tabi ki…

Evet canlar! Bize Doğu Anadolu lazım... Doğu Anadolu’nun doğusunda kalan yerler de… Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle Büyük Doğu, yani Türk-İslâm Birliği lazım… Bu birliğin kurulabilmesi için yaraya tuz basmaktan vazgeçip, biran önce neşter vurmanın zamanı gelmiş de geçmektedir. Hâliyle ‘açılım istemezük’ nidaları her ne kadar hamasi kuruntularımızı, kibrimizi okşasa da geçerli akçe değildir. Zira devlet yönetimi şakaya gelmez. Hele de deneme yanılma yöntemlerine hiç gelmez. Peki, ne yapmalıyız? Açılmaktan değil, saçılmaktan korkmalıyız tabi ki. Aksi halde ‘ya sev, ya Sevr’ diye diye bir de bakarsınız tarih sahnesinden savruluvermişiz. Böyle bir faciayı yaşamamak için Osmanlı’dan, Selçuklu’dan -hatta Göktürkler’den bile- ilham alarak -ivedilikle- yeni bir gönül birliği oluşturmalıyız. Yeni bir cihan devleti vücuda getirmeliyiz. Dahası Türk milletinin, yeni bir cihan devleti vücuda getirmede hiç bu kadar gecikme yaşamadığı da malumunuzdur sanırım.

Yeri gelmişken, aklını Amerika ile bozan zevata da ufak bir hatırlatma yapalım. Amerika, cihan devleti olma yolunda hızla ilerleyen arkasındaki Çin ile; önünde, kendisine rakip olarak kurulmaya çalışılan Avrupa Birleşik Devletleri ile dahası Rusya ve aleyhine dönmüş bir Arap dünyası ile karşı karşıya iken bu coğrafyada Türkiye’den daha güvenilir bir müttefik bulabilir mi? O hâlde Türkiye’nin küresel bir güç olarak ortaya çıkmasının en az bizim kadar Amerika’nın da işine geldiği, geleceği ayan beyan ortadadır. Çünkü ta Amerika’dan, bu bölgeye etki etmek onca silahlı müdahaleye rağmen mümkün olamamaktadır. Dahası muhtemel bir 3. Dünya Savaşının çıksa çıksa enerji kaynakları yüzünden çıkacağını vasat zekâ sahipleri bile düşünebilir. Bu durumda Amerika’nın bölgeden çekilirken yerine bırakabileceği, bölgedeki yetki boşluğunu doldurabilecek tek ülkeye, Türkiye’ye bel bağlamak zorunda kalacağı ortadadır. Yani bir zamanlar İngiltere’nin yaptığının tıpkısını icra ederek, yerini Türkiye‘ye bırakacaktır. Yahut bırakmak zorunda kalacaktır. Yeter ki biz Hanefiliğin gereğini yerine getirip, biraz aklımızı kullanalım. Ha bu arada mezhep ayrımcılığı yaparak, halkın arasına kin ve nefret tohumları ekmek gibi bir art niyet taşımadığımızı da ilân (deklare) edelim. Ne olur, ne olmaz!

