Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

.:GÜL'e Dair:. (1 Kullanıcı)

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
O’nun (sas) mizahı kalpleri birleştirir, eğlenceleri kalplere ferahlık verir, gülmesi ise ruhlara şifadır.

Ka’b b. Malik (ra): “Resulullah (sas) güldüğünde, sanki bir ay parçası gibi tüm yüzü parlardı.” (Buhari, megazi)


Rasulullah (sas) insanları, kalpleri etkisi altına alan bir tebessümle karşılardı.
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ya Nebi, seni daha çok tanımaya ihtiyacımız var


Günümüzde hayatların en üstünü ve en nurlusu Efendimiz’in hayat-ı seniyyelerinin, bugünün insanının tam yararlanabileceği şekilde felsefesi yapılarak takdim edildiği eser sayısı maalesef bir elin parmaklarını geçmiyor. Halbuki bu tarz eserlere çok ciddi ihtiyacımız var. Efendimiz’in yüce hayatı, her devre uyabilecek şekilde, kendi genişliği içinde ele alınıp felsefesi yapılmış olsaydı ve Müslümanlar ona göre hayatlarına bir çeki düzen verselerdi bugün bu durumda olmazdık.

Bir mümin, Efendimiz’in hayatını çok iyi bilmelidir. Onunla ilgili kitaplar okunurken her mesele üzerinde derin derin düşünerek Efendimiz’i anlamaya gayret etmelidir.

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i bize en güzel anlatıp intikal ettiren kitap, şüphesiz ki Kur’ân-ı Kerim’dir. İnsanlığın anlaşılması için Efendimiz’in anlaşılmasına ve Efendimiz’i anlamak için de Kur’ân’a müracaat etmeye ihtiyaç vardır. Peygamberimizin, ahlakını öğrenmenin birinci kaynağı Kur’ân’ın kendisidir. Çünkü, O’nun ahlakı hakkında bilgi almak isteyenlere Hz. Aişe, “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’ân idi.” demiştir. Kur’ân’ı bilmeyen, Efendimiz’i de, kâinatı da, Allah’ı da bilemez.

Nebiler Serveri’nin (sas) büyüklüğünün gözümüzün önünde belirmesi için Allah’ın Kur’ân’da Efendimiz hakkında ne dediğine bakmak gerekir. Cenab-ı Hak, Rasulü’ne hitap ederken yer yer, “Ey nebi!” der. Arap dilinde bu kelimenin manası çok mühimdir. “Haber getiren” demektir. Seyyid Kutub Hazretleri, Hasan el-Benna’yı anlattığı bir yerde şöyle der: “Sana Benna değil sana “Nebba” demek lazımdı. Çünkü sen bize doğrudan haber getirdin. Sen haber getirensin. Bizim haber alamayacağımız Hak’tan haber getirdin. Müslümanlığa nasıl hizmet edilir? Ondan haber getirdin. Sen Hak’la bizim aramızda bir mesaj oldun.” Bunu derken Kutup çok samimi, çok coşkun ve heyecanlıdır
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
SELAMUN ALAEYKÜM ELLERİNİZE YÜREĞİNİZE SAGLIK ALLAH RAZI OLSUN
ALLAH!A EMANET OLUN...B)B)B)
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Peygamberimiz (sav) sadece kendisine vahyolunana uymuştur


Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da da çok kereler zikredilen en önemli özelliklerinden biri, sadece Allah'ın indirdiğine uyması, insanların rızasını gözetmeden, insanlardan çekinmeden sadece Allah'ın bildirdiklerini yapmasıdır. Hatta, çağdaşı olan müşrikler ve diğer dinlerin mensupları Peygamberimiz (sav)'den kendi çıkarlarına uygun hükümler getirmesini istemişlerdir. Bu kişiler sayıca ve kuvvetçe daha üstün konumda olmalarına rağmen, Peygamberimiz (sav) Kuran'ı ve Allah'ın hükümlerini daima büyük bir titizlik ve kararlılıkla korumuştur. Bir ayette Allah, Peygamberimiz (sav)'in bu insanların ısrarlarına nasıl karşılık verdiğini bizlere şöyle haber vermektedir:



Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım." De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?" (Yunus Suresi, 15-16)
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Seni seven Senin gibi olmalı
Senin gibi Sultanım, cömert olmalı.
Sen halkın faydalanması için esip duran rüzgardan daha cömerttin.
Dünyalık bir şey istense senden; asla olmaz demezdin.
Çünkü Sen infakla emrolunmuştun.Yoksulluktan korkmazdın.
Kim bilir kaç geceyi aç olarak geçirdin.
İsteseydin dağlar yürürdü yanında, İsteseydin Sana cennet sofraları açardı Hz. Meryem.
Sen isteseydin Ebu Talib'in sofrası gibi, Senin uzanmadığın yemeğe hiç kimse uzanmaz, Senin oturmadığın sofralara oturmazdı hiç kimse.
Ama Sen kimbilir kaç gece açlığından uyuyamadın.
Çünkü Sen öylesine cömerttin.


Bir gün Bilal'in evini şereflendirmiştin. Bilal odanın bir köşesinde hurma biriktirmişti.
Bu nedir? diye sormuştun ona.
Hurmadır Ya Rasulullah, Senin misafirlerin için saklıyorum demişti.
Ve Sen konuştun sonra.
Öyle bir konuştun ki, sesin dalga dalga, asırlarca çarpa çarpa Bilallere ulaştı:
"İnfak et Bilal, infak et. Arşın Rabbi eksiltir diye korkma"...
Sen cömert üstü cömerttin.


Seni seven Senin gibi olmalı
Senin gibi Sultanım, ümmetine düşkün olmalı.
"Ümmetii" diye doğdun.
Kendi nefislerimizden bir Rasuldün.
Günah işlememiz hep güç geldi Sana..
Bize pek düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametliydin.
Sadece mübarek nazarlarınla büyüyenleri değil, sonradan gelecek ümmetini de düşündün.
Ya Rasulallah,bir gün arkadaşlarını selamladığında buyurmuşsun:
"Siz de şahit olun ki kıyamete kadar bana tabi olacak müminlere de selam"...
Selamın geldi bize, cana can katan selamın geldi.
Şimdi bizden de Sana selam...

Selam senin üzerine olsun Ey Allah'ın Habibi
Selam senin üzerine olsun Ey Allah'ın Rasulü
ve selam olsun al ve ashabına...
Sahabe Seni gördü, Seni sevdi ve yüceldi.
Bizse Seni sevenleri gördük, adın anılınca yaşaran gözler gördük..
Allah denilince sararan yüzler gördük..
Tesellimiz bu oldu...


ve asıl tesellimiz Ya Rasulallah..
Sen ki bu kadar merhametlisin..
bu kadar cömertsin..bu kadar düşkünsün bize..
Ya Seni yaratan Allah C.C.
Seni merhametli yaratan Allah, Seni merhametle yaratan Allah...
Nasıl merhametli, nasıl cömert, nasıl kullarına düşkündür...
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
peygamberim1cyrl8.jpg


Özledim, özledim, çok özledim seni YAR!
Sevdana talip olmuşum, Kevser Irmağının yanında buluşmaya kaç var


....................

EN BÜYÜK YAR'e:

YA RAB SANA HAVALE KULA ZULM EDEN BAŞLAR
SUSTURULSA DA DİLİM SUSTURULMAZ Kİ YAŞLAR
GÜNDÜZ GÜNEŞ ÜŞÜTÜR GECE YANGINLAR BAŞLAR
BENİ SEVDAYA HİCRAN AŞKLARA YÂR KIL RABBİM......


Ey Gül Yüzlü Sevdiğim, Gül yetimi yüreğimin sana bir maruzatı var;
Bir gün senin isminle yanaştı bir yabancı yanıma kadar, "Gül kokusu getirdim" dedi mutaf diyarından sana Ve o anda Allah biliyor ya; yıkıldım ayaklarıma

Seherlerde mübarek gül kokunu kokladığım, sevgini yüreğime damıttığım anın hükmünden bu yana çıkmıyor aklımdan o kutlu sevdan..." Göz yaşlarımın duru durağı yok bilesin. Oysa bu hasreti zincirlemeyi ne çok isterdim...Ama özlemin biterse ben de biterim YAR.

Ezanlara beş vardı, benim gönlüm sana akardı, Tüm sevdalarım şaha kalkmış, isyanlardaydı. Serçelerin ötüşleri ile kendimi avuturken, selamımı meleklerle saldım yollarına, Ulaştı mı kutlu divanına?
Can denizinin dalgası kıyılarıma vuruyor şimdi. Ne yıldız ne güneş, bana çare değildir. Ben ufkuma doğan ebedi güneşimin harında kavruluyorum an be an..Başka ne istenir ki EN BÜYÜK YAR'dan
Ey GÜL KOKULUM; sar beni şefkatinle&sana öksüzüm, sana yetimim, sana kimsesizim,....

"İhvan" demiştin ya sen asırlar önce, ashabına "Kardeşlerimi öyle çok özledim ki" demiştin henüz seni bilmeyen gönülleri kast ederek.. Biz bilmiyorduk ama sen bizi biliyordun. Çünkü top yekün zamanın ve mekanın peygamberiydin...Sendeki bu Hasreti dindiremeyen ashab ta, gıpta etmişti bizlere o gün. Şimdi soruyorum büyük bir umutla sürekli nefsime. 'Kardeş olmak nasip olacak mı acaba bizlere. Alnında secde nişanıyla Ak bahtlı olmaya layık mıyım ben de ' diye....


Özledim, özledim, çok özledim seni YAR!
Sevdana talip olmuşum, Kevser havuzunun yanında buluşmaya kaç var.


Umut bu benimkisi.. İnancımdan doğan umudum. Hani sen demiştin ya 'Mümin umutsuz olmaz'..O yüzden sabrımı çile yapıp sarıyorum kollarıma, giydiğim bu divanelik gömleğiyle beraber..,Nefsimin temizlenmesi ve o ilahi nurun yansıması için başka kime yönlendirsem Kalbimi Ey Resulüm. Senden başka kimim var.

Ey El-Emin, Sen ki "Çocuk kokusu, cennet kokusu" demiştin ya koklarken kuzunun kuzusunu, Bu yüzden bebeğimi kokladıkça cennetteki kokunu duyuyorum diye her fırsatta, daha sıkı sarılıyorum yavruma. Denizlerde su çok olsa da bardağın kadar olacak nasibin denir ama, Ey GÜL KOKULUM, cüretimi bağışla talibim ben şimdi daha fazlasına! ...

Sen ki cihana gelişinle Badiye Yaylasını bolluk ve berekete kavuşturan, "İstikbalin Şanlı Sultanı". Bu yüzden mi seni andıkça göz yaşlarımın bereketinde boğuluyorum.

Şimdilerde yürek bahçemde açan güllere dikenler dolanır oldu. Çok şükür Rabbim, tövbem olan nedametimle Rü'yetine talip olduğumdan beridir ki, temizlemek zor değil bilirim ancak; ellerimdeki bu kan şefaatçi olur mu bana yarın huzur-u mahşerde.

Ben sevdayı sende tattım Ey Gül Kokulum. Sende öğrendim mum olup eriyişin mucizevi artımını..
Şimdi bu küçük gibi görünen şeylerdeki sevindiren ve ağlatan manzaranın büyüsündeyim. P
eteklerden damla damla sızan bal gibi sözlerinle, istikbalimi seninle şekillendirdim..Ruhum seninle tatlandı artık.

Sen "merhamet ancak cehennemlik kimselerde bulunmaz" dedin ya ben bununla öğrendim nefrete meylettikçe yüreklerin nasıl cendereyle sıkıldığını, bununla öğrendim kine mağlup oldukça suretlerin nasıl karardığını & bununla öğrendim nefislerin adi bahanelerinin kulu nasıl perişan ettiğini... Nitekim cehenneme odun da lazımmış.

RABBİM SEVGİLİME KAVUŞMAK ÜZERE ÖLÜMLE İFTAR EDİNCEYE KADAR DÜNYA İLE ORUÇLU OLMAYI NASİP ET BANA

Külli sevda dururken cüzi sevdayla neden yetineyim
Aç gözlülüğümü bağışla Rabbim
Ben bu sevdaya talibim......

AMİN...

alıntı
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
ÂLEMLER O'NA HAYRAN

DİLAVER SELVİ


Yaratılmışlar içinde Allah’ın habibi Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz gibi sevilen, özlenen, hürmet gören, hasretiyle gönülleri yakan başka kim olabilir? O sevgiden, sevgi de O’ndan hâsıl olmuştur.

Cenab-ı Hakk’ın varlık âlemindeki ilk tecellisine habibi Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz mazhar olmuştur. Yüce Allah ilk olarak habibinin nurunu ve ruhunu yaratmıştır. Bunu bir önceki yazımızda dile getirmiştik. Bu yazımızda O’nun başka bir özelliğine, emsalsizliğine dikkat çekmek istiyoruz. Cenab-ı Hak kainatta O’nun bir dengini ve benzerini yaratmamıştır.
Âlemlerin Rabbi onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Rasulüm, biz seni, bütün âlemlere sadece rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107)
O, yaratıldığı günden itibaren âlemlere rahmet olmaya başlamış ve bu sıfat ondan hiçbir zaman alınmamıştır. O’nun rahmet oluşu dünyada olduğu gibi ahirette de devam edecektir.

O’nun hürmetine

Efendimiz’in Allah katındaki derecesine ilk olarak Hz. Adem a.s. şahit olmuştur. Hz. Adem, yaratılıp cennete yerleşince Arş’ta ve cennetin her kapısında “Lâ ilâhe illallah, Muhammedü’r-Rasulullah” ibaresinin yazılı olduğunu gördü. İsmi Rabbi ile birlikte zikredilen o habibe hayran oldu, bu hale de hayret etti. Dünyaya gönderilince de, “Ya Rab, beni Muhammed’in hürmetine affet” diyerek onun ismini vesile edip affını istedi ve affedildi.1

Yüce Allah, habibini Hz. Davud a.s.’a da şöyle tanıtmıştır:

“Muhammed’i kendim için yarattım. Adem’i Muhammed için yarattım. Diğer bütün varlıkları da Adem’in oğulları için yarattım. Onlardan kim kendisi için yarattığım şeyle (gönülden) meşgul olursa, onu kendimden mahrum bırakırım. Kim de benimle meşgul olursa, kendisi için yarattığım varlıkları onun hizmetine veririm.”2
Hz. İbrahim a.s., neslinden gelecek olan Hz. Rasulullah s.a.v. için hep şu duayı yapıyordu:
“Rabbim, zürriyetimden onlara senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, kendilerini temizleyecek bir peygamber gönder.” (Bakara, 129)
Hz. İbrahim’in zürriyetinden gelmesini istediği peygamber, Efendimiz s.a.v. idi. Bunun için O’na “Bize kendinizden ve peygamberliğinizin başlangıcından bahseder misiniz?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

“Adem daha yaratılış çamuru içinde yoğrulurken, ben Ümmü’l-Kitap’ta ‘peygamberlerin sonuncusu’ olarak yazılmıştım (ve Melekût Âlemi’nde ilan edilip tanıtılmıştım).
Ben babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyasıyım. Annem bana hamile iken kendisinden bir nur çıkıp Şam’ın köşklerini aydınlatmıştı.”3
Yüce Allah, önceki bütün peygamberlere habibi Hz. Peygamber Efendimiz’i tanıttığı gibi ümmetini de tanıtmıştır. (Fetih, 29)

Hz. Musa a.s. Tevrat’ta Hz. Rasulullah s.a.v.’in ve ümmetinin sıfatlarını görünce hayran olmuş ve “Ya Rabbi, beni de habibin Ahmed’e ümmet eyle..” diye dua etmiştir.4
Hz. Süleyman a.s.’ın yüzüğünde, kendisine vahiyle bildirilen şu cümle yazılı idi: “Enallâhu lâ ilâhe illâ ene. Muhammedün abdî ve rasûlî: Ben, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ım. Muhammed benim kulum ve rasulümdür.”5 Hz. İsa a.s. da, ümmetine kendisinden sonra gelecek Ahmed ismindeki son peygamberi müjdeleyip duruyordu. (Saf, 6)

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, peygamberler vasıtasıyla önceki ümmetlere tanıtılmış, hepsi onu kendi çocuklarını tanırcasına tanımışlardı. (Bakara, 146). Ayette belirtildiği gibi, savaşta başı sıkışan Ehl-i kitap (yahudi ve hıristiyanlar) onun ismini zikrederek Allah’tan yardım istiyorlardı ve yardım da görüyorlardı. Ancak Rasulullah s.a.v. Efendimiz saadetli vücuduyla âlemi şereflendirip peygamberliğini ilan edince, yahudiler, beklenen peygamber Araplardan çıktı, bizden gelmedi diye haset ve inatla onu inkâr ettiler. 6
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ashabın aşkı

Bütün Sahabe-i Kiram r.a., Hz. Rasulullah’ı sevmede eşsiz birer örnektiler. Onlar içlerinde gizledikleri ve halleriyle ispat ettikleri bu sevgilerini bazen edep içinde şu cümlelerle açığa vururlardı:
“Canım sana kurban olsun, anam babam sana feda olsun ya Rasulallah!” Allah için her şeylerini feda edecekleri o sevgili de onlara sevgideki gayeyi şöyle belirtmişti:
“Bir mümin bütün hevâsıyla (duygu ve düşünceleriyle) benim getirdiğime tâbi oluncaya kadar kâmil mümin olmaz.”7

Hz. Ali r.a.’a, “Allah Rasulü’nü ne kadar seviyordunuz?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir: “Rasulullah s.a.v. bizlere mallarımızdan, çocuklarımızdan, anne ve babamızdan, susuzken ele geçirdiğimiz soğuk sudan daha sevgili idi.”8

Abdullah b. Hişam r.a. anlatıyor:
Bir gün Allah Rasulü s.a.v. ile beraberdik. O sırada Peygamberimiz, Ömer’in elinden tutuyordu. Ömer, Allah Rasulü’ne:
- Ben sizi kendim hariç, her şeyden çok seviyorum, dedi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz:
- Beni kendinden de fazla sevmedikçe bu iş tamam olmaz, buyurdu.
Ömer sustu, gönlünü yokladı, niyetine baktı, aslında Allah Rasulü’nü her şeyden çok sevdiğini anladı ve samimi olarak:
- Sizi kendimden de çok seviyorum, diye itiraf etti. Rasul-i Kibriya Efendimiz:
- İşte şimdi oldu, buyurdu.9
On yaşından beri hayatını Allah Rasulü’nün hizmetinde geçirmiş olan Enes b. Malik r.a.:
“Sevgili peygamberimi görmediğim gece olmuyor.” der, ardından hüngür hüngür ağlardı.10

Hz. Ömer r.a. bir gece dışarı çıkmıştı. Işığı yanan bir ev gördü. İçerinden yaşlı bir kadının sesi geliyordu. Kadın bir yandan elindeki yünü eğiriyor bir yandan söylüyordu:
“Efendim Muhammed’e en hayırlı insanların salâtı olsun. Ona en hayırlı en temiz kullar salât etsin.
Ey Muhammed! Sen geceleri ibadetle geçirir, seherlerde hep gözyaşı dökerdin.
Ah bilsem şu ölüm bana ne türlü gelecek. Acaba ahirette onunla birlikte olacak mıyım?”
Bunları işiten Hz. Ömer r.a. oturup ağlamaya başladı.11

Abdullah b. Zeyd el-Ensarî r.a., Hz. Rasulullah s.a.v. vefat ettiği zaman bahçesinde çalışıyordu. Oğlu gelerek vefat haberini söyleyince ellerini açıp: “Allahım benim gözlerimi al da O’ndan sonra hiç kimseyi görmeyeyim.” diye dua etti. O an gözleri kapanıp görmez oldu.

Abdullah b. Zeyd’in sevgisi öyleydi ki, Rasulullah s.a.v.’in huzurundan ayrılıp evine gittiği zaman evde duramaz, geri gelip mübarek cemalini seyrederdi.12
Sevban r.a., bir gün mahzun ve boynu bükük bir vaziyette Allah Rasulü’nün huzuruna girdi. Rasul-i Kibriya Efendimiz s.a.v., “Neyin var senin?” diye sordu. Sevban r.a.:
“Ey Allah’ın Rasulü! Ben sizi kendimden, çocuklarımdan, ailemden ve malımdan çok seviyorum. Evimde otururken sizi hatırlıyorum, duramıyorum, hasretinizden ölecek gibi oluyorum. Derhal koşup sizi görmeye geliyorum.” dedi ve ağladı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz niçin ağladığını sordu. Sevban r.a. şöyle dedi:
“Sizin ve benim vefat edeceğimizi düşündüm. Siz ahirette peygamberler ile yüksek makamlarda bulunursunuz. Ben cennete girsem bile aşağı makamlarda bulunurum, sizi göremem. Bunun için ağlıyorum.”
Efendimiz s.a.v. sükût etti. Biraz sonra, Cebrail a.s. şu ayeti indirdi:

“Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse, işte onlar ahirette Allah’ın kendilerine özel ihsanlarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaktır. Onlar ne güzel arkadaştır! Bu Allah’tan bir ihsandır. Her şeyi bilici olarak Allah kâfidir.” (Nisa, 70)
Rasulullah s.a.v. Efendimiz ona, “Müjde sana, sevin.” buyurdu.13
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Hurma kütüğü de O’na meftun

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, önceleri Mescid-i Nebevî’de hutbe okurken, mescidin içinde minber yerine bir hurma kütüğüne dayanarak hutbe okurdu. Daha sonra bir minber yapıldı. Rasulullah s.a.v. Efendimiz kütüğü bırakıp minbere çıktı. O anda kütük inlemeye başladı. Öyle ki mescitte olan herkes kütüğün iniltisini işitti.
Âlemlere rahmet Efendimiz minberden inip hurma kütüğünün yanına geldi, elini üzerine koydu, onu kucakladı. Hurma kütüğü sakinleşti, sustu.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz:
“Allah’a yemin olsun, eğer gelip onu kucaklamasaydım benden ayrılmaya dayanamaz, kıyamete kadar inlerdi.” buyurdu. Daha sonra emretti, hurma kütüğü oradan çıkarılıp minberin altına gömüldü.14

Hasan Basrî rh.a., bu olayı anlatınca ağlar ve şöyle derdi:
“Ey Allah’ın kulları! Bir kütük bile Hz. Peygamber’in Allah katındaki kıymetini bildiği için onun hasret ve şevkinden böyle inledi. Siz O’na kavuşma arzusu ile daha çok yanıp tutuşmalısınız.”15

Uhud dağının Hz. Peygamber s.a.v.’e olan aşkını da burada hatırlatalım. Rasulullah s.a.v. Efendimiz bir seferden dönerken Medine ve Uhud’u karşısında görünce şöyle buyurmuştur:
“Burası Medine’dir. Şu da Uhud dağıdır. Uhud bizi sever biz de Uhud’u severiz.”16
 

nigdeli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Şub 2007
Mesajlar
4,908
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Sonrakilerin özlemi

Tabiûn’dan Halid b. Ma’dan rh.a’in kızı şöyle anlatır:
“Babam yatağına yattığı zaman Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e olan şevkiyle onu hatırlar, Muhacir ve Ensar’ı zikreder ve şöyle derdi:
‘Onlar benim aslım ve her şeyim. Kalbim onları özlüyor. Onlara kavuşma şevkim çoğaldı. Ya Rabbi canımı tezden al da beni sana ve onlara kavuştur.’ Uykusu gelene kadar böyle inlerdi.”17

İmam-ı Azam Ebu Hanife rh.a., Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret ederken yaptığı münacatta Efendimiz’e olan muhabbetini şöyle dile getirmiştir:
“Duyduğum zaman ancak senden hoş sözleri duyuyorum, baktığım zaman da ancak seni görüyorum.”


İmam Malik rh.a’in yanında Rasulullah s.a.v. Efendimiz anılınca ağlar ve inlerdi. Onun bu hali meclisinde bulunanlara ağır gelirdi. Bir gün durumu kendisine açtılar. Şöyle dedi:
“Eğer siz benim gördüklerimi görseydiniz bendeki bu hali yadırgamazdınız. Ben Muhammed b. Münkedir’i gördüm. Ona ne zaman bir hadis sorulsa Allah Rasulü’nün aşkıyla ağlamaya başlardı. Öyle ağlardı ki biz kendisine acırdık.”18

Hz. Ebu Bekir r.a.’ın torunlarından Abdurrahman b. Kasım rh.a., her ne zaman Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i zikretse, kanı çekilmiş gibi olur, rengi değişirdi. Dili kurur, konuşmakta zorlanırdı.19


İmam Rabbanî k.s.’nin oğlu Muhammed Masum k.s. der ki:
“Hac ibadetimi tamamlamıştım; bana bir melek geldi, elinde bir yazı vardı, yazıda şöyle deniliyordu: ‘Bu hac ibadeti Âlemlerin Rabbi tarafından kabul edildi.’
Daha sonra Medine-i Münevvere’ye geldim. Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz’in nurlu kabrinin yanında durdum. Âlemlerin Efendisi pak hücresinden çıkıp bana yöneldi. Ellerine sarılıp öptüm. Orada zat-ı âlisiyle özel bir buluşmamız oldu. O anda, yeryüzünden Arş-ı Alâ’ya kadar her şeyin iç yüzü bana göründü. Anladım ki bütün varlıklar Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimiz’den istifade etmektedir. O, mahbubiyet makamı için gerekli olan bütün kemali kendinde toplamıştır ve bütün sevenlere tek tek feyz vermektedir.”20


Seyyid Ahmed Rufaî k.s., hacdan sonra âlemlere rahmet Rasulullah Efendimiz’i ziyaret için geldi. Saaddetli kabrine yöneldi, önünde durdu, başını eğerek:
“Es-Selamu aleyke ey ceddim, efendim.” dedi. Rasul-i Kibriya s.a.v. selama karşılık verip:
“Ve aleyke’s-selam evladım.” buyurdu. Bunu o anda mescidde bulunan herkes işitti. Sonra Rasulullah s.a.v., Seyyid Ahmed Rufaî’ye gözüktü. Seyyid Ahmed Rufaî, uzunca bir müddet ağlayıp inledi. Rasulullah s.a.v. Efendimiz’i övdü, sonra şu beyitlerle hasretini dile getirdi:


Uzaktayken sana ruhumu gönderir dururdum,
Benim yerime senin ayağının toprağını öpsün diye.
O hayalimi süsleyen devlet şimdi önümde hazırdır,
Ey sevgili, uzat elini de dudaklarım öpüp nasibini alsın.


O anda Rasul-i Kibriya s.a.v., kabr-i şerifinden nurlu elini uzattı. Seyyid Ahmed Rufaî k.s. tam bir edep, hasret ve hürmet içinde o saadetli eli öptü. Orada bulunan arif ve âlimlerden pek çok kimse de bu keramete şahit oldular.21


Bu ümmetin içinde Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in her cinsten ve her yaştan aşıkları vardır. Aslında her gönül ondan ilâhi aşkı öğrenmek için yaratılmıştır. O, insanlığa Allah için sevmeyi ve sevilmeyi öğretmiştir. Ondan sevgi dersi almayanların sevgisi yalandır. Ölmeden önce tevbe edip bizim için yaratılmış o rahmetten payımızı almaya çalışalım. Bu sevginin ve edebin sonu onunla ebedi âlemde ebediyen komşu olmaktır. Bunun için ne yapılsa değer.



1Hâkim, Müstedrek, 2/615; Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve, 5/488, 499; Taberânî, es-Sağîr, 2/82-83.
2 Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), 3/131.
3 Ahmed, Müsned, 4/128; Hâkim, Müstedrek, 2/600; Kastalânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniye, 1/67; ed-Dürrü’l-Mensur, 1/334; Hasâisü’l-Kübrâ, 1/16; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 1/80; Heysemî, ez-Zevâid, 2/220.
4 Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1/21, 22; ed-Dürrü’l-Mensûr, 3/553; Ebû Nuaym, Hilye, 3/375-376; Heysemî, Takribü’l-Buğye, 3/7.
5 el-Hasâisü’l-Kübrâ, 1/14; Heysemî, ez-Zevâid, 5/152.
6 Taberî, Câmiü’l-Beyân, 1/577-581; ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/215-217; Mazharî, Tefsirü’l-Mazharî, 1/107.
7 Beğavî, Şerhü’s-Sünne, 1/213; el-Envâr, 2/771; İbn Receb, Câmiu’l-İlim, 2/269.
8 el-Mevâhibü’l-Ledünniye, 2/471.
9 Buharî, Eyman, 3; Ahmed, Müsned, 5/293.
10 İbn Sa’d, Tabakât, 4/168; 7/ 20.
11 Kâdî İyaz, Şifâ, s. 497-498.
12 el-Mevâhibü’l-Ledünniye, 2/472; el-Ezdî, Tefsiru Makâtil bin Süleyman, 1/240.
13 Said b. Mansur, Sünen, nr. 661; ed-Dürrü’l-Mensûr, 2/588-589; Taberânî, el-Kebir, nr. 12559; Heysemi, Mecmau’z-Zevâid, 7/7.
14 Buharî, Menâkıb, 25; Tirmizî, Menakıb, 6; İbnu Mace, İkâme, 199; Ahmed, Müsned, 3/300; 5/137; Ebû Ya’lâ, Müsned, nr. 2756, Dârimî, Mukadimme, 6.
15 Kâdî İyaz, Şifâ, s. 370-371.
16 Buharî, İtisam, 16; Cihad, 71; Müslim, Hac, 472; İbnu Mace, Menâsik, 104.
17 Ebu Nuaym, Hilye, 5/210; Kâdî İyaz, Şifâ, s. 496.
18 Kâdî İyaz, Şifâ, s. 521.
19 Kâdî İyaz, Şifâ, s. 522.
20 Hânî, el-Hadâikü’l-Verdiyye, s. 572-573.
21 Samarrâî, Seyyid Ahmed Rüfâî, s. 61. Biraz kısa bir rivayet için bk. Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, 1/441; Münâvî, el-Kevâkibü’d-Dürriye, 2/220.


SEMERKAND Dergisi / Nisan - 2007
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt