Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Laik Müslümanlar!
Ramazan gelince mü'min sevinir. Müslüman, kulluğunun tatbikatını yapar. Allah'a giden yolun kısaldığını hesap eder, kendisi için kurtuluş olduğunu düşünür. Bu düşünce içinde yaşananları gözönüne getirince çelişkiler yumağı göze batar.
Laik Müslümanlar ortaya çıkar. Şöyle ki;
İnsanlar sabah işine gider. Oruçludur. Akşama kadar açtır, namazı yoktur. Kadınlarla içli-dışlıdır, el sıkmada mahzur görmez.
İşi bankalardadır.. Çeki, senedi, kredi kartları vardır. Haram olduğunu düşünmez. Alışmıştır, "Sistemin gereği böyledir" der de, kurtulmak için çabası yoktur. Namazdadır, oruçludur, teravihtedir, kulakları televizyondaki maçtadır.
Sabah namazında cemaattedir, işine oradan gider. Ağzı duada, eli tesbihtedir. Annenin hatırını, babanın gönlünü düşünmez. Komşu hakkını, fakirin ihtiyacını, öksüzün gözyaşını aklına getirmez.
Eller gökleri delercesine açık, dilleri gönülleri yararcasına muzdarip. Ama, dünya Müslümanlarının halini düşünmez. Onların kendisine kardeş olduğunu bilmez. Sofrasında rahat, namazında huzurludur. Aç, açık, öksüz, dulun üzerindeki hakkını aklına getirmez.
Televizyonlarda Müslümanın halini görür ağlar, gözlerinden yaşlar süzülür, mahcubiyetten bütün bedeni büzülür. Program bitince her şeyi unutur; oyundadır, oynaştadır. Sofraların süsündedir.
İnancın bir şuur olduğunu bilmez. "İslâm'ı tercih ettiysen yaşanmalı" kaidesini anlamaz. Allah'a giden yolun ihlastan geçtiğini düşünmez. Elleri oynaşta, duyguları şehvettedir. Allah'ın haramlarını işler, şeytanın emrettiklerini dişler. Tesettürü yoktur. Plajdadır, salonlardadır, sokaklardadır. Oruçludur. Allah ile kalbin arasına hiçbir şey giremez iddiasındadır.
Sistemlerin savaşında tağutun yanındadır. Demokrasi ve laiklik taraftarıdır. Oruçludur. "Bu nasıl olur?" sorusuna, "Ben orucumu tutarım, namazımı kılarım; dünya ayrı, din ayrıdır. Dine inanırım, şeriata asla!.." der.
Adı Müslümandır. Orucunda, namazında, teravihindedir. Ama, zekat evine basmaz. Sadakayı tanımaz, fitreyi bilmez. O Müslümandır. Sofuluğu kimseye bırakmaz; sakalındadır, salâtındadır, ama harama kılıf bulur, çıkarına fetva verir. Ramazan'dadır, orucundadır.
Hata, yüzlerce hata... Dinimizde yeri yoktur. Hem oruçlu, hem demokrat, hem laik... Hem de laik kanunları dinin önüne geçirmek, laikliği İslâm'la içselleştirerek, "Din ayrı devlet ayrı" demek de inancın içinde değildir.
Müslüman inancına sahiptir.
Din olarak İslâm'ı seçer. İçinde bulunduğu sistemin İslâm olmadığını bilir. Bu ikisi birbirinin tersi bir sistemdir. Dinin haram dediğine, beşeri sistemler helal der. İçki, zina, faiz bunlara örnektir.
Biz Müslümanız, inancımızın adı da İslâm'dır. İslâm'a aykırı olanları Allah kabul etmez. Tağutî sistem kuralları ile İslâm'ın kuralları uyuşmaz. Müslüman bunu düşünmeli, hareketini buna göre ayarlamalıdır.
İnsanların kalbinin kilidi değiliz, Allah'ın haram ve helallerinin de polisi değiliz. Ama, oruç tutanlar Allah'tan bir şeyler beklerler. Boşa gitmemesi için, Allah'ın emirleri ile beşeri sistemleri ayırt etmek lazımdır.
Laik Müslümanlar ortaya çıkar. Şöyle ki;
İnsanlar sabah işine gider. Oruçludur. Akşama kadar açtır, namazı yoktur. Kadınlarla içli-dışlıdır, el sıkmada mahzur görmez.
İşi bankalardadır.. Çeki, senedi, kredi kartları vardır. Haram olduğunu düşünmez. Alışmıştır, "Sistemin gereği böyledir" der de, kurtulmak için çabası yoktur. Namazdadır, oruçludur, teravihtedir, kulakları televizyondaki maçtadır.
Sabah namazında cemaattedir, işine oradan gider. Ağzı duada, eli tesbihtedir. Annenin hatırını, babanın gönlünü düşünmez. Komşu hakkını, fakirin ihtiyacını, öksüzün gözyaşını aklına getirmez.
Eller gökleri delercesine açık, dilleri gönülleri yararcasına muzdarip. Ama, dünya Müslümanlarının halini düşünmez. Onların kendisine kardeş olduğunu bilmez. Sofrasında rahat, namazında huzurludur. Aç, açık, öksüz, dulun üzerindeki hakkını aklına getirmez.
Televizyonlarda Müslümanın halini görür ağlar, gözlerinden yaşlar süzülür, mahcubiyetten bütün bedeni büzülür. Program bitince her şeyi unutur; oyundadır, oynaştadır. Sofraların süsündedir.
İnancın bir şuur olduğunu bilmez. "İslâm'ı tercih ettiysen yaşanmalı" kaidesini anlamaz. Allah'a giden yolun ihlastan geçtiğini düşünmez. Elleri oynaşta, duyguları şehvettedir. Allah'ın haramlarını işler, şeytanın emrettiklerini dişler. Tesettürü yoktur. Plajdadır, salonlardadır, sokaklardadır. Oruçludur. Allah ile kalbin arasına hiçbir şey giremez iddiasındadır.
Sistemlerin savaşında tağutun yanındadır. Demokrasi ve laiklik taraftarıdır. Oruçludur. "Bu nasıl olur?" sorusuna, "Ben orucumu tutarım, namazımı kılarım; dünya ayrı, din ayrıdır. Dine inanırım, şeriata asla!.." der.
Adı Müslümandır. Orucunda, namazında, teravihindedir. Ama, zekat evine basmaz. Sadakayı tanımaz, fitreyi bilmez. O Müslümandır. Sofuluğu kimseye bırakmaz; sakalındadır, salâtındadır, ama harama kılıf bulur, çıkarına fetva verir. Ramazan'dadır, orucundadır.
Hata, yüzlerce hata... Dinimizde yeri yoktur. Hem oruçlu, hem demokrat, hem laik... Hem de laik kanunları dinin önüne geçirmek, laikliği İslâm'la içselleştirerek, "Din ayrı devlet ayrı" demek de inancın içinde değildir.
Müslüman inancına sahiptir.
Din olarak İslâm'ı seçer. İçinde bulunduğu sistemin İslâm olmadığını bilir. Bu ikisi birbirinin tersi bir sistemdir. Dinin haram dediğine, beşeri sistemler helal der. İçki, zina, faiz bunlara örnektir.
Biz Müslümanız, inancımızın adı da İslâm'dır. İslâm'a aykırı olanları Allah kabul etmez. Tağutî sistem kuralları ile İslâm'ın kuralları uyuşmaz. Müslüman bunu düşünmeli, hareketini buna göre ayarlamalıdır.
İnsanların kalbinin kilidi değiliz, Allah'ın haram ve helallerinin de polisi değiliz. Ama, oruç tutanlar Allah'tan bir şeyler beklerler. Boşa gitmemesi için, Allah'ın emirleri ile beşeri sistemleri ayırt etmek lazımdır.