Evet canlar! Bize göre demokratik açılımdan, açılımlardan korkmak yersizdir. Zira demokrasi, hâl-i hazırda en iyi yönetim biçimi olup, insanca yaşamanın mümkün olabildiği yegâne yönetim biçimidir. Yalnız mesele güneydoğu ve pkk olunca ekmek arası demokrasinin karın doyurmayacağının da bilinmesi gerekir. Zira ‘aç bilmem ne cami duvarını deler’ sözündeki gerçeklik payı yabana atılmamalıdır. Bu arada, caminin duvarında delik görmek isteyen şer, zevat takımının da yabana atılmaması Allah’ın (cc) emridir. Kur’an-ı Kerim’i elinize alıp okursanız, on dört asır önceden bizleri uyardığını görürsünüz. Üstelik “Ekini (yani iktisadı) ve nesli (gençliği dolayısı ile de kültürü) bozdurmayın.” diyen de bizzat Son Peygamber Hz. Muhammed (Allah’ın selâmı üzerine olsun.) Efendimizdir. Dahası Orhun Kitabelerinde de benzer tembihler, uyarılar yer almaktadır. O hâlde meselenin can alıcı noktası, demokratik açılımın kabuğu üzerine çene yormak değil de, meselenin özüne inerek çözüm yolları geliştirmek olmalıdır. Bu mesele ne isyanla ne de inkârla çözüme kavuşturulabilir. Misal, geç kalınmış bir sanayi açılımı; bir toprak reformu bölgenin huzur ve saadeti için ‘olmazsa olmaz’ babında hayati öneme sahiptir. İsmet İnönü, Cemal Gürsel kısmen de Turgut Özal’ın Kürt olduğu tarihi bir vaka iken; Kürt (Kurmanç), Zaza… diye adlandırılan insanların asker, polis, öğretmen, işadamı, türkücü, tiyatrocu… olmasının önünde hiçbir engel yokken siz kalkar da açılımı etnik ayrımcılığa indirgerseniz bu tavır, en hafif tabirle safdillik olur. Zira bu ülkede bir Kürt sorunu yoktur. O hâlde açılımın içi hamasi nutuklarla, yardakçılıkla (popülizm) değil; bilimsel ve gerçekçi verilerle doldurulmalıdır. Yoksa tarihi tekerrür ettirir, bir otuz yıl daha havanda su döveriz. Beç (Viyana), Balkanlar, Yemen, Hicaz, Trablus, Kerkük… diye giden ‘keşke’ler yüreğimizi yakıp dururken -maazallah- bir kez daha dizlerimizi dövmek zorunda kalırız. Hoş, üç asırdır dövüle dövüle millette diz kaldıysa tabi. Yine de içiniz rahat olsun. Hani, Sultan Alpaslan da diyor ya ‘Size öyle bir vatan aldım ki, ebediyen sizin olacaktır’ diye. Hani, İstiklâl Marşımızın ilk dizelerinde haykırıyor ya Mehmet Âkif… O hâlde bu millet, -Allah’ın izniyle- bu vatanda ilelebet yaşayacaktır. Yeter ki yüreğimiz bir ve sağlam olsun. Yeter ki farklılıklarımızın zenginlik olduğunu bildiğimiz kadar; vatan, bayrak, din, iman, peygamber… diye giden benzerliklerimizin de gücümüz olduğunu bilelim. Ahir zamana kadar bir, iri ve diri kalalım. Belki Mehdi bile bu topraklarda zuhur edecektir, kim bilir? Tarih, bu milletten daha güzel askeri, bu milletten daha kuvvetli sancaktarı kaydetmediğine göre… Değil mi ya? Neyse dostlar, sözlerimizi Azerbaycan’ın dolayısı ile Türk-İslâm Dünyasının büyük şairlerinden, fikir adamlarından olan Mehmet Emin Resulzade Bey’e ait meşhur (ünlü) bir dörtlükle noktalayalım:

“Türk’ün kolu bükülmez.
Türk’ün gücü tükenmez.
Bir defa kalkan bayrak,
Bir daha yere inmez.”

------------------------------------------------

Serik–17.09.2009
Aziz Dolu Atabey
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

Baştan sona kadar okudum...

Tamamı ile kendi fikirlerinizi ele almışsınız bazı yerleri tarihemi dayandırdınız yoksa aklınızamı dayandırdınız bilmiyorum,bunlardan bir kaçı şöyleki Hayvancılıkla geçinirken, bu meşguliyetlerini büyük oranda kaybeden ve hızla şehirleşmeye başlayan kasabalara, ilçelere hatta illere tıkılıp kalan Kürtler toplumsal bir şaşkınlığın, bunalmışlığın pençesinde kıvranıp durmaktadırlar. demişsiniz,Kürt kardeşlerimiz Avşarların aksine göçebe değillerdir çünkü yaşadıkları coğrafya Antalya yani akdeniz coğrafyası gibi yılın 9-10 ayını yaz ile değil aksine kış ile geçirirler bunun sonucunda ise hayvanlarını ve kendilerini sert geçen kara kıştan korumak için yapılara ihtiyaç duyarlar bir yörüğün kıl çadırında yaşadığı gibi doğuda yaşamak imkansızdır,burası hatalı bir gözlem olup,bir başka mesele ise şehirlere köylülerin tıkıldığı gibi bir izlenim mevcut,hayır asla böyle değildir,PKK sorunu hariç hiçbir köylü köyünü zorla terk ettirilmemiştir,ekonomik sorunlar bile olsa,köylü ekecek bir avuç tohum bile bulamasa yinede köyünü terk etmemiştir,şehirleri boşaltmak isteyen hükümetler ise aksi bir davranışla köyleri şehirlere boşalttı demek ise mantıksız bir düşünce olur...
Ancak köyden şehire doğru olan akınların sebebi,genç ve biraz tahsil sahibi gençlerin daha güzel ve babalarının mirasları olan toprakların fazlası ile karın doyurucu olmayacağını düşünmeleri sebebi iledir,bundan ilerisini düşünmek doğru değildir.
Ayrıca şunu anlamakta ve anlatmakta fayda vardır,PKK bu ülke kürt halkının gasp edildiği düşünülen haklarını savunan bir silahlı unsur değildir,şayet böyle olsa idi,bu çok kere dile geldi ancak bizde söyleyelim,katlettiği insanımızın yarısını kendi halkı oluşturmaktadır,bunun yanı sıra doğuda iş yapmaya çalışan firmaların,şantiyelerini araçlarını çok kere yakmıştır,kendi halkının sağlığını koruyan doktorların,hemşirelerin,ebelerin canlarına kast etmiş,cahilliklerini gidermeye çalışan öğretmenleride onlarla beraber şehit etmişlerdir,bir kere silahla ve başkasının canını alarak yapılan savunma hiçbir zaman doğru bir savunma şekli değildir,kaldıki kürtün hakkını arıyorum diye türk kardeşlerini öldürmesi ise çekilir cinsden bir fikir değil,ve geçmişte bırakılan 35 yılda da bir arpa boyu yol alamayan PKK terör örgütü bu yaptığı ile bir şey elde edememiştir,bugüne kadar doğuda olup bitene kayıtsız kalan gelmiş geçmiş hükümetler hala aynı kafa ile gitse idi bir 35 yıl daha aynı terör devam edecekti,ancak bugünkü hükümetin yaptığı açılım adı altındaki sorunları çözme çalışmaları her ne kadar tam manası ile başarıya ulaşamasada,bir farklılık ortaya koymuş ve PKK nın asılda kürtlerin hakkını aramadığını dolayısı ile örgütten nemalanan yabancı ülkelerin ve örgütün liderlerinin kendi egolarının tatmini için bu ülkeye ve insanına sekte vurma gayretleri olduğu açığa çıkmıştır,PKK nın meclis temsilcisi gözü ile bakılan parti kendilerine gönderilen görüşme taleplerini ''İMRALI İLE ANLAŞIN...'' diyerek,aslında imralıda yatan caninin egosunu açıkça göstermiştir,mademki sizi kürt halkı seçti ve meclise gönderdi,o zaman sizsiniz kürtlerin sevgilisi,35 yılda binlerce kürt kökenli vatandaşımızın kanını döken birisinden nasıl hala kürtlerin kurtarıcısı diye söz edilebilirki...
Birde bunu anlamak çok zor,sanki Türkiye de nazi kampı var ve kürtlere işkence yapılıyor,kardeşim neyiniz eksik ?
Havanız,suyunuz,ateşiniz,toprağınızmı yok?
Bence bu ülkede herkesin tek sorunu İSLAMİYETİ BİLMİYOR olmaları,kendi adıma ben asla bu ülkede başka bir din kardeşimin canına kast etmem,çünkü Kur'an-ı Azimüşşanda ''Din kardeşini katletme...'' emri olduğunu biliyorum...
Doğu halkı birde dindar bilinir,ama aslında dindarlığı bir kenara bıraktık,PKK ya verdikleri destek ile ALLAH TEALA,Hazreti Muhammed Mustafa,kur'an-ı kerim ve dolayısı ile İslam dinini zerre kadar tanımadıklarını gördük...
Şu vatanı bölseniz elinize ne geçecek ???
Yarısı sizin olsa ne olur ? Bütün sonsuz yaşantınızı yaktıktan sonra dünya sizin olsa ne olur...
Bakınız diyorsunuz ki kürt sorunu yoktur,ancak unutmamalıdır ki,dağdaki teröristler,sokakta ki güvenlik güçlerine taş atan çocuklar ve bunların aileleri hep kürttür...
Nasıl oluyor da hala kürt halkı sorun çıkarmıyor diyebiliyorsunuz...
Bundan başka terör sorunu tamamen çözülmeden doğuya tek bir çivi çakmakta mantıksızdır...
Birde şu vark,Doğu sadece hakkari,van,muş,diyarbakırdan oluşmuyor...
Erzurum,Artvin,Gümüşhane gibi şehirlerde var,bu şehirlerde de aynı kış ve zor şartlar mevcut,nedne bu şehirler de dağa çıkma gibi bir oluşum yok,bu şehirlerin köylerine gittinizmi hiç ?
Daha benim anne-babamların köyünde asvalt yok,merkez köy olmasına rağmen,sağlık ocağı yok,küçük bir köy ilköğretim okulu var,çocuklar lise için ilçeye gidiyor,5 sene öncesine kadar yetersiz alt yapı sebebi ile evlerin dışında çöplüklerde tuvalet ihtiyaçları gideriliyordu,elektirk ve telefon ise 15 sene önce ancak gelebildi...
SORUYORUM
NİYE DAĞA ÇIKMADILAR
Ancak biliyorumki köyün camisi her vakitte namazını kılmaya gelen müslümanlarla dolu.
Olsun devlet bize bakmasada hazreti peygamber (a.s) '' Asi olmayın...'' diye buyurdu,diyorlar...
Kürt halkı islami bilince uyanmadıkça bu ülkede kan akmaya devam eder ve mazallah hiç durmaz...

Ve şunuda unutmayalım,biz en güçlü ülke kimse onun ortadoğudaki maşası olmalıyız gibi yazılar ve fikirlerlede adam olamayız,yazınızda Amerikanın ortadoğuda ki müttefiği olarak onun arkasını kollayıcı bir unsur olduğumuz göze çarpıyor,hatta diyorsunuz Amerika bizim güçlü olmamızı ister,şunu unutmayınız ki PKK nın elinden çıkan silahların ABD donanmasına ait olduğu kanıtlandığında diyecek söz bulamadı ABD en sonunda PKK bizden çalmıştır gibi saçma bir sözle savuşturdular,bu demek oluyorki PKK nın silah ve para desteğini sağladığı ülkelerden biride dolayısı ile USA dır,Amerikanın tek müttefiği ve evladı bu topraklarda İSRAİL dir,bundan ötesi karın doyurmayan hayali sözlerdir,bakınız son olan olaylarda nerdeyse Türkiye yi suçlu göstericesine '' Belkide olan olaylarda türkiye ceza alır...'' diyerek sizin sözüm ona müttefik düşüncelerinizi suya düşürmüştür...

Maksadımız hata aramak değildir,çünkü baştan sona kendimiz kusurlu ve hatalıyızdır,ancak olayları daha derinden analiz etmemiz için kendimizce yazınıza birkaç söz sarf ettik,kusurumuzu affedin kardeşim..

Selamlar...
 

azizdolu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Şub 2009
Mesajlar
24
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Allah'ın selamı üzerine olsun canım kardeşim.. Yazımı okuduğun için teşekkür ederim.. Yalnız -affına sığınarak- önyargı ile okuduğunu düşünüyorum.. Niye dersen ikimiz de aynı dili konuşuyor, aynı duyguları paylaşıyoruz.. Ama sen farkında değilsin.. Senden ricam, yazıyı tekrar okuman.. Selam ve saygılar..

Aziz Dolu Atabey
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